Mustafa Özgür Sancar yazdı…
Suriye’nin kuzeyinde Türk askerine ve Türkiye’den gelen tırlara yapılan saldırı, önü ve sonu son derece açık olan bir gerçeğe işaret ediyor; bölge koşullarının zorladığı normalleşmeyi engellemek istiyorlar.
Türk bayrağını yakanlar, -ÖSO şimdi Suriye Milli Ordusu oldu, bizdeki hükümet desteklemişti bunları- Suriye devletini bölmek isteyenler.
Kayseri olayını bahane edip, olası Ankara-Şam görüşmelerini baltalamak istiyorlar. Benzer provokasyonlar, daha önce normalleşme gündeme geldiğinde de yapılmıştı.
ANKARA-ŞAM NORMALLEŞME DÖNEMİ
Kayseri’deki olaylar ise demografik işgalin kaçınılmaz sonuçlarından bir tanesi…
Avrupa’yı rahatlatmak adına, fon karşılığı AB’yle imzalanan geri kabul anlaşmaları, Türkiye’yi tampon ülke konumunda getirdi.
Göçmen ve sığınmacı meselesi gelinen noktada, en ivedi biçimde çözülmesi gereken bir ulusal güvenlik sorunudur.
Suriyeli, kaçak ve sığınmacıların bütçeye maliyeti, değişik ülkelere yapılan yardımlarla birlikte, neredeyse 250 milyar dolar. Bu para başta yoksulluk olmak üzere Türkiye’nin pek çok sorununu çözer. Sadece tüketici enflasyonunda yüzde 18’lere varan oranda azalma olur.
Göçmen ve sığınmacıların büyük bir bölümü kriminal, yani suça bulaşmış kişilerden oluşuyor. İçlerinde çok sayıda terörist var. Bu durum doğrudan, ülkenin sosyal hayatını ve iç güvenliğini tehdit ediyor.
ULUSAL GÜVENLİK SORUNU, BALKANLAŞMA TEHLİKESİ
Türkiye’de 13 milyonun üzerinde sığınmacı var. Bunların çoğu kaçak; sadece 4 milyon kadarının hukuki statüsü var. 1 milyon 750 bin kişiye vatandaşlık verilmiş. Bu, bir genel seçimde neredeyse yüzde 3’ün üzerinde bir orana denk gelir. Çoğunluğu Suriyeli olan bu kaçak ve sığınmacıların Türkiye’de daha fazla kalmalarına neden olacak bir hukukî statü artık yok. Suriye’de iç savaş bitti. Dolayısıyla uluslararası hukuk açısından burada kalmalarını sağlayan bir gerekçe kalmadı. Türk halkının yararlanamadığı herşeyden yararlanıyorlar. İçlerinde terörist de var kriminal tipler de… Gerçek bir güvenlik sorunu hâline geldiler. Ülkenin demografisini değiştiriyorlar.
Depremin en fazla etkilediği şehirlerimizden Hatay’da Suriyeliler neredeyse çoğunluğu elde edecekler. Ensar diye sahip çıkılan Suriyeli kaçkınlar ümmet olma projesinin kullanışla araçları olarak tutuluyor. İstanbul ve diğer büyük şehirlerde, adım attığınız yerde görmeye alıştığınız tipler de dahil olmak üzere hepsinin ivedilikle gönderilmesi gerekiyor. Sığınmacı ve kaçaklar nedeniyle bütçede açılan 200 milyar dolardan daha fazla olan açık, vergi mükellefi her bir Türk yurttaşının önüne konan bir borçtur.
GÖÇ VE SIĞINMACILAR MAZLUMLARA SAHİP ÇIKMA MESELESİ DEĞİLDİR
Göç ve sığınmacı konusu ne başlangıcı ne de devamı itibariyle, ”mazlumlara sahip çıkma, onlara kapı açma meselesi” değildir. Emperyalist bir göç siyasetinden ibaret bir mesele… Başta ABD olmak üzere AB ve bağlaşıkları, tam olarak Balkanlaşmış bir orta doğu görmek istiyor. Çıkarılan savaşlar sonrasında oluşan göç dalgası, Türkiye’de demografik yapıyı bozan, iç barışı tehdit eden, dolayısıyla ulusal devleti tehdit eden bir boyuta geldi. Türkiye’yi de böyle Balkanlaştırmaya/bölmeye çalışıyorlar.
Bu büyük sorun sığınmacı ve kaçakları döverek, yakarak verilemez. Onlara yönelik şiddet hareketi, ”ihkak-ı hak” anlayışından öteye gitmez ve kaos doğurur. Modern devletlerde yurttaş, hakkını, şartlar ne olursa olsun hukukta arar, kendi hukukunu yaratmaya çalışırsa (ihkak-ı hak) o zaman devlet otoritesini inkâr etmiş olur ki, işte bu bizim gibi ulusal devletini korumak zorunda olan mazlum ülkeler adına büyük bir tehlikedir. Emperyalizmin istediği, tam da böyle bir iç karışıklık.
ÇÖZÜM SIĞINMACIYI DÖVMEK DEĞİL, EMPERYALİZME KARŞI MÜCADE ETMEK
Kayseri’de Suriyelilerin evini yakanlara baktığımızda, pek çoğunun suç dosyasının epey kabarık olduğunu görüyoruz. Bu örnek bile, tek başına, uyanık olmamızı gerektiren bir içeriği sahip. Dürüst olmak gerekirse, ben de İstanbul’da yolda yürürken rahatsız oluyorum. Nişantaşı’nda hemen her adımda Arapça bir şeyler çalınıyor insanın kulağını, kaldırımın ortasında durarak, yaşamın akışını engelleyen sığınmacılarla karşılaşıyorsunuz; fakat hâl böyle diye onlara şiddet uygulayamayız. Sorunun kaynağı onlar değil. Asıl sorun hükümetin ümmet ve yeni Osmanlı anlayışı ve ABD ve AB’nin emperyalist politikalarıdır.
HUKUK, HALKIN SİYASİ GÜCÜ
Şiddet ve hukuk dışına taşan her eylem, sığınmacı sorununu daha tehlikeli boyutlara taşır. Türk halkı siyasi gücünü kullanarak bu sorunu bertaraf etmek zorunda.
Sığınmacı konusuna gösterilecek en iyi tepki, Suriye’deki iktidarla yapıcı biçimde diyaloğun geliştirilmesini zorlamaktır. Bu anlamada hükümet normalleşme adımlarını atmaya zorlanmalı. Şu anda Türkiye’nin birinci partisi olarak gözüken CHP’nin ”yumuşama” hikâyesini, Suriye ile normalleşme dönemi başlatmak amacıyla, sertleşme tutumuna dönüştürmesi gerekiyor. Normalleşme gerçekleşirse Suriye, Esad yönetiminde ulusal devletini koruyacak; Suriye’yi parçalamak için dünyanın dört bir yanından gönderilen cihatçı teröristler dağıtılacaktır. Devamında ÖSO denen yasadışı örgü tasfiye olacak.
Böylece Suriyelilerin ülkelerine dönmelerinin önü açılacak. Dönmekte direnenler ise bütün yardım hizmetleri parasız olmaktan çıkarılmalı, vergiden muaf tutulanlar vergiye tabî hale getirilmeli, suçlu olanlar, suça bulaşanlar sınır dışı edilmeli.
YPG’den, Rusya’dan ve ABD’den söz etmeden Suriye hakkında yazı yazmak nasıl bir cehaletin ürünü? ÖSO’yu neden destekledi Türk devleti (hükümet değil, devlet!) Normalleşelim tamam ama Kuzey Suriyedeki askerlerimiz ve koruduğumuz bölge ne olacak? Biraz dış politika ve askeri tahlil de çalışsaydınız keşke…