Hayallerindeki Amiral

featured

Çiğdem Bayraktar Ör yazdı…

Hükümetsin, her şey kötü gidiyor; sessizlik istiyorsun.

Yalnız bugün için değil, yarına dair de acayip hatalar yapıyorsun; yine sessizlik istiyorsun. Kabul ettiğin tek ses: Alkış. Sizi alkışlayana bir bakıyorsunuz, o bakış… Alkışçının ‘bir’i ‘bin’ ediyor, yükseliyor da yükseliyor; üstelik liyakat de gerekmiyor. Ve itiraf ediyor içlerinden biri: İktidar döneminde, ‘bulunduğum akademik makama’ gelebildim, diye… Doğru da söylüyor. Normal şartlarda ve uygarlığın gerektirdiği kriterlerde asla akademik unvan alamayacak bazılarına veriliyor bu unvanlar.

AMMA…

Ülke güvenliği ve geleceği her şeyden önemli. Liyakatsizliğe feda edilemez hususlar bunlar. Bu ülkenin değerli stratejistleri, diplomatları, mühendisleri, hukukçuları, bilim insanları, basın emekçileri, akademisyenleri ve askerleri var.

Yani öyle her istediğinde susamayacak, susmayacak; değerleri ve ‘değerli’yi savunan, ATATÜRK ilke ve devrimlerinde ısrarcı bir kitle ne yaparsanız yapın hala var ve yaşamaya devam edecek! Ve onların içinden kıymetli bir grup deneyimlerinden ve uzmanlıklarından hareketle bir bildiri yayınladı; yakın gelecekte Türk Boğazları konusunda hata yapılması olasılığına karşı tarihi bir hatırlatma mahiyetinde: AMİRAL BİLDİRİSİ.

Amiraller diyor ki; Türkiye’nin haklarını koruyan güçlü kuvvetli Montrö delinmemeli!

Bu sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil; Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlar’daki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşması’nı tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir, diye vurguluyorlar.

Türkiye’yi yavaş yavaş yok oluşa götüren FETÖ’nün TSK’ya sistemli saldırısına dikkat çekiyor ve bundan sonra böyle bir şeyin bir daha yaşanmaması için önlem alınmalı, diyorlar. TSK’nın, Anayasa’nın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir, diye hatırlatıyorlar.

“ANA VATAN” diyor, “MAVİ VATAN”, diyor, Türk denizcilerimizin yanındayız, diyorlar.

Peki, bunların hangisi sizi, neden rahatsız ediyor?

Lozan görüşmeleri sürerken en ihtilaflı konulardan biri Boğazlar sorunuydu. İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold 27 Kasım 1922’de İsmet Paşa ile özel görüşmesinde Türkiye’nin başta İngiltere olmak üzere Batılı devletlerden ileride muhtemel ekonomik taleplerde bulunabileceğini hatırlatırken ‘aba altından sopa gösteriyor’du. Buna karşılık; sonradan Karadeniz’i Rus gölü yapma niyetini ortaya koyan ikinci planın mimarı Rus temsilci Çiçerin ise İstanbul’un güvenliğinin, Karadeniz’in barışı ve güvenliğinin ‘sürekli’ güvence altına alınması ihtiyacını belirtiyordu. Türkiye’nin Boğazlarda istihkam kurmasını ve bir savaş filosuna sahip olması gerektiğini vurgulamıştı ilk tartışmada. Bu haliyle Çiçerin, Türkiye’yi ‘kısmen’ güvence altına almayı ve Boğazlardaki bazı kıyıların askerden etkin bir biçimde arındırılmasını savunan İngiltere Dış İşleri Bakanı Lord Curzon’a ve Bağlaşıklar adı altında İngiliz projesine karşı duruyordu. Bu tartışmaların sonunda Curzon ‘gönülsüzce’ bazı şartları kabul etmek zorunda kaldı: Karadeniz’e girecek savaş gemilerinin sayısı sınırlandırılacak, Yunanistan Boğazlar Komisyonu’ndan çıkarılacak, Komisyon yalnız büyük devlet diye tabir edilen Batılı devletlerin ve Türk temsilciden oluşacak, İstanbul’da 12 bin kişilik bir Türk garnizonu bulundurulacaktı. İsmet Paşa İstanbul’un güvence altına alınmasında ısrarcı olduğu gibi “Ege Adalarına egemenlik” diye diretiyor, Gelibolu’da da Türk garnizonu bulunmasını istiyordu. Curzon elbette tüm bunlara karşıydı. Nitekim; 19 Aralık’ta İngiltere Türk tarafının taleplerini reddetti. Öyle bir diplomatik atak yapmıştı ki İngiltere, sonunda Rusya ile Türkiye’nin arası da iyice açıldı.

Lozan’daki çekişmeli görüşmelerden sonra yapılan geçici düzenlemede Türkiye’ye bir dizi kısıtlama getirilmişti. Ancak; 1936’da Türkiye’nin Boğazlardaki egemenlik hakkının tanınması demek olan Montrö’nün imzalanmasıyla Türkiye tam bir zafer elde etti.

Dolayısıyla; Türk boğazlarını, boğazların tarihini, güvenliğini ve geleceğinde ne olması gerektiğini, Montrö’yü ve kazandırdıklarını, Montrö delinirse de Türkiye’nin neler kaybedeceğini ‘en iyi’ bilen, bu uğurda yıllarını vermiş “uzman” Amirallerin böylesi hayati bir konuda öyle bir kenarda oturup susması nasıl beklenir?!

Yani sizin hayallerinizdeki amiral bir başka: Emekli olunca memleket için topladığı bilgiyi sadece torunlarına anlatan, yalnızca orduevindeki meslektaşlarıyla tartışan, denizle tek ilgisi “Deniz ve Mehtap” şarkısı olan… Özetle; tek muhatabı torunu, tek tartıştığı orduevindeki kendi gibi emekli meslektaşı, tek ulaştığı şey eşi ve tv kumandası olsun askerlerimizin diyorsun. Her meslekten insan endişesini dile getirebiliyor, emekli amiraller sussun diyorsunuz.

Ortak bir fikir beyan etmek de sizin zihniyete ters tabi; siz tek başınıza fikir beyan etmeyi sevdiğinizden, karar almayı iyi bildiğinizden böyle insanların bir araya gelip tecrübelerinin özetini sunmasında bir sıkıntı arıyorsunuz.

Oysa; son dönem siyaseti bize şunu açıkça gösterdi ki grupça yapılan eylemlerden çok ‘tek adam’ siyaseti fena oluyormuş.

Üstelik bu bildirinin sizi en çok rahatsız eden yeri de belli: Ordunun Atatürkçü çizgisinden söz edilmesi. “Hayallerinizdeki Amiral” ümmetçi çünkü, milliyetçi değil. Sarıklı çünkü, şapkalı değil.

Ama bizim hayallerimiz başka… Sizin hayallerinizdeki ‘Amiral’den farklı. Bizimkiler batanlardan değil. O yüzden özgür bırakın hem bizi, hem hayallerimizi.

Hayallerindeki Amiral

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 12 Şubat 2022, 07:44

    Hem tarihi arka planı, hem de bugünün harikulade bir özeti olmuş Bizim hayalimizdeki amiral batanlardan değil, müthiş. Kaleminize sağlık.

  2. 11 Şubat 2022, 17:56

    Dört dörtlük bir yazı.Tebrikler.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!