Sözde ‘soykırım’ iddialarına hukuki bakış

Eski Ankara Barosu Başkanı Av. Sema Aksoy yazdı...

featured

Soykırım hukuk normları ile tanımlanır,

tarih tarafından olaylar ve belgeler ile delillendirilir,

uluslararası mahkeme tarafından da varlığı/yokluğu karar altına alınır.

Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi Ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşmesi’ne göre soykırım suçunun faili tüzel kişiler, bir millet ya da devlet olamaz. Ancak ve ancak gerçek kişilere yöneltilebilir.

Her 24 Nisan’da hukuki /tarihi gerçeklerden uzak siyasi nitelikli ve nefret, öfke içeren yaklaşımlar harekete geçer. Ermeni Lobileri ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıpratmak isteyen iç ve dış mihraklar da bundan her yıl yararlanmaya çalışır.

Hatırlarsanız geçen yıl ABD Başkanı Joe Biden, 1981 yılında Ronald Reagan‘ın yaptığı açıklamadan sonra “soykırım” terimini kullanan ilk ABD başkanı olmuştu. Biden 1915 olaylarını “soykırım ‘’ , “büyük felaket’’ sözcüklerini kullanarak ifade etmişti.

Bu 24 Nisan’da yaptığı yazılı açıklamada da 1915 olayları için “Ermeni Soykırımı” İfadesini kullandı. “Böylece 20. yüzyılın en büyük toplu mezalimlerinden biri olan Ermeni soykırımı başladı.” ifadesini kullandı. Biden, “Katledilen veya ölüme yürüyen bir buçuk milyon Ermeni’yi anıyor ve bu kadar çok can kaybının yasını tutuyoruz.” dedi.

Daha önce de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 1915 olaylarının yıldönümü olan 24 Nisan’ı ‘Ermeni soykırımını anma günü’ ilan ettiğini açıklamış, kendilerinin daha yakın tarihteki Afrika ve Cezayir politikaları ile yüzleşmeyi bırakarak Türkiye’ye atfen “Fransa tarihle yüzleşir.”demişti.

Yine 2019 sonlarında ABD Senatosu 1915 olaylarını “Ermeni soykırımı” olarak tanıyan tasarıyı oy birliğiyle kabul etmişti. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan bu kararı “adalet ve gerçeğin zaferi” olarak nitelendirmişti. Görüldüğü gibi bu konuda bazı ülkelerin siyasetçileri arasında tarihin sayfalarında sürekli karşımıza çıkan ‘al topu-at topu’ oyunu oynanmaktadır. Bu oyuna ne yazık ki TBMM çatısı altında milletin vekili olma sıfatı ile yaşayan bazı milletvekilleri de dahil olur!

Siyasetçilerin Türkiye aleyhine sürekli kullandıkları “soykırım’’ onların anlayacağı ya da tespit edeceği bir konu değildir. Onun için söylemleri gerçek dışı iddia niteliğindedir.

Soykırım tanımlaması ve suç olarak kabulü ne zaman olmuştur ?

1941’de Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanya’sı tarafından istilası sırasında Winston Churchill’in “Adı konulmamış bir suça tanık oluyoruz” sözleri üzerine Raphael Lemkin ilk kez “genocide” (soykırım) sözcüğünü kullanır. Daha sonra Yahudilerin ve Romanların (Çingene) toplu katliamları üzerine Raphael Lemkin, 1944’te Axis Rule in Occupied Europe isimli yazısında “genocide” sözcüğünü olayları ve tespitleri kullanarak ortaya atmıştır. 1946’da yargılamalar sırasında Nuremberg’deki Uluslararası Askerî Mahkeme barışa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve insanlık suçları tabirlerini kullanmışdır.

Raphael Lemkin “genocide” sözcüğünü Birleşmiş Milletler’de tartışmaya açtı ve 1948’de oybirliğiyle kabul edildi ve nihayetinde Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, 20 ülkenin onaylamasının ardından 12 Ocak 1951’de yürürlüğe girdi. ABD bu sözleşmeyi 1988’de, Başkan Ronald Reagan döneminde imzaladı.

Nurnberg Mahkemesinden sonra ilk kez, Srebrenitza’daki Sırp Kuvvetlerinin katliamı(1992–1995) nedeniyle Yugoslavya topraklarında işlenen suçları incelemek üzere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Lahey’de eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) kurulmasına ilişkin 827 sayılı kararını yayınladı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi,1994 de Ruanda’da Tutsi grubundan yüzbinlerce insanın öldürülmesi üzerine Uluslararası Ruanda Ceza Mahkemesi (ICTR) kurulması kararını aldı. ICTR dünyada tarihindeki ilk soykırım suçu kararını 1998 de bir kasabanın Belediye Başkanı olan Jean-Paul Akayesu hakkında verdi.

Görüldüğü gibi bir olayın soykırım sayılabilmesi için öncelikle bu yönde verilmiş ve kesinleşmiş bir mahkeme kararının olması zorunludur. Gelelim hiçbir yasal dayanak göstermeden, tarihi gerçeklerden uzak, Devlet ve toplumsal ilişkilere hiçbir katkı koymayacak aksine bozacak 1915 sözde “soykırım” söylemine; Birleşmiş Milletler (BM)’in 1948 tarihli “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme”sine göre; ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün veya bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle grubun üyelerinin öldürülmesi; grubun üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel hasar verilmesi; grubun yaşam koşullarının -bunun grubun bütününe veya bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak- kasti olarak bozulması; grup içinde doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması; çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi, soykırımdır.

Soykırım” hukuk normları ile açıkça tanımlanmış ve kanıtlanma koşulları da tek tek belirlenmiş bir suçtur. Suçu ortaya çıkaracak yer Sözleşmenin “soykırım suçunu işleyenlerin yargılanmasına ilişkin” 6.maddesinde, “suçun işlendiği ülkedeki yetkili bir mahkeme” ve “yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir ceza mahkemesi” diye tanımlanmaktadır.

Suçun maddi ve manevi unsurlarının birlikte oluşması zorunludur. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Buna karşılık kanunun maddi fiilin bilinçli ve iradi olmasından başka, failin özel bir amaçla hareket etmesinin gerekli kıldığı hallerde özel kast söz konusudur. (TCK) Hukukta “özel kast„ olarak tanımladığımız olgu soykırım suçunun esasını oluşturmaktadır. “Öldürme kastının ötesinde, BM sözleşmesinin maddesinde ifade edilen eylemlerin bir grubu ortadan kaldırmak kastıyla gerçekleşmiş olması gereklidir.” Bu da suçun tanımında açıkça belirtildiği üzere “bir ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grubu ortadan kaldırmak”kastıdır.

UAD Bosna davası kararında suçun oluşması için“ayrı bir zihinsel öğenin bulunması gerektiği”ni belirterek özel kast unsuruna değinmiştir.Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Kupreşkiç davasında da, “bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi kastının olması gerektiği”belirtilerek özel kast vurgusu yapılmıştır. Yine Yugoslavya Savaş Suçları Temyiz Mahkemesi Krstic ve Blagoyeviç kararında, zorla göçün tek başına soykırım suçunu oluşturmadığına, olayların bütünü içinde dikkate alınacak bir unsur olduğuna karar vermiştir.

Osmanlı Ermenileri ile Alman Yahudileri özdeşleştirme çabaları boşunadır ve tarihsel gerçeklerden çok uzaktır. Almanya’da Nazi döneminde Yahudilere soykırım yapıldığına ilişkin uluslararası mahkeme tarafından da kabul edilen kanıtlar ve kararlar vardır.

Yıllardır Uluslararası Mahkemelerin kararlarına da yansıdığı üzere “Bir kişinin, devlet başkanının ya da ülke parlamentosunun kendi kendine tanımladığı suçla ilgili, kendisini mahkeme yerine koyması mümkün değildir. Uluslararası Adalet Divanı (UAD) “yabancı ülkelerdeki yerel mahkemelerin başka ülkeleri yargılamalarının uluslararası hukukun ihlali anlamına geldiğine”hükmetmiştir. Yine Avrupa Adalet Divanı (AAD) “Ermeni soykırımın tanıyan” parlamento kararlarının “siyasi nitelik taşıdığına, hukuki alanda hiçbir geçerliliği bulunmadığına” hükmetmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)2013 Perinçek-İsviçre kararı ve 2012’de Temsilciler Meclisi ve Senato’da kabul edilen “Ermeni soykırımı” iddialarının reddini suç sayan utanç yasasını iptal eden Fransa Anayasa Komisyonu “Ermeni soykırımı yoktur” demenin yasayla yasaklanmasını ve bunu diyenlerin cezalandırılmasını “düşünce özgürlüğü ihlali” saymıştır. Fransa Anayasa Konseyi kararında ayrıca, “parlamentonun kendi tanımladığı bir suçun inkârı nedeniyle ceza talebinin de anayasayla uyuşmadığı” ve “Bir parlamentonun kendi tanımladığı suçla ilgili kendisini mahkeme yerine koyamayacağına” hükmetmiştir. Tüm bu kararlar bile sözde soykırım iddialarının dinlenemez olduğunun ve asılsız olduğunun kanıtıdır.

“Ermeni soykırımı” iddiasının adli soruşturmasının yapıldığı bir yargılama süreci olan ve Ermeni lobisinin kimi zaman dillendirdiği Malta Yargılamaları sonunda Başsavcılık, “eldeki kanıtlarla” Malta’daki Türklerden hiçbirinin Ermeni katliamı gerekçesiyle cezalandırılamayacağını İngiliz Hükümeti’ne bildirdi. Bu günün tabiri ile Takipsizlik kararı verdi ve bunun üzerine İngiliz Hükümeti, tutuklu Türkleri serbest bırakmak zorunda kalmışdır…”

Geçmişten gelen kin,nefret ve husumet çıkarma gayreti hiçbir sorunu çözmeyecektir. Tarihi gerçeklerden uzak siyasi nitelikli yaklaşımlar toplumları bütünleşmeye değil daha fazla ayrışmaya götürecektir. Keza bu tür güncel politik amaçlarla yapılan “Ermeni soykırımı”suçlaması bir“nefret söylemi”dir.

Birinci Dünya Savaşı’nda yaşanan acı hadiseleri ortak bilimsel bir tarih yaklaşımı ile aydınlatmak için Türkiye’nin ortak tarih komisyonu kurulması çağrısı ne hikmetse karşılık bulmamıştır. Demek ki tarihin gerçekleri, ABD yetkililerini, Makron’u ve bu işi siyasi rant haline getirmiş diğerlerini korkutmaktadır. Bilinmelidir ki bu konu tarihçilerin ve hukukçuların işidir, siyasetçilerin değil.

Kaynak;

Holacoust Ansiklopedisi /Soykırımın zaman çizelgesi https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/genocide-timeline ,

Malta Yargılaması – Uluç Gürkan

Sözde ‘soykırım’ iddialarına hukuki bakış

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!