Türk-İş aylık açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı

featured

Türk-İş, nisan ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını 2 bin 374, yoksulluk sınırını ise 7 bin 732 lira olarak hesapladı.

Konfederasyondan yapılan yazılı açıklamada, küresel salgın koronavirüsün olumsuz etkilerinin Türkiye’de de görüldüğü, yaygınlaşan işsizlik ve yetersiz gelirin yoksul kesimlerin geçim koşullarını daha da kötüleştirdiği belirtildi.

Salgının görülmeye başlamasından itibaren Türkiye’de bazı önlemlerin alındığı hatırlatılan açıklamada, şu değerlendirmelere yer verildi:

“Alınan önlemlerin pek çok ekonomik faaliyeti durdurması, işten çıkarmaların artması, ücretsiz izine çıkarılan işçilere verilen ücret desteğinin asgari ücretin yarısı tutarında kalması, kayıt dışı istihdamın da yaygınlığıyla birlikte koronavirüsün ekonomiye etkisi, vereceği zararın özellikle düşük ücretli ve yoksul kesimlerde giderek artacağını ortaya koymaktadır. Bu salgın döneminde ücretlerin korunması ve ihtiyacı olanlara gelir destekleri sağlanması giderek önem kazanmaktadır. Özellikle son dönemde giderek artış gösteren gıda fiyatları ve diğer temel ihtiyaçlar için yapılması gereken harcamalar elde edilen ücret gelirleriyle karşılanamamaktadır. İşçi kesimi, 2020 yılında geçerli olacak asgari ücretin insana yakışır bir düzeyde olmadığını daha yürürlüğe girmeden dile getirmiş, ancak işveren-hükümet kesiminin kararı geçerli olmuştu. Gelinen aşamada asgari ücretin ve genel olarak ücret gelirlerinin yetersizliği görünür olmuştur.”

Türkİş‘in nisan ayı “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasına yer verilen açıklamada, 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarının (açlık sınırı) bu ay 2 bin 374 lira olduğu kaydedildi.

Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarının ise (yoksulluk sınırı) 7 bin 732 lira 91 kuruş olduğu aktarılan açıklamada, bekar bir çalışanın “yaşama maliyeti”nin aylık 2 bin 883 lira 88 kuruş olarak hesaplandığı belirtildi.

MUTFAK HARCAMALARI ARTTI

Açıklamaya göre, “mutfak enflasyonu”ndaki değişim nisan ayı için şöyle oldu:

“Ankara’da yaşayan 4 kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarı bir önceki aya göre yüzde 1,23 oranında arttı. Yılın ilk 4 ayı itibarıyla fiyatlardaki artış yüzde 9,77 oranında oldu. Gıda enflasyonunda son 12 ay itibarıyla artış oranı yüzde 12,68 oldu. Yıllık ortalama artış oranı ise yüzde 13,61 olarak hesaplandı.”

Türk-İş aylık açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 27 Nisan 2020, 11:01

    Padişaha Giren Kazık
    Aziz Nesin
    Raviyanı ahbar ve nakılanı asar ve muhaddisanı rüzigar o güna rivayet ve bu tarz üzre hikayet ederler ki, çook eski zamanlarda, yeryüzünün bilinmedik bir yerinde, suları bol, dört yanı yol, kişileri erimli, toprağı verimli, halkı erdemli, yazarları görkemli
    bir ülke vardı. O ülkede her kişi salt kendi çıkarında olup, “gemisini kurtaran kaptan, sen çuval giy ben kılaptan” diyerek, kimse kimseyi düşünmezdi. Her koyun kendi bacağından asılır, her eşek kendi ayağından nallanır, “bana ne gerek, baklava börek” deyip, her kişi karnı tok, sırtı pek olunca, herkesleri de kendi gibi sanırdı.
    Günlerden bigün bir kişi ortaya çıkıp,
    Ey aman, bana kazık giriyor, kazık giriyoooor!.. diye bir sözü yerde, bir sözü gökte, haykırmaya başlayınca, önceleri hiç kimse aldırmayıp,
    Ele giren kazıktan benim neme gerek… Tanrıya bin şükürler olsun, bana kazık, mazık girdiği yoktur!.. diye bu sese kulak asmadı. Ama gel gör ki, adamın,
    Kazık giriyoooor!.. diye bağırması öyle arttı ki, bağırtısından o ülkede yaşayanlar tedirgin olup kayguya düştüler.
    Kentin düzenini koruyan kolcular, subaşılar, hiç durmadan bağıran adamı yakalayıp her yanına iyice baktılarsa da, hiçbir yerine giren kazık görmediler.
    Bu herif yalancıdır, bağırır, çağırır, herkesi tedirgin eder!.. diyerek o kişiyi kentten uzak bir yere sürüp bir mağaraya kapadılar.
    Gel zaman git zaman, günlerden bigün, “kazık giriyor!” diye bağıran kişiyi çalyaka edip getiren kolcularla subaşı da,
    Kazık giriyooor!.. diye bağırmaya başladılar. Gürültülerinden yer yerinden oynadı. Subaşını, kolcuları dertop yakalayıp Kadıya çıkardılar. Kadı da onları bir iyice elden geçirip,
    Kazık mazık girdiği yoktur. Kazık girse görünür. Siz boş yere kenti ayağa kaldırırsınız!.. diyerek, bir kesin yargıya bağlayıp o kişileri, ayaklarına zincir vurup zindana attırdı.
    Aradan gün geçti, ay geçti, bigün Kadı da cüppesinin etekleri havada uçuşup, sarığı, kavuğu rüzgarda savrulup, sokağa uğradı.
    Kazık giriyooor, aman!.. diye bağırmaya başladı. Kadı’nın bağırtısı, yüceliğince yüksek olduğundan, padişahın kulağına kadar gitti. Padişah bu olan işlere çokça şaşıp,
    Bu iş ne iştir, Kadıya bile kazık girer. Bir iyice bakın bakalım. Kadıya gerçekten kazık girer mi?.. diye buyrultu verdi.
    Hekimbaşı, yanına varıp, Kadıyı evirdi, çevirdi, Kadı’nın her yanına baktıysa da, hiçbir giren kazık görmedi. Sonunda, “Kadıya kazık girmeyip, ancak kendüye kazık girmiş sanarak, hepimizi huylandırmakta, kenti ayağa kaldırmaktadır. Aklından zoru olduğundan tımarhaneye kapamak doğru olur…” diye rapor verdi. Hemen Kadıyı tımarhaneye kapadılar.
    Bir zaman sonra, Kadıya giren kazığı görmeyen Hekimbaşı,
    Ey amaan, bana da şimdi kazık giriyooor!.. diye gündoğumunda sıcak döşeğinden sokaklara uğradı. Hekimbaşıyı böyle görenler, ellerini dizlerine vura vura, kahkahadan iki büklüm olup,
    Vay hele, Hekimbaşı da mı delirmiş?.. Koca Hekimbaşı kendüya kazık girmiş sanır… diyerek Hekimbaşıyı alaya aldılar. Tenekeler çalarak kentin çocukları ardına düşüp, Hekimbaşıya, “Yuuu!..” çektiler.
    Hekimbaşı,
    Bu dertten bir anlayan yok mu, ey yurttaşlarım!.. Bana giren kıymık değil, kazıktır. Ben bu dertten onmam, ölürüm!.. diye veryansın bağırıyordu.
    Padişah da kızdı,
    Bunlar işi azıttı artık. Kendileri, kazık girer der, ama, hiç kimse giren kazığı görmez. Bilirkişiler gelip baksın. Onların bilim gücü vardır, biz görmeyiz de onlar görürler… buyurdu.
    En büyük medreseden üç müderris, bilirkişi seçilip, Hekimbaşıya baştan ayağa bir, bir daha baktılar. Hiçbir giren kazık görmediler.
    Giren çıkan kazık yoktur. Koskoca Hekimbaşı hiç utanmadan bizi kandırmaya çalışır. Boş yere halkı ayaklandırır!.. dedikte, Hekimbaşıyı, ellerini ayaklarını bağlayıp uzak bir yere sürdüler. Aradan çok geçmeden, bilirkişi olan üç müderris de
    Ey aman din kardeşleri, kazık giriyor!.. diye sesleri çıktığınca haykırmaya başladılar. Şeyhülislam olsun, reisül küttap olsun, sadrazam olsun, hepsi de müderrislere bakıp,
    Boş yere yaygara edersiniz, kazık mazık girdiği yoktur!.. dedikçe, müderrislerde,
    Bir gözü gören kul yok mu ey din kardeşleri! İşte kazık giriyor!.. diye çığlığı bastıklarından onlar da zindanlara atıldılar.
    Gün erişip, bir zaman geldi, şeyhülislam ile bütün vezirler, reisülküttap, sadrazam da,
    Vay amaan, bu kazık ne kazıktır, Şimdi de bize girer!.. diye, bir feryad ü figan eylediler ki tabir olunamaz!
    Padişah,
    Ortada kazık yoktur. Olsa görünür. Yalan söylersiniz!.. dedi.
    Amma gel gör, gitgide o ülkede yediden yetmişe, genci yaşlısı, bir zaman geldi,
    Kazık giriyooor!.. diye bağırmaya başladı. Padişah da,
    Kendilerine kazık girmeyenler, kazık giriyor, diye bağıranlara baksın. Bakalım, dedikleri doğru mudur?.. dedi.
    Kendilerine kazık girmeyenler, kazık giriyor, diye bağıranlara iyiden iyiye baktılarsa da hiçbir giren kazık görmediler.
    Padişahım çok yaşa!.. Sayende hiçbir kazık mazık girmeyip, bunlar bozgunculuk etmektedirler… dediler.
    Böylece bir zaman daha geçtikten sonra, o ülkede herkes bağırmaya, kendine kazık girdiğini söylemeye başladı. Padişah da,
    He

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!