ERAY ÇELEBİ/VERYANSIN TV

Türkiye ve Avrupa Birliği Arasında Sivil Toplum Diyaloğu Programı’nın altıncı dönemi kapsamında desteklenen “Ortak Bir Sorun-İki Farklı Kültürel Perspektif” projesinin kapanış toplantısı Ankara’da düzenlendi.

Toplantıda açılış konuşmasını yapan Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakcı, Türkiye ve AB ilişkilerinde sivil toplumun diyaloğunun kendileri için çok önemli olduğunun altını çizerek, AB Başkanlığı olarak sivil topluma destek vermeye devam edeceklerini vurguladı.

AB ile 2008’den beri sivil toplumu temel alan iki proje yürüttüklerini anımsatan Kaymakcı, bunların birinin “Sivil Toplum Diyaloğu”, bir diğerinin de “Sivil Topluma Destek” programı olduğunu belirtti.

Kaymakcı yürütülen bu programların “yüzlerce projeye kaynak sağladığına” değinerek, 70 milyon avroya yaklaşan bu destek sayesinde Türk ve Avrupa’daki sivil toplum kuruluşlarının çeşitli alanlarda faaliyet gösterdiğini kaydetti.

İlişkili Haber

Dışişleri Bakan Yardımcısı Kaymakcı: Hedefimiz AB’ye tam üyelik

2 yıl önce

Kaymakcı’nın dile getirdiği “Sivil Toplum Diyaloğu Programı” AB ve Türkiye tarafından ortak finanse ediliyor.

Dışişleri’ne bağlı Avrupa Birliği Başkanlığı Proje Uygulama Daire Başkanlığı, projenin uygulanmasından, yönetiminden, sürdürülebilirliğinden ve hibe almaya hak kazanmış projelerin izlemesinden sorumlu.

Söz konusu programın “altıncı dönem” hibeleri arasındaki dikkat çeken bir dernek yer alıyor; Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği…

Derneğe (ABKAD) “ulaştırma sektöründe sivil toplum diyaloğu” projesi için 146.922,98 Avro,  “göç ve güvenlik için diyalog” projesi için de  147.583,60 Avro ile destek sağlanmış.

Nisan 2021’den Nisan 2022’ye kadar sürdürülen, “Göç ve güvenlik için diyalog” projesinde yer alan isimlerden biri de İngiliz işbirlikçisi Ali Kemal’in torunu, eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın kuzeni emekli büyükelçi Selim Kuneralp…

Proje, AB’nin göç ve güvenlik politikaları konusunda STK’ların, “Türkiye ve AB’deki karar alma sürecine dahil edilmesi ve geleceğe dönük politikalara katkıda bulunmaları” için yürütülüyor. Bu kapsamda, Türkiye ve Belçika’daki STK’lar arasında kurumsal işbirliği oluşturulması hedefleniyor.

‘TÜRKİYE VE AB BİRLİKTE YAŞAMAYA MAHKUM’

Projenin Brüksel ayağı kapsamında 2021’in Eylül ayında düzenlenen “göç ve güvenlik alanında AB ve Türkiye arasındaki diyaloğun güçlendirilmesi” konulu oturumda konuşan Kuneralp, “Türkiye ve AB birlikte yaşamaya mahkûm, birbirlerine sırt çevirme lüksleri yok. Bunun için çok fazla ortak çıkarları var. Gerçi, elbette, medyaya baktığınızda, birbirlerini dost gibi görünseler de düşman olarak gördüklerini düşünebilirsiniz. Ama bu ilişkiyle ilgili uzun deneyimime dayanarak, algılanan bu düşmanlığın çok sığ olduğunu ve bir retorik değişikliğiyle, çok hızlı bir şekilde ortadan kalkacağını hissediyorum. Bu nedenle, bunun çok da uzak olmayan bir gelecekte gerçekleşeceğini umuyorum.” ifadelerini kullanıyor.

Kuneralp “AB-Türkiye ortaklığı için zorluklar ve fırsatlar” başlıklı sunumunda şöyle devam ediyor:

‘YAKLAŞAN SEÇİMLER ÖNCESİ…’

Türkiye ile yeniden ilişki kurmak, yaklaşan seçimler öncesinde ülkeyi doğru yöne taşımaya yardımcı olacak ve AB’nin kontrolünde ilerleyen çok uzun bir süreç olduğu için AB’ye çok pahalıya mal olmayacak. Bir güçlendirme gerekecek, ancak bu sürecin uzunluğunu ve süresini kontrol edebilecek. Dolayısıyla bunun AB’ye çok fazla bir maliyeti yok. Bu el uzatılsa Türkiye’de sadece liderliğin değil, kamuoyunun, medyanın, muhalefetin vb. herkesin paylaştığı hayal kırıklığı, aşağılanma duygusu da ortadan kalkacaktır.”

Projede yer alan isimlerden biri de AB-Türkiye Sivil Toplum Projesi Koordinatörü Eli Hadzhieva…

‘TÜRKİYE’NİN AB’YE SIRTINI DÖNMESİ SEÇENEK DEĞİLDİR’

Kuneralp’in sunum yaptığı oturumun “giriş” konuşması yapan Hadzhieva, Çin ve iddialı bir Rusya’nın Avrupa’nın güvenlik mimarisine meydan okuduğunu belirtiyor:

“Türkiye’nin AB’ye sırtını dönmesi ve demokrasi, temel özgürlükler, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi Avrupa değerlerine saygısı olmayan otoriter devletlerle ittifak yapması bir seçenek değildir. Yükselen Çin bir yana, değişen ABD öncelikleri ve daha iddialı bir Rusya düşünüldüğünde, Soğuk Savaş sonrası oluşturulan Avrupa güvenlik mimarisine şu anda meydan okunmaktadır. Ukrayna’da devam eden savaş hem AB’nin hem de Türkiye’nin istikrarını tehdit etmektedir. Rusya, Türkiye’ye S-400 füze savunma sistemleri satarken, NATO güçlerini, Bulgaristan ve Romanya gibi AB Üye Devletlerini terk etmeye çağırmıştır. Bu kritik noktada hem AB’nin hem de Türkiye’nin stratejik önceliklerini gözden geçirmesinin ve Türkiye’nin Güney Gaz Koridoru aracılığıyla katkıda bulunduğu enerji güvenliği de dahil olmak üzere karşılıklı çıkar alanlarında iş birliğini güçlendirmenin yollarını bulmalarının tam zamanıdır.”