TV ve suç dünyası: Realite şov programlarının düşündürdükleri

featured

Prof.Dr. Nuran Erol Işık yazdı…

Televizyon programları arasında “gündüz kuşağı” olarak bilinen zaman diliminde yayınlanan en önemli türlerden biri de suç realite şov (reality show) adı verilen programlardır. İnsanların reel/gerçek durumlarından ya da sorunlarından yola çıkarak hazırlanan bu programlar uzun zamandır tüm dünyada Adorno’nun deyişiyle “gözler için sakız” vazifesini görüyor milyonlarca insan için. Nedir söz konusu “gerçek durumlar”? Yeme içme alışkanlıkları, turizm tercihleri, dekorasyon, gündelik hayat pratikleri gibi aklınıza gelebilecek her konuda kameranın insanların hayatlarına sızdığı ve buradan aktardığı malzemeyi eğlence olarak pazarladığı bir programlar..

Türk medya dünyasında özel televizyon kanallarının çoğaldığı 1990’lı yıllarda ilk örneklerini Söz Fato’da, Sıcağı Sıcağına, Kayıp Aranıyor gibi programlar oluşturdu. 2000’li yıllarda ise Kadının Sesi, Serap Ezgü ile Biz Bize, Suç ve Ceza, ve Sizin Sesiniz gibi programlarla Türk toplumu suç dünyasının kültür endüstrisi tarafından malzeme haline getirildiği bir dünya ile daha da yakınlaştırıldı. 2008 yılında yayına başlayan ve halen devam eden Müge Anlı ile Tatlı Sert adlı programı ise türünün en sık izlenen örnekleri arasında girdi. Son yıllarda ise benzerleri farklı kanallarda izleyiciyle karşılaştı.

Ekranlarda çoğumuzun gözünün takılmasının istenildiği suç ve sapma davranışına ilişkin resmedilen bir dünya var. Zaman zaman yüksek sesle gerilen stüdyo ortamında göz yaşları arasında olası suçlu adaylarının ve yakınlarının sorgulandığı, araştırıldığı ve sanık/suçlu/mağdur olarak lanse edildiği bir alan karşımıza çıkıyor. Çocuk kaçırma, şiddet, ailevi meseleler, kayıp kişiler ve hatta cinayet gibi suç türleri ile ilişkilendirilen ve mazlum/zalim rolleri yer değiştirebilen katılımcılar genelde alt sınıflardan gelen eğitim seviyesi düşük insanlar. Zaman zaman sertleşen bir üslupla sorgulama zeminine dönen bir ortamda röportaj sorularına yanıt vermek zorunda bırakılıyorlar. Bazı durumlarda suç ve suçlularla ilgili dosyalar günlerce tartışılıyor. Ve hatta, geçtiğimiz örneğini gördüğümüz bir vak’anın gösterdiği gibi, katılımcıların yaftalamayla, suçlamalarla karşılaşmaları normalleşmiş bir durum olarak gösteriliyor.

Bu manzarayı toplumumuzun ve dünyanın içinde bulunduğu konjonktürden ayrı olarak düşünmek olası değil. Stüdyonun mahkeme duruşmasına çevrildiği ve sunucunun kendisini hakim(e)/savcı konumlandırdığı, insanların özel hayatlarının didik didik edildiği, didaktik bir üslupla izleyiciye, konuklara ve katılımcılara söylev çekildiği, özel/kamusal alanın birbirine karıştığı ve kaale alınmadığı, evrensel yayıncılık kurallarının çoğunun hiçe sayıldığı, problemlerin aktarılması sırasında kutuplaşma/nefret söyleminin normalleştirildiği bir durum nasıl oluyor da popüler kültür endüstrisinin parçası oluyor? Bu programlar, popüler kültür üzerinden popüler siyaset ve diğer sosyolojik gerçeklikler hakkında ne gibi ip uçları veriyor? John Fiske’nin yıllar önce yazdığı Televizyon Kültürü (1987) adlı çalışmasında da belirttiği gibi, konunun teknik, sosyal, temsil ile ilgili ve ideolojik boyutları var ve bunlar her toplumun kendi kültürel kodları ve siyasi kültürüyle harmanlandığında farklı katmanları olan bir sorun ortaya çıkıyor. Biraz daha derine inelim.

Dram ve belgesel gibi yapımlara oranla çok daha ucuz maliyetlerle üretilen realite şovların ABD’de doruk noktasına ulaştığı 1990’lı yıllar aynı zamanda medya endüstrilerinin serbest piyasada kızışan rekabet ortamında keşfettikleri bir panzehir işlevini görmüştü. Bu türün popüler olarak yaygınlaşmasında etkili olan suç ve acil durum realite şovlarının çıkış yaptığı yılların ardından gelen ikinci dalga realite şovlarda ise daha çok yaşam tarzları, “makeover” adı verilen bir mekanın, kişinin dönüşümüne tanıklık eden programlara yer verildi. Küreselleşmenin de etkisiyle diğer ülkelerin medyalarına enjekte edilen ve küre-yerel özellikler gösteren şov programları yarı haber, yarı pembe dizi ve hatta belgesel türlerin özelliklerini sentezleyen bir görünüm sergiledi. Bu dönem, aynı zamanda neo-liberal ve postmodern kültürün “kendini yeniden inşa eden veya keşfeden insan” temasını öne çıkardığı bir medya kültürü oluşturma çabasıyla örtüştü.

Aynı zamanda herşeyin dramatize edildiği, izleyici etkisinin nicel yöntemlerle ölçüldüğü ve şirketler arasındaki rekabetin hızlandığı bu ortamda neoliberal ideolojinin talep ettiği “riskli ortamlarda kendi önlemini alan birey” tipolojisi de bir nevi “korku kültürü” içinde hemen alıcı buldu. Suç ve suçla ilgili organizasyonlar, medya kuruluşları suça dair anlatıları faklı programlara entegre ettiler ve söz konusu ideolojik iddialara katkıda bulunmaya başladılar. Olayların kontrolden çıktığı hissiyatını güçlendiren TV dizileri, realite şovlar ve diğer programlar izleyiciye “bir gün benim de bunlar başıma gelebilir” duygusunu yaşatmalıydı. Nitekim öyle oldu. Birçok ülkede birer duruşma salonuna veya terapi seansına çevrilen stüdyo ortamında yeri geldi ergen, kadın, alt sınıf, eğitim seviyesi düşük katılımcılara özel hayatlarını seyircilerle paylaşmanın bir ders verici özelliği olduğu hatırlatıldı; yeri geldi sunucu/gazeteci konumundaki kişiler izleyicilerin duygu dünyalarına hitap eden kodlar kullanarak olayları ahlakileştirmeye ve kendilerini de savcı/psikiyatr/psikolog/terapist yerine koymaya başladılar. Programlarda olası suçlu ve tanıklardan konuyla ilgili itiraflar da bekleniyordu. Korkmamız gereken hatta dehşet içinde olmamamızı gerektiren durumlar ve sorunlar vardı ve bu sorunlar karşısında mağdur olan insanlar mağdur oluyorsa bunun nedeni başkaları değil öncelikle kendileriydi. Yeterince ihtiyatlı davranmamışlardı. Oysa tedbiri elden bırakmamak gerekiyordu.

Dolayısıyla, “suç realite şov” adı verilen türün, yukarıda bahsettiğimiz temsil özelliklerini bazı ideolojilerle birleştirici bir etkiye sahip olduğu ortaya çıktı: Suç her yerdedir. Her an herkesin başına herşey gelebilir. Gelirse bunun en önemli sorumlusu sosyal kurumlar veya bağlam değil, bireydir. Senin dışındaki dünyada büyük bir ahlaki çöküş yaşanmaktadır ve dünya suçlularla dolu ve korkutucu bir yerdir. İzleyiciyi bu dünya ile tanıştırmak ve hakikatleri hatırlatmak gerekir. Tedbiri elden bırakan bireyler mağdur olmaya mahkumdur…. Söz konusu anlatının başka özellikleri de var. Bu silsileyi her gün ekranlardan yüzümüze fırlatan söylemlerin diğer siyasi ve ideolojik tema ve konularla (gözetim toplumu, terapi toplumu, medya etiği vb.) eklemlenme biçimi başka bir yazının konusudur.

Ancak, şunu belirtmek gerekir ki riskle ve korkuyla dolu bir dünyada bireyin sosyal kurumlar, karar verme mekanizmaları içinde eyleme potansiyeli olduğu ihtimalini ortadan kaldıran bu tarz bir söylem fırtınası olsa olsa bağımlı, korku dolu, kendine mağdur damgası vuran pasifleştirilmiş bir insan tiplemesine hizmet eder; sosyal problemleri bireyselleştiren bir zihniyet kodu inşa eder. Bireysel komplekslerin artmasına sebep olan söylemler sosyal ve kolektif düzlemde ortaya çıkabilecek gücü siler atar. Adordo ile başlangıç yaptık; yine onunla bitirelim: “Muhteşem mazlumların yüceltilmesi, onları inşa eden muhteşem sistemin yüceltilmesinden başka birşey değildir” (Adorno ve Jephcott, 2005).

 

Kaynakça:

John Fiske (1987) Television Culture, Methuen, Londra.

Theodor W. Adorno, E. F. N. Jephcott (2005). “Minima Moralia: Reflections on a Damaged Life”, s.28, Verso.

Nuran Erol Işık ve Burcu Yaman (2017) “Crime and Media: The World of ‘Reality Show’ as a Moral Frame of Reference” Milli Folklor, (113).

TV ve suç dünyası: Realite şov programlarının düşündürdükleri

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 4 Mart 2022, 23:00

    Çok önemli bir yazı, çocuklar bunlara baka baka herşeye karışmayı normal buluyor. Milletin özel hayatı reyting için ayaklar altına alınıyor. RTÜK nerede?

  2. Toplumdaki genel şiddet eğilimini kadına şiddeti cinsel sapkınlıkları akıl almaz ahlaksızlıkları sabahtan akşama dek böğürerek normalleştiren bu şirret dörtlü ve diğerleri ömür boyu ekranlardan uzaklaştırılmalı bu tür programlar yasaklanmalı. Ekranda içki kadehi sigara göstermek anmak bile yasak sabahtan akşama kadar canlı canlı fuhuş zina ensest aldatma katletme aşağılama propagandası yapmak serbest.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!