Ahmet Müfit yazdı…
Bir zamanlar yani AKP ve HDP ortaklığında gerçekleştirilen açılım süreci bitene kadar, AKP tarafından kullanılan “HDP yasal bir partidir” söylemi, AKP’nin 15 Temmuz 2016 sonrası değişen “çizgi değişikliği” sonrasında, önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerinde 6’lı Masanın, masa dışı destekçisi olması beklentisi ile muhalefet tarafından -HDP ile ilişki kurmanın meşru gerekçesi olarak- devir alınmıştı.
AKP Milletvekili Mehmet Ali Cevheri’nin, “HDP yasal bir partidir” diyerek yaptığı son açıklama ile olay, bir başka boyuta evrildi. Düne kadar, HDPKK diyerek, HDP-PKK ilişkisini/işbirliğini ifade edenler, şimdilerde yeniden “HDP yasal bir partidir” söylemine, HDP’nin PKK ile ilişkisini görmezden gelen çizgiye dönüş yapmış, durumdalar.
Bu açıklamanın, AKP’nin genel çizgisinde yeniden bir dönüş anlamına gelip gelmediğini, henüz bilmesek de, açıklamayla ilgili olarak parti yönetiminden halen ciddi bir tepki gelmediği ve söz konusu milletvekilinin bırakın “yanlış anlaşıldım” diyerek çark etmeyi, yeni bir çözüm sürecinin de olasılık dahilinde olduğunu söylemesi, söz konusu açıklamaya ilişkin olarak, parti yönetiminden onay alınmış olduğunu ya da en azından bu konuda arayış içerisinde olunduğunu gösteriyor.
Bu gelişmelere birde Devlet Bahçeli’nin, AKP’nin HDP açılımına ilişkin olarak yapmış olduğu, “Son derece doğal ve doğru bir adım” şeklindeki sözlerini ve Abdulkadir Selvi’nin, “AK Parti ve MHP’nin milletvekili sayısı Anayasa değişikliği için yetmiyor. HDP’nin destek vermesi bekleniyor” şeklindeki yazısını eklediğinizde, HDP oylarından pay almak amaçlı olarak, Cumhur ve Millet İttifakları arasında sonu şimdiden tahmin edilmesi zor bir kavganın başladığını söylemek mümkün.
Yaşanan bu gelişmeleri daha da ilginç kılan şey, Cevheri’nin bu açıklamasının, Pervin Buldan’ın, Cumhuriyet Bayramı’nın yıldönümünde, 29 Ekim1923’de kurulan Cumhuriyeti “yüz yıllık yıkım süreci” olarak niteleyen açıklamasının hemen sonrasında yapılmış olması.
Eski AKP Milletvekili Tülay Babuşcu’nun, 2015 yılındaki “600 yıllık İmparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi” mesajını anımsatır şekildeki bu açıklamanın, tesadüfen ya da sehven yapılmış bir açıklama olmadığı açıktır. Açıklamanın amacı, HDP’yi doğrudan muhatap almayıp, dolaylı mesajlarla gönlünü kazanmaya, HDP oylarını almaya çalışan Millet İttifakı’na verilmiş, “çantada keklik değilim” mesajından başka bir şey değildir. Bu açıdan bakıldığında, Buldan’ın açıklamasını, Nisan 2022’de yaptığı bir açıklamada, TSK’nin Pençe-Kilit operasyonuyla ilgili olarak, “Allah bu mübarek ayda, Mehmetçiğimizin ayağına taş değdirmesin” mesajı paylaşan Kılıçdaroğlu’na, HDP’den gelen “Sizin Kürt sorununa çözümünüz bu mu?” şeklindeki yanıt’ın ya da daha doğru bir tanımla hizaya getirme girişiminin güncel versiyonu olarak nitelemek de mümkün.
Amaçları çok açık ve saklamıyorlar. Yerel yönetimleri güçlendirmek, demokratikleşmek, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak adı altında, Irak’ta yapılanın, Suriye’de yapılmaya çalışılanın benzeri şekilde, Türkiye Cumhuriyetinin, kendisine siyaseten bağımsız davranma gücü veren üniter yapısından “kurtulmak”. Bunu yaparak, kendileri için, büyükşehir belediye sınırlarını il sınırına genişleten Bütünşehir yasasının ve son 20 yılda, yerel yönetimlerin artırılan/daha da artırılması istenilen yetkilerinin sağlayacağını düşündükleri, merkezi yönetimle bağı iyice zayıflamış bağımsız bir yönetim alanı elde edeceklerini düşünüyorlar.
Amaç yalnızca bu da değil, diğer önemli amaç, Irakta, Suriye’de ve tabii ki ülkemizde bu sürece doğrudan katkı veren yerel güçlerin (HDP, PKK, liberal solcular, yetmez ama evetçiler), uluslararası destekçisi/koruyucusu olan güçlere, etnik kimlikler bazında parçalanmış, dolayısıyla kendileriyle uyumlu olmaktan başka çaresi olmayan bir ülke hediye etmek. Iraklı gibi ama aslında ABD’ye bağımlı gibi bir durum.
Olayın sonlanmasının dış destek ve baskının devamına bağımlı olduğunu da dikkate alarak, Atlantik, Avrasya ekseninde uluslar arası düzlemde yaşanan gelişmelerin, ülkemize olası yansımalarının son kırk küsür yılda sabırla pişirdikleri aşa soğuk su katmasını istemiyorlar. Bu ortamın neden olduğu tedirginlikle, “ya şimdi ya da hiç” noktasına gelmiş durumdalar.
Dolayısıyla seçimde yapacakları tercihle ilgili olarak tek bir şeye yani Irakta yapılana, Suriye’de yapılmaya çalışılana benzer şekilde, söz konusu bölgenin Anayasa ile meşruiyeti garanti altına alınmış temsilcisi olmaya odaklanmış durumdalar. Bunu kim garanti ederse onlarla birlikte olacaklar.
Pervin Buldan’ın ağzından yapılan, ancak kaynağının Pervin Buldan ya da HDP yönetimi olmadığını düşündüğüm bu açıklama üzerine AKP-MHP cephelerinden gelen tepkiler, başta CHP olmak üzere, Millet İttifakının sessizliği, oy karşılığı üniter devletten, sonuç olarak ulusal bağımsızlıktan vazgeçme isteğine ilişkin bu mesajın, muhataplarınca net bir şekilde alınmış olduğunu ortaya koyuyor.
Sonuç olarak, Pervin Buldan’ın, “yüz yıllık yıkım süreci” şeklindeki, açıklamalarına, verilen/verilmeyen tepkilere benzer, hedefinde üniter devletin ve siyasi bağımsızlığın olduğu tehlikeli bir gidişatın söz konusu olduğunu söylemek mümkün. Bu konuda doğrudan taraf olan partiler ve bu partilerin seçmen ve örgütlerine büyük ve tarihi bir sorumluluk düştüğünü de belirtip, bitireyim.
Bağımsızlık ve anti-emperyalizm pencersinden (paradigm) bakıldığında kemalist milliyetçi duruş kimin nerede olduğunu çok net gösteriyor. Pusulamız bağımsız, anti-emperyalist duruş.
“Yaparsa Ak Parti yapar.” Açılım 2.0. AkP yaparsa açılım, başkası yaparsa saçılım. “Biji Serok Bahçeli.”
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Atatürk döneminde, meçlis, Cumhuriyet’in iptal edilmesi yönünde yasa çıkarmaya kalktı. Atatürk yine mecliste bu karara mani oldu. Atatürk bir konuşmasında meclislere güvenmeyin, ülke için yıkıcı kararlar alabilirler demiştir.