Orta Doğu- Bitmeyen yapılanmalar

featured

E. Orgeneral Ergin Saygun yazdı…

Çok uzun yıllardan beri şekilden şekile girmiş olan Orta Doğu, bir defa daha dizayn edilmektedir.

İsrail’in kurulduğu günden bu yana, 1979 yılında Mısır ve 1994 yılında Ürdün ile olmak üzere, sadece iki barış anlaşması imzalayabilmiştir. Trump yönetimi ise, bir aya iki anlaşma sığdırma başarısını göstermiştir

Anlaşmalara İbrahim Anlaşmaları ( Abraham Accords) adı verilmiştir. Bu ismin verilmesindeki amaç, her üç semavi dinin köklerinin İbrahim peygambere kadar uzandığını göstermek ve bu şekilde bütün dinlerin arasında bir dostluk ve kardeşlik olduğunu vurgulamaktır.

İbrahim Anlaşmalarına taraf olan ülkelerin sayısının, başka Arap ülkelerinin de katılmasıyla, 10-15’e ulaşabileceği düşünülmektedir. Anlaşmalar yapılırken İsrail, Filistin topraklarındaki genişlemesini, şimdilik ertelemesi yolundaki ABD şartını kabul etmiştir.

Arap ülkeleri, İsrail ile anlaşma imzalarken, bu yakınlaşmanın Filistin konusundaki politikalarını, etkilemeyeceğini deklare etmek ihtiyacını hissetmişlerdir. Bu sözlerin ne kadar gerçekçi olduğunu zaman gösterecektir.

Arapların İsrail’e bu şekilde yakınlaşması, Filistin sorununa olan ilgilerinin azaldığını göstermektedir. Görüldüğü kadarı ile Arap ülkeleri, İsrail’le olan ihtilafların, ekonomilerini, iç ve dış politikalarını ve uluslararası ilişkilerini rehin almasından artık sıkılmışlardır. Açıkça ifade edilmese de Araplar, Filistin devleti yöneticilerinin, kendi aralarındaki ihtilafları halledip, memleketlerinin geleceği için, somut ve olumlu adımlar atmalarını beklemektedirler.

İlginç bir nokta da, İsrail’in işgal edeceği Filistin topraklarındaki altyapı ve inşaat faaliyetlernin mali desteği için kurulması planlanan İbrahim Fonu’na (Abraham Fund) Birleşik Arap Emirliklerinin katkıda bulunacak olmasıdır.

Bu anlaşmayı, beklendiği gibi, Filistin Yönetimi ve Hamas reddetmiş,  bunun, Filistin davasının sırtına bir bıçak saplamaktan farkı olmadığını ve İsrail’i Filistin halkına karşı daha fazla suç işlemeye teşvikten başka bir işe yaramayacağını açıklamışlardır.

Türkiye  ve İran da anlaşmayı kabul etmemişlerdir.

Aslında geçtiğimiz yıl meydana gelen bazı gelişmeler, Orta Doğu‘da stratejik bir eksen kaymasının olacağının işaretlerini vermekte idi.

 Zamanın ABD başkanı Trump, belki de Kasım seçimlerinde kendisine puan kazandıracağını düşünerek, “Yüzyılın Antlaşması” başlığı altında ve Filistin’e hiç danışmadan, bir Orta Doğu barış planı açıklamıştır.  Plana göre; kabaca, Kudüs İsrail’in, Doğu Kudüs ise Filistin’in başkenti olacak, Filistin devletine de 50 milyar dolarlık bir yatırım yapılacaktır. ABD ayrıca, Golan’ı İsrail toprağı olarak kabul etmiş ve İsrail’in batı Şeria’yı ilhak kararını da, ileri bir tarihte, kabul edebileceğini açıklamıştır.

Mısır, Umman, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri planı desteklemişlerdir.

İbrahim Antlaşmaları dahil, bütün bu yeniden dizayn faaliyetlerinde ilginç olan, müslüman ülkelerin, İslam aleminin en önemli meselelerinden biri olan Filistin davasında, İslam karşıtı olarak gördükleri İsrail ile anlaşmaya vararak, bir başka İslam ülkesi olan İran’a karşı cephe oluşturmalarıdır.

Dikkat çeken bir başka husus da, şii, sünni ve vahabi gibi, uzun yıllardan biri birbirlerinin boğazına sarılan ülkelerin, İsrail ile anlaşma yapmak için, bir araya gelebilmeleridir. Hem de Arap zirvesinin (28 Ağustos 1967) İsrail’le hiçbir şekilde barış yapılmaması ve Filistinlilerin haklarından taviz verilmemesi kararına rağmen.

Tüm bu gelişmelerin arkasında, İsrail-Filistin sorununun da ötesinde, başka bir yapılanmanın olabileceği  akla gelmektedir.

İsrail, yörüngesine aldığı Arap ülkeleri ile beraber, Akdeniz’den Kızıldeniz’e ve hatta Basra Körfezi’ne kadar uzanan bir coğrafyadaki, siyasi, askeri ve ekonomik gelişmelerin merkezi konumuna gelebilecektir. Bu yapılanmaların amacı da belki budur.

Dantel gibi işlenen bir planın ilmekleri.

Dantelin bir başka ilmeği ile devam edelim.

Amerika Birleşik Devletleri, NATO’nun Orta Doğu‘ya kadar uzanmasını istemektedir. Aynı konuda NATO Genel Sekreteri de, “ NATO’nun Orta Doğu’daki faaliyetleri ile ilgili çalışmaların sürdüğünü ancak bu aşamada ne yöne gideceğinin açıklanamayacağını, NATO’nun Orta Doğu‘da, terörle mücadele yerine, bu mücadeleyi yapması gerekenlere gerekli yetenekleri kazandıracak çalışmalar yürüteceğini“ açıklamıştır.

NATO’nun Orta Doğu ile olan bu bağının tesisinden sonra, (NATO-ME) Asya- Pasifik yapılanmasının da (NATO-PSA) gündeme gelmesi tartışılmaktadır. NATO (ME)’ye, başta İsrail olmak üzere, kimlerin üye yapılmak istenebileceğini varın sizler düşünün.

Burada bir başka ilmeği de gündeme getirmekte yarar var.

 İsrail, ABD Merkezi Komutanlık  (CENCOM) sorumluluk sahasında yer almasına rağmen, Almanya’daki ABD Avrupa Komutanlığı (EUCOM) ilgi sahasında idi. Ancak yeni  bir düzenleme ile İsrail de, Orta Doğuya ilave olarak  ve Afganistan’dan da sorumlu olan CENTCOM bölgesine dahil edilmiştir. Daha önce, bölgedeki Arap ülkelerin tepkilerine yol açabileceği endişesi ile yapılmayan bu bağlantı, İbrahim Anlaşmaları sonrası gerçekleştirilmiştir. Ayrıca incelenmeye değer bu durumun, bölgesel güvenlik işbirliği, gayret ve yük paylaşımı ve benzeri faaliyetlerin daha etkili bir şekilde koordinesi gibi bir çok yönden faydası  olabilir. 

Asıl fayda ise, bu yapılanma ile İsrail Savunma güçleri (IDF), EUCOM ve CENTCOM arasındaki işbirliğinin, İsrail’in yeni müttefikleri ile İran’a karşı olan cephesini kuvvetlendirmesidir.

İlmekler bitmiyor.

ABD, 2018 yılında Pasifik Komutanlığını  (INDOPACOM) adı ile yeniden teşkilatlandırmıştır. ABD stratejik gayretlerini doğuya, Çin’e doğru kaydırdıkça, İsrail- INDOPACOM işbirliği ve koordineli çalışma imkânları da doğacaktır. IDF-CENTCOM- EUCOM (ICE) arasındaki koordinasyona bir de  INDOPACOM (iP) eklenecek, yani “İCE-IP” olacaktır.

Batı’nın, Soğuk Savaş dönemindeki çevreleme politikasının  İran ve Çin’e karşı yeni cephe oluşturma gayretleri ile devam etmesi mi?.

Çin, ne var ki İsrail’in düşmanı değildir ve Çin karşıtı faaliyetlere doğrudan müdahil olması da beklenmemelidir. Ancak, böyle bir yapı içinde olması elbette ki uygun bir platform sağlayacaktır.

Güneydoğu Asya ve Pasifik bölgesi, İsrail için ekonomik açıdan son derece önemli bir bölgedir. Mesela silah satışlarının yüzde kırkını bu bölgeye yapmaktadır.  

Bu arada, Almanya, Mısır, Fransa ve Ürdün‘den oluşan dörtlü grubun, gelişmeleri biraz frenlemek amacı ile olsa, İsrail ve Filistinlilerin de katılacağı dışişleri bakanları seviyesinde bir toplantı ile, Orta Doğu barış sürecine ivme kazandırmak istediklerini açıklamışlardır.

Arap- İsrail yakınlaşmasının Orta Doğu siyasetinde, uluslararası boyutta, belirgin etkileri olacağı anlaşılmaktadır. Washington’da Atlantik Konseyi, Abu Dabi’ de Emirates Politika Merkezi ve Tel Avivde Milli Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü, Orta Doğu ile ilgili olarak, Biden yönetimine bazı teklifler yapmışlar ve bu tür çalışmalara devam etme kararlarını açıklamışlardır. Başlangıç olarak ortaya koydukları dokuz maddelik teklif özet olarak, şunlardır:

1, Kovid-19 Pandemisinin kontrolü, virüsün yayılmasının önlenmesi ve aşı dağıtımının hakkaniyetle yapılmasını da kapsayacak şekilde, bütün Orta Doğu için ortak bir hareket tarzının ortaya konması.

2.Orta Doğu’daki müttefikleriyle yakın bir danışma mekanizması kurarak İran’ın faaliyetlerinin ve bölgesel saldırılarının önlenmesi için tedbirler geliştirilmesi.

3.ABD birliklerinin Orta Doğu‘dan çekilmesi hakkında ortak bir tavır benimsenmesi.

4.Orta Doğu’da ve daha ötesinde, barış, güvenlik ve refahın geliştirilmesi için Arap-İsrail işbirliğinin geliştirilmesi,

5.İsrail-Filistin barış gayretlerinin yeniden yapılandırılması,

  1. Terör örgütleri ile mücadele edecek bölgesel müttefiklerin eğitilmesi için alınacak tedbirlerin, sivil halkın güvenliği dahil, İsrail ve NATO ile koordine edilmesi.

7.Irak, Libya, Suriye ve Yemen’deki silahlı çatışmalardan kaynaklanan insani yardım problemlerinin ele alınması, çatışmaların yayılmasının önlenmesi ve sonlandırılması için, ABD, Avrupalı müttefikler, İsrail ve Arap veya nüfusunun çoğu Müslüman olan ülkeler ile yuvarlak masa danışma toplantıları düzenlenmesi. Bu konuda, önceliğin Libya, Suriye, Lübnan, Somali, Sudan ile Türkiye’nin değişen rolüne verilmesi. Bölgede istikrarın sağlanması, dini hoşgörü, diyalog ve siyasi gelişim çabalarına önem verilmesi.

8.Körfez ülkeleri ve İsrail ile sivil toplum ve iş dünyası arasındaki karşılıklı menfaatlerin ele alınması

9.İsrail’le diplomatik ilişkisi olan Arap ülkeleri, İsrail, vatandaşlarına konan kısıtlamaların kaldırılması.

Biden yönetiminin bunların ne kadarını dikkate alacağını kestirmek mümkün değildir. Ama herhalde tamamen göz ardı etmesini beklememek gerekir.

Türkiye’ye, Orta Doğu’nun yeniden şekillendirilmesi denkleminde yer verilmemesi, hatta incelenmesi gereken sıkıntılı ülkeler arasında sayılması düşündürücüdür.

Orta Doğu, elbette ki İsrail ve İsrail ile ilişkilerini normalleştirmiş Arap ülkelerinden ibaret değildir. Ancak ABD ve AB ülkeleri ile ortak hareket ederek, Orta Doğu ve ötesi ile ilgili siyasi, ekonomik ve askeri gelişmeleri etkileyebilecekleri ve hatta belirleyebilecekleri de göz ardı edilmemelidir.

Orta Doğu- Bitmeyen yapılanmalar

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 10 Nisan 2021, 23:36

    gayet iyi toparlanmış bir analiz olmuş Elinize kaleminize sağlık. İzniniz olursa bir noktayı eklemek isterim. İsrail BAE ve Suudi lerin bir araya gelme nedeni de İsrail’in, Süveyş kanalı doğusunda ikinci bir kanal açmayı planladıkları bunun içinde bu iki ülkeyi finansör olarak kullanmak istemeleri olabilir mi?

  2. Hoş geldiniz komutanım. İşini iyi yapan ve doğruları yazan VeryansınTV de katkılarınız bekleriz. Saygıyla…

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!