Avatar
Ceyhun Balcı

Tıbbiyeli olmak

featured

Ceyhun Balcı yazdı…

Vatan savunması, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’in Kuruluşu, Devrimler ve Toplumcu Sağlık anlayışına canlarıyla, kanlarıyla ve alın terleriyle katkıda bulunan tün Tıbbiyelilerin yüce anısına saygıyla…

“Mülkiye-Harbiye-Tıbbiye” 

Etkileri bugün de fark edilmekte olan yakın tarihimizin yapılmasında rol almış üçlü! İlk bakışta Mülkiye ve Harbiye tamam ama Tıbbiye’nin burada işi ne diye soracaklar çıkacaktır.

Bu soruyu bir çırpıda yanıtlamak hiç de kolay değildir. Doyurucu bir yanıt için yakın tarihimizi gözden geçirmemiz gerekir.

“Tıbbiyeli” sözcük anlamı olarak tıp fakültesini bitirmiş, hekimlik diplomasını almış kişiyi tanımlasa da; “hekim olmak” ile “Tıbbiyeli olmak” kavramlarının biri birinden ayrılması gerekir.

Yakın tarihte yapacağımız kısa gezinti bu ayrımı sağlıklı şekilde yapabilmemizi sağlayacaktır.

14 Mart Tıp Bayramı yalnızca ülkemizde kutlanan ve coğrafyamıza özgü bir özel gündür. Hekimlikle ilgili küresel ölçekli sayısız gün ve kutlama bulunmakla birlikte 14 Mart bize özgü ve benzersizdir.

14 Mart Tıp Bayramı’nın kökünün 1827’de II. Mahmut zamanında Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulduğu 14 Mart gününe dayandığı klasik bilgisiylesıkça karşılaşılır. Yanlış değildir belki ama yalnızca böyle bir tanımla yetinmek hem önemli bir eksiklik hem de Tıbbiyelilik kavramını açıklamada yetersizlik anlamına gelecektir.

Bilindiği gibi üç anakaraya yayılan, Akdeniz’i Osmanlı Gölü’ne dönüştüren İmparatorluk çağa ve aydınlanmaya ayak uyduramadığı için önce duraklamaya, sonra gerilemeye ve sonunda da kaçınılmaz olarak çöküşe girmiştir. Ne Tanzimat, ne Islahat fermanları ve ne de Meşrutiyet bu kaçınılmaz sonun önüne geçememiştir.

Çöküşün son noktasında kendisini gösteren işgal her kesimden insanı “vatanseverlik” ortak paydasında buluşturmuştur. Osmanlı’nın çöküşünün de önde gelen nedeni olan Aydınlanma değerlerinden uzak kalış doğallıkla “aydın” kıtlığına da yol açmıştır.

Belki de bu kıtlıktır Tıbbiye’nin Mülkiye ve Harbiye ile yarışırcasına aydın kaynağına dönüşmesi.

Tıbbiyeli algısının oluşmasına acıklı, destansı ve çok önemli katkı koyan tarihsel olaylardan birisi Çanakkale Savaşları sırasında yaşamını yitiren Tıbbiyelilerdir. Sırf bu nedenle dönemin tıp fakültesi 1921’de mezun verememiştir. Çünkü, mezun olması gerekenler çoktan toprağa düşmüş ve şehadete erişmişlerdir.

Batı Cephesindeki Çanakkale Savaşları konusunda biraz olsun bilgili ve bilinçli olduğumuz söylenebilir. Buna karşılık, Doğu cephesindeki Sarıkamış faciasıyla ilgili olarak son yıllara değin yeterince bilgili olduğumuzu söylemek zordu.

Örneğin, “Andımız”ın yazarı da olan bir başka Tıbbiyeli Dr Reşit Galip’in Sarıkamış’ta hekim olarak katkı koyduğu pek de bilinen bir ayrıntı değildir. Atatürk’ün her anlamda güvendiği ve bu nedenle “Atatürk’ün Fikir Fedaisi” olarak da tanınan Reşit Galip Cumhuriyet’e daha çok verecekleri varken genç yaşta yitirdiklerimiz arasına katılmıştır.

Dr. Reşit Galip (1893-1934)

Geçen hafta ölüm yıldönümünde andığımız Dr. Reşit Galip son nefesini kitapları arasında vermiştir. Öldüğünde cebinde yalnızca 5 lira vardı.

Dr. Mehmet Esat Paşa (1865-1936) Göz Hekimliği ve bu alandaki yenilikçi ve buluşçu çalışmalarının yanı sıra vatan ve millet sevgisi ile de tanınmakta; bunca uğraşının yanında gazetelerde köşe yazıları da yazmaktadır. İşgal İstanbul’unda Malta Sürgünü olması bu bakımdan hiç şaşırtıcı değildir. İşgalcinin kendisi için zararlı görerek Esat Paşa’yla birlikte 140’ı aşkın vatanseveri Malta Sürgünü yapması hiç kuşku yoktur ki, sürgünlerin boyunlarına asılmış bir şeref madalyasıdır. Tıbbiyeli ruhunun ete, kemiğe büründüğü ilk kişiliklerden birisidir Dr. Mehmet Esat (Işık) Paşa.

Dr. Mehmet Esat (Işık) Paşa (1865-1936)

Esat Paşa ile birlikte Malta Sürgünü olan bir başka Tıbbiyeli de Süleyman Numan Paşa’dır (1868-1925).

Dr. Süleyman Numan Paşa (1868-1925)

Dr Esat Paşa Malta sürgünlüğüyle onurlanırken, Dr Besim Ömer’in (1862-1940) İzmir’in işgali üzerine 17 Mayıs 1919’da protesto mitingi örgütlediğinden de pek azımız haberdardır.

Dr. Besim Ömer AKALIN (1862-1940)

Vatanseverlerin bir bölümü Malta Sürgünü olurken bir diğer bölümü Anadolu’ya geçmiş ve bu geçiş yine bilindiği gibi Mustafa Kemal’le birlikte Bandırma Gemisi ile olmuştur.

Bandırma’da da Mustafa Kemal’e eşlik eden üç Tıbbiyeli vardır. Dr. Albay İbrahim Tali (Öngören) (1875-1952), Dr Behçet Adil (Feyzioğlu) (1887-1975)  ve Dr. Binbaşı Refik Saydam (1881-1942). Dr. Refik (Saydam) Tıbbiyeli ruhuna can veren Milli Mücadele yıllarından sonra 14 yıl süreyle Sağlık Bakanı olarak da hizmet verecektir Cumhuriyet’e. Osmanlı’dan miras sağlık sorunlarının çözümüne önemli katkılar sunmasıyla bilinir.

Dr. Behçet Adil Feyzioğlu (1887-1975)

Dr. İbrahim Tali Öngören (1875-1952)

Dr. Refik Saydam (1881-1942)

Tıbbiyeli Hikmet (Boran) (1901-1945) da “Tıbbiyeli Olmak” kavramının önde gelen idollerinden bir başkasıdır. Milli Mücadele’nin önemli köşe taşı olan Sivas Kongresi’ne arkadaşlarının topladığı yol parası ile katılan Tıbbiyeli Hikmet bu kongreye katılmakla yetinmemiştir. Manda karşıtlığı ve bağımsızlıkçı yaklaşımıyla Mustafa Kemal’in yanı başında yer almıştır.

Tıbbiyeli Hikmet (Boran) 1901-1945

Orhan Boran babası Tıbbiyeli Hikmet Boran’la birlikte. Torunu da Tıbbiyelidir. Bugün ülkesine hizmeti dedesinin yolundan giderek sürdürmektedir.

Tıbbiyeli Hikmet yeri geldiğinde Milli Mücadele’ye omuz verirken; diğer yandan da arkadaşı Dr Yusuf Balkan ile birlikte Dr İbrahim Tali Öngören ve Türkiye’nin ilk Sağlık Bakanı Dr Adnan Adıvar önderliğinde Tifüs aşısı çalışmalarında yer almıştır.

Dr. Adnan Adıvar (1881-1955)

Cumhuriyet’i kurmak için önce Milli Mücadele’de yer alan Tıbbiyeliler, daha sonra hem Devrimler’e hem de Osmanlı’dan miras kalan sağlık sorunlarının üstesinden gelinmesine katkı vereceklerdir.

İlerleyen yıllarda bu sorunlarla baş edilmesinde yol alındığında bu kez toplumcu ve koruyucu sağlık anlayışının yaşama geçmesinde rol alacaklardır. Bu bağlamda bizlerin hiç aklından çıkmayan bir.başka Tıbbiyeli Dr Nusret Fişek’tir.

Prof. Dr. Nusret Fişek (1914-1990)

Adını anmadan geçemeyeceğimiz bir başka Tıbbiyeli ise hepinizin yakından tanıdığı ve yakın zamanda yitirdiğimiz Prof Dr Türkan Saylan’dır. Bir yandan hekimliğiyle, diğer yandan da insancıllığı ve Cumhuriyet’e kanat gerişiyle dört dörtlük Tıbbiyeli duruşu gösteren Saylan hoca yalnızca biz Tıbbiyelilerin değil aynı zamanda yaşamını adadığı genç kızlarımızın gönüllerinde yerini çoktan alanlardandır.

Prof. Dr. Türkan Saylan (1935-2009)

Başlangıçta kısaca sözünü ettiğimiz gibi 14 Mart Tıp Bayramının kökeni Osmanlı’da çağdaş tıp eğitiminin başlamasından çok 14 Mart 1919’da Tıbbiyelilerin işgal İstanbul’unda 14 Mart’ı işgalcilere başkaldırı aracına dönüştürmelerine dayanmaktadır.

Özetle, “Tıbbiyeli Olmak” hekim olmanın ötesinde bir onurlu sıfattır. Hekim olmanın yanı sıra anti emperyalist, bağımsızlıkçı, her türlü işgale karşı ve vatansever olmak gibi önemli özellikler gerektirmektedir.

Son yıllarda “Sağlıkta Dönüşüm” ile kendini gösteren önce biz hekimleri cendereye sokan; artık toplumu da bu anlamda olumsuz etkileme potansiyeli gösteren uygulamalar nedeniyle bunalan bazı meslektaşlarımızın “14 Mart’ta kutlayacak ne var?” yollu serzenişleri yankılanıyor kulaklarımızda.

Hemen anımsayalım! 14 Mart 1919’da da kutlayacak bir şey yoktu. Ama, Tıbbiyeli bilinci ve kararlılığı o 14 Mart’ı bir silkiniş ve uyanış aygıtına dönüştürme becerisi gösterdi.

Yetmedi bayrama dönüştürdü…

Bugün de karşımızda böyle bir görev durmuyor mu?

14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun!

Not: Bu yazı 01.03.2012 tarihli Dağarcık Türkiye gazetesinde yayımlanan aynı başlıklı yazıdan derlenmiştir.

 

Tıbbiyeli olmak

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. ülkenin her yerinden irin akıyor devletin tüm kurumlarından sokaklarından özel müteşebbüslerinden medyasından üniversitlerinden stklarından… Atatürkün cumhuriyeti çökmüş/çökecek raddede… bunca türeyen cumhuriyet düşmanı boşa değil.osmanlı 6asırda gitti t.c. 1asırda gidecek gibi.cumhuriyetin tüm neferlerine şehitlerine selam olsun.

  2. ülkemizin bekası, kuruluşu için yoklukla, düşmanla mücadele eden her vatandaşımız gibi tıbbiyelilerde nitelik bakımından özellikle ülkemiz işgal altından kurtulmaya çalışırken çok ve çok kilit görev üstlendiler. ancak şimdi siz yazar ve sizin gibi düşünenler ülkemizden gideriz bakın ha diyerek yabancı ülkelere kaçabilmenin normal bir durum olduğundan bahsetmiştiniz önceki bir yazınızda. ülkeyi terkedip giden bu ülkede herşeyi öğrenen bireylerin atalarımızdan feyz alıp her türlü zorlukta bu topraklarda mücadele etmesi gerektiği elzemdir.

  3. 14 Mart 2023, 14:20

    bu uyarınızın yerini bulacağını şu anki durumda mümkün görülmüyor.maalesef devletimizin kalbi durmak üzeredir.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!