Böcekler ve insanlar

featured

Aykut Tayfur yazdı

Hiç yaşamı sorguladığınız olur mu? Ya da içinde yaşadığınız topluma bakıyor musunuz?

Anormal ve hastalıklı davranışları gayet rahat yapabilen insanların hâllerini izliyor musunuz?

Ve zaman zaman gırtlağımıza kadar pisliğin, iğrençliğin, yalanın, soygunun, hırsızlığın, sahtekârlığın içindeyiz, nefes alamıyoruz, dediğiniz oluyor mu?

İnsan, öyle tuhaf bir yaratık ki, bulunduğu ortamı yadırgamayı kolayca unutuyor. Kanıksıyor, görmüyor ve anlamıyor. Bu duruma geldiğinde artık soru sorma yeteneğini kaybediyor ve şikâyet etmiyor. Aksine maması verildiyse bazı durumlarda memnuniyet duyuyor ve hatta kendisi adına şikayet edenler dışlanıyor, kovuluyor, istenmiyor. Oysa hiçbir hayvanda bu yoktur. Diğer canlılar yaşadıkları alanda sıradışı bir duruma karşı olağanüstü hassastır. Güçleri yetmediği için düzeni bozulan, kirletilen, işgal edilen alanlarını terk ederler. Mesela açlıktan ölmek üzere olan bir tarla faresi zehirli bir yiyeceğe insan eli değdiyse yemez, zehrin kokusundan önce insanın kokusu onu önlem almaya iter. Herhangi bir yabani ot türüyle mücadele ederken ilaç atın, onların arasında sineğinden, çekirgesine, yılanından, kertenkelesine hepsinin kaçıştığını görürsünüz. Hayvan, kokusunu algıladığı o maddenin kendisine zarar vereceğini çok iyi biliyor. O maddenin olduğu yerde yaşayamayacağını biliyor. O kokuya alışması mümkün değil! İlacı atan insana gücü yetmediği için de kaçmayı tercih ediyor.

Ya insan?

Bakımsız, pislik içindeki bir tuvalete giren insana o koku önce itici, iğrenç gelir. Bir süre sonra alışır, çünkü kendi de pislemeğe başlamıştır.

Sahil kenarında bir yerde yazlık evlerin lağımları denize akıtılıyor. Araçla geçerken camını kapatmak zorunda kalıyorsun ama dışarıda onlarca insan yürüyüş yapıyor, hatta bazıları arkalarına denizi alarak gayet rahat bir şekilde fotoğraf çektiriyor. Oysa normal insan için bu noktada nefes almak mümkün değil.

İnsanın zaten eğilimi var, zayıflıkları var ve tüm mesele insanı pisliğe, zehre alıştırmak. Bir noktadan sonra hiçbir pislik o insana rahatsız edici gelmeyecek! Alıştıran bunu çok iyi biliyor.

Bir sivil toplum kuruluşunun hazırladığı kısa belgesel videoda Milas’taki zeytin ağaçlarının orta yerine kurulan termik santral için köyde yaşayan bir kadın şunları söylüyor: “Termik santral açılırken herkes sevinmiş, işe giriyoruz, maaşımız olacak, diye ama burada zehirleneceğimizi bilememişler.”

“Asırlık zeytin ağaçları var babamın. Babamı beslemiş, 42 yaşındayım, beni beslemiş. Bakarsak, yaşatırsak daha da besler.”

Bir başkası, “Şirket, zeytinleri kendisi kesmek istemedi. İnsanlara kendi zeytinliklerini kestirdiler. Öğrendik ki, zeytin yasası varmış. Suçu bile köylüye işlettiler.”

Son haftalarda Veryansın Tv’nin Erzincan İliç ile ilgili yaptığı sonuç odaklı ve cesur yayınlar nihayet ciddi bir ses getirdi. Ama ses felaketiyle geldi. Tonlarca siyanür toprağa, suya karıştı bile. İliç’teki felaketin ayrıntılarına hâkim değilim ancak zaman zaman takip edebildiğim yayınlarda maden şirketi tarafından bölge halkına para dağıtıldığı söyleniyordu. Bu mutlu, mesut insanlar artık lüks araç sahibi olmalılar!

Toprağa karışan farklı zehirli maddelerin kokusunu alan kaç böcek, kaç hayvan bu duruma razı gelmiştir!?

Bu gibi örnekleri çoğaltabiliriz ve hepsinde aynı davranış biçimini görürüz. Öncelikle kişisel hırsı, çıkarı, menfaati için toprağının, ağacının zehirlenmesine razı gelen insanlar! İnsanlarla aynı toprağı yurt edinen küçücük böcek bile buna razı gelmemiş; ya kaçmıştır, ya da çaresiz zehirlenip ölmüştür. Verimli toprağı kürüyüp, altından en kalitesiz kömür madenini çıkarıp, etrafa yaydıktan sonra sıra bunun yakılmasına geldiğinde mevcut koku ve zehir katlanarak artacak, aynı oranda da insanlar bunu kanıksamaya başlayacaktır. Hele bu zehir saçıcılardan para, kazanç elde etmeye başladıysa soluduğu zehrin kendisine verdiği zarardan tamamen habersiz olacaktır. Ta ki, somut ve geri dönülmez sonuçları kendi bedeninde, ailesinde görene kadar.

Soluduğumuz hava sadece kömür kokusu değil, siyanür havuzları sadece İliç’te değil, zehir sadece Fırat’ın yanında akmıyor!

Her yanımız zehir; gözlerimizin önünde, bedenler et yığını, ruhlar satılık, insanlıktan çıkmış yaratıkların kirli dünyasında aklını ve yüreğini korumaya çalışanlar için nefes almak neredeyse imkânsız. İşte; ana muhalefet partisinde adamın biri eski karısına, yeni karısının namusuna atfen ağır sözler söylüyor, daha sonra onu boşayıp, laf söylediği kişiyi kendine eş ediyor, eski karısı da bu konuşmaları sağır sultana duyuruyor. Yirmi dört saat geçmeden uyduruk bir basın kuruluşunun ve holdingin yetkilisi olan yaratığın camışların çamurlu suda tepinmesi gibi alt alta üst üste üç erkeğin tepinme görüntüleri düşüyor milletin önüne.

Bunları bir şekilde medyada haber olarak okuyorsun, izliyorsun. Tiksinti duyuyorsun, boğulduğunu hissediyorsun. Oysa bunları yapanların umurlarında değil. Söz konusu televizyon kanalı normal yayınlarına devam ediyor. Diğerinin partisi normal gündemine devam ediyor, (Bu karı-kocanın istifa haberi gündeme düşer). Bunlar nasıl insan? Bunlar hangi tür?

At kendini doğaya, gezginci gibi bir dolaş, bin bir vahşi hayvanı incele, yabani bir bitkiye dokun… Ya da bırak canlıları, sarp bir yamaçta isyan edercesine, kendini uçurumdan atmak istercesine uzanmış kocaman bir kayaya bak, bir zamanlar yanardağ ağzı olan toprağın görünmediği, yaşamsız o kayalıklara bak, taşlara bak; hiçbirine benzemiyorlar. Soruyorsun, bunlar nasıl bir tür?

Benzeri iğrençlikler az değil. Ne zamanki iletişimde internet dönemi başladı, insanların elinde akıllı dedikleri bu aygıtlar oyuncağa döndü, bilineni bilinmeyeni her köşe başında bir şeyler sergilenir, kayda alınır oldu. Daha yakın zamanda güpegündüz çiftleşenler, çırılçıplak yollara çıkanlar, toplu taşıma araçlarında, kalabalık yerlerde karşısındaki kadınları kayda alanlar…

Tarihin her döneminde ve her toplumda tuhaf, iğrenç, istenmeyen davranışlar sergileyen manyak, hasta ruhlu kişiler muhakkak olmuştur. İnsanın olduğu yerde türlü sapıklıkların olması muhtemel, ancak toplumlar bunları bertaraf eder, bir şekilde dışlar ve genel yapının bozulmamasını toplumun kendisi sağlardı. Nefes alamayan, boğulan normal insanlar değil manyaklığı yapanlara nefes aldırılmazdı.

Yirmi yıla yakın bir zaman oluyor. O yıllarda takip ettiğim uçuk kaçık bir radyo yayıncısı, üslubu, mizacı oldukça komik. Genelde de olayları argo sözcüklerle ifade eder; çünkü olayların normal sözcüklerle ifadesi mümkün değil.

O sene popüler bir kadının kaseti ortaya çıkıyor. Bir süre sonra hayranları bu kadına sahip çıkmak için evinin önünde toplanıyor ve kalabalık tarafından ciddi ciddi sahip çıkan, gurur duyduklarını ifade eden sloganlar atılıyor. Bir radyo yayınında bu olay gündeme gelince, yayıncı anımsayabildiğim kadarıyla şunları söylüyor; “Eskiden böyle şeyler olunca (o…) mahalleli ayaklanır, bunları yapanların evlerini taşlar, kovarlardı. Bu milletin huyu suyu mu değişti de şimdi bunlara sahip çıkıyor?”

Evet, huyu suyu değişsin diye medyasıyla, gazeteleriyle, yetmedi internetiyle her türlü zehir akıtıldı. İnsanımız, boyutunu tahmin edemeyeceğimiz düzeyde zehirlendi. Zaten insanları zehirlemeselerdi İliç’in veya Türkiye’nin farklı yerlerinde katledilen doğanın zehirlenmesi mümkün müydü?

Burada tuhaf ve iğrenç ilişkileri yaşayanların adı sanı değil önemli olan. Toprağımız, havamız, davranışlarımız, yaşamımız, her şeyimiz daha çok kirleniyor. Kirletenlerin sayısı arttıkça toprağı, tarlaları, ağaçları ve de duyguları, gönülleri, düşünceleri zehirleniyor insanların. Zehir bir kez zerk edildikten sonra da herkes bu zehre alışıyor. Ve sen dışlanıyorsun. Fiziksel olarak birbirine benzeyen ama taban tabana zıt iki insan tipi çıkıyor ortaya. Onlar artık seninle aynı dile, duygulara, değerlere sahip değil. Onlar seni istemediği gibi aslında sen de onların arasında bulunmak istemiyorsun. Çünkü kirlenmemek istiyorsun. Medyasından, siyasetinden, işinden gücünden her şeylerinden uzak durmak, varlıklarından bile bihaber yaşamak istiyorsun.

Bu tam anlamıyla mümkün olmasa da kendi yaşamımıza, insanların hayatlarına, şu ülkenin; şu dünyanın en güzel toprağının hâline bakıp nasıl mutlu hissedelim!? Bunca iğrençliğin, kepazeliğin, pisliğin, zehrin içinde nefes alamıyorsun. Bir anlığına tertemiz bir havayı ciğerlerine doldurup, birkaç dakika da olsa umutlanmana, birazcık nefes almana fırsat vermiyorlar. Vermeyecekler de… Bu yazı okuyucunun önüne konduğu anda insanların önüne de binlerce daha yeni zehirler konulmuş olacak. Kitap olarak, gazete yazıları olarak, TV veya internet yayını olarak yeni zehirler zerk edilecek.

Kitleler yığınlar halinde o zehri içmeye koşacaklar. O yayınlar milyonlarca izlenecek, kitapları, yazıları binlerce okunacak.

Koşsunlar, haklarıdır. Herkes dilediğini izler, okur. Fakat sonunda tıpkı o madende borular patlayıp, zehir yayıldığında dönüp Veryansın’ın haberlerine baktıkları gibi dönüp bakacaklar afyonlu gözlerle; birileri bunları kaaç hafta önce söylemeye başlamıştı? Birileri bizleri kaaç sene önce uyarmıştı?

Zaman zaman amatörce doğanın içinde fotoğraf çekerim. Yazının son bölümüne editör arkadaşlarımızdan rica ederek bunlardan iki kare fotoğraf eklemek istiyorum. Uğur böceğini bilmeyen yoktur. Baharın gelmesiyle uyanan doğanın içinde de türlü hoşluklara tanık oluruz. 2015 yılına ait bu iki görselin hikâyesi; uğur böcekleri fidanımda çiftleşiyor. Makinamı çıkarıp epeyi çekim yapıyorum. Bir yerde beni fark ediyorlar ve dişi olan böcek hızlıca alt dallara doğru gidiyor, saklanmaya çalışıyor. Utanıyor… Erkek olduğunu tahmin ettiğim böcek ise belki biraz öfkeli, öylece donup kalıyor. Yarım santimetre kadar çapı olan şu böceğin utanması; aklıyla, yüreğiyle koskoca bir insan da yoksa yazıklar onun yaşamına. Bunlar gibilere Yunus’un demesi, sözümüz benzer kaya yankısına.

Ve kirlenmemiş insan, güzel insan: kendine ve zehir akıtılmamış bir karış toprağın varsa ona sahip çık. Çünkü varlığınızdan başka umut yok!

Böcekler ve insanlar

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. 4 Temmuz 2022, 16:00

    Canimi cok yakan koyumde benzerlerini gordugum insanlardaki akla zarar bu degisimi yazdiginiz icin size minnettarim, cok tesekkur ediyorum, varolunuz.

  2. 30 Haziran 2022, 13:51

    Merhabalar,
    “Yarım santimetre kadar çapı olan şu böceğin utanması; aklıyla, yüreğiyle koskoca bir insan da yoksa yazıklar onun yaşamına.” Hayat oyunu bu cumlenizle bitti zaten. Gozlemlerinizi, tarzinizi ve analitik dusunceleriniz ile bunlari bizlere ileten kaleminizi gonulden tebrik eder ve basarilar dilerim ! Sanki, imla kurallarina uymaya karar vermis bir Nihat Genc yazisi okudum. :))

    Sonuc: Bence, bu guzel ve anlasilir yazidan olumlu etkilenerek yasam goruslerini degistirecek insanlar olacaktir.

  3. Bu toprağın bir dalkavukları var, bir de işte sayın yazar gibi soylu, eyvallahsız kalemleri! Çok teşekkür ederim harika anlatımınız için, böyle yazı ve yazarlara ihtiyacı var toplumun, tüm dünyanın, dilerim sayınız çoğalsın, anlayanınız bol olsun. Evet, sayenizde umut biziz. Saygılar.

  4. Sizi alkışlıyorum!

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!