Rusya’nın kaderi parçalanmak mı yoksa Çin ile kaynaşmak mıdır?

Prof. Dr. Ergun Türkcan yazdı...

featured

Günümüzde pek çok “Rusya parçalama” modelleri ortaya çıkıyor; pratik bir çözümden ziyade psiko-politik dejarşlar, tahminler: “Ah! bir elimize geçse nasıl da parçalarız.”[1] Bunlardan birisi “Sovyetler Birliği’nin Nihai Çöküşü ve Sovyet Federasyonu’nun Çözülmesi”[1] başlığını taşıyan rapordu; [2] Rusya Federasyonu (bundan böyle kısaca Rusya diyeceğim) hakkında bu tür planların, daha çok ABD’den çıkması da çok doğaldır. Rusya Çin ile ittifak ederse hala bir tehlike, ABD süper-emperyalizmi için bir kâbustur. Ancak ben burada çok konuşulan bu konu ve Ukrayna Savaşı vb üzerinde durmayacağım. Çok daha hayati ve uzun dönemli bir projeksiyon yapmağa çalışacağım. Cem Gürdeniz şöyle yazıyor: [3]

“Arktik Okyanusunda Rusya’nın üstün jeopolitiği ve askeri yetenekleri geriletilemiyor. Bugün için ABD’nin günümüz kenar kuşak jeopolitiğinde en ciddi sorunu Arktik Okyanusu olmaya devam ediyor. Bu küçük okyanusun %88’i sahildarların yetki alanı (Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgesi) iken, sadece %12’lik kısmı açık deniz statüsündedir.  Yetki alanlarını kontrol eden kıyıların % 65’i (24 000 km’lik kıyı şeridi) Rusya Federasyonu’na ait olduğundan, deniz dibindeki enerji rezervlerinin büyük çoğunluğu ile bu sularda seyir serbestisi hakkının kontrolü de Rusya Federasyonu’na ait. Rus Donanması’nın %67’si ve Kuzey Donanması ana üssü bu bölgede. Dünyada nükleer buz kıran gemilerine sahip olan tek ülke Rusya’dır. Bölgede 8’i nükleer 11 büyük tonajlı buz kıran gemi/römorköre sahipliği, iki adet dizel tahrikli buz kıran gemisi olan ABD’ye karşı büyük avantaj sunuyor. En önemlisi Rusya Arktik Okyanusunun Kuzey Deniz Rotasını[4] (NSR) artık kullanmaya başladı. 27 Ocak 2021 günü Çin/Jiangsu’dan kalkan Rus LNG tankeri Kuzey Deniz yolunu (NSR) kullanarak 2400 millik yolculuğunu 11 gün sonra Rusya’nın Sabetta Limanında tamamladı. Kış şartlarında şubat ayında sürekli karanlıkta büyük bir bölümü refakatiz yapılan bu geçiş, Süveyş Kanalı yolu ile yapılacak seyahatten 36 gün kısa sürdü. Bu durum küresel deniz ulaştırmasında emsali görülmeyen bir devrim yarattı. Rusya, böylece Arktik Okyanusunda 12 ayın 10 ayında geçiş yapılabileceğini ispatladı. 2021 yılında NSR’den geçen yük miktarı 35 milyon ton ile rekor kırdı.”

Şimdi günümüzde haklı olarak, pek moda olan Dünyanın ekolojik durumuna, daha doğrusu iklim değişikliğinin denizlerde ve yerkürede yarattığı mevcut ve daha da artacak felaket tablolarına değinelim. Havaların ve denizlerin ısınmasının, Kutuplar dahil, ortaya çıkan ciddi sonuçlarına, 1 – 1.5 derece ısınmanın ne demek olduğunu ayrıntılarıyla anlatmanın yeri burası değil; tüm denizler, bırakın Akdeniz-Karadeniz gibi bildiğimiz iç denizleri, tüm Okyanuslar aşırı kirlendiği gibi aşırı avlanmayla artık balık ve diğer deniz varlıklarının stokları tükeniyor. Belki elli-yüz yıl sonra, insanlar balığı akvaryumlarda görecek. Denizleri sadece bir balık-midye yuvası olarak düşünmeyin: en değerli madenlerin çoğu deniz diplerinde yatmaktadır. Petrolmania bitince bir gün bu hastalık depreşecek, denizlerin dibi de darmadağın olacaktır.

Artık iklim değişikliğinin etkilerini uzaktaki çiftçi de, dağdaki çoban da biliyor, çünkü bu felaketi her gün yaşıyorlar. Güzelim tarım toprakları kuruyor, hızla çöle dönüşüyor; eğer yağmur yağarsa birdenbire 6 aylık yükünü boşaltıyor, sadece şehirleri yıkmıyor, toprakların en üst tabakalarını, en verimli kısmını da alıp götürüyor; 8 milyarı geçmiş bir küresel nüfus nasıl beslenecek? Balık yiyerek mi, ekmek yiyerek mi? İki tür ana yemek de hızla azalıyor.

Haritada çok büyük topraklara sahip görünen ülkeler de bunun dışında değildir. ABD ve Kanada’yı bana göstermeyin. Toplam nüfusları 3 milyarı geçen Çin ve Hindistan ne yapıyor? Pakistan, Bangladeş, Endonezya ve diğer Hindi Çini ülkeleriyle Asya’nın Doğu ve Güney kıyıları Dünya nüfusunun yarısından fazlasını taşıyor. Nüfusu hızla artan Afrika kıtası nasıl beslenecek? Daha şimdiden her gün binlercesi ölümü göze alıp Avrupa’ya, turistik gezi için mi kaçıyorlar yoksa açlık peşlerinde olduğu için mi? Tıpkı Erken Ortaçağ’da veya 15. – 16. Yüzyılların Avrupası gibi yeni topraklara, bilinmeyen Amerikalara mı yelken açacağız?

Evet, tüm bu gelişmeler yeni bir toprak parçası yeni bir Kıta işaret ediyor: Sibirya. Yaklaşık 13.8 milyon km2 ile Asya’nın yaklaşık üçte birini, Rusya’nın da 11.3 milyon km2 ile yüzde 60’nı kapsayan Sibirya topraklarında yaklaşık 30 milyon insan yaşıyor. Daha doğrusu insanlar burada yaşayamıyor. Bu ifade artık geçerli değil, çünkü ısınan iklim, sadece sürekli kalın buz tabakasını permafrost’ u eritmekle kalmıyor, büyük Kuzey ormanlarında yangınlar çıkarıyor: Verkoyansk’ta 22 Haziran 22’de sıcaklık 38 dereceye (neredeyse Diyarbakır) çıkınca orman yangınları da başladı.

Permafrostun erimesi, büyük su sistemleri (Ob, İrtiş, Yenisey, Lena vb nehirleri) arasında kalan dünyanın en zengin ve en büyük tarım topraklarını gün yüzüne çıkarıyor. Dünyanın en büyük tatlı su deposu sayılan Baykal Gölü buradadır. Eriyen buzlar saydığım ve sayamadığım yüzlerce nehri ve havzayı beslemektedir. İşte bu topraklar, büyük kısmı Avrupa ovalarında bulunan ve giderek azalan 146 milyon civarındaki nüfusuyla bugünkü Rusya Federasyonu’na aittir. Sibirya’yı Rus Çarları 16. Yy’dan itibaren zapt etmeğe (bir tür Rusya’nın “Wild East”i) başlamışlar ve Pasifik kıyısındaki Okhotsk’a 1649’da ulaşmışlardır. Çin ile ilk karşılaşma ve çatışma ortaya çıkmış, Nerçinsk Anlaşmasıyla, 1689 Amur nehri bölgesi (19. Yy da alınmak üzere) Çin’e bırakılmıştır. Burada, Türk boylarının da ana vatanı olan Sibirya tarihine girmek istemiyorum; meraklısı kolayca bulabilir. Ancak 19. Yy da, Sibirya, Amur nehrinin Doğusu dahil, Kamçatka Yarımadası, 1699 Bering Boğazı, Sakhalin adası dahil, tamamen Rusya’nın eline geçmiş, uzun Sibirya demiryolu Pasifik’i Baltık’a (Vladivostok’tan St. Petersburg’a) bağlamıştır. 1917 Devriminde Doğudan da Beyaz orduların girmesine rağmen I. ve II. Dünya savaşlarında da bu topraklar korunmuş, 1990 Sovyetlerin dağılmasıyla da Kazakistan hariç bu topraklar Yeni Rusya’da kalmıştır. Sibirya’da tek değişen, belki de bir ayrıntı, Çarlık ve Stalin zamanından beri, başta siyasi mahkumlar olmak üzere, devlet tarafından istenmeyen kimseler ile mahkumların sürüldüğü çok büyük bir açık hava hapishanesi olmasıydı; belki günümüzde de öyledir…

Şimdi stratejik soruya gelelim: ABD veya Avrupa (yeni ve eski büyük emperyalistler) burada hangi nüfusla 4-5 devlet kurabilirler? Her ne kadar Türklerin Sibirya’da bıraktığı akrabaları[5] mevcutsa da, yüzyıllardır Rus kültürü altında bir tür Ruslaşma sürecinde varlıklarını yitirmiş olabilirler. Türkiye Orta Asya’daki mevcut devletlerle bazı siyasi birlikler ve iktisadi projeler gerçekleştirebilirse de, Sibirya için fazla bir ümit olmasa gerek. O zaman, Amerika-Avrupa, kendi nüfuslarını mı buraya taşıyacaklar? Böyle 3-5 devlet “icat” etseler, milyonlarca km2 bakir tarım toprakları dışında, Gürdeniz’in işaret ettiği 24.000 km uzunluğundaki kıyı şeridini parçalara bölünüp yeni kıta sahanlıkları, ekonomik bölgeler ve geçiş hakları vb Kuzey Kutup Denizine el koymak fırsatını da elde ederler. Tabii, asıl amaç da budur ama bu proje imkansız görünüyor.

Bir ihtimal, artık silahlanmasına müsaade edilen, hatta desteklenen, bir zamanlar Kuril adaları tamamına ve Sakhalin adasının yarısına, 1905’den sonra el koymuş Japonya’nın, Sibirya’ya doğru bir çıkartma yapması mümkün müdür? 1930’larda Pasifik Okyanusunun Batı kıyılarını, Filipinleri, Güney adalarını, Hindi-Çini’yi Hayat sahasılebensraum” ilan eden Japonya, 2030’larda bu kez Sibirya’yı yeni hayat sahası ilan eder mi? Yüz yıl önce Çin’in yarısını, tüm Mançurya ve Kore’yi ele geçirip, Sovyet Rusya ile 1939’da, belki de II. Dünya Savaşının ilk muharebesini, 20 Ağustos 1939’da Halkin Göl’de[6] yapan, kesin bir yenilgi alıp, Sibirya’dan (Moğolistan) çekilen, ama ele geçirdiği yerleri de 1945’e kadar da sömüren Japonya’yı tekrar Doğu’ya çevirmeyi ABD başarabilir mi? Bence müreffeh, giderek nüfusu azalan bir toplumu savaşa sokmak çok zordur, bir diktatör bile bulsalar bile…

O zaman ABD ve müttefiklerinin “think tank”ları neyi işaret ediyor? Rusya’nın bugünkü Avrupa topraklarında, Hazar Denizi kıyılarındaki Tatarlar ve diğer Türki kabileler yani Müslüman Çeçenler, Dağıstanlılar vb ayrı ayrı veya birlikte ayaklanıp devlet mi kuracaklar? Çeçenleri nasıl bastırdıklarını biliyoruz. Ruslar, anavatan toprağı saydıkları yerlerde nasıl her metre kareyi savunduklarını 1812 ve 1942’de göstermişlerdir.[7] Tabii bu tür savaşlar uzayıp, Rusya’nın kaynaklarını da tüketip, onu kendi “stratejik kutusuna” sokabilir, ama Sibirya’yı, Kuzey Denizini, Rusya dışındaki bir güçle nasıl kontrol edecekler, asıl sorun budur.

Bu eksersizleri yapmaktaki maksadım şudur: Uzun dönemde, Ukrayna savaşı şu veya bu şekilde bittikten sonra, Rusya yaralarını sararken veya iyileştikten sonra, Dünyada tarım topraklarının ve deniz verimliliğinin en düşük döneminde, nüfus artışı hız kesmediği taktirde, birileri veya birileri adına irileri (ABD, Japonya vb) Sibirya’ya Kuzey Denizinden veya Doğu kıyısından, zorla girmeğe çalışır mı? Böyle bir taaruz olduğunu varsayalım, bu 10 milyon km2 toprağı, nüfusu iyice azalmış, yüz milyon civarındaki bir Rusya koruyabilir mi? Klasik silahlarla ve eldeki ordusuyla bu imkansız görülüyor. Orta Asya Türki cumhuriyetlerinin yardıma koşacağını sanmam; koşsalar bile ne derece etkisi olur? Bu engin topraklarda etkin bir savunma hattı kurulamayacağı gibi, kıyıları da bir “Çanakkale Boğazı” değildir. .

Geriye nükleer opsiyon kalıyor ki, bu dünyanın en verimli topraklarının hatta kıyılarının çok uzun zaman kullanılamayacağı anlamına gelir ki, Çin buna asla müsaade edemez. Zaten bu tartışmalarımız çok zayıf ihtimaller üzerindeydi, şimdi eksersizi tamamlıyoruz: Çin, tarihsel olarak bu toprakların Güney kesimlerinin sahibiydi; eğer buralara yeni bir sahip veya ortak çıkacaksa, büyük nüfusu, verimi (şehirleşme ve sulamayla) azalan topraklarıyla artık kendini besleyemez hale gelecek olan Modern Çin’dir.

On dokuzuncu yüzyıl başında Batıyla sert bir temasa ve çatışmaya başlamış olan İmparatorluk Çin’i, 20. Yy ortasına kadar bu çatışmayı sürdürmüş, sonuçta komünist bir Cumhuriyet olarak bağımsızlığını ilan etmişti, 1949. Bu aşamada bile SSCB ile çok sıcak ilişkiler kuramamış ve arada çatışmaya ramak kalan olaylar yaşamış Rus-Çin ilişkileri, Pekin’in piyasa ekonomilerini benimsemesi, 1978 ve SSCB’nin de çökmesiyle, 1991 yeni bir aşamaya girmiştir. Artık Çin-Rusya ilişkilerini II. Dünya savaşından sonraki ABD-İngiltere ilişkilerine de benzetebiliriz.

Büyük Ağabey olan Stalin Rusya’sı, Çin’e nükleer silah dahil her türlü yardımı yapsa da bir mesafe koyuyordu. SSCB çökünce, GSMH’sı, teknolojik düzeyi, ticaret hacmi ABD’ninkine yaklaşan ve hatta bazı durumlarda onu geçen Çin, bu kez Büyük Ağabey pozisyonundadır; ABD ile bir çatışmada birbirlerine her bakımdan muhtaçtırlar. Çin enerji, maden ve bazı kritik askeri teknolojiler bakımından hala Rusya’ya bağımlı olsa da, ABD’nin rakibi ve/veya onun yerine geçecek tek aday ülkedir.

Avrupa tarihi rolünü bitirmişe benziyor, onun yerine geçen ABD de sanki sona yaklaşıyor; Çin de yükseliyor. Tarihleri içinde Çin ve Rusya hiçbir zaman birbirlerine bu kadar muhtaç olmamışlardı. Denizler bir tarafa ki, Çin donanması şu dönemde ABD donanmasının sayı bakımından çok önüne geçmiş bulunuyor, ancak karada birbirini tamamlayan başka bir ittifak sistemi bulmak güçtür. Çünkü NATO bir deniz-aşırı ittifak sistemidir. Oysa Varşova Paktı, Rusya’ya Batı’da bir tampon görevi yüklenmişti; iki taraf da bu yükü kaldıramadı. Fakat, Çin Başkanı Şi‘nin son Rusya ziyareti, gelecekteki iktisadi-siyasi işbirliğinin, oldukça gevşek bir federasyonun, belki (imzalanmış!) askeri bir ittifakın somut işareti gibi görünüyor. Kuşkusuz bu ittifak, işbirliği, ne derseniz deyin söylenmeyen odak noktası Sibirya’dır. Şöyle düşünelim: Bir tarafta 140 milyon nüfus ve 10 milyon km2 toprak, öte yanda 1.4 milyar nüfus duruyor…

Fakat nereden bakarsanız bakın, Dünyada açlık ve kıtlık sürer, denizler ve tarım toprakları da tükenirken, 10 milyon km2 lik bakir bir araziyi, 24 bin km uzunluğundaki bir kıyı şeridini korumak, Rusya için, çok güç bir görev olmalıdır; elinde 6.000 nükleer başlık olsa dahi…Bu da Çin’in, ABD ile kaçınılamaz jeo-stratejik çatışması yanında, kaçınılamaz bir jeo-stratejik ortaklık denklemini ortaya çıkarıyor.

Türkiye bu jeo-stratejik hesapların dışında mıdır? Hala kara sınırı olmasa bile Karadeniz’den komşusu, tarihi düşmanı-dostu, şimdi ise, “franemi”si (ne dost ne de düşman veya hem dost hem de düşman) Rusya ile yaşamağa mecburdur. İçindeki Slav olmayan-Müslüman halkların çoğu biz Türkler ile aynı ırk ve dilden gelen Rusya, Atatürk’ün tarihi tercihi ile hem Milli Mücadelede, 1920 hem de sanayileşmemizde, 1930’larda ve 1960’larda (S. Demirel zamanı) yardım etmiş bir devlettir. NATO ideolojik bir düşman olarak tanımlasa da Soğuk Savaş 30 küsur yıl önce bitmiş, şimdi Sıcak Savaşın belki de en büyüğü (ve sonuncusu) olabilecek bir sürece girilmiştir. Dünyayı sadece iklim değişikliği ısıtmıyor, birileri savaş kazanının altına ateş sürmekle, kazanı patlama derecesine getirmekle meşguldür; biz de ülkede çok kritik bir seçimin arifesindeyiz. Aslında bu kendi kendimize yapacağımız seçimden sonra, yeni gelen veya eskisi, en büyük ve tarihi bir seçimi yapacaktır: Batı’da yani NATO’da kalmak veya tarafsız olmak. Finlandiya ve İsveç tarafsızlığa soyunurken, Türkiye nasıl tarafsız kalabilir? Onu bilemem, siyasetçi değilim; 15 Mayıs’tan sonra gelecek olanlar düşünsün…

 

[1] Bu biraz da emperyalist duygu, 19. Yy ortasında Afrika’yı parçalamağa (Scramble for Africa) girişen, sonunda da güzelce paylaşan İngiltere ve Fransa başkentlerinde de yaşanmıştı; belki yine de Rusya için yaşıyordur.

[2] Luke Coffey, Senior Fellow (Hudson Institute) Preparing fort he Final Collapse of teh Soviet Union and the Dissolution of the Russian Federation, Policy Memo, December 2022.

[3] Cem Gürdeniz, Xi-Putin Moskova Zirvesinin Hatırlattıkları, Veryansın TV, 26 Mart 23.

[4] Bu deniz yolu, 16. Yy’da başta İngilizlerin, Hindistan’a giden kestirme bir yol diye aradıkları “North-West Passage” yani Kanada’nın Kuzeyinden Pasifik’e geçmek, Kuzey-Batı geçidinin asimetriği olup, Amerika değil Asya Kıtasını, Sibirya’yı pas geçer. Bu yolu bulmak için günümüze kadar yüzlerce, belki binlerce denizci hayatlarını kaybetti; çünkü buzlar yol vermedi. E.T.

[5] Tarafsız hatta ‘emperyalist’ bir kaynak olan Encyclopaedia Britannica, 1970 baskısı, Sibirya maddesinde şunu yazıyor: “MÖ 3. Yy dan itibaren tüm Güney Sibirya, Türki-Moğol Hunlara ve Moğolistan merkezli çeşitli Türki devletlere aitti. MS 6. Yy dan itibaren de, Altay Türkleri kendi Hanlıklarını kurdular”… ve devam ediyor.

[6] Nomonhan Olayı, diye de bilinen, aslında bu büyük bir tank savaşında, daha sonra parlayacak olan Gen. Zukov Moğolistan’a sızan Japonları kesin bir yenilgi ile Mançuko’ya sürmüş ve Japon Yüksek Komutanlığı da Kuzeye veya SSCB’ye saldırı ihtimalini rafa kaldırıp Pasifik planını yürürlüğe sokmuştur. N. Davies, Europe at War, 1939 – 1945, MacMillan, 2006, ss 148-9.

[7] Napolyon 1812 Moskova Seferiyle Aralık ayında Moskova’yı ele geçirse bile, Gen. Kutuzov’un emriyle Moskova şehri yakılmış, Napolyon Rus kışında, 150 bin askerle geçtiği Niemen Nehrini 7 bin yaralı askeriyle geçip, geri dönmek zorunda kalmıştı. Aralık 1942’de ise Stalingrad savunması sonuna yaklaşmış, Almanlar 1943’de burayı bırakmışlardı.

Rusya’nın kaderi parçalanmak mı yoksa Çin ile kaynaşmak mıdır?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Harika bir yazı

  2. 29 Mart 2023, 20:11

    Hayalleri değil de gerçekleri yansıtan ufuk açıcı yazı için teşekkürler.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!