Canan ‘Trinity’ Kaftancıoğlu’nun çıkmaz sokakları

featured

Temel Borga Budak yazdı

Sadece 20 yıl öncesine geri dönsek ve Atatürk’ün kurduğu partide, ülkenin en büyük ilinin, en çok üyeye ve delegeye sahip örgütünün İl Başkanı “ATATÜRK” demeyi tercih etmiyorum diye bir cümle kuracak kehanetinde bulunsak muhtemelen akli denge bozukluğu teşhisiyle Bakırköy Ruh ve Sinir hastalıkları hastanesinde kendimizi bulabilirdik. 

Peki, Olasılıklar arasında en olası olmayan bu durumu neden yaşıyoruz?

Öfke, endişe ve hayal kırıklığı içeren bir ruh haliyle yazıyı okumaya geldiğinizi tahmin ediyorum fakat gelin detaylandırmadan önce yazının anahtar kelimelerini yani şifrelerini tanımlamak için birkaç dakika daha okuma yapalım.

CEHENNEM NEDİR?

Milton cehennemi tepelerin, mağaraların, sahillerin ve ateş kuyularının olduğu bir yer olarak tanımlar. Dante’de ise kan döken insanların konulduğu kaynayan kan gölleri, sapkınların konulduğu ateş mezarlar; dine küfür edenlerin, tefecilerin ve eşcinsellerin gönderildiği ateş yağan çöller tasvir edilir.

Lakin ben en çok Cemil Meriç’in cehennem tanımını severim; “Cehennem, hatıraların küllenmesi, ümitlerin susması. Cehennem haykıramamak, ağlayamamak.” 

Sosyal medyanın konfor alanında tepki göstermek Cumhuriyet ateşiyle yanan ruhları bir miktar sakinleştiriyor olsa da aslında hepimiz böyle bir cehennemin içerisindeyiz. 

KIYAMET NEDİR?

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar; “Hocam kıyamet ne zaman kopacak?”

Hoca keskin zekasıyla; “Küçük kıyamet karım ölünce, büyük kıyamet ben ölünce kopacak” demiş.” Bizler için uyarlayacak olursak, “küçük kıyamet CHP yıkılınca, büyük kıyamet ise Cumhuriyet yıkılınca kopacak” diyebiliriz.

Tez zamanda gerçek anlamda büyük bir mücadeleye takdirde her iki kıyameti de yeni nesillere bırakmadan bizlerin yaşaması oldukça yüksek bir ihtimal gibi…

GERÇEKÜSTÜCÜLÜK (SÜRREALİZM) NEDİR?

Gerçeküstücülük; bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Andre Breton için, bilinç dışılık düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneğiydi. Benjamen Peret ise gerçeküstü dünyanın düşsel, cinsel, sapkın imgelerini geliştirmiştir. 

Bizim için gerçek dağ gibi ortada duran Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti ise Canan “Trinity” Kaftancıoğlu ve benzerlerinin bilinçaltı bu gerçeklerin yerine kurulan düşsel, cinsel ve sapkın hayali gerçeklerle şekillenmiştir.

Beyin fiziki bir organı tanımlarken zihin ise felsefi bir tanımdır. Kelimelerin shirini kullanarak şu tespiti yapabiliriz. Hayali bir gerçeklik olan zihin, nesnel bir gerçeklik olan beyni açar, inceler ve sorunları cerrahi müdahaleler ile giderebilir.

İşte nörobilim ve psikiyatri bilimleri birleştiği zaman bilinçaltının tüm sırları keşfedilebilir ve istenilen hayali gerçeklik zihinlere yerleştirilebilir. 

Gerçeküstü bir anlatı uğruna kendilerine acı çektiren kişiler için ortada iki seçenek vardır; Ya bu anlatı doğru ya da ben enayinin tekiyim. Başkalarına acı çektirenler için  ise yine iki seçenek vardır; ya bu anlatı doğru ya da ben acımasız kötü bir karakterim. Ve enayi olduklarını veya kötü karakterlere sahip olduklarını itiraf edebilecek cesarete sahip olmadıkları için anlatının doğruluğuna koşulsuz inanmak ve ölümüne savunmak zorunda oldukları çıkmaz bir sokaktalar. 

 Bugün yaşadığımız “Trinity” Canan sorunu böyle bir operasyonun sonucunda gerçekleşmiştir. Obsesif-kompulsif bozukluk, panik bozukluğu, bipolar ve majör depresif bozukluk dahil olmak üzere zihinle ilgili ne kadar sorun varsa içeren ve aslında bizim değil de psikoterapinin ilgi alanına girmesi gereken bu konu malesef partinin iktidar erkleri tarafından ciddiye alınmaktadır.

PEKİ BU KADAR GERÇEKÜSTÜ BİR DURUM NEDEN DESTEKLENİYOR?

Tek bir dilekçe ile partinin “Yüksek Disiplin Kuruluna” sevk edilmesi ve bir an önce Cumhuriyet Halk Partisi ile ilişkisi kesilmesi gereken bir kişi neden en ufak bir uyarı bile almadan her gün kurucu değerlere saldırı gerçekleştirebiliyor dersiniz?

Ya da “Kefere yani Kafir Kemal” diyen Mehmet Bekaroğlu, paçavraları bayrak diye paylaşan Sezgin Tanrıkulu veya CHP kapatılsın müze yapılsın diyen 10 Aralıkçılar nasıl hala CHP kurumsal kimliği içerisinde kendilerine yer bulabiliyorlar?

Bir hakikati yok etmek istiyorsan; ona iyi saldırma, onu kötü savun tezini benimsemiş bu düşük zekalar ile mücadele yolu sonuna kadar açıktır. Ve zafer mutlaktır.

Fakat öncelikle kabul etmelisiniz ki;

İster Y-CHP ister Liberal CHP ister Marjinal CHP nasıl isterseniz öyle tanımlayabilirsiniz fakat bu tanımlamalar aslında oyun kurucular tarafından belirlenmiş kelimeler ve bu kelimeleri kullanmak onların oyununu oynamaktır.

Buradaki ana strateji kurucu değerlere bağlı üyeleri partiden uzaklaştırmak, uzaklaşmayanları soğutmak, soğumayanları “ULUSALCI” kimliği altına toplayarak marjinalleştirmek ve karar mekanizmalarından uzaklaştırarak dikensiz gül bahçesi yaratmaktır.

Kurucu değerlere inanan ve savunan kişilerin parti içerisinde oy hakları veya yetkileri bulunmadığı sürece yapılacak eleştirilerin hiçbir önemi olmayacağı ve her geçen dakikanın organize marjinalleri güçlendireceği bu strateji sorunsuz işlemektedir.

İkincil hedef ise yine kurucu değerlere bağlı vatandaşlar ile parti arasına iktidar erkleri eliyle bir Çin Seddi kurmak ve partiye üye olarak mücadeleye katılmayı isteyen gerçek Cumhuriyetçiler ile CHP arasına marjinallerin savunma duvarlarını inşa etmektir. Bu taktikte halihazırda sorunsuz olarak işlemektedir.

Üçüncül hedef ise parti içerisinde yer alan kanaat önderi, lider veya Ulusalcı sesler diyebileceğimiz kamuoyunda karşılığı olan isimleri ihraç veya istifa yollarına sürükleyerek başka bir kurumsal kimliğe yönlendirmek veya kendi partilerini kurarak zaman içerisinde eritmek veya yok etmektir. Bu umudu yok etmek anlamını taşır.

Emine Ülker Tarhan, Ümit Kocasakal, Banu Avar hatta Muharrem İnce üçüncül hedef doğrultusunda saf dışı bırakılmış veya bırakılacak örnekler olarak sunulabilir.

Peki bu organize saldırıya verilecek en doğru cevap nedir?

Sun Tzu stratejiyi kuvvet, mekân ve zaman olmak üzere 3 ana sütun üzerine kurulu bir aklın yansıması olarak tanımlar. Mutlak bir zafer için yola çıkmadan önce kuvvetin sizden yana olduğunu gerçekçi veriler doğrultusunda değerlendirme, düşmanı sizin seçeceğiniz mekânda ve yine sizin seçeceğiniz zamanda savaşmaya zorlayabilme aklına sahip olmanız gerekir. Gerisi teferruattır.

Sun Tzu ustanın felsefesine katılacak olursak öncelikle kuvvet unsurunu değerlendirmeliyiz. Bu vakada ne kadar kuvvetli olduğumuzu belirlemek için aklı ve vicdanı hür kaç CHP üyesinin bir arada hareket edebileceğini öngörebilmek zorunluluğu mevcuttur.

Fakat daha da önemlisi partiyi kurucu değerlere döndürmek, Cumhuriyetimizin yeni yüzyılında gericiliği ve bölücülüğü bu topraklarda tarihe gömmek isteyen sizler muhtelif konfor alanlarınızı terk ederek koşulsuz, fakatsız ve amasız kuvveti eşitlemek hedefiyle CHP’ye üye olmalı ve CHP Dip Dalga Hareketine katılmalısınız.

Hiç şüpheniz olmasın ki; Cumhuriyetçi, Atatürkçü, Kuva-i Milliyeci kuvvetleri tek bir çatı altında topladıktan sonra mekânı ve zamanı seçme inisiyatifi bizlerin olacaktır.

Canan “Trinity” Kaftancıoğlu ve benzerlerinin çıkmaz sokaklarında kaybolmak, şizofrenlerin hayali gerçekliklerinde boğulmak istemeyen, vasat kişilerin değil ilerici fikirlerin etrafında toplanmayı bekleyen herkese bu yazı açık çağrımızdır.

Canan ‘Trinity’ Kaftancıoğlu’nun çıkmaz sokakları

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 Yorum

  1. 17 Eylül 2020, 06:15

    Hocam,kaleminize sağlık…Mükemmel bir yazı olmuş..

  2. Atatürkçü dedigimizin büyük kesim bunlardan ancak bunlar yanlış yapar yapsın oykaybeder chp.ve giderler kafasında.bu kafayla cumhuriyet gidecek

  3. 15 Eylül 2020, 06:34

    Çözüm “muhtelif konfor alanlarınızı terk ederek” chp ye üye olmak değildir. Halkın gözünde değer kazanmış nice aydını chp den tasfiye eden güç, bizim gibi sıradan ölümlülere neler yapmaz. Bence çözüm chp ye üye olmak değil, chp tabelaya yazılan bir yazı, boş bir binada, boş bir oda, önemli olan o odaya yeniden doğru ve değerli şeyleri getirebilmek, doldurabilmek. Bunun için, fakatsız ve amasız kuvveti eşitlemek hedefiyle (en azından 1919 un çok daha kötü koşullarını göz önüne alarak) muhtelif konfor alanlarımızı terk ederek, cesaret ederek, haddimizi bilmeyerek, zümrüdü anka kuşu gibi yeniden ayağa kalkmalı ve yeni bir parti kurmalıyız.

  4. 14 Eylül 2020, 22:03

    Bence ilk etapta yapılması gereken partiyi baraj altı bırakmak olmalı, bugünkü delege sistematiği 90’larin başında oluşturulmaya başlandı, önce delege yapısı Aleviler sonra ise Kürtlerle dolduruldu, baraj alti olmadan bu yönetim gitmez, K.K. ‘nin kazanabildigi tek seçim kendi parti kurultayı, Chp’ye verilecek destek DSP veya muadili bir partiye verilirse, bu iş olur, aksi taktirde bunlar yine 25 te 25 olur, il/belediye baskanlari da ampır ampır konuşur

  5. 14 Eylül 2020, 12:30

    Aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrından yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın.

    1927 – Nutuk

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!