Avatar
Birgül Ayman Güler

68’lilerin Avrasya sınavı

featured

Altmışsekiz kuşağından olanlar, kendilerini tanımlarken baş sıraya “anti-emperyalist” olduklarını yerleştirmeyi severlerdi.

Yetmişsekiz kuşağı da sever.

Bu kuşaklar Kurtuluş Savaşı gibi bir savaş vermediler. Ama altıncı Filo defol, Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi diye yüksek sesle ve kütlesel halde ilk bağıranlar onlardır.

Ne var ki hızla ve durmaksızın bölünmüşlerdir.

1970’li yıllarda kimine zamanın Çin’i, kimine SSCB’si, kimine Arnavutluk’u ve kimine de Yugoslavya’sı hoş gelmişti. Üç buçuk parçalıydılar.

Öyle olunca anti-emperyalizmden anladıkları da başka başka oldu.

Sonra, 1980’li yıllarda sosyalist dünya çözüldü ve 1990’da dağıldı. Kutuplar silindi. Bilindiği gibi o vakit ortaya “dünya artık küresel bir köy” tezi ortaya çıktı. Küreselcilik karşısında üç parçaya ayrıldılar.

Küreselcilik devri de bundan on yıl önce kapandı.

Şimdi yeniden mevzilenen dünya sistemi, anti-emperyalist kuşakları yine yol ayrılıklarına duçar etmiş bulunuyor.

KÜRESELCİLİK KARŞISINDA ÜÇ PARÇA

Altmışsekiz kuşağının bir bölümü ‘küreselleşiyoruz’u müjde saymıştı. Küreselci oldu. Küreselci olmak, tarihin sonu geldi, yani sınıflar çağı kapandı demekti.

Konuşma ve yazılarında her ‘son tahlilde’leri sınıf çelişkilerinden dem vuran kuşak, sınıf mücadelesini reddedip kendini inkâr etti. Toplumsal yapıda etnikleri, inanç gruplarını, cinsiyetleri keşfetti.

Küreselci olmak, sınıflarla beraber sömürgeciliğin de artık bittiğini kabul etmek demekti. Hatta daha ileri giderek, aslında sömürgeciliğin toplumsal ilerleme için hiç de fena bir şey olmadığını idrak etmekti.

Sınıfsız ve sömürgesiz bir dünyada emperyalizmden söz etmek anlamsızdı; dinazorluktan öte anlam taşımazdı.

Sonuçta “Elveda Proletarya”yı “Elveda Emperyalizm”cilik izledi.

Kuşağın bu kolu önce Radikal yazarı oldu, sonra Taraf… Ne de olsa “o bir radikal” idi!

Bazıları da ömrü boyunca tarafsız olmayı aşağılamış olduğunu hatırlayarak belki, Taraf’ta olmayı gençlik ruhunun gereği saydı.

Kuşağın bir bölümü orta yolcu ya da küreselciliğin reformcusu olmayı seçti. Sermayenin küreselleşmesi yetmez, emeğin de küreselleşmesi lazım dediler.

“Sosyal küreselleşme” isteyenlerle “Emeğin Avrupası”ndan dem vuranlar bu cümledendi.

Kuşağın üçüncü bir kesimi ise direndi. Bunlar küreselcilik sömürgeciliğin yeni aşamasıdır dediler. Bu yerelci-etnikçi-ötekici-çeşitlilikçi-sözde özgürlükçü saldırganlığa karşı eldeki tek panzehir, ulusal devletlerdir dediler.

Özelleştirmelere yerelleştirmelere direndiler.

SONUNCU YOL AYRIMI

Ve… 2008 başlangıç olarak küreselcilik çöktü.

Altmışsekiz kuşağı artık bir bütün olarak yok. Ama temsilcileri konuşmayı sürdürmekteler.

Küreselcilik tarafına geçenler, orta yolcular dâhil, anti-emperyalizm iddiasını zaten terk etmişlerdi.

Şimdi, küreselciliğin dünyaya yapılan son kötülük olduğunu söyleyen üçüncü kesim yeni bir kapının önünde ve o da renkleniyor.

ABD odaklı Atlantik emperyalizmi çökerken, Batı Avrupa’nın yeniden iktidar merkezi olma umudu Avrupa Birliği yarım yüzyıl içinde doğup çözülürken, dünya Asya – Avrasya üzerinde bir kez daha belini doğrultmaya başlamışken… yani tam günümüzde yollar bir kez daha ayrılıyor.

Son zamanlarda aralarında, “Asya – Avrasya bireysel haklardan insan özgürlüklerinden nasipsiz doğu toplumları” diyenler belirdi. İnanmak güç ama uzun yıllar boyunca karşısında mücadele ettiklerini sandığımız liberal değerlere sarılmışlar.

Hayretle görüyoruz ki, Asya – Avrasya’ya “illiberal toplumlar” diyen yeni-sağcı Farid Zakariya’ların çürümüş sakızını şişirmeye başlamışlar.

Üstüne bir de öcü gösteriyorlar.

“Atlantik emperyalizmi çöküyor, doğru ama Asya – Avrasya’da doğu emperyalizmi olacak” diyorlar.

Ve asıl bombayı patlatıyorlar: “Doğu emperyalizmine bağlanmaktansa, Batı emperyalizmine bağlı kalalım!” Ama burada durduklarını sanmayın, serde ne de olsa altmış sekizlilik var. Bağımsızlık idealinden vazgeçmiş değiller.

Önerileri şu: “Atlantik emperyalizmi daha iyidir” diyorlar. “Bağımsızlığımızı orada aramaya devam edelim!”

Kuşaklar boyu bağırıp duralım. Defol! Kahrol!…  Ve bir sonraki kuşak yine Defol! Kahrol!… Ve bir sonraki kuşak yine….

AVRASYA SINAVININ SONUCU

Avrasya çağının şafağında Atlantik emperyalizmine derinlere salmış bağımlılık duygusu kendini böyle dışa vuruyor.

Bugünlerde gözlerimizin önüne serilen durum, emperyalizme gönüllü bağlılık… Anti-emperyalist mücadelede yaşadığımız bıktırıcı yenilgi, anlaşılan ne onun gücünden ne de bizim güçsüzlüğümüzden kaynaklanmış.

Bitmeyen yenilgimiz, binbir türlü bilgiçlik ve inançlılık gösterisi altında yuvalanmış olan gönüllü kölelikten ötürüymüş. Başka bir nedenden ötürü değil.

 

68’lilerin Avrasya sınavı

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 Yorum

  1. 17 Eylül 2019, 19:17

    Rahmetli Atatürk ün yaptigini yapmak zor olmasa gerek

  2. 17 Eylül 2019, 14:25

    Ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri olarak palazlanmış her ülkenin emperyalist rüyalara dalma hedefi her zaman mümkündür. Bu açıdan bakıldığında Çin, Rusya, Hindistan gibi ülkelerin emperyalist olma potansiyelleri tabii ki mevcuttur. Bize hangi emperyalist bloğun yanında yer alacağız, kimin uşağı olacağız kavgası yapmak yerine “Tam bağımsız Türkiye” ideali ile hareket etmek yakışır.

  3. “Atlantik emperyalizmi çöküyor, doğru ama Asya – Avrasya’da doğu emperyalizmi olacak”
    Sayin Hocam. 60-70leri gormus biri olarak, kisa analizinize katildigimi soylemek isterim. Etrafimdaki, medyadaki eski solcu ve sosyalist takiminin liberal (libos) olarak nasil devsirildiklerini hayretle izledim. Bu tahmin ediyorum ki, kliselesmis sig dusunce, kimilerinde yasin getirdigi yilginlik ve en onemlisi son derece hizli gelisen kuresel jeo-politikayi yeterince okuyamama ve algiliyamama sebeplerine bagli olsa gerek. Bircok kisi benzer yanilgilara dusuyor. Kuresel oligarsik yapilanmalarin kapitalism ve nihayetinde emperyalismin temel nedenleri oldugunu anlamakta zorlanan veya gormezden gelen eski sozde solcular (68-78 kusagi) bugunun liberallerini olusturmaktalar. Ne yazik ki tukenmis liberalisminde bir geleceginin olmadigini idrak edemedikleri icin, kliselesmis ve kuresel oligarsinin bilincli olarak empoze ettigi insan haklari, demokrasi, evrensel degerler gibi aslinda ici bosaltilmis kavramlari temcit pilavi gibi isitarak halen daha sosyalist olduklarini iddia ediyorlar. Iste bakin CHP nin zavalli hali. Hatta Ataturk’u de bu kaliba sokarak bilincli yada bilincsiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz diye tekellestirmeye calisanlar yine 68ler kusaginin bir bolumu. Medyada bunlardan bolca var, isim vermeye gerek yok.
    Anlayamadiklari batinin oligarsik temelli emperyalisminin ve hegemonyasinin yikilmakta oldugu buna karsilik bir umut olarak Avrasya ekolunun domakta oldugudur. Avrasya ekolu, muazzam Cin ekonomisinin onderliginde gelisen, Cin’in komunist gecmisinin de etkileri ile olusan bir “Devlet kapitalismi” modelidir. Kapitalismin tesvik ve motivasyon unsurlari ile beraber, gelir ve refahin kitlesel dagilimi esas gorulmektedir. Bati oligarsik kapitalist modelde (yuzyillardir devam eden model), gelirin odaklandigi merkezler oligarsik ailelerdir. Bati ekonomisinin buyuk yuzdesi (bankalar, buyuk sanayi kurumlari) bu oligarsik yapilanmalar tarafindan kontrol ve idame ettirilir. Cin ile baslayan Avrasya modeli ise prensipte gelirin belli bir yonetici kitlenin tekelinde odaklanmamasi ve halk kitlelerine esit bicimde dagitilmasini ongoruyor. Su anda Cinde buyuk sirketler (Huwei, Alibaba) batidaki muadillerine gore bu modeli uyguluyorlar. Ornegin Huwei sirketi calisanlara kar payi veriyor. Bu Avrasya modeli ne kadar basarili olur, insan ve kisisel hirs ne denli kirilabilir, bunu ileride gorecegiz. Onemli olan bu modelin yurumesine yol verecek cok siki ve disiplinli ulusal bir devlet yapisinin olusmasidir. Cin su anda yolsuzluklari denetlemek ve engellemek icin bocalamaktadir. Insanlik bati tipi emperyalismden cok cekmis ve yipranmistir. Insanlik fasism, komunism gibi ideolojileri denemis ve kaybetmistir. Bence ayni sekilde tehlikeli bir ideoloji olan Liberalism’de son kertesindedir. Yeni bir model bulma gereksinimi gerekiyor. Avrasya-Cin modeli bu anlamda bir umuttur.

  4. sayın hocam avrasya ülkeleri kendi içlerinde çelişkilerle dolu.aslında hiçbiri birbirine güvenmiyor.ortak hiçbir sosyal değerleri de yok.batının hatalı yönlerini elbette görelim ve çıkarımızı koruyalım ancak hayali bir avrasya olgusu yaratıp onu güzellemeyelim.bağımsız olup her tarafla çıkar esasına göre takılmak en iyisi.

  5. Değerli Kardeşim, konu başlıklarından bile bakınca bilenler için meseleyi kavramak zor değil. Anlattığınız kadar kısa ve kolay geçmedi o süreçler.Ezilme, yok etme 80 lerde başladıysa, terk etmeler 90 ların ortasında zirve yaptı. Ve o kutsal teoriler çöpe atıldı. Bu elbette bir projenin ürünüydü. Ancak burada hakkını teslim etmemiz gerekenler de var. Onları anmadan geçmek haksızlık olmaz mı? O projelere direnen ve bu güne , o günlerden temeli atılmış birikimleri ile gelenler var. Bir akademisyen olarak (eğilip, bükülmeyen bir Akademisyen) onları da sizin kaleminizden okumak bilgilenme adına tarihi bir görev sayılmalı. Sağlık ve esenlik dileklerimle.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!