Muharrem Karanfilci yazdı…
Ligler başladığından bu yana, müsabakaların sonrasında hemen hemen her kulübün, veryansın ederek, istedikleri yegâne şey: adalet. Adalet; vikipedi de, “en geniş bağlamda, hem adil olanın sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin adil olduğunun tartışmasını içerir. Adalet kavramı; etik, akılcılık, hukuk, din, eşitlik ve hakkaniyeti de içeren birçok alana, farklı görüşlere ve perspektiflere dayanmaktadır” diye tanımlanmaktadır.
Bizde adalet anlayışı yukardaki içerik ve tanımlardan tamamıyla farklı ve ihtiyaca yönelik bir anlayışa evirilmiştir. Adalet soyut bir kavramdır. Kuramsal teorilerden, onu kurtarmanın tek yolu da uygulama şeklinin hakkaniyetle yapılması olacaktır. Eğer karar vericiler, adaleti, uygulamada ve doğru oranda dağıtımını gerçekleştirmezlerse, adalet kisvesi altında, dayatmacı eylemlerin uygulama sahasından öteye gitmeyecektir.
Eğer insanımız, ihtiyaca yönelik adalet isteselerdi; “bana oradan 3 kilo adalet ver”, “abime 1,5 acılı adalet yap”, “başımızı sokacak bir adalet bulamadık”, “ ayağımızı yerden kesecek bir adalet aldık” ya da “ihaleyi istediğimiz adalete alamadık” der miydi? Bilinmez… Bu sebepten; kimi için adalet para, kimi için yiyecek ekmek, kimi için şan şöhret olmadan öteye gitmezdi.
Bunların hepsine ihtiyaca göre pekâlâ adalet diyebilirdik. Demediğimiz de zaten, hiç de az değil… Yoksa her canımız yandığında; “Adalet, adalet? Adalet bunun neresinde? Adaletin bu mu dünya?” gibi söylem ve serzenişleri evrene göndermezdik.
Her ne kadar konuyu sulandırdığımı düşünüyor olsanız da; aşağı yukarı futbolun da bundan öte yanı kalmadı. Oyun içinde yok efendim, “tacı bize vermedi gol yedik”, “Bir dakika önce bize yapılan faul verilseydi, korneri biz atardık”, “rakip oyuncu dirseğini kaldırmasaydı, bizim oyuncunun kafasına çarpmazdı”, “ofsayt çizgisi, bize biraz farklı çekiliyor sanki” gibi söylemlerle, yukarıdaki söylemler arasında çok fark yok. Bu söylemlerin zaten adalet ile ilgisi de yok. Kişi ya da kulüplerin, müsabaka içerisinde, ihtiyaçlarına göre istemlerinden farklı bir şey değil. Artık müsabaka özetlerinde, müsabakanın önemli pozisyonlarından, oyundan çok, tartışmalı pozisyonları izler olduk. Bu pozisyonları bitesiye tartışır olduk.
Herkes adalet istiyor. Taraftarlar, kulüp başkanlarının fütursuzca yaptığı, transferlerin ve borçların hesabını istiyor. Alt liglerde mücadele eden futbolcular, alacaklarını istiyor. Haklı olarak, kimler daha neler, neler istiyor… Buralardaki mağduriyetlere de bakmak gerek. Tribüne bağırmak, maç kazandırmayacağı gibi, adaleti de sağlamayacaktır. Sorunları gerçekçi olarak ele almak gerek. Attığın taşın değil, ürküttüğün kuşun da sorumluluğunu da alabiliyorsan, o zaman bir parça adaletten söz edebiliyorsun demektir. Bunu bir kısım kesimin ya da kişilerin değil, hep beraber, herkes olarak yapmalıyız.
Konumuza dönecek olursak, “Futbolun adaleti yoktur. Kötü oynadığın bir müsabakayı, kazanabilirsin. Ya da çok iyi oynadığın bir müsabakayı da kaybedebilirsin. Mutlak öngörülemez. Ancak, sporu ve futbolu yöneten herkesin mutlaka adaletli olması gerekir. Mutlak doğru budur”. Sorun ve çözüm de tam olarak burada yatar. Futbolun iyi yönetilmesi, adaletin doğru oran ve orantıda dağıtılması gerekir. Buna kimsenin şüphe duymayacağı bir yapının oluşmasıdır. Tartışılan, bu haykırışların altında yatan temel sebep de budur. Bu yapı sağlam temeller üzerine, gerçekten adalet üzerine kurulmazsa, bu tartışmaların da sonu gelmeyecektir. Sonuç ne olursa olsun, muteber de olmayacaktır.
Böyle devam ettiği sürece de çok yakında, müsabakaları; tuttuğumuz takımızın forma, atkı ve berelerinin yerine, kafamıza takımımızın renklerinin olduğu, bir huni takıp izleyeceğiz.
Hepimiz topluca hunili olacağız.
Haftanın panoramasından, haftanın paranoyasına…