Kurtuluş Savaşı Zaferi’nin gizli kahramanları

featured

Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasında askerlerin yanı sıra, cephe gerisinde destanlar yazan zeki ve vatansever istihbaratçıların da önemli bir payı vardı

Zafer Bayramı, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan resmi ve ulusal bir bayramdır. Büyük Taarruz’u anmak için Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde her yıl 30 Ağustos günü ülke genelinde kutlamalar yapılıyor.

Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtuldu.

İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. İlk kez 1924 yılında Afyon’da Başkumandan Zaferi adıyla kutlanan 30 Ağustos günü, Türkiye’de 1926’dan itibaren Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır.

BÜYÜK TAARRUZUN KAHRAMAN PİLOTLARI

Büyük Taarruzdan önce son hazırlıklar yapılıyordu. Uçak sayısı 18’di ama 18 pilot yoktu. Her pilot, günde birden fazla uçarak, çoğu pilotun göze almadığı riski omuzlanıyordu. Her uçucuya bir uçuş elbisesi, başlık ve gözlük verilemediğinden dolayı, pilotlar yünden örme bir başlık ve yün kazakla uçuşa gidiyorlardı.. Uçaklarda bomba nişangahı bulunmuyordu. Pilot, tayyare içinde oturduğu yerin yanına alabildiği kadar bomba alıyor, kesin bir düşman hedefi görünce bombayı elleri ile mesafeyi hesaplayarak aşağıya atıyordu.

26 Ağustos 1922 günü başlayan Büyük Taarruz’daki durumu, Kuvvay-ı Havaiye Müfettişi Albay Muzaffer ERGÜDER hatıralarında şöyle anlatıyordu:

“Sabah oluyordu. Her şey, herkes hazır. Her tayyarenin başında bir makinist, üç-dört er bekliyor ve her tayyare son bir defa gözden geçiriliyordu. Cephede uğuldayan Türk topçusunun homurtusuna bu mütevazi meydanda işlemeye başlayan tayyarelerin motor gürültüleri karışıyor ve tayyarelerimiz birer birer havalanıyordu.”

26 Ağustos 1922 günü yapılan hava harekatında, Afyon bölgesi ve civarında 12 keşif uçuşu yapıldı. Uçuşlar sayesinde düşman ihtiyat gruplarının konumu tespit edildi ve görülen önemli hedefler bombalandı. Av uçakları, Yunan uçakları ile çatışmaya girdi. Bu sıcak temas sonucu üç Yunan uçağını kendi hatlarının gerisine kaçmaya mecbur kaldı. Bir düşman uçağı da Türk hatlarına indirildi. Böylece uzun yıllar Türk topraklarında görev yapacak S.O-4 (Sinergio Ohrio 4) seri numaralı Breguet yani Türk ismiyle Garipçe ele geçirildi.

ADINI KÖYDEN ALAN UÇAK: GARİPÇE

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde toplam 18 adet Breguet 14.A2 görev yaptı. Bu uçaklardan ilki 21 Eylül 1921’de Yunan Kuvvetleri’nden ele mecburi iniş yaparak geçirildi. İkincisi ise yine Yunan’lılardan 26 Ağustos 1922’de vurulmak suretiyle ele geçirilirdi. İlk ele geçirilen uçağa “Sakarya”, ikincisi ise “Garipçe” isimleri verildi.

O uçaklardan biri, hava muharebesi sonucu Yüzbaşı Fazıl Bey tarafından Garipçe köyü civarına mecburi inişe zorlandı. S.O-4 (Sinergio Ohrio 4) seri numaralı Bregue, Selanik’te monte edildi ve Yunan Hava Kuvvetleri’ne katıldı. Bu uçağa, ele geçtikten sonra Garipçe Köyü yakınlarına indiği için “Garipçe” adı verildi. Hemen üzerine Türk bayrağı ve işaretleri konuldu. Özellikle keşif görevlerinde kullanıldı.

Kurtuluş Savaşı’nın yükünü çeken Bregue 14 uçakları uzun yıllar hizmette kaldı. Eğitim uçuşlarında kullanıldı. 26 Ağustos’ta Batı Cephesi’ndeki ordularımızın başlattığı Büyük Taarruz, 30 Ağustos Başkomutanlık Muharebesi ile kesin zafere ulaştı. Yerdeki harekata havacılarımız büyük cesaret ve fedakarlıklarla katıldı.

İSTİHBARAT BAŞARISI

Kurtuluş Savaşı, cephede yokluk içinde verilen imanlı bir mücadele sonucunda kazanıldı. Ancak gizli ve derin bir başka savaş daha vardı: İstihbarat mücadelesi ve örtülü operasyonlar. Türk ordusu, Yunan güçlerine karşı savaşsa da, düşman karargahının beyninde İngilizler vardı. 1913 yılında kurulan Teşkilatı Mahsusa, işgalci güçlerin baskısıyla lağvedilmişti. Ancak teşkilatın içindeki vatanseverler, Anadolu’nun safında yer almışlardı. Zeki ve vatansever Türk istihbaratçısı, dönemin bir numarası olan İngiliz istihbaratının entrikalarına karşı bugün bile az bilinen bir destan yazacaktı.

Hint kökenli casus

1920 yılında kara bulut gibi İzmir ve Bursa çizgisi üzerinden Anadolu’ya yürüyen Yunan kuvvetlerine karşı verilen milli mücadele, hem siyasi hem askeri olarak Ankara’dan yönetiliyordu. Mustafa Kemal dişli çıkmıştı ve emperyalist güçlerin Sevr planları riske girmişti. 1920 yılının Aralık ayında Hint Hilafet Cemiyeti üyesi kisvesi altında Hint kökenli bir İngiliz casusu İnebolu-Kastamonu hattı üzerinden Ankara’ya geldi.

Ankara’da ilk ziyaretini Büyük Millet Meclisi’ndeki odasında Gazi Mustafa Kemal’e yaptı. Görüşmenin ardından makam odasına giren Kılıç Ali, Mustafa Kemal’e izlenimini sordu. Mustafa Kemal, “Dikkatli olmalı. Mükemmel bir casustur!” dedi. İçişleri Bakanı Adnan (Adıvar) Bey, Sagir’i yakın takibe aldırdı. Sagir, İstiklal Marşı’nın yazarı milli şair Mehmet Akif ile yakınlık kurdu. Akif’in Taceddin Mahallesi’ndeki evini posta adresi olarak vermişti.

Hindistan, Mısır ve İstanbul’dan gün be gün gelen mektuplar Akif’i şaşırtıyordu. Akif, bir mektubu açtığında içinde boş beyaz bir kağıt gördü. Sagir’in mektupları incelendi. Refik (Saydam) Bey, kimyasal bir çözelti ile mektupların sırrını çözdü. Sagir’in Ankara’dan gönderdiği mektuplar ile İngiliz istihbaratından kendisine gönderilen talimatlar, görünmez mürekkep ile yazılmıştı.

Amonyum içeren kimyasal çözelti kağıda sürüldüğünde, yazılar satır satır ortaya çıktı. Ankara polisi tarafından alınan ifadesinde, şunları diyecekti:

“Albay Lawrens, Osmanlı İmparatorluğu’nu altınlarla yıkmıştı. İngilizler, beni de silahla milli hükümeti ortadan kaldırmakla görevlendirdiler. Amacım Mustafa Kemal’i vurmaktı. Bununla Türklerin kurtuluş savaşı duracak ve milli hükümet yıkılacaktı. Fakat başaramadık, suç kimsenin değildir, benimdir. Arkadaşlarım her şeyden haberi olmayan iyi niyetli saf insanlardır. Mustafa Kemal Paşa’yı da Afgan Kralı’nı vurduğum gibi öldürecektim.” Sagir tutuklandı. 23 Mayıs 1921’de idama mahkûm edildi. 24 Mayıs’ta idam edildi.

Karargahtaki casus berber

Milli Mücadele’nin en önemli gizli örgütlerinden Müsellah Müdafaa-i Milliye Grubu, 1921’in başlarında Süleyman Ertürk tarafından İstanbul’da kuruldu. Samih Nafiz Tansu’nun “Teşkilatı Mahsusa-İki Devrin Perde Arkası” adlı kitabında, teşkilatı kurmak için gizli yollarla Ankara’ya giden Ertürk’ün bir anısı şöyle aktarılır: “Fevzi Paşa’nın emir subayıyla sohbet ederek durumu anladıktan sonra biraz bekledik. Genelkurmay Başkanı tıraş oluyordu. Berberi tanımıştım. İstanbullu bir Rum’du ve gizli işlerde İngilizler emrinde çalışmıştı. Huzura kabul edilip de Fevzi Paşa Hazretlerinin iltifatına saygıyla teşekkür ettikten sonra ‘Paşam, sizi tıraş eden berberi tanıyor musunuz’ dedim. Paşa Hazretleri ‘Yoo Nereden tanıyacağım, burada emir subayım Ali Bey, inşaattaki erler içinden seçmiş’ dedi. ‘Af buyurun paşa hazretleri ama bu Rum berber, bizim gizli örgütümüzün dosyalarında bulunan bir adamdır. Allah korusun adamlar, suikast dahi yapabilir’ deyince Fevzi Paşa hiç unutmam yerinden kalkarak, ‘Ne diyorsun Hüsamettin Bey’ diye hayretini belirtmiş ve ikinci başkan Salih Bey’i çağırtmıştı. ‘Salih Bey, siz Genelkurmay İkinci Başkanısınız. Bir Rum berber, elini kolunu sallayarak odamıza giriyor, saçımızı, sakalımızı kesiyor.’ Salih bey fena halde şaşırmıştı. Utandı.

KURTULUŞ SAVAŞININ ÇOCUK KAHRAMANLARI

Kurtuluş mücadelesinde pek çok evladını şehit veren Maraş’ta çocuk kahramanlar önemli rol oynadı. Fındıklıoğlu İbrahim, Sait Yalçın, Kısakürekzade Şahap, Etlioğlu Ahmet Duran, Bombacı Ahmet, Şekerci Ökkeş ve Çuhadar Ali, çocuk olmalarına rağmen canları pahasına milli mücadele yer aldı. Kimi savaş esnasında şehit oldu kimi de gazilik gururunu yaşadı.

Fransızların Maraş’ı işgalinde cepheye koştuğunda annesinin, “Henüz küçüksün, seni hemen vururlar oğlum” dediği Şekerci Ökkeş, “Yaşım küçük ama imanım büyüktür anne. Şehit olacaksam, vatan ve millet uğrunda şehit olacağım. Ben ölmeliyim ki düşman sizlere ilişmesin” diyerek büyük bir cesaret örneği gösterdi.

Bombacı Ahmet ise harbin en şiddetli zamanlarında kaledeki mücahitlere mühimmat ve erzak taşıdı. Ahmet’in 17 yaşında vefat ettiği biliniyor.

Milli mücadelenin ardından Ankara’ya davet edilen Etlioğlu Ahmet Duran’a madalyası ise bizzat Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından göğsüne takıldı.

Ermeniler tarafından öldürülen 2 Türk’ün intikamını almak için yola çıkıp, 3 Ermeni çeteden ikisini öldürüp birini yaralayan Çuhadar Ali ise henüz 17 yaşında şehit oldu.

Erzurum’un çocuk kahramanları

Erzurum’da, 1889 yılında Sultan 2. Abdülhamit Han tarafından kurulan ve günümüze kadar yaklaşık 50 bin mezun veren Erzurum Lisesi de eğitim ve bilime sağladığı katkı kadar cephelerde orduya verdiği destekle biliniyor.

Lisede eğitim-öğretim gören 10-15 yaşlarındaki çocuklar, yatak çarşaflarından çuval yaparak 1914’te Sarıkamış Harekatı’nda cephede orduya destek için sırtlarında erzak ve mühimmat taşıdı.

Vatan savunmasında önemli bir görev üstlenen çocuklar, 1915 Çanakkale Savaşları’nda ise cephede savaşırken şehit oldu. Çanakkale’ye giden öğrenciler dönmediği için Erzurum Lisesi o dönemde 3 yıl boyunca mezun veremedi.

Vatanımızın birliği ve Milletimizin bağımsızlığı uğruna verilen mücadelenin kazanıldığı bu anlamlı zaferin yıl dönümünde, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, Kurtuluş Savaşı’nın tüm kahramanlarını, kanlarıyla, canlarıyla bu toprakları vatan yapan Aziz Şehitlerimizi, ebediyete intikal eden Gazilerimizi rahmet, saygı ve minnetle anıyoruz.

Kurtuluş Savaşı Zaferi’nin gizli kahramanları

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!