Savaş ve biz

featured

Uzman Psikolog Neşe Yaran yazdı…

Kollektif bir travma zamanında yaşıyoruz.

Uzun zamandır süregelen pandemi ve kadın cinayetlerine, hemen yanı başımızda patlak veren savaş da eklenince, her gün travmatize edici şekilde ölüm haberleri almaya ve şiddet/savaş görüntülerine maruz kalmaya başladık. Rakamlar, görüntüler ve fotoğraflar arttıkça, bir ruhsal uyuşma yaşamaya başladık. Olanlar karşısındaki çaresizliğimiz bir tür kayıtsızlığa dönüştü.

Bir kısmımız kendini güvende olduğuna inandırarak uyuşmuş bir şekilde haline şükredip, acıya yabancılaşıyor. İçten içe hissettiği korku ve beraberinde başını çevirme hissi ile tüm bunlar hiç yaşanmıyormuş gibi devam etmeye çalışıyor.

Bir kısmımız ise içimize işleyen bu acının her an bize de musallat olabileceği ihtimali ile savaşa ve ölümlere dair imgelerin yoğun olarak dolaşıma sokulduğu mecralarda “Ölenlerin olduğu yerleri görmezsek, ölenleri ve öldürmeyi emredenleri göremeyiz. Lokal tartışmalara dolanır, elimiz kolumuz bağlı bu günaha ortaklık ederiz düşüncesi ile gezinip durmaktan kendini alamıyor. Çünkü kollektif güvenlik yapıları, gösterişli şekilde sendeledi. En dayanıklı zemine kaynamış olduğunu sananlarımız dahi, ayaklarının balçığa battığının farkına varıyor.

***

İnsanlar, duygusal olarak ağır gelen şiddet fotoğrafları karşısında Bunları durdurun!” diye bağırdıklarında, bu yakarış bazen Bir şeyler yapın” demekken, bazen de “Bunları artık görmek istemiyorum” anlamına gelir. Ne var ki ister başımızı kuma gömelim, ister soluksuz ve sonsuz bir merakla acının izlerini kovalayalım, tüm bu olanların olası bazı psikolojik ve sosyolojik sonuçları vardır.

Sürekli acıya maruz kalmak veya tanıklık etmek, acıların seyirlik birer görüntü haline dönüşmesine, zamanla duyarsızlaşmamıza ve bu tür haberlerin sıradanlaşmasına neden olur. Paul Slovic’in dediği gibi; Ne kadar çok ölürse, o kadar az umursarız”.

Bu durumda ölümlerin ve yıkımın fotoğrafları, binlerce insanın hayatını kurtarmaktan çıkar. Stalin’in şu efsanevi sözlerini hatırlayın: Bir kişinin ölümü bir trajedidir, milyonlarca kişinin ölümü ise bir istatistiktir”.”  

***

Oysa İstatistikler, gözyaşları kurumuş insanlardır. Tehlikede olan bir çocuk, dikkati çekip insanı harekete geçirebilirken, çok çocuk aynı etkiyi yaratmaz. Tehlikede olan bir grup insan kimliklerinden sıyrılarak, uyuşukluğa neden olan sayılara dönüşür. Yıllardır açlıktan ölen tüm o Afrikalı çocuklar ya da mülteci çocuklar hep birlikte bulanıktırlar. Ama Suriyeli Aylan bebek kolay kolay hiçbirimizin hafızasından silinmeyecek. Çünkü fotoğraflar bize en keskin gerçekliği sunar.

Aylan bebeği ya da hiç savaş fotoğrafını görmemiş olsaydık ve o insanlar rakamlardan ibaret kalsalardı entelektüel, politik ve ahlaki dünyamızın nasıl olabileceğini hayal bile etmek istemem. Heidegger – “Birçok sorumluluk başkalarına devredilebilir fakat ölüm ve hayatın bir başkasına devri mümkün değildir.” der. Bu noktada savaş görüntülerinin çoğaltılarak dağıtılması ve acının, zulmün sonuçlarının saklanmaması medya için ahlaki bir sorumluluktur.

Rahibe Teresa – “Çoğunluğa baktığımda, asla harekete geçmem, ancak bir kişiye bakarsam o zaman harekete geçerim.” derken, bizlerin de bireysel bir sorumluluğumuz olduğunu hatırlatır.

***

İnsani zayıflık, kırılganlık, yaşamın sonlanabilir ya da sakatlanabilir olması her insanın paylaştığı bir şeydir. Başkalarının acısına “bakmak”tır. Travmatize eder. İnançlarımız tepe taklak olur. Yoğun kaygı ve depresyon hissedilebilir. Gerçekler inkâr edilir ve dünya olduğu şekliyle algılanamaz olur. Şefkat yorgunluğu başlar, nezaket aşınır. Her şeyi geride bırakmayı isteriz. Olan bitenle yüzleşecek cesaret ve sabrımız kalmaz. Kayıplarımızın kaydını tutamaz ve onları duygusal belleğe işleyemez oluruz. Aslında belirli belirsiz, genel bir yas psikolojisi toplumda kol gezmeye başlar.

Oysa halâ neyi elimizde tuttuğumuzu fark edebilmek için, önce neyi ve kimi kaybettiğimizi fark edebilmemiz, birlikte yas tutmamız gerekir. Karşılıklı çatışmayla değil, karşılıklı yardımlaşmayla ayakta kalacağımızı, kaybettiklerimiz için duyduğumuz ortak kederi, yaşayanlar için hürmet, şefkat ve nezakete çevirmeyi denememiz gerekir.

Ben umuda sarılıyorum.

Bir an önce hepimiz için “Sevgi ve Barış” diliyorum.

Zaten daha anlamlı başka iki kelime bilmiyorum.

Savaş ve biz

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Ne güzel tespitler yapmışsın. Emeğine sağlık Neşe’ciğim. Sevgiler…

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!