Amirallere Montrö davasında mahkemeye sorular: Tehlikenin farkında mısınız?

104 emekli amiralin ‘Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ ve ‘sarıklı amiral’ konularında yaptıkları duyuru üzerine açılan davada emekli Koramiraller Kadir Sağdıç ve Atilla Kıyat'ın da aralarında bulunduğu 4 Amiral İstanbul'da talimatla ifade verdi. Kadir Sağdıç'ın mahkemeye sorular yönelttiği savunmasının tam metnine Veryansın Tv ulaştı.

featured

VERYANSIN TV

104 emekli amiralinMontrö‘ duyurusu üzerine, ‘Devletin güvenliğine veya anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma’ suçunun işlendiği iddiasıyla, Amiraller hakkında 3 yıldan 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 21 Mart’ta görülmeye başlanacak olan dava kapsamında Türkiye’nin farklı illerinde yaşayan sanıkların ifadesinin bulundukları yerlerde alınmasına karar verilmesi üzerine 3 Şubat’tan itibaren talimat duruşmaları başlamıştı. 25 Nisan’a kadar sürecek olan talimat duruşmaları kapsamında bugün aralarında emekli Koramiral Kadir Sağdıç, emekli Koramiral Atilla Kıyat, emekli Tümamiral Prof. Dr. Ertan Demirtaş, emekli Tümamiral Taner Balkış İstanbul Çağlayan’daki Adalet Sarayı’na gelerek çeşitli ağır ceza mahkemelerinde hakim karşısına çıktı.

Emekli Koramiral Kadir Sağdıç

KADİR SAĞDIÇ’TAN MAHKEMEYE SORULAR

FETÖ’nün Balyoz kumpasıyla da hedef alınarak hapis yatan emekli Koramiral Kadir Sağdıç’ın “Ben neyi savunacağım ve niye savunuyorum ki? Güncel gelişmeler üzerine iki konuda endişeleri olan Amirallerin anayasal hakları çerçevesinde kamuoyu ile paylaştıkları bir “duyuru” nasıl oluyor da suç unsuru olabilecek bir “bildiriye” dönüştürülmeye çalışılıyor. Akla, vicdana zarar” sözleriyle başladığı savunmasının tamamı şöyle:

‘SAVUNMAM GEREKEN BİR ONURUM VAR’

“Açılan davanın hukuken içi boş, onunla ilgili savunacağım hiçbir şey YOK, hukuki argümanları savunmam sunacaktır. Ama benim haksız yere rencide edilen ve korumam gereken bir onurum var. Tabii ki de TC vatandaşları olarak bize yönelik iftira ve saldırılar üzerinden anayasamızda tanımlı demokratik, sosyal hukuk devleti olgusuna yönelik tehditler ve endişelerimiz var!

‘BUGÜNE KADAR SABIRLA BEKLEDİM’

Bilakis, açılan bu davaya karşı savunma yapmanın çok ötesinde davacı olmak, müşteki olmak dururumdayım. Şimdi, bu yargılama sürecinde ulusal ve evrensel hukuka aykırı uygulamaları saptamamız gerekiyor. Bugüne kadar sabırla hukuk ve adaletin işlemesini bekledim, ama bu tam olarak gerçekleşmediğinden şimdi kamuya açık bir mahkemede olanları halkımızla paylaşmak istiyorum.

Ben ömrüm boyunca hiçbir suça karışmadım. Dürüst, idealist olmaya çalışan, insanlara ve çevreye saygılı, hayatının 40 yılını Deniz Kuvvetlerine adamış, ülkesine en faydalı olabileceği bir zamanda FETÖ kurgulu kumpas sürecinde aşağılık iftiralarla tasfiye edilerek üç buçuk yılını demir parmaklar arkasında geçirmiş, yetmiş yaşında şerefli bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşıyım. Benim ve aile fertlerimin bu saydığım değerlerde en ufak bir eksiğimiz yok, zaten olsa bu güdümlü medya ortamında tekrar tekrar boy hedefi oturduk.

O zaman, savunulacak çok önemli başka şeyler var demektir…

Kadir Sağdıç adliyeye eşi Selver Sağdıç ile birlikte geldi.

‘EMEKLİ AMİRALLERİN EGEMENLİK HAKLARININ AŞINDIRILMASI KONULARINDA ENDİŞELERİ OLAMAZ MI?’

Soruyorum, dava konusu ilk günlerde Montrö Antlaşmasının iptali ya da değiştirilebileceği ile yorumlarla ilgili gelişmeler üzerine ömürlerinin çok önemli bir kısmında Türk Boğazlarının savunulması sorumlulukları üslenmiş Emekli Amirallerimizin Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası ve Uluslararası Antlaşmalarla garanti altına alınmış egemenlik haklarının aşındırılması konularında endişeleri olamaz mı? Egemenlik dışında, İkinci Dünya Harbinde olduğu gibi günümüzde de bölgesel gerginlik ve harplerde bizi harbe girmekten ve taraf olmaktan koruyan böyle bir hakkın aşındırılmasından endişe duyamazlar mı? Eğer böyle endişeleri oluştuysa, hele hele benzer endişeleri Kılavuz Kaptanlar, Emekli Büyükelçiler, birçok Akademisyen, sağ duyulu yorumcular, köşe yazarları, Emekli Parlamenterlerimiz paylaşırken Montrö Sözleşmesini uygulayan Amirallerimiz bunları kamuoyu ile paylaşamazlar mı? Paylaşmak keyfiliği şöyle dursun, hatta bu durum konu hakkında ülkenin en iyi yetişmiş bir kesimini oluşturduklarından kendileri için bir ‘sorumluluk” değil midir?

Soruyorum, Emekli Amirallerimiz yine o günlerde basında ve sosyal medyada muvazzaf bir amiralin askeri disipline, mevzuata ve hiyerarşiye aykırı biçimde resmi üniforma ile cübbe ve sarık giyerek, resmi makam aracını kullanılarak bir dergaha gidildiğinin konu edildiği haber ve görüntülerden rahatsızlık duyamaz mı? Bunun da ötesinde Amirallerimizin, sistematik bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban veren Kuvvetlerimizin yeniden tarikatlaşmanın hedefi olmasından, Cumhuriyetimizin anayasal yapısına olası tehditlerden, TSK’lerinin tesanütünün bozulmasından endişeleri olamaz mı? Bu endişeleri anayasal hak ve sorumlulukları çerçevesinde kamuoyu ile paylaşamazlar mı?

‘ONUR KIRICI MUAMELEYE TABİ OLDUK’

Buraya kadar sorduğum soruların cevabı Anayasasına göre demokratik, sosyal, bir hukuk devleti olması gereken Türkiye Cumhuriyeti’nde evet’tir. Ama maalesef söz konusu; duyurunun bir şekilde medyaya ulaşması ile birlikte çok şiddetli bir dezenformasyon ve karalama kampanyası ile karşılaşılmıştır. Öyle ki, hiçbir fiili ve somut mesnet olmaksızın siyasi ihtirasları ve devletin üst kademelerine yaranmak uğruna çeşitli merciler, bir kısım siyasiler, sözde akademisyenler ve art niyetli troller organize bir şekilde Emekli Amirallere yersiz ithamlarda, hakaretlere varan son derece rencide edici atıf ve söylemlerde bulunmuşlardır. Ayrıca kendi özelimde bu saldırı kampanyası sürecinde hakkında gözaltı kararı uygulanan ben ve ailem hukuk dışı ve hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının yaşamaması gereken onur kırıcı muameleye tabi olduk.

‘GÖZALTINA ALINANLARDAN 7’SİNİN DENİZCİLİK FORUMU’NDAN SEÇİLMESİ BİR TESADÜF MÜ?’

Soruyorum, ben neden gözaltına alındım? Benim hangi Somut fiil ya da girişimim Emniyet Teşkilatının ve bağlısı olduğu İçişleri Bakanlığının tespitine girmiş de, 104 Amiral içinde tefrik edilerek ”arama ve gözaltı” kararı verilen ilk 14 Amiral içine alınmışım Benim gözaltına -alınmak için söz konusu duyurunun hazırlanmasında özel bir dahilim mi olmuş? )Arama ve gözaltı talebinizi şahsımla ilgili hangi tespit ya da gerekçeye dayandırdınız? Hemen saatler içinde bu konuda hakkımda hangi tespitleri yaptınız ki? Somut tespitler varsa, bunlar soruşturma aşamasında Emniyet görevlileri ve Savcılıkça bana sorulmalıydı, ama yok. Sonrasında, somut delillere ulaşıldıysa da iddianame de olmalıydı, ama orada da yok ! Niye ben? Ya da niye 104 Amiral hep birlikte değil?

Soruyorum, 03 lisan gecesinden 04 Nisan 2021 gecesine geçen o 24 saat içinde medyayı aleyhimizde baskı altına alan ve her türlü hakarete varan saldırıyı iktidara yaranmak isteyenler organize etmiş midir? Cumhuriyet Başsavcılığı gerçekten re’sen mi, yoksa bu baskılar altında mı arama ve gözaltı kararı almıştır?

Soruyorum, arama ve gözaltı kararı verilen 14 Emekli Amiralden benim de aralarında bulunduğum 7’sinin birden akademik olarak ülkemizin denizler eki hak ve çıkarlarını ortaya koyan, denizciliğimizi geliştirmeye çalışan Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KUDENFOR), üyelerinden seçilmesi bir tesadüf müdür? Değilse, kimler Cumhuriyet Başsavcılığına bu isimleri, ve kurumu hedef göstermişlerdir? Amaçları nelerdir?

Soruyorum, ülkemizin 15 Temmuz 2016 kanlı FETÖ darbe girişimine kadar süren 10 yılı aşkın kumpaslar sürecinde yaşanan o hukuksuz gözaltılardan ve yıllar süren tutukluluklardan sonra masumiyetleri nihayet mahkemelerimizce tescil edilmiş ancak halen mağduriyet tazminatları karşılanmamış kişiler olmamıza rağmen, 05 Nisan 2021 sabahı gece karanlığında evlerimize yapılan ve özellikle ailelerimizi şoklar içinde yeniden kabuslara sürükleyen bu baskınların gerekçeleri nelerdir? Türkiye Cumhuriyeti’nin daha insani, kişileri rencide etmeden yapabileceği uygulamaları tükenmiş midir?

Soruyorum, Ankara’da gözaltında tutulacağımız mahal ille de Emniyetin Terörle Mücadele Dairesinin en azılı terörist şüphelilerine reva gördüğü, yaşam ye hijyen şartları malum hücreleri mi olmalıydı? Corona Virüs salgınının zirvelerde gezindiği bir süreçte 2 kişilik hücrelerde illa da 3 kişi tutulmasının mahzurları bilinmiyor olabilir mi?

‘GÖZALTINDA FETÖ VE PKK ŞÜPHELİSİ İLE AYNI HÜCREDE KALMAMIZ TESADÜF MÜ?’

Soruyorum, ilk dört gün gözaltında bulunduğum hücredeki üç kişinin sosyal ve siyasal özgeçmişlerine bakıldığında, benim Cumhuriyet değerlerine sahip, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir mensubu, ikinci kişinin bir FETÖ Şüphelisi ve üçüncü kişinin) PKK şüphelisi Suriyeli bir sığınmacı olması bir tesadüf müdür? Komşu diğer hücrelerde de gözaltına alınan diğer amirallerimizin de benzer kompozisyonlarda olmaları da mı tesadüftür? Eğer tesadüf değilse, 21.Yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’nin Terörle mücadeledeki tehditlerinin tanımlanmasında FETÖ ve PKK’ya üçüncü tehdit unsuru olarak Cumhuriyetin temel değerlerine sadık Emekli Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını eklenmesi direktifini kim vermiştir? Israrla “irtica” tehdit tanımından çıkartılırken, bunun yerine cumhuriyetin kurucu değerlerine sahip emekli Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları dahil Türkiye Cumhuriyeti’nin sadık vatandaşları mı tehdit olarak görülmektedir?

Soruyorum, neden hala arama ve el koyma yöntemlerinde yasal prosedürlere uyulmuyor? Talep ettiğimiz halde arama ve el koyma tutanağının bir kopyası tarafımıza verilmedi, el koydukları dijital materyalin bir (imaj) kopyası da verilmedi. Avukatımızın olay mahalline gelmesi beklenmedi.

Soruyorum, dijital donanımlarımıza el konulmuş olmasına ve devletin yetkili yürütme erki “Daha o gece her şeylerini tespit ettik” demesine rağmen, gözaltı kararı neden 4 gün daha uzatılmıştır, olmayan delillere destek olsun diye, olmayan suçun “suç duyuruları” ve ihbarları” yetiştirilsin diye mi beklenmiştir?

Soruyorum, gözaltılar sona erdirildiğinde alınan adli kontrol tedbirleri kapsamında birçok cana mal olan bir kısım kadın ve çocuk tacizcileri bile serbest dolaşırken, birçoğu kalp rahatsızlığı olan Emekli Amirallerimize bir süre elektronik kelepçe takılması gibi rencide edici ve sağlık riski taşıyan bir uygulama hangi gerekçenin ürünüdür? Amirallerimizin çoğu uluslararası akademik, iş ortamı, ailevi ve sağlık dahil diğer gerekçelerle yurt dışına çıkması gerekirken yasak getirilmesi; bu haklarından mağdur edilmeleri adil midir?

Soruyorum, yıllarca hizmet ettikleri TSK’Ierinden emekli olduktan sonra hayatlarının geri kalan sınırlı süresinde sosyal tesislerine giriş hakları hukuk dışı uygulamalarla ellerinden alınabilir mi?

‘ŞİKAYETLER NE KADAR İNANDIRICI OLDU?’

Soruyorum, bir kamu davası açılmasına zorlama bir gerekçe oluşturmak uğruna FETÖ kumpaslarını andırırcasına Türkiye genelinden alınmaya çalışılan ihbar, suç duyurusu ve şikayetler ne kadar inandırıcı olabilmiştir? 85 milyonluk ülkemizin her ilinden demek uğruna belirlenen 81 beldenin içinde genellikle iller varken, İstanbul gibi bir mega kentten sadece 3 vatandaşın isminin yer alması, Ankara, İzmir ve Mersin gibi anakent illerimizden ise hiçbir vatandaşımızın şikayetçi olmamaları, buna karşılık illerle ilgili sayının tutturulabilmesi için Sındırgı, Kadirli ve Taşköprü gibi beldelerden birkaç vatandaşımızın isminin yazılması; ülkemizdeki binlerce vakıf, dernek ve sivil toplum örgütleri yanında sadece Bitlis, Erzincan, Afyon ve İstanbul’dan birer örgütle sınırlı şikayetçileri gösterip, duyuru lehinde olan insanlarımız ve kuruluşlara hiç yer verilmemesi iddianameyi ne kadar adil kılmıştır?

‘TÜRKİYE’Yİ İLERİDE BEKLEYEN TEHLİKELERİN FARKINDA MISINIZ?’

Soruyorum, Türkiye’nin dört bir yanından ihbar ve şikayette bulunan kuruluşlar ile toplamda 640 vatandaşımızın “ayrı ayrı” suç duyuruları yaptıkları halde hepsinin tek bir yerden yönlendirildiği apaçık belli aynı cümleyi, “Devletin güvenliğine ve anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma” ifadesini kullanmaları mümkün müdür, bu hayatın olağan akışına uyar mı? Bu kişi ve kurumlar aynı siyasi şemsiye altında kamuoyu yaratma propagandasının aracı haline dönüştürülüp olmayan suçun “suç duyurusunu” yazılı olarak nasıl yapabiliyorlar? Bunlara aynı anda ‘böylesine bir talimatı Türkiye’de kimler ve hangi makamlar iletebiliyor? Hal böyle ise, bu bir hukuksuzluk değil mi? Hatta suç değil mi? Türkiye’yi ilerde bekleyen tehlikelerin farkında mısınız? Yine soruyorum Cumhuriyet Başsavcılığı bu vahim durumu fark edememiş midir?

Soruyorum, Sayın Cumhurbaşkanı konuyla ilgili değerlendirmesinde “Yapılan açıklamada 2 temel iddia ortaya konmaktadır. Bir, Montrö Antlaşması’nın tartışmaya açılması; İki, basında yer alan bazı görüntülerdir”. Montrö’den çıkmakla ilgili bir çalışmamız yoktur. Ama gelecekte ihtiyaç ortaya çıkarsa, ülkemizi daha iyisine kavuşturmak üzere her sözleşmeyi gözden geçirmekten de çekinmeyiz. TSK’nın disiplin anlayışıyla bağdaşmayacak fotoğraf veren askere olumlu bakmadık, bakmayız” demekle esasen Amiraller duyurusunun endişelerine de cevap vermiş iken, iddianamenin bir çok eksiğinin yanında salt bu gerekçe ile bile “Kovuşturmaya Yer Olmadığı” sonucuna gidilmesi gerekmez miydi? Ayrıca mahkemenin Tensip Zaptı duruşmasında bu gerçek ve iddianamenin eksiklikleri görülemez miydi?

Soruyorum, geçtiğimiz yıl içinde hem de muvazzaf ve emekli askerler birlikte ABD’de bir kez Başkan Trump’a, bir kez de Başkan Biden’a, Fransa’da, İngiltere’de ve Kanada’da doğrudan devlet zirvesindeki yöneticilerine ulusal konularda endişelerini dile getiren ve üslubu çok daha şiddetli uyarılarını yaparken onların ki demokratik oluyor da, bizim kamuoyuna duyurumuz anayasanın açıkça 26. Maddesinde tanımlı haklarımıza rağmen anti-demokratik olabilir mi?

‘MONTRÖ SÖZLEŞMESİNİN NASIL BİR DENGE OLUŞTURDUĞU FARK EDİLDİ Mİ?’

Soruyorum, Amiraller duyurusundan henüz bir yıl bile geçmeden halen içinde bulunduğumuz Ukrayna-Rusya kriziyle Türkiye Il. Dünya Harbinden sonra bir kez daha Montrö Sözleşmesinin nasıl muazzam bir denge oluşturduğu, bizi çatışmaların dışında tutabilme özellikleri olduğu fark edilmiş midir ? Emekli Amirallere duyuru günlerinde söylediklerinden dolayı, bazı siyasi liderlerin, bazı bakan ve devlet görevlilerinin, bazı komutanların ve sözde akademisyenlerin bir nebze olsun vicdanları rahatsız olmuş mudur ?

Ve nihayetinde soruyorum, Amiraller duyurusu özünde Anayasamızın başlangıç ve değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek maddeleri ile madde 26 ve madde 90 kapsamında Ülkemizin yönetim biçimi, toprak bütünlüğü ve ulusun egemenliğini teyit ederken, buna karşı ihbar ve suç duyuruları yapmaya kalkmak anayasal suç kapsamına girmez mi, asıl bu konuda Cumhuriyet Savcılarımızın re’sen suç duyuruları yapmaları gerekmez mi?

Adım adım gerçeğe doğru ilerleyeceğiz, tarih en büyük tanıktır, bu süreçte yaşadığım her türlü maddi ve manevi haklarımı saklı tutuyorum. Saygılarımla.”

Emekli Koramiral Atilla Kıyat

ATİLLA KIYAT: DARBE NİTELİĞİNDE BİR SÖZ GÖRMEDİM

Hâkim karşısına çıkan emekli Koramiral Atilla Kıyat da, savunmasında şunları söyledi:

“Duyuruyu ve altındaki isimleri dikkatle okudum. Duyuruya destek vermem ve imzalamam istenmedi. Tamamen kendi irademle imzaladım. Bütün darbe ve darbe teşebbüslerini yaşayarak gördüm. Özellikle Ergenekon ve Balyoz kumpas davaları sırasında arkadaşlarımı görsel ve yazılı medyada savunurken bütün darbelere karşı olduğumu, darbelerin ülkeye ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerine zarar verdiğini her platformda dile getirdim.

Dikkatle okuduğum duyuruda darbeye çağrı niteliğinde herhangi bir söz görmedim, eğer böyle bir çağrı görseydim ismimin yazılmasını istemezdim. Ayrıca birkaçı hariç tamamen küçüğüm olan imza sahiplerini duyurunun yayınlanmaması için ikna ederdim. Duyuru, ifade özgürlüğü hakkımızın kullanılmasıydı. Yaptığımız duyuru keşke ülkeyi yönetenler tarafından darbe ve darbeye davet olarak iması olarak değerlendirilmek yerine, ABD’nin Montrö’yü delme isteklerine karşı koymakta, ellerini güçlendirecek bir belge olarak görülse idi.

PIRIL PIRIL AMİRALLER MAHKUM EDİLDİ

FETÖ terör örgütü – ABD ortak kumpası olan Ergenekon ve balyoz davalarında Deniz Kuvvetleri’nin ve onun ABD isteklerine boyun eğmeyen pırıl pırıl amiralleri mahkûm edildi. O amirallerinin hemen hemen tamamının duyurunun altında isimleri yazılı. Montrö konusundaki hassasiyetimiz onları bir kere daha hâkim karşısına çıkardı. Bizim Montrö hassasiyetimiz, bazılarının alerjisi olarak devam ediyor.

Ne bir darbe çağrısı ne bir darbeye davet ne de toplumun çeşitli kesimlerini hükümete karşı harekete geçirecek ifadelere rastlamadım. Bizler vesayetçi olduk, dış güçlerin ezik piyonu olduk, şerefsiz olduk. FETÖ kuyruklarından beslenir olduk, kaos simsarı olduk. Belirtmek isterim ki 43 yıl üniforma giydim. 12 yıl amirallik yaptım. Her rütbede sorumluluk ve yetkilerim sınırları içinde birçok karar verdim.

Siyasi düşüncelerle başlatılan bu soruşturmanın, yüksek mahkemenizin vereceği hukuki karar ile biteceğine olan inancım tamdır. Üzerime atılan suçlamayı kabul etmiyorum. Beraatımı talep ediyorum.”

Emekli Tümamiral İbrahim Akın

‘CUMURBAŞKANI, MİLLİ SAVUNMA VE DIŞİŞLERİ BAKANLARI MONTRÖ’NÜN ÖNEMİNE DAİR AÇIKLAMALAR YAPTI’

Duyuruda imzası olan emekli Tuğamiral İbrahim Akın da, savunmasında şunları kaydetti:

“Savunmamın başında belirtmem gerekir ki, tarafıma isnat edilen suçlamayı kabul etmiyorum. Kamuoyunda ‘Emekli Amiraller Duyurusu’ olarak bilinen metin, barışçıl ve dostane bir içerikle ‘Kamu Menfaati’ saikıyla ve ‘İfade Hürriyeti’ çerçevesinde hazırlanmıştır.

Rusya ve Ukrayna arasında vuku bulan savaşa herhangi bir sebeple taraf olmamamızın ve bunun sonucunda ciddi tehlikelere maruz kalmamamızın yegâne kaynağı Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden kaynaklı güvenceler ve tarafsızlık olgusudur. Bizlerle aynı düşüncede buluştuklarını gösterir bir şekilde, geçtiğimiz haftalar içerisinde Sayın Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere, Milli Savunma Bakanı ve Dışişleri Bakanı tarafından da Montrö Sözleşmesi’nin önemine, sağladığı güvencelere ve bölgedeki istikrara katkısına dair açıklamalar yapılmıştır.

‘SUÇ İÇİN ANLAŞMA UNSURU YOKTUR’

Kamuoyu menfaatini öngören ve mesleki sorumluluğumuzu yansıtan ilgili duyuruda herhangi bir şiddet söylemi, suç unsuru veya iddia edilenin aksine iktidar aleyhine kalkışmaya teşebbüs olarak yorumlanabilecek bir ifade de mevcut değildir. Suç için anlaşma suçunun unsurları da oluşmadığından beraatıma karar verilmesini talep ediyorum.

Amirallere Montrö davasında mahkemeye sorular: Tehlikenin farkında mısınız?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. Hissediyorum Ergenekon v2 geliyor çok zor günler bizi bekliyor hani keşke açlıktan ölseydik de ülkemiz parçalanmasaydı diyeceğiz.

  2. Resmen kumpas davalarının bir devami gibi vatansever asker emeklilerine milletin gozune soka soka operasyon yapmaya devam ediyorlar. Turkiyede otorite sahiplerinin tek derdi ve cekincesi vatanseverlik bilinci olanlar. Hissizlik yapabilir haksiz kazanç saglayabilir tarikatlere karisabilir hatta fetoya calisabilirsin sikinti yok ama vatansever olma yada vatanin cikari için herhangi bir kaygıyı dile getirme yeter. Ülkenin adaleti bu malesef

  3. 14 Mart 2022, 16:48

    Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri adına bu soruşturma bir Anayasal suçtur. Montrö’yü tartışmaya açalım diyenlerin değil de ŞANLI SUBAYLARIN bu zulüme mahkum edilmesi Bağımsızlık ve Devletimize saldırıdır.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!