İran’ın 1 Şubat’ı Türkiye’nin 28 Şubat’ı

Yılmaz Ateş yazdı...

featured

Liberallerin, solun her rengi ve mollalardan oluşan İran muhalefeti, Rıza Pehlevi’yi devirmek ve yönetimine son vermek için 1961 yılında başladıkları yolculuğa 1979’un 1 Şubat’ında noktayı koydu. Herkesin kimliğine, inancına göre eşit ve özgürce yaşayacağı demokratik Cumhuriyet kurulacakken, gücü eline geçiren mollalar, İslam hukuku ve Şii mezhebi görüşlerini esas alan İslam Cumhuriyeti’ni kurmuştu.

Türkiye’de 6 parti (Solun ve sağın her renginin olduğu) genel başkanının 28 Şubat’ta imzaladıkları mutabakatın da amacı Erdoğan’ı göndermek, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine son vermektir.

İran 1960’ın ilk yıllarında “Ak Devrim”  programıyla, ülkesini bölgenin ve Dünyanın lider ülkelerinden biri yapmak istiyordu: Bunu sanayi, turizm, eğitim ve güçlü orduyla başaracağına inanıyordu. Önemli atılımlar yaptı. Yabancı sermayenin gelişiyle büyük sanayi tesisleri kuruldu, turistlerle beraber dolar akmaya başladı. Bizim Köy Enstitüleri gibi köylüleri ve gençleri eğiterek, üretime kazandırdılar. Büyük atılımlar yaptılar. ABD’den aldıkları 202 adet F-14 savaş uçağıyla bölgenin birinci, Dünyanın 5. en güçlü Hava Kuvvetleri’ne sahip oldular. Deniz ve Kara Kuvvetlerini güçlendirdiler. Yerleşik düzen egemenlerinin çıkarları bozuldu. Komünistleri yabancı sermayenin gelişiyle, mollaları eğitimden ve turizmden duydukları rahatsızlıklarla kaşıdılar.

Halk sürekli kışkırtılıyordu: “Turizm ahlaksızlıktı, eğitim toplumu dinsizleştiriyordu, silaha ve sanayi kuruluşlarına para yatırmaya gerek yoktu, petrolden gelen para direkt halka dağıtılarak çalıştırılmamalıydı. Hayat pahalıydı. Elektrik, su ve otobüs bedava olacaktı.” Oysa 1972- 1976 yılları arasında enflasyon sıfırdı. 1976 yılında kişi başına düşen 8.847.100 İran riyali milli gelir, 1997’de 2.497.790 riyala düşmüş, 2005’te de 5.878.110 riyal olmuştu. 18 yılda 3,5 kat küçülen milli gelir, 25 yılın sonunda da 1979 seviyesine çıkamamıştı. Elektrik, su, otobüs de bedava olmadı.

1979 yaklaştıkça sokak gösterileri, üniversite olayları şiddetini arttırmıştı. Ekonomik egemenlere, komünistlere, mollalara kırsal kesimden kentlere göç eden eğitimsiz işsizlerde eklenmişti. İktidar, SAVAK (İran İstihbarat Örgütü) eliyle işkence ve zulüm yapıyordu. Gösterilere Jale Meydanı’nda olduğu gibi kan bulaşmıştı. Faillerini yeni yönetim de ortaya çıkaramadı; kan akıtanlar, kimilerine göre komünistler, kimine göre mollalardı.

Pehlevi ülkesini terk etmiş, Humeyni’nin 1 Şubat 1979’da Tahran Havaalanı’na ayak bastığında Solcu-İslamcı koalisyon devrimi(!) zafere ulaşmıştı. Bu zafer 15 gün içinde solcuların, komünistlerin, liberallerin, demokratların hezimetine dönüştü. Gücü eline geçiren mollalar önce dünyanın 5. Büyük hava kuvvetlerini içten çökerten, silah dağıtan pilotlar başta olmak üzere muhalifleri zindanlara doldurdular, ipe çektiler, kurşuna dizdiler. Bu sayının 1 milyonu geçtiği ifade edilmektedir. Diğerlerine çok ağır işkenceler yaptılar. Karşı çıkan yönetimdeki solcu-liberal kesimi uzaklaştırmak için mollalar çeşitli oyunlar tezgahladılar: Geçici hükümetin başbakanı ve zaferde etkin rol oynayan Bazargan’ı saf dışı ettiler. İdamlara, işkencelere karşı çıkan büyük bir oy çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilen liberal Hasan Beni Sadr, Humeyni tarafından “vatan haini” ilan edilerek saf dışı bırakıldı. Karşı çıkanlara, tüm seçmeni kast ederek, “20 milyon ‘evet’ dese ben hayır diyorum” dedi. Sadr Fransa’ya kaçarak canını kurtarabildi. 1980 sonunda Ayetullahlar artık İran’ın tek hakimi olmuşlardı. Muhalif olan gazeteler kapatıldı. Kadınların giyim kuşamlarına müdahale edildi, başörtüsü zorunlu hale getirildi.

Kürtlere katliam uyguladılar. Kürdistan Demokrat Partisi başkanı Abdul Rahman Gasşemtou ve diğer liderleri 1989’da İsviçre ve Avusturya’nın aracılığıyla silah bırakma görüşmelerine gittiklerinde, otel odalarında hunharca öldürüldüler. İsviçre, 3 yıl sonra tekrar devreye girdi. Görüşmelere giden 4 kişilik Kürt heyeti bu kez Berlin’de bir lokantada katledildiler. İkinci barış denemesi de kanla bitmişti.

İslam öncesi Pers İmparatorluğu tarihi, ders kitaplarından çıkarıldı; kurucusu Büyük Kiros, “serseri, eşkıya ve zampara” olarak ilan edildi.

Şah ve rejimi gitmişti ama İran, demokratik yönetim, insan hakları, refah ve huzur yüzü görmedi. Sadece İran mı görmedi? Hayır! Afganistan, Irak, Suriye, Libya daha doğrusu dünyanın her yerinde inanç ve kimlik üzerine kurulu yönetimlerin olduğu ülkelerin tamamı demokrasi, barış, huzur ve refah yüzü görmedi, göremiyor.

Eksikliklerimize rağmen bölgede demokrasiyi yaşatabilen tek devlet Türkiye’dir. 1947’den sonra Atatürk döneminde yapılan devrimlerden verilen tavizler, Türkiye’de sorun yaratmaya devam ediyor. Yerli ve milli sanayileşme, üretimle entegre eğitim, savunma, ulaşım, enerji, tarım ve hayvancılık modelleri terk edildi. 72 yıldır birçok çok parti, iktidarlar geldi, gitti ama dışa bağımlı, borç ve faize dayalı modele alternatif kamucu bir program halka sunulmamaktadır.  Çünkü, kendini iktidara aday gören partiler küreselci emperyalist güçlere ters düşmek istememektedir.

Altılı mutabakat, aktörleriyle de değerlendirildiğinde 1961 yılında Şah ve yönetimini devirip herkesin özgürce, inandığı gibi yaşayacağı demokratik İran’ı oluşturmak amacıyla bir araya gelen Solcu-İslamcı işbirliğinden farklı görünmüyor. Tek amaç Erdoğan’ı devirip, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine son vermektir. Slogan da hemen hemen aynı: “…Bireylerin eşit ve özgür vatandaş olarak düşüncelerini özgürce ifade edebildiği ve inandığı gibi yaşayabildiği demokratik Türkiye’yi inşa etmektir.”

Bu metin, Erdoğan iktidarına son vermekten çok uzak olduğu gibi, Türkiye’yi diğer Orta Doğu ülkelerinden farklı kılan, toplumu bir arada tutan laik ulus modelini yıkıp, çoklu vatandaş, çoklu hukuk sisteminin kapısını aralamaya hizmet eder görünmektedir. Bu metin, emperyalist çevrelerin Türkiye’nin bölünmesini sağlayacak bir anayasal sistemi önermenin dışına çıkmamaktadır. Bu metinde, dış politika, güvenlik, kalkınma, sanayileşme, güvenlik, terör, eğitim, tarım ve hayvancılık sorunlarımıza merhem olacak tek bir kelime yoktur. Bu metin, muhalefeti artık açıktan destekleyeceklerini açıklayan Biden’in güvenine layık olmayı, emperyalizmin çıkarlarını önceleyen bu sisteme dokunulmayacağının güvencesi olarak görülmektedir.

Görünen odur ki önümüzdeki günler, Biden’cılar ile ulusalcıların mücadelesine sahne olacaktır.

İran’ın 1 Şubat’ı Türkiye’nin 28 Şubat’ı

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Türkiye’de Kemalizm iktidar olmadan dünyada barış olmayacak.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!