Osman Kutlu yazdı…
Büyük Taarruz-10-26 Ağustos
Büyük Taarruz, bir yıllık topyekün halkın neyi var neyi yoksa ortaya koyarak hazırlandığı bir mücadele sonucu 26 Ağustos sabahı saat 05:15’de, günün ilk ışıklarında ağır topçu atışlarıyla başladı.
Aslında ağır topçu atışlarının sabah 04:30’da başlaması planlanmıştı. Ancak ne yazık ki sabah yoğun bir sis ortalığı kaplamış, görüş mesafesi çok azalmıştı. Bu durum, top atışlarının ileri gözetleyicilerin hedeflere atışları yönlendirmesine engel oluyordu. Bilmeyen okuyucularımız için söyleyeyim; topçu atışları görmeden, harita üzerinden hesaplamalarla yapılan atışlardır. İlk merminin düştüğü yere göre ince ayarlar yapılır ve sonraki mermilerin tam hedefi vurması sağlanır. Bu ayarlar yapılmadan yapılacak atışlar dağı taşı boş yere bombalamaktan başka hiçbir fayda sağlamaz.
Sisin kalkması süresinde geçen 45-50 dk, komutanların belki de hayatlarındaki en uzun bekleyişti. Atatürk de iyice strese girmiş, yüzü gerilmişti. Çünkü bir yıldır yapılan bütün hazırlıklar, verilen emekler, uğraşılar, mücadeleler parmaklarıızın arasından kayıp gitmek üzereydi.
Önce ağır topçu atışları yapıldı, tahrip atışları. Ardından amansız bir topçu bombardımanı gerçekleşti. Bu sırada birliklerimiz düşman hatlarına yaklaşmıştı. Piyadelerimizin taarruzu 06:30 civarında başladı.
Taarruzun en önemli noktaları Kurtkayası, Kalecik, Erkmen Tepeleri, Belentepe ve Çiğiltepe kısımlarıydı.
Daha taarruzun ilk anlarında birliğinden ayrı olarak mevzisinden fırlayan Yüzbaşı Sami ve Üsteğmen Hamza şimşek gibi ileri atıldılar. Yanlarına koşarak gelen birkaç askerle birlikte toplam 14 kişi, yoğun ateş altında tel örgüleri aşarak 45 dakika içinde Kalecik Sivrisini ele geçirdiler. Tepede düşmanın diktiği haç vardı. Hemen haçı indirip yerine Türk bayrağını diktiler. Taarruzun ilk zaferi buydu. Saat 06:55’ti.
Düşmanın işgali altındaki bir tepede Türk Bayrağının dalgalanmasıyla birlikte ordu saflarında bir uğultu oldu. Taarruz bir an durdu. Herkes dönmüş nazlı nazlı dalgalanan bayrağa bakmaktaydı. On yıllık savaş, işgaller, katliamlar, sıkıntılar, acılar ne varsa sanki bu ay yıldızlı bayrağın ilmekleri olmuş, onunla özdeşleşmişti. Herkes durup, bu ânı doyasıya seyretti kısa bir an için.
Atatürk bu duraksama ve uğultu üzerine “Ne oluyor?” diye sordu. Bayrağı gösterdiler. Bayrağın dalgalandığını görünce yüzü yumuşadı, rahatladı ve “Getirin bakalım kahvaltımı” dedi. Bütün gece ağzına lokma koymamış, sabah da bir şey yememişti sıkıntıdan. Kahvaltısını getirdiler:
2 dilim asker ekmeği (peksimet)
3-4 tane siyah zeytin
Kibrit kutusu kadar beyaz peynir
Kahvaltının zayıf olması Atatürk’ün perhizde olmasından değil elbette. Başkomutana verebildiğimiz kahvaltı sadece bu kadardı…
Kurtkayasındaki düşmanın yok edilmesi görevi 12. Tümen 36. Alay 6.Bölük Komutanı 24 yaşındaki Bayburtlu Üsteğmenı Agâh Efendiye verildi. Agâh Efendi,emrindeki 150 Mehmetçik ve Sinoplu Üsteğmen Feyzullah ile beraber düşman tümenine saldırarak büyük bir savaşa başladı. 26 Ağustos öğleden sonra başlayan çarpışmalar 27 Ağustos öğlene kadar sürdü. Düşmanın içine kadar dalan Agâh Efendi onlara ağır kayıplar verdirerek batı istikametine kaçmalarını sağladı. Büyük bir takviye alan düşman birliği yaklaşık 2 bin kişiye ulaşmıştı. Agâh Efendi, 100 Mehmetçik ve Üsteğmen Feyzullah ile birlikte şehit düştü. Geriye kalan 50 Mehmetçik ve gelen takviye kuvvetlerimizle düşman bu vadi içinde tamamen yok edildi.
Şekil 2. Yüzbaşı Agâh Efendi Şehitliği. Büyük Kalecik
Savaştan sonra Yüzbaşı rütbesi verilen Yüzbaşı Agâh Efendinin bu ilk kahramanlığı değildir.
Kurtuluş Savaşının başlangıcında Kars-Ardahan bölgesi bir Ermeni Devleti kurma hayalindeki Ermeniler tarafından işgal edilmişti.
Bölgedeki yerli Ermeniler karakollar kurmuşlar, işgal ettikleri bölgelerdeki Türk köylerine saldırılar düzenliyorlardı. Sınır hattı Sarıkamış-Horasan hattıydı. 1.Dünya Savaşı sonunda imzalanan anlaşmalar sebebiyle birliklerimiz ya dağıtılmış, ya da askeri harekât yapmaları mümkün değildi.
Gelen şikâyetler üzerine ancak resmi olmayan bir gönüllü müfrezesi kurularak bu bölgeye gönderilmesiyle çözüm üretilebileceği düşünüldü. Ama kim gönüllü olacaktı? Kimse görevi kabul etmiyordu, çünkü sonuçta kimse sorumluluğu almayacak ve gidenler asker kaçağı sayılacaktı.
Henüz yeni Üsteğmen olmuş olan Agâh Efendi hiç tereddüt etmeden gönüllü oldu. Yanına 75 tane de gönüllü asker aldı ve sivil olarak bölgeye gitti. Bu bölgede Ermenilere karşı müdahalelere başladı. O kadar büyük başarılar kazandı ki, Ermeniler sınır karakollarını bile bırakıp kaçtılar ve Kars’a kadar çekildiler. Haftalarca kendi karakollarına gelemediler.
Mezarları, Afyon’dan Kocatepe’ye doğru çıkarken Büyük Kalecik kasabasındadır. Kahramanlıklarına yakışır bir şehitlikte huzur içinde yatmaktadırlar.