Kaçak göçmen savunucusu ‘hümanistler’

featured

Jale Ak yazdı

Taciz, tecavüz, bıçaklama, ağır yaralama, kamu binasına taşlı sopalı saldırı, hırsızlık ve daha saymakla bitiremeyeceğim türden pek çok suç. Ve Türk Milletinin iliklerine kadar işleyen sokakta huzurlu ve rahat bir şekilde yürüyememe korkusu. Karanlığın genç kızların-kadınların üzerine kâbus gibi çökmesi. Kız evlât sahibi ebeveynlerin akşam çöktüğünde evlâtlarının sağ salim eve dönmelerini beklerken yaşadıkları korku kaygı ve panik…

Kaçak göçmenlerden bahsettiğimi ilk iki satırı okuyan herkes hatta ne kadar ‘hümanist’ varsa hepsi anladı. Bu konuyu;“Her insan bir göç / Her göç bir insan” sloganlarıyla romantize edenlerden tutun, film çevirenlere kadar hepsi ama hepsi anladı. Çünkü bu bir gerçekliktir. Eğer bu adamlar Mars’ta değil de Türkiye’de yaşıyorlarsa şıp diye anladılar. Çünkü artık sığmıyor. Mızrak çuvala sığmıyor.

Şu mübarek günlerde böyle şeyler yazmak istemezdim. Çünkü Ramazan demek yardımlaşmak demektir. Bizlerse yardım etmeyi seven bir milletiz. Ama iktidarın tutumu ‘Herkesi bezer, kendi üryan gezer’ atasözünde olduğu gibi kendi halkına yetim öksüz muamelesi yapıp, başka halklara ve milletlere şefkatle kucak açıyor. Bu ‘şefkat’ ve ‘merhametin’ faturasını da maddi manevi bize Türk Milleti’ne ödetiyor.

Suriye’deki savaşın bedelini hem Mehmetçiğin kanıyla, hem de milletimizin kursağıyla ödüyoruz. İşin ‘stratejik göç mühendisliği’ yanına girmeyeceğim. Zira o konunun uzmanları zaten yeterince anlatmakta ve bilgilendirmekteler.

Sosyolojik ekonomik ve sınıfsal yanı ilgilendiriyor beni.

Kayıt dışı yani kaçak göç, ucuz emek gücünü sömüren burjuvazinin, dünyanın her ülkesinde ilgi çeken iştah kabartan bir olgusudur. Hatta diyebiliriz ki, neoliberal ekonomi, kayıt dışı işçiyi dünyanın her yerinde talep eder. Çünkü bu vahşi kapitalist düzen, uzay çağında da olsak, robokop çağında da olsak, metavörs çağında da olsak, artı değeri insan emeğinden sömürür. Bu sözü kalın puntolarla çizelim bir zahmet. Ben söylemiyorum Marks söylemiş ve görüldüğü üzere kuramı hâlen geçerliğini koruyor.

Evet, bunun altını çizdikten sonra adeta kavimler göçünü andıran bir duruma maruz bırakılan garip memleketimin kaçak göçmen pürmelâlini irdeleyelim;

Ülkemize Suriye’den gelenler de Afganistan’dan gelenler de, Pakistan’dan veyahut Afrika’dan, Irak’tan gelenler de homojen bir sosyo-ekonomik yapıya sahip insanlar değiller. Zengini var, porsuk gibi maşallah, ensesi kat kat olmuş yemekten. Çat diye basıyor parayı, vatandaşlık alıyor, vergiden muaf tarafından bir de dükkân açıyor paşam, oh, gel keyfim gel. Biraz daha orta sınıftan olanlar var meselâ. Öğretmen doktor vb. gibi meslek erbabı, nispeten tahsilli mürekkep yalamış kesim. Mesleklerini burada yapmaları için ‘teşvik’ ediliyorlar. Bizim doktorlarımız, öğretmenlerimiz ülkeden kovulurken. Bir de fakir kesim var. Ve tabii ki dünyanın az gelişmiş her yerinde olduğu gibi zengin ve orta kesimden hem sayıca daha çok, hem çok daha cahiller. Fakir çoğunluk, bağda bahçede, merdiven altı atölyelerde çalıştırılıyor. Ancak devletin bonkör yardımları üzerine bir de onların; “Ülkemi bu hale sen getirdin, Avrupa’dan da yardım alıyorsun, bana elbette bakacaksın” düşüncesi, Suriyeliyi yıl be yıl daha da parazitik bir yaşam formuna evirmiştir. Bu durum elbette insan onuruna aykırıdır. Hiç kimse evinden yurdundan ayrılıp, nefretle yoğurmak istemez kendi ruhunu. Ancak ne var ki şartların böyle geliştiği durumlarda görüyoruz ki suça meyil kaçınılmaz bir hâl alıyor. Bunu görmemek, Türk Milleti’nin maruz kaldığı ya da kalacağı melanetler bir yana Suriyelinin de trajedisine gözleri kapatmak demektir.

Peki, Suriyelinin trajedisine gözlerini kimler kapatır? Bu trajediyi görmeyip bize Suriyeli üzerinden hümanizm palavrası sıkan ikiyüzlü sahtekârlar kimler olabilir? Söyleyeyim, onların etinden sütünden ucuz emeğinden istifade eden orta ve küçük burjuva elbette. Hani şimdi o filmleri çevirenler, fonlananlar, ağlak ağlak güya Suriyeli güzellemeleri yapanlar var ya, hah işte o takım, gerçekte hümanist değil, insanlık düşmanıdır. Emek sömürücülerinin borazanlarıdır bunlar. Suriyelinin güdülerini, emeğini, onurunu, tüm insanlık değerlerini sömürenlerin çığırtkanları, şakşakçıları, bu iğrenç, pis düzenin yılanlarıdır, çıyanlarıdırlar. Bir de bunu bize hümanizm diye pazarlarlar.

Ben bunlar gibi hümanist değilim. Allah muhafaza, hem de hiç değilim. Bunların hümanizmi burjuva sınıfınadır. Kendi sınıfsal çıkarlarının bittiği yerde hümanizmleri biter. Bir de bu sözcüğü oldum bittim sevmedim. İnsan sevgisi nedir yahu? Salt böyle insan sevgisiymiş. Hadi ya? Karşında düşünceli bir yapı varsa illaki ters düşersin. Bu hümanist geçinenler Atatürk’ü sevmeme özgürlüğüm var diyenlerle hümanikçilik oynamadılar mı yıllardır? Hadi oradan pespaye sürüsü sizi. Çıkarlarınıza ters düşmeye görsün, uyduruk bir Ergenekon Balyoz sürecinde bile bu memleketin en değerli askeri için “mermiye kafa attı” diyenler, “daha karpuz kesecektik” manşetleri atanlar mı hümanist? Yerim sizin o hümanistliğinizi. Çakallar sizi.

Neyse, konu dağılmasın. Suriyeliyi de diğer kaçak-kayıtsız göçmenleri de topyekûn aynı kefeye koymamak gerek. Burada aynı kefeye koymamak gerek derken kimileri dursun kimileri geri gitsin zihniyetinde değilim asla. Bence herkes kendi vatanında yaşamayı, atasının dedesinin ebedi ziyaretgâhına yakın olmayı hak eder. Ne fakir bir Suriyeli kadın seks işçisi olmayı hak eder, ne de gencecik Suriyeli bir erkek ‘Müjde’ filmindeki gibi yaşlı bir kadının seks oyuncağı olmayı hak eder… Bana kimse aşktan meşkten bahsetmesin. Burjuva burjuvadır. Kadını erkeği yoktur ve cinsel sömürünün, duygusal sömürünün cinsiyeti olmaz. Bu gencecik insanlar neden kendi ülkelerinde kendi yaşıtlarıyla sağlıklı ilişkiler yaşamasınlar ki? Batı neden aile değerlerini kendisi diri tutarken savaş çıkardığı ülkelerin insanlarına böylesi marjinal ve kriminal hayatlar dayatır? Her şeyimizi çaldılar. Değerlerimizi, kültürümüzü, aile yaşantımızı, maneviyatımızı… Bunları Aynı coğrafyanın insanları olarak Suriyeliyi de işin içine katarak soruyorum ve lanet olsun ki cevaplarını da biliyorum. Siz de biliyorsunuz. Çünkü batı böyle sırtlandır işte, bunların hepsini sizden hırsızlayıp, sizi değersizleştirir. Adeta çöp yığını, posa gibi bir şey yapar. Hiçleştirir. Bunu Irak savaşında görmedik mi? Orada canlarını yitiren katledilen, soyu kırılan yazık halk, batının gözünde çerdi, çöptü hiçti. Hepsi o. Ama şimdi bir ağızdan üfürüyor fonladıkları tayfa: “Hümanizm…”

Afganistan’dan Pakistan’dan gelenler bu coğrafyadan daha uzak, çok daha farklı bir kültürden geliyorlar. Hem de akın akın. Dinle şeriatla ve kadınla kafayı bozmuş olan bu güruhun tamamına yakını sadece erkeklerden oluşuyor. Avrupa ülkelerinde asla istenmeme sebeplerinin başında tecavüz vakaları geliyormuş. Sosyolojik deneyleri araştırmaları var. Kadınların sokaklarda özgürce salınmalarını gezinmelerini bünyeleri kabul etmiyormuş. Tecavüz ve taciz de bunların bir tür cezalandırma ve nefretlerini kusma yöntemiymiş. Bu durumda asla ıslah edilemeyecek bir insan formu oldukları için yakaladıkları yerde sınır dışı ediliyorlar. Ama bizde, bırakın sınır dışı etmeyi, her gün yüzlerce vaka yaşanmasına karşın, polis karakollarında kadınlarımız genç kızlarımız sanki suçlu kendileriymiş gibi bir muameleye tâbi tutulup, savsaklanıyor, azarlanıyor ve geri yollanıyorlar. Vaka ise asla dosyalarına işlenmiyor bile.

[Taciz ve tecavüzün ‘cezalandırma’ şekli olması her toplumun hafızasında yerini almış, sinkaflı küfürlerin de yüklemi olmuştur. Savaş ve yağma, mülkiyet ve kadın gibi hacimli kitaplarda yıllarca işlenmiş, yazılıp çizilmiştir. Siyasi terbiyemize en uygun olan kitapları önermiş olalım; W.Reich Cinsel Ahlâkın Boy göstermesi, Trobriand Adaları. Böylece din ve mülkiyet bağlamında kadının bu insanlar için ne ifade ettiği de anlaşılabilir.]

Yaşanan yüzlerce olayı anlatmaya kalksam sayfalar yetmeyecek. Zaten pek çoğuna da düzenli olarak denk geliyorsunuzdur. Çünkü en başta dediğim gibi mızrak çuvala sığmıyor artık.

İşin stratejik göç mühendisliği kısmını uzmanlarına bırakmıştım ama toplumun nabzını değerlendirmek gerekirse, insanlar korkuyor, kaygılanıyor sinir katsayısı git-gide yükseliyor. Suriyeliler, Afganlar şunlar bunlar yani kaçak göçmenler sokaklarda bir başlarına dolaşmıyorlar. Kalabalıklar halinde beşer onarlı gruplar halinde dolaşıyorlar. Bakın kalabalık sözcüğü bizim aziz Türkçemizde aslında hangi anlamı da içeriyor, Azerbaycan Türkçesi’nden yardım alalım;

qələbəlik=kalabalık

qələbə=kalaba

Yani, galebe çalmak

Kalabalık sözü, bizde yalnızca insan yığınlarını anlatıyor. Ama Azerbaycan Türkçesinde iki anlamı da, galebe çalmayı da barındırıyor. Türkiye Türkçesinde kalaba yani galebe çalma anlamı, harflerin form değişimiyle unutulmuş ya da gözden çıkmış.

Bu her beşerin toplumsal hafızasında var olan bir davranıştır. Bu kayıt dışı kaçak göçmenlerin kalabalıklar halinde gezinmeleri bir tür galebe çalma bilinçaltıyladır. Ve galebe için birlikte sürüler halinde yapamayacakları suç yoktur kısaca. Yüksek sesle konuşmak, etrafa küfürler savurmak, kadına kıza sataşmak (birlikteyken) hepsi birer galebe çalma davranışıdır ve Türk Milleti gitarın git-gide gerilen ince mi teli gibi ton tutturmaya çabalıyor. Biz tutturdukça yukarıdan bizi daha fazla geriyorlar. Tam tutturacağız, yok daha fazla geriyorlar. Yetkililer geriyor, görevi savsaklayan polis memuru geriyor, İktidar geriyor… Ne iştir bu? Kopartmak istercesine geriyorlar hem de. İnce mi teli oldu mu size Türk Milletinin bam teli? Ha koptu ha kopacak. Ama ben de bu milleti tanıyorsam, o telin kopartılmasına asla izin vermeyecek ve kendi tonundan kendi türküsünü söyleyecektir. Pir Sultan Abdalların Hacı Bektaşi Velilerin torunlarıyız biz. Bu coğrafya üzerine oyun kuran dâhili ve harici bedhahlar, son tahlilde üzülenler ve yenilenler olacaktır.

Sağlıkla, dostlukla.

Kaçak göçmen savunucusu ‘hümanistler’

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

7 Yorum

  1. 13 Nisan 2022, 10:39

    Emeğinize sağlık, planlı bir şekilde yürütülen Türksüzleştirme bir yana bu iktidar ve zihniyetinin kadınsız bir sokak, çarşı, sosyal toplum beklentisi için en ideal silah olmuştur bu geçici sığınmacılar.

  2. çok meraklıysanız evinize alın.

  3. Bunlar göçmen ve hatta sığınmacı olmadığı gibi, Türkiye’ nin imzaladığı anlaşmalara göre uzun bir süre Türkiye’ de kalsalar bile vatandaşlık hakları yoktur..
    Ve, gerçekten ciddi sorunlar yaratmaya meyillidirler, özellikle de Afgan, Pakistan bölgesinden elini kolunu sallayarak girenler..
    Buna en net çözümü Ümit Özdağ’ ın vereceğinden eminim, gerisi fasa fiso..

  4. 12 Nisan 2022, 22:18

    Hay ağzınıza sağlık Jale hanım…
    Sınırlarımızın kevgire dönmesini âdeta yücelten sloganlar atanların, aynı zamanda o sınırları korumakla görevli insanlar olması ne büyük talihsizlik. Bu işin bir de asıl stratejik hedefi olan, “kendi öz yurdunda Türk Milletini asimile etme” amacı var ki, en büyük felâket de o. Bu amaç doğrultusunda, insana ilk anda son derece “yüce gönüllü ve insancıl” gelen sloganlarla, maalesef önce Türk Milletinin bilinç altı istilâ ediliyor.
    Bence bu sloganların vicdanımızı en çok teslim alanı; “yaradılanı severim yaradan’dan ötürü” kandırmacasıdır.. Allah yarattı diye sevecekmişim.. yapma yahu?.. Kaplumbağayı severim yaradan’dan ötürü, kurdu, kuşu, yılanı, çiyanı, cümle hayvan bitki ve böceği severim sırf Allah yarattı diye. En sevmediğimin bile, bu dünyada yaşama hakkına kendiminki kadar saygı duyarım. Ama insana gelince, orada biraz duracaksın… Babamın oğlunu bile, sırf yaradan’dan ötürü sevmem! Çünkü “akıl ihsân edilen tek canlı insan” olmanın kuralları vardır; Sevilmeyi ve saygı duyulmayı hak edeceksin!.. Ortalıkta insan kılığında dolanıp, insanlık onurundan, zekâsından, akıl ve görgüsünden, medeniyetinden.. uzak olan hiç kimseyi ne sevmek ne saymak ne de sırtımda taşımak zorunda değilim!

  5. 12 Nisan 2022, 20:53

    Sığınmacı değilde göçmen demeniz düşündürücü gerçekten !

    • 12 Nisan 2022, 22:38

      Sığınmacı değil, “geçici sığınmacı” sizin yapmanız gereken tanım. Ama bu kayıtlı olanlar için geçerli. Ve geçiciler gidiciler zaten. “Gökmen işçi” veya “göçmen” demedim. Kaçak göçmen dedim. Kayıt dışılar ve statüleri bu. Bir yere kadar hakkınız var, Türkiye’nin Suriye’den aldıklarının kağıt üstündeki yeri geçici sığınmacıdır. Geçici.

      • Yazınız için teşekkürler. Biz sizin demek istediğiniz biçimde anlamıştık zaten. Yazının tümüne bakıldığında aksini söylemek istediğiniz ne düşünülebilir ne de anlaşılabilir zaten. Saygılar.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!