Siyasetin birinci görevi, anti-emperyalist ‘milli’ duruştur…

featured

Ardan Zentürk, ‘Milli Muhalefet Sorunu’ yazı dizisi için yazdı…

Günümüzde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası, anti-emperyalist/tam bağımsızlıkçı siyasi duruşun temeli, Amerikan emperyalizmin kurup-kolladığı 2 örgütle kararlı mücadeledir. FETÖ ve PKK’ya yakın siyasi duruş, Amerikan emperyalizminin işbirlikçiliğidir. Çekin ipini gitsin…

Türkiye’nin bugünü açısından, geçmişe dönüp baktığımızda 20 Temmuz1974 tarihi önemlidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, 1959 Londra-Zürih Anlaşmaları çerçevesinde kurulmuş iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Yunanistan tarafından fiilen yıkılması üzerine yaptığı müdahalenin günü, ilerleyen yıllarda, Irak-Suriye hattı, Libya ve Dağlık Karabağ’a kadar uzanan “milli devlet aklının” doğduğu gündür.

Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan liderliğinde kurulmuş 37’nci Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin iradesinde gerçekleşmiş bu müdahale, bir yönüyle baktığınızda dönemin Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel açısından iç siyasette bir bedel oluşturacak kimlik taşıyordu…

Demirel, sistemin, Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Prof.Dr.Necmettin Erbakan’ın bu harekattan siyasi nemalanmasını önleyeceğini, fakat en büyük rakibi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit’ten de bir “Kıbrıs fatihi” portresi çıkacağını bilecek kadar zeki bir siyasetçiydi.

Türkiye güne, Başbakan Ecevit’in, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs Harekatı’nı başlattığına ilişkin açıklamasıyla başladı o gün, ilerleyen saatlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, bir formaliteyi tamamlamak, hükümetin “Kıbrıs’a asker gönderme tezkeresini” oylamak üzere toplandı.

Genel Kurul toplantısı, Başbakan Ecevit’in milletvekillerine uzun bir konuşmayla tüm detayları anlatması maksadıyla “gizli” yapıldı, işitme engelli hizmetliler ve yeminli stenograflar dışında herkes dışarı çıkarılarak tarihi toplantı devam edildi.

Ana muhalefet lideri Demirel’in o toplantıya girerken söylediklerini, siyah-beyaz TRT ekranından, dün gibi hatırlıyorum: Hayırlı olsun. Olması gereken olmuştur. Binaenaleyh, bizim hükümetten tek isteğimiz, şanlı ordumuzun elini tutmasın, serbest bıraksın… Budur isteğimiz…

Nitekim Demirel, toplantının sonradan yayınlanan gizli tutanaklarına göre  kürsüden şu sözleri söylemiş bir devlet adamıdır: “Kıbrıs davası, aslında Türkiye için ne bir toprak davasıdır ne de sadece Kıbrıs’ta yaşayan 150 bin soydaşımızın güvenliği davasıdır. Bunları çok aşan bir davadır. 1829’da Mora yarımadasından başlayarak hep Osmanlı İmparatorluğu aleyhine büyüyerek gelen Elen idealizmine, Megaloideaya “dur” deme davasıdır. (Alkışlar ve “Bravo” sesleri)”

Merhum Demirel’in 20 Temmuz 1974 günü Meclis’te sergilediği, aslında bu son derece doğru ve olağan tarzı, bugün, “işte milli kimlik taşıyan muhalefetin önemi” diyerek hatırlamamız, bugünün muhalefet siyasetçileri için bir azap olmalı!..

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞ KARAKTERİ ANTİ-EMPERYALİST, TAM BAĞIMSIZLIKÇIDIR…

Bu, İstanbul’daki işgal güçlerini gördüğünde, “geldikleri gibi giderler” diyen, 1919-1922 arasında müstevlilere karşı amansız savaş verirken, içindeki Amerikan mandacılarını, İngiliz işbirlikçilerini temizleyip, sömürgeciler tarafından kışkırtılan isyanları bastıran, en önemlisi, “özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen bir büyük liderin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasıdır.

Siyasetin kanunları, önemli, bilimsel ve kalıcıdır;  tarihin herhangi bir noktasında doğmuş bir siyasi hareket, zaman içinde gücünü kaybetmiş gözükse de, -bir şekilde- varlığını sürdürür. Mesela, Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya kabul edilmesinden hemen sonra başlayan süreçte, AMERİKAN MANDACILIĞI’nın zaman içinde “Gazi’nin devlet sistemini” ele geçirerek vesayetçi kimlik kazanması budur.

Bu “mandacı” vesayetin iki kanadının eş zamanlı planlandığını, Atatürk-laiklik laflarıyla NATOTÜRK olanların, “İslam-muhafazakarlık” zemininde FETÖ kimlik kazananlar ile nasıl “paralel” yürümüş olduklarını bize son 15 yıl gösterdi. Birbirlerine karşı gibiydiler ama, sonuçta, yönetimleri Washington merkezliydi…

Mustafa Kemal’in, İngiltere’nin himayesinde 1918 yılında kurulmuş, yalnız İngiltere tarafından değil, Fransa tarafından da desteklenen Kürdistan Teali Cemiyeti’ni, 1921 yılında, “yabancı devletlerin himayesinde bir Kürdistan kurmayı hedeflemesi” nedeniyle hem de Meclis kararıyla kapatması örnektir. Kürdistan Teali Cemiyeti’nin karakterini günümüzde Amerikan emperyalizminin bayrağının gölgesinden Mehmetçik’e silah sıkan PKK’da görüyoruz!..

Bu açıdan baktığınızda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuş Cumhuriyet Halk Partisi’nin, PKK’nın sivil siyasetteki uzantısı olduğunu hiçbir zaman red etmemiş Halkın Demokrasi Partisi ile birlikte, Irak-Suriye tezkerelerine “hayır” demesi, Türk siyaseti açısından kırılma noktasıdır.

CHP sıralarından tezkere için kalkan eller, Gazi’ye ve onun büyük/güçlü mirasına ağır ihanettir.

MİLLİ OLMAK, ANTİ-EMPERYALİST OLMAKTIR…

Amerikan emperyalizminin, kurduğu ve güçlendirdiği iki örgüt, PKK ve FETÖ üzerinden Türkiye’ye saldırı halinde olduğu açık gerçektir.

PKK, Amerikan Merkez Komutanlığı’na (CENTCOM) bağlı, bir kontr-gerilla örgütüdür, bu yapısıyla, 1979-199/ yılları arasında, Soğuk Savaş yıllarında, Orta Amerika ülkelerinden Nikaragua’daki Sandinist hükümete karşı Pentagon tarafından kullanılmış kontra-gerillalardan farkı yoktur.

FETÖ ise, (ki bence yanlış adlandırılmaktadır, terör işi PKK’ya verilmiştir) Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA ile yalnız Türkiye’de değil, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da birlikte çalışan bir istihbarat yapılanmasıdır. Bu örgütün elemanlarına, 15 Temmuz 2016 işgal amaçlı darbe girişiminden sonra, yalnız Amerikan değil, Yunan, Alman, Fransız ve İngiliz istihbaratlarının da sahip çıkması, bir tesadüf olarak kabul edilebilir mi?

Günümüzde, Gazi Mustafa Kemal’in bıraktığı anti-emperyalist/tam bağımsızlıkçı siyasi duruşun temeli, bu iki örgütle mücadeledir. FETÖ ve PKK’ya yakın siyasi duruş, Amerikan emperyalizminin işbirlikçiliğidir.

Karşımızda, FETÖ üzerinden Washington’a mesaj vermek için “Kanun Hükmünde Kararnamelerin yarattığı adaletsizliği giderip, herkesin hakkını vereceğiz” diyen, PKK-YPG’nin Amerikan desteğinde Irak-Suriye hattında yeni bir devlet yapılandırmasına karşı mücadele eden Mehmetçik’in de arkasını boşaltmaya çalışan bir zihniyet var…

KUVAYI MİLLİYE, PARTİLER ÜSTÜ, SİYASET ÜSTÜ, MİLLETİN DÜNYA KARŞISINDA ORTAK VE KARARLI TAM BAĞIMSIZLIKÇI DURUŞUNUN RUHUDUR…

Eğer bir siyasi hareket, bu ruhtan sapmışsa, çekin ipini gitsin…

 

Millet, “ateşten günlerden” geçerken, mandacı-işbirlikçi hareketleri temizlemiş kurucu dedelerinin rotasında yürüyecektir, hiç kuşkum yok…

Siyasetin birinci görevi, anti-emperyalist ‘milli’ duruştur…

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 Yorum

  1. 1 Kasım 2021, 19:35

    Liseden de abim olan Ardan Zentürk güzel yazmış. Açı, yalın ve anlaşılr.

  2. Kuvayı Milli ruhu canlıdır. Bizi o kadar bölmeleri bu ruhun birleştiriciliğinde eriyecektir.
    Tarikat, etnik milliyetçilik hepsi boşa çıkacaktır. Çünkü bunlar kendi ülkesini, halkını, emperyal güçlere ajanlık hizmeti vermektedir. Onlar Kendi pisliklerinde yok olacaktır. Beraber olduğumuz, aynı kültürü aynı heyecanı paylaştığımız güzel ruhlu insanlarla güzel ülkemiz tökezlemekten kurtulacak yeniden ayağa kalkacaktır..

  3. Gercek müslümanlarin ve Cumhuriyetcilerin yasadigi bir ülkede ancak bu baslik yerini bulur !
    Gerisi Narrativ !!!!!

  4. o milli duruş 2002de öldü hocam.

  5. 1 Kasım 2021, 08:18

    Aynen katiliyorum:

    “Eğer bir siyasi hareket, bu ruhtan sapmışsa, çekin ipini gitsin…

    Millet, “ateşten günlerden” geçerken, mandacı-işbirlikçi hareketleri temizlemiş kurucu dedelerinin rotasında yürüyecektir, hiç kuşkum yok…”

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!