İhvan sevdası Akdeniz’de kolumuzu nasıl bağladı?

featured

Doğu Akdeniz’de enerji savaşının 1990’lar başladığına dikkat çeken eski Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkan Koramiral Atilla Kezek, Sisi’nin Mursi’yi devirmesinden sonra, biz de mezhep temelli politikalarımızda ısrar edince Mısır’ın Rumlar ve Yunanistan’la anlaştığını belirtti.

Doğu Akdeniz’de yaşanan enerji savaşları ve Libya ile yaptığımız anlaşma Mavi Vatan’daki gerilimi her geçen gün artıyor. Deniz yetki alanlarında Türkiye, Libya ile çıkarlarımıza uygun bir anlaşmaya imza attı. Peki Türkiye Mavi Vatan’da haklarını daha sağlama almak için neler yapmalıydı? Nerede hata yapıldı? Deniz Kuvvetleri Komutanı olması beklenirken FETÖ’nün Balyoz kumpasının hedefi olan Koramiral Atilla Kezek, bu soruları Yeniçağ’dan Selcan Taşçı’ya yanıtladı. Kezek, Müslüman Kardeşler (İhvan) aşkı nedeniyle hükümetin Mısır’la anlaşmaması nedeniyle mevcut sorunların ortaya çıktığını belirtti.

Kezek’in açıklamaları şöyle:

“Libya patlayana kadar, olay Güney Kıbrıs, Yunanistan, Mısır, İsrail ve Lübnan arasındaki hidrokarbon kaynaklarına sahip olma savaşıydı. Deniz yetki alanı sınırlarını çizmemizden sonra Libya da parçası oldu.

Bu “savaş” ne zaman/neden/nasıl başladı?

“1990’larda başladı. Unıted States Geological Survey (USGS) diye bir kurum var ABD’de; sismik araştırmalar yapıyor. Bu bölgede çok zengin hidrokarbon kaynakları bulunduğunu açıklayınca, herkesin gözü Doğu Akdeniz’e dikildi. 2002’de AB’nin üzerinde çalıştığı bir harita ortaya çıktı; Sevilla Üniversitesi’nin hazırladığı deniz yetki alanlarını belirten bir harita. Bu harita bizi, Türkiye sahillerine hapsediyor, Doğu Akdeniz’in çok önemli bir bölümünü Kıbrıs adası ve Yunanistan’a veriyordu. Güney Kıbrıs’ta yapılan referandumda, “Yes be Annem” kazansaydı, “Kıbrıs” çok geniş bir sahayı ilan edecek ve güneyimizi kapatacaktı. Referandumdan istedikleri sonucu alamayınca, -bu farkındalıkla- Güney Kıbrıs’ı AB’ye aldılar. Bu arada Güney Kıbrıs 2003’te Mısır’la, 2007’de Lübnan’la, 2010’da da İsrail’le deniz yetki alanı anlaşmaları yaptı. O anlaşmalarla kendine belirlediği alanı parsellere ayırıp, parsel parsel EXXON MOBİL gibi, SHELL  gibi, TOTAL gibi, ENI gibi uluslararası, dev sondaj şirketlerine pazarladı. 2010’da USGS bölgede trilyonlarca metreküplük, çok zengin hidro karbon kaynakları olduğunu açıklayınca olaylar daha da kızıştı.”

Biz ne yaptık peki?

“Biz o dönemde “One Minute” ve “Mavi Marmara”dan dolayı İsrail’le anlaşamadık. Mısır’la halledebilirdik, Mursi döneminde, Güney Kıbrıs’la yapılan anlaşmanın iptali için önerge verilmişti Meclis’e ama Sisi’nin Mursi’yi devirmesinden sonra, biz de mezhep temelli politikalarımızda ısrar edince Mısır anlaşmayı onayladı. Biz de, Mısır’la Yunanistan-Güney Kıbrıs sahalarının birleşmesini engelleyen Libya anlaşmasını yaptık. AB’ye karşı politik bir hamleydi. Ama bu bizim çok da sıkı sıkıya tutunabileceğimiz bir anlaşma değil. Çünkü deniz hukuku üçüncü ülkelerin haklarına zarar vermemeyi öngörür. Yunanistan’ın itirazı doğrultusunda bu anlaşmanın bağlayıcılığı olmayabilir. Çünkü Yunanistan da kendisi anlaşmak istiyordu bizden önce Libya’yla. Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne asker sözü verince biz yaptık.”

Hafter’in gelmesi deniz yetki alanımız için tehdit diye mi?

“İktidarın argümanı bu ama bence geçerli değil. Diyelim ki, Hafter geldi. Ne diyecek? Ben kazandığım bütün alanı, kendi vatan toprağımı Yunanistan’a veriyorum mu diyecek? Çünkü Yunanistan’la anlaşırsa, 3 bin 957 kilometrekaresi gasp ediliyor Libya’nın. Buna razı gelir mi? Aslında aynı şey diğer ülkeler için de geçerli. Güney Kıbrıs’la anlaşınca Mısır’ın 21.500 kilometrekaresi gasp ediliyor, İsrail’in 4 bin 600 kilometrekaresi; üstelik de çok zengin bir saha burası. Bu ülkelerin tamamı için Türkiye ile anlaşmak, kendi milli çıkarları açısından daha karlı ama Türkiye diplomasiyi işletmiyor. Sisi’yle yüzyüze görüşmek zorunda değilsin; bırak diplomatlar görüşsün anlaşsın. Kimsenin itiraz edemeyeceği kesin çözüm olacak bir anlaşma. Bozamazlar.”

Ya tezkere?

“Ben karşıydım. Asker gönderilmesine de karşıyım. Gönderebilecekler mi onu da merakla bekliyorum.”

Neden gönderemesinler?

“Karadan savaşabilmek için ilk şart havadan destek almanız lazım. Suriye’deki gibi uçaklarınız Diyarbakır’da bekler, kara gücünüz destek istediğinde beş dakikada orada olur, o zaman tamam. Ama Libya 1,5 saat. Cumhurbaşkanı’nın Tunus ve Cezayir ziyaretleri de Libya’ya hava üssü desteği bulmak içindi ama adamlar ileride komşularıyla papaz olmamak için kabul etmediler.”

Neden karşısınız askerin gitmesine?

“Çünkü, bir ülkenin iç savaşında taraf olduğunuzu açıklamak yanlıştır. Doğru olan çatışmayı durdurmaktır. İş diplomasi boyutuna gelince, masada lehinize gördüğünüz taraftan yana tavır alabilirsiniz ama iç savaşa asker göndermek kan dökmek demektir. İki gün sonra o ülke, varsa ticari ilişkiniz, iş adamınız, müteahhitiniz hepsini kovalar.”

Sadece “ticari” mi Doğu Akdeniz mücadelesi?

“Kıbrıs da var. Atatürk de diyor. Anadolu’nun içine oradan nüfus edilebilir… Ortadoğu’ya en yakın ada; uçak gemisi konumunda… Güney Kıbrıs’ta İngiliz üsleri var, Fransız var, Alman bastırıyor, Ruslar imtiyazlı; BM gibi orası… Kuzey Kıbrıs da bu kadar argümanla pekala Türkiye’yi çağırabilir. Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ta deniz ve havva üssü kurmak zorunda. Ama mevcut Cumhurbaşkanı’yla, Akıncı’yla yapamaz. Bu yüzden de Nisan’daki seçimlerde batı, Akıncı’nın kazanması için elinden gelen her şeyi yapacaktır.”

İhvan sevdası Akdeniz’de kolumuzu nasıl bağladı?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 10 Ocak 2020, 17:59

    Prof. Dr. Sayın Ekmeleddin İHSANOĞLU’na oy, işin-içindeki-işi bilmeden veren herkes, “İhvan sevdâlısı/sempatizanı” sayılmalıdır. Ben bilerek verdim. İşin-içindeki-iş, yarım asırlık Ali Fuad BAŞGiL dosyasını kapatmaktı. Kapandı HAMDOLSUN.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!