Allah’ın ilk adıdır Gök Tanrı

featured

Nazif Ay yazdı…

Yoktu…

Yoktu…

Yoktu…

 

Kimse yoktu…

Hiç kimse…

 

Nasıl olabilsin ki?

Düşünün bir kere.

Hiç yoktu ki, kim olsun.

Kim yoktu ki, hiç olsun.

Kim sorusu yoktu ki, kimse olabilsin!

Kimsenin sonundaki ise yoktu ki, hiç sorusu sorulsun.

 

Kimi kimseyi aramak yoktu.

Hiçliğe dair soru yoktu.

Kimsesizlik sonsuzdu, anlamıysa boşluktu.

Kimi kimsesi olmamak, sadece O’na özeldi.

Bir şey yoktu…

Hiçbir şey…

Şey’in yanında bir yoktu.

Şey’i tartacak şey yoktu, hem zaten gereği de yoktu.

Şey, iradeyle var olandır.

Şey’e hayat verecek ne bir şey vardı ne iradeyi coşturacak bir başka şey…

Bir olarak, O vardı.

Bir’in yanında TEK vardı.

Kimse’nin karşılığı O idi.

Şey’i ortaya çıkartmamıştı.

Şey’e şey dedirtmeyen O’ydu.

Bağımsız, bağlantısız, sorumsuz iradesi vardı.

Parçalı bulutlu, iradesinden umutlu, seçilmiş seçme özellikli cüzi iradelilere muhataplığı yoktu.

Onun için ‘O’ denilmiyordu, O’nun ile dolu şartlarda.

O zamirini O bile kendisi için kullanmıyordu.

O kendine ‘O’ deseydi, tekil olan şahsiyeti birden bire üçe çıkardı.

Biri O olurdu, diğeri O zamirindeki gizli O olurdu, öteki diğeri iki benliğin arasındaki gizli O olurdu.

Tek olan O, kimsesizliğini biliyor ama aldırmıyordu.

Aldırsaydı kimsesizliğine, kimsesini ve kim sorusunu soracak diğer kimleri var edebilirdi.

Kim’leri yaratmak, kimlikte tek olan O’na ve otoritesine halel getirir miydi ya da kimler denilen kimseler varlık alanına doluşunca tek olan O’na karışır mıydı soruları askıdaydı.

Kimsesizliğine üzülmüyordu.

Üstelik daha garibanlık hüznü yaratılmamıştı.

Tek başına kalmanın edebiyatını var etmemişti.

 Ne garip değil mi, bir kişinin olması, sadece bir tek kişinin?

 Varlık bir kişiden ibaret olduğunda, O bir kişinin kendi tekliği ile yetinmesi nasıl bir duygudur, bilinmez.

Tek oluşunun makamı bulunmuyordu.

Tek oluşu, tek başına onun için yüce makamdı.

Düşünsenize, teksin ve tek olanın ortamı yok, aksi halde tekin ortamı ezeli başka bir Tanrı olurdu.

Teklik makamında kendisini seyrediyordu.

Bu, koskoca okyanusun engin sahilinde sonsuzluğa bakıp dalmak gibi bir şeydi belki.

Seyir alanında masmavi gökyüzü yoktu, masmavi deniz de.

Arası olmayan dolulukta seyrettiği yalnızca kendisiydi.

Anlaşılması zordur, hiçin ve şeyin ve kimsenin ve ortamın olmadığı, yalnızca tek olan bir Tanrının varlığını sergilediği şartların anlaşılması zordur.

Farabi’nin Sudûr Teorisi şimdi daha iyi anlaşılabilir.

Tanrıdan başka hiçbir şeyin olmaması, bir boşluk bile olmayan şartlardan Tanrı dışı varlıkların ortaya çıkması, problemlerin problemidir.

Boşluk bile yoksa ve üstelik doluluk olmadığına göre, Tanrı dışındaki varlıkların ham maddesi neydi?

O, varlığını hep kendisiyle sürdürüyordu.

Sürdürüyordu ifadesi yetersiz, zaman denen şey yoktu.

Var denileni var edecek O, yokluğu da var etmemişti.

Yokluğun varlığı, onu yoklukta tutmasında gizliydi.

Yüce bilgisinde yokluğun bilgisi vardı ama yok olanı varlığa sokmama ihtimalini kudret elinde tutuyordu.

Var olabilecek yokluğu, varlığa kavuşmaksızın yokluğa düşürecek egemenlik hakkı kudretinde bulunuyordu.

Eser üretme potansiyeli vardı ama üretmiyordu.

 

İsterseniz Onu tanıtayım.

Evet, onun bir Tanrı olduğunu söylemiştim.

Sonradan olacak iradelileri yaratmadan önce O, sadece bir Tanrıydı.

Tanrılığa Allah olarak başlamamıştı, ismi henüz Allah değildi.

İsmi Allah değildi ama Allahlığa tek aday O idi.

Çekişeceği bir rakibi, karşı koymaya zorlanacağı bir muhalifi yoktu.

 

Tanrı olarak sadece kendisine inanıyordu

Başka birine, başka bir Tanrıya inanmıyordu.

İnandım deyip inanmayanlar gibi inanmıyordu Tanrısallığa.

Samimiyetsiz Tanrı iddiasına inanmadığı için, o anlamda Tanrılığı bağımsızdı.

Bağımsız Tanrılığının Tanrıtanımazlık ile ilgisi yoktu, çünkü kendisini biliyordu.

Uluhiyetini yüce sıfatla taçlandırmayı tasarlıyordu.

Göğe yöneldiğini/ yerleştiğini söyledi Kur’an’da, aynen öyle yaptı.

Sonra kendine ‘Gökteki’ dedi ve Gök Tanrılığı betimledi.

Gökteki cisimlerle karıştırılmasın diye Arş denilen bilinmez bir makamdan söz etti.

Yer ve Gök kavramını iyi anlamayana ‘Ben, gayp (bilinmez) bir Tanrıyım’  dedi.

İki kavramı kavrayanlara ‘Ben, şah damarınızdan yakınım’ dedi.

İbni Arabi’nin Vahdet-i vücut kabulündeki Tanrılığı tarif etmedi bu anlatımlarla.

Türk’ün kadim itikadında var olan ‘Hem yüce hem de yakın’ sıfatıyla vaaz etti

 Tengri diye bilindi Orta Asya’da onun gerçek kimliği.

Sorgusu yok Tanrılığının, varlığını inkârı imkânsız ilahlığının.

İzahı mümkün değil, Gök Tanrılıktan ayrı düşünülen Allahlığının.

Allah’ın ilk adıdır Gök Tanrı

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

13 Yorum

  1. 26 Ocak 2021, 14:20

    Sayın yorumcu, lütfen İhlas suresinin anlamını ve önemini dikkate alın, araştırın ki buna “tahkik” yani araştırma deniliyor. Yazarın yazısı, Hüseyin Kaya’nın “Ey İnsan!” yazısı kıvamında bir deneme yazısıdır. Bizler Tanrı’yı Gök Tanrı inancı çerçevesinde inceleyip anlam verme zorunda değiliz çünkü çok daha iyisi olan ve asıl olarak da ittifakla kesinlikle daha geçerlisi olan kaynaklarla inceleme ve anlama imkanına sahibiz. Eski çağlardaki Orta Asya’ya selam göndermek ve eski Türklerin Gök Tanrısı vardı demek bilmem bu çağda bize nasıl bir fayda sağlar?
    Ehil kelimesi ile topluluk anlamı kastedilmiştir, ehliyet yani yetki sahibi anlamı kastedilmemiştir.

  2. 26 Ocak 2021, 08:59

    Yorum doğru olduğu halde beğenmeyenler her halde Şamanizmi hala geçerli zannediyorlar. Buyrun hatası varsa siz de yazın!

  3. Ihlas suresi diye diretmek ne kadar mantıklı tartışılır, inanan olur veya olmaz. Bahsedilen Gök Tanrı, Kuran’dan çok öncedir ve çok şeyi ifade eder. İslam dini kasamında “ehil” oldukları söylenenlerin fikirleri de benim için bir şey ifade etmez. Obejektiv olmaktan çok uzak dogmalara bulanmışlardır..

  4. 25 Ocak 2021, 13:27

    İhlas suresinde kendini öz olarak anlatan yaratıcının kendine verdiği ad Allah’tır. Hep vardır, öncesi ve sonrası yoktur. Yaratılmış olan bizlerin yaratılmamış olan O’nu anlaması tam manâsıyla mümkün olmasa da O’na bir mekân tahsis etmek anlamına gelen Gök Tanrı yakıştırması hatalıdır çünkü meşhur bir tasavvufi metinde O’nun bir mekânda olmadığı çünkü zaten mekânın mekânının O olduğu ifade edilir. Maalesef yazar bu noktalara değinmemiştir. Tahkik ehli inananlar için Gök Tanrı ifadesinin anlamı, önemi ve dolayısıyla bir değeri yoktur ve söz etmeye değmezdir. O’nu en sade anlatan ifade başta da belirtilen İhlas suresidir nokta

  5. Çok başarılı bir yazı. Bence Türkler eskiden de hak tarafında olup, Gök Tanrıya inananlardı. Türk mitolojisindeki irle’nin(erlik) 7 eniği ile Gazali’nin de bahsettiği Şeytanın 7 çocuğu hadisi ile benzerlik gösteriyor. Çoğu benzerlikler beni böyle düşünmeye itti. Tabi en doğrusunu Allah bilir.

  6. Bu gözlüğünü başının üstüne kaldırmış arkadaş, üzerine açımlayıcı yorumlar yazılacak bir düşünce yazısından çok şiirimsi bir şeyler yazmış.

  7. 25 Ocak 2021, 08:22

    Amaçsız bir yazı. türklerin ulaşabildiği kaynaklardan edindiği bilgi ile yaşadıkları inançtaki tanrı eger simdiki Allahtır diyorsan,olabilir.allah sayısız peygamber göndermiş.elbette biz turklere de peygamber gelmis olabilir.o zaman adi allah olmaya da bilir.sonuc olarak suan Allah son kitabinda son peygamberiyle bu şekilde emretmiş.boş boş yazi yazmayı bırak da,insanlara faydalı bir sey yaz.eger derdin insanların iyiliği ve Allahin rızası ise.

  8. Dogru söze ne denir!

    Semavi din demek Gök tanri demektir, kafasi calisan icin.

    Size AKIL verdik olur ki düsünürsünüz.

  9. Ardı sıra güzel yazılar geliyor. Kaleminize sağlık.
    Tengri biz menen.

  10. 25 Ocak 2021, 06:46

    Ne desem? İlgimi çektiniz!

  11. Şunu da ekleyeyim, malesef ülkemizde ALLAH’ın kurduğu düzeni pek bilen yok.

    ALLAH’ın kurduğu düzende ‘sözün’ önemi çoktur. Öyle basit bir düşünceyle söylersem, Peygamber Nuh’un yaşadığı dönemde ona inanıyoruz senin yanındayız deseler ondan sonraki olaylar farklı olacaktı.

    Bir yön seçmek. Doğru yönü mü seçecek insan yoksa yanlış yönünü mü ! Çoğu mesele bundan ibaret.

    Benimde böyle bir olay başıma geldi. Şöyle bir olay yaşadım. Fenerbahçe futbol takımının başarısız olacağını çok değişik tarzda hissettim. Yıl 2018, ağustos ayı. Herkes Ali Koç ile çok başarılı olacağını düşünürken, tarihi kötü iki sezon yaşadı.

    Ben bunu nerden bildim ! Anladım ki bana o hissi veren ALLAH’tı. Başka şekilde benim o durumu bilmem mümkün değil!

    İnsanlara bunu anlattım ve bu yönde ALLAH’ın Fenerbahçe’de olmasını istediği bir olay var diye yazdım. ALLAH’ın iki misafirini kabul etmesini istiyor dedim Fenerbahçe’ye.

    2018’den beri bu yönde çok doğru sözüm çıktı. O da gelecekle alakalı sözler. Ben bu kadar doğru söyleyemem gelecek hakkında

  12. Teşekkürler çok anlamlı yazınız.

  13. Harikasınız. Yazinizin devamını bekliyorum.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!