‘Mavi Gözlü Dev’ Nazım Hikmet 120 yaşında

featured

Bıraktığı eserlerle Türk ve dünya edebiyatına damga vuran, özgürlüğün ve umudun şairi Nazım Hikmet doğum gününde anılıyor.

Yazdığı eserlerle ve siyasi düşünceleri nedeniyle tarihte önemli yeri bulunan, Türkçe’nin büyük şairi Nazım Hikmet’in doğum gününde anılıyor. 

NAZIM HİKMET KİMDİR?

Ran, 20 Kasım 1901’de Selanik’te dünyaya geldi 3 Haziran 1963’te Moskova’da hayatını kaybetti. Doğum tarihi nüfusa 1902 olarak kaydedilen şairin asıl adı Mehmet Nazım olsa da edebiyat tarihinde “Nazım Hikmet” adıyla tanındı. Usta şair, Ran soyadını ise sonradan aldı.

Nazım Hikmet ilk eğitimini kendisi de bir mevlevi şairi olan büyükbabası Nâzım Paşa’dan alır ve daha on bir yasındayken ilk şiirini kaleme alır. Orta öğrenimini ise Galatasaray ve Nişantaşı Sultanilerinde görür. Nazım Hikmet, 1915 yılında Bahriye Mektebi’ne girer. 1918 yılında ilk kez bir dergide şiiri yayınlanır. İlk yayınlanan şiiri aşk konuludur. Ancak İstanbul’un işgaliyle birlikte yurtsever nitelikte şiirlere yönelir. 

Nazım Hikmet, 1919’da Bahriye Mektebi’nden mezun olarak Hamidiye Kruvazörü’ne güverte subayı olarak atadı. Aynı yıl kış aylarında daha önce yakalandığı zatülcenp hastalığı tekrar etti. Sağlık kurulu raporuyla 1920’de askerlikten çıkarıldı. Bu sırada hececi şairler arasında genç bir ses olarak ünlendi. Bahriye Mektebi’nden öğretmeni olan Yahya Kemal Beyatlı’ya hayrandı. Yazdığı şiirleri gösterip eleştirilerini alıyordu. 1920’de Alemdar Gazetesi’nin düzenlediği yarışmada birincilik kazandı.

 Ankara Hükümeti’nin görevlendirmesiyle Bolu’da öğretmenlik yapmaya başlar. İki kere Rusya’ya giden Nazım Hikmet, Rusya’da gerçekleştirilen ihtilale şahit olur. Bu kez daha önce öğrenci olduğu Üniversite’de çevirmenlik ve asistanlık yapar. Ceza Yasası’ndaki değişiklik nedeniyle 1928 yılında ülkeye döner. Kısa bir süre cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılır.

Nazım Hikmet; özgün kişiliği, siyasi duruşu, sürgün yılları, yaşamın her alanına seslenen şiirleri ve aşkları ile unutulmaz izler bıraktı.Komünist siyasi düşünceleri gerekçe gösterilerek defalarca tutuklandı ve yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirdi; Türkiye’de 11 ayrı davadan yargılanarak İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre hapis yattı. Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve Ercüment Er adlarını kullandı.

Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları, şiirleri yayınlanır. Kitapları basılır. Siyasal ve entellektüel yaşamda aktif bir rol üstlenen ünlü bir şairdir. Dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilen; Türkiye’de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerinden Nazım Hikmet’in 120. yaş gününde.

NAZIM HİKMET’İN ŞİİRE BAŞLAMA HİKAYESİ

Dedesi Nazım Paşa’nın etkisiyle şiirler yazmaya başlayan usta kalem, yaşamının ilk yıllarını ve şiire başlama hikayesini, yaptığı bir açıklamada şöyle anlatmıştı:

“Ben 1902 yılında, 20 Ocak’ta Selanik’te doğdum. Dedem valiydi, şiirle ilgilenirdi. Annem ressamdı, birkaç yabancı dil bilirdi. Babam önce elçilik, daha sonra üst düzey memurluk yaptı. İlk şiirimi 13 yaşındayken yazdım. Bir yangını anlatıyordu. Ailem benim harika bir çocuk olduğuma karar vermiş ve şiir yazmamı telkin etmeye başlamıştı. 15 yaşında bahriye okuluna verdiler. Deniz subayı yapmak istiyorlardı beni. Okuduğum sınıf ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı sporla, diğeri şiirle uğraşıyordu. Ben şairler tarafına düştüm. Okulda bize tarih ve edebiyat derslerini ünlü Türk şairi Yahya Kemal veriyordu. Kedimi anlatan bir şiir yazmıştım. Yahya Kemal, şiirimi okuduktan sonra kedimi getirmemi söyledi. Tüyleri dökülmüş, çelimsiz bir kediydi. Yahya Kemal o zaman bana ‘Bu kadar allayıp pullayabildiğine göre, senden kesin şair olur.’ demişti. 16 yaşındayken Yeni Mecmua’da ‘Servilikler’ adlı şiirim yayınlandı. Bu şiir herkes tarafından beğenilmişti. 17 yaşında artık yazdıklarım ciddi ciddi basılıyordu.”

NAZIM HİKMET’İN UNUTULMAZ ŞİİRLERİ

Ceviz Ağacı
  
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,

ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,

budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.

Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.

Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,

koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.

Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.

Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a.

Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.

Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.

Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni
  
Ne güzel şey hatırlamak seni :

ölüm ve zafer haberleri içinden,

hapiste

ve yaşım kırkı geçmiş iken…

Ne güzel şey hatırlamak seni :

bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin

ve saçlarında

vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının…

İçimde ikinci bir insan gibidir

                                            seni sevmek saadeti…

Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,

güneşli bir rahatlık

ve etin daveti :

                    kıpkızıl çizgilerle bölünmüş

                                                             sıcak

                                                                koyu bir karanlık…

Bir Ayrılış Hikayesi
  
Erkek kadına dedi ki:

– Seni seviyorum,

ama nasıl?

avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp

parmaklarımı kanatarak

kırasıya,

çıldırasıya…

Erkek kadına dedi ki:

– Seni seviyorum,

ama nasıl?

kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,

yüzde yüz, yüzde bin beşyüz

yüzde hudutsuz kere yüz…

Kadın erkeğe dedi ki:

– Baktım

dudağımla, yüreğimle, kafamla;

severek, korkarak, eğilerek,

dudağına, yüreğine, kafana.

Şimdi ne söylüyorsam

karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana…

Ve artık

biliyorum:

Toprağın

Yüzü güneşli bir ana gibi

En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini…

Fakat neyleyim

saçlarım dolanmış

ölmekte olanın parmaklarına

başımı kurtarmam kâbil

değil!

Sen

yürümelisin,

yeni doğan çocuğun

gözlerine bakarak…

Sen

yürümelisin,

beni bırakarak…

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere…

Kapandı bir pencere…

AYRILDILAR..

Seni Düşünmek
  
Seni düşünmek güzel şey,

ümitli şey,

dünyanın en güzel sesinden

en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey…

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

ben artık şarkı dinlemek değil,

şarkı söylemek istiyorum…

Ben Senden Önce Ölmek İsterim
  
Ben 

senden önce ölmek isterim. 

Gidenin arkasından gelen 

gideni bulacak mı zannediyorsun? 

Ben zannetmiyorum bunu. 

Iyisi mi,beni yaktırırsın, 

odanda ocağın üstüne korsun 

içinde bir kavanozun. 

Kavanoz camdan olsun, 

şeffaf, beyaz camdan olsun 

ki içinde beni gorebilesin 

Fedakarliğimi anlıyorsun 

vazgeçtim toprak olmaktan, 

vazgeçtim çiçek olmaktan 

senin yanında kalabilmek için. 

Ve toz oluyorum 

yaşiyorum yanında senin. 

Sonra, sen de ölünce 

kavanozuma gelirsin. 

Ve orada beraber yaşarız 

külümün içinde külün 

ta ki bir savruk gelin 

yahut vefasız bir torun 

bizi ordan atana kadar… 

Ama biz 

o zamana kadar 

o kadar 

karışacağız 

ki birbirimize, 

atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz 

yan yana düşecek. 

Toprağa beraber dalacagız. 

Ve bir gün yabani bir çiçek 

bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse 

sapında muhakkak 

iki çiçek açacak : 

biri sen 

biri de ben. 

Ben 

daha ölümü düşünmüyorum. 

Ben daha bir çocuk doğuracağım 

Hayat taşıyor içimden. 

Kaynıyor kanım. 

Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok, 

ama sen de beraber. 

Ama ölüm de korkutmuyor beni. 

Yalnız pek sevimsiz buluyorum 

bizim cenaze şeklini. 

Ben ölünceye kadar da 

Bu düzelir herhalde. 

Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde? 

Içimden bir şey : 

belki diyor.

‘Mavi Gözlü Dev’ Nazım Hikmet 120 yaşında

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!