Erdem Atay
Erdem Atay
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Diğer
  4. Hadi bunu da yazın! Başbakanlığa FETÖ’yü kim soktu?

Hadi bunu da yazın! Başbakanlığa FETÖ’yü kim soktu?

featured

Genelkurmay Karargahına FETÖ okulunun öğrencilerinin nasıl girdiği öğrendik. Peki ya Başbakanlığa ve Anayasa Mahkemesine nasıl girdi?

Geçen yazımızda bazı yandaş medyaların bu konuda yaptığı yalanları sıralamış ve gerçeği yazmıştık…

O gün görüşmede olan Nurettin Veren görüşmenin nasıl geliştiğini anlatmıştı. Taraflardan diğeri olan eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’yı da geçen hafta kaybettik.

Nurettin Veren ayrıntılarıyla anlatmıştı görüşmeyi. Yani Karadayı’nın Karargâha ziyarete gelen FETÖ’cü bir okul olduğundan haberi yoktu ama A Haber ve diğer yandaş kanallar Karadayı’yı “FETÖ’yü Karargâha sokan ilk Genelkurmay Başkanı” olarak suçlamaktan geri kalmadı.

Nurettin Veren’in anlattığına göre, FETÖ’nün “başarılı” öğrenicilerini Karargâha girmesine vesile olan kişi eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden. Veren’e göre, kendisi Özden’den ricacı oldu, Özden de direkt Karadayı’yı arayarak FETÖ okul yöneticilerinin taleplerini iletti.

Peki Yekta Güngör Özden neden aracı oldu?

Hiç sözü uzatmayalım.

Kendisini aradım.

“İşin aslı nedir?” diye sordum.

Konuşmamız içerisinde 3 kez şu cümleyi söyledi:

“Namuslu ve şerefli insanlar yalan söylemezler.”

Özden o günü şöyle anlattı:

“Ben Anayasa Mahkemesi Başkanıyken bir telefonum çaldı. Telefondaki Nurettin Veren’di. ‘Efendim’ dedi, ‘bizim özel okullarımız var, bizim bu okuldaki öğrencilerimizi devlet yöneticilere tanıtmak için randevu istiyoruz, olur verir misiniz?’

Ben tabii okul deyince, hiç sormaya gerek duymadım. ‘Gelsin çocuklar’ dedim. Çocuklarla başkanlık odasında oturduk. Sonra dediler ki, ‘sizden bir ricamız var. Biz buraya geldik ama Genelkurmay’a da gitmek istiyoruz. Acaba buradan bir telefon edebilir misiniz oraya?’ Ben de etmem demedim. İsmail Hakkı Paşa’yı da tanıyorum. Dedim ki ‘Paşam, çocuklar geldiler, okul öğrencileri, beni ziyaret ettiler, sizinle de tanışmak istiyorlarmış benden telefonla aramam ricasında bulundular’. Karadayı da, ‘Tabii ki Yekta Bey’ dedi.”

Yekta Güngör Özden’e, “Gelen kişilerin FETÖ okul yöneticileri ve öğrencileri olduğunu bilmiyor muydunuz? Bilmeseniz bile Veren size bunu söylemedi mi? Siz sormadınız mı?” diye sordum.

“Ne ben sordum hangi okuldur bu diye, ne de kendileri söyledi. Fetullah Gülen okulu olduğunu söylemediler. Namuslu şerefli insan yalan söylemez.”

Peki FETÖ’cü okul yöneticileri ve öğrenciler referansla mı gelmişti?

Özden, “Hayır, referansla gelmediler. Direkt telefon açtılar” diye yanıtladı.

Ardından sıraladı:

“Bakın söyleyeyim, Fetullah Gülen, AYM Başkanlığı konutunun kapısına, armağanlar, ballar, reçeller, pastırmalar gönderdi, hiçbirini kabul etmedim. Birtakım kitaplar gönderdi mahkemeye, kabul etmedim. Sonra Fetullah Gülen televizyona çıktı, benim için ‘Kendisini bir şey zannediyor’ dedi. Bana böyle diyen bir adamın adamlarını ben kabul eder miyim, hiç onlara aracılık eder miyim? 89 yaşındayım, yalan söylemem. Nurettin Veren de söylemedi okulu ben de sormadım.”

 w=

Bunun üzerine “Neden yandaş medya böyle haberler yapıyor ve gerçekleri öğrenmek yerine yalan haber yapıyorlar?” sorusunu yönelttim Özden’e.

“Herkes kendini haklı çıkarmak ya da katılmadığı görüşlerdeki adamları karartmak için bir şeyler uyduruyor” dedi ve ekledi, “A Haber de uyduruyor. Söyleyecek lafları olmayanlar, söylenmeyecek şeyler söylüyorlar.”

Bu açıklamalarda da her şey ortada.

Şimdi en başa dönelim, Karadayı Paşa’yı FETÖ’cüleri Karargâha sokan adam olarak suçlayanlara soru soralım.

Hangi güç FETÖ’cüleri DGM, Danıştay, Sayıştay, AYM ve Genelkurmay Başkanlarıyla görüştürebilir?

Bu sorunun yanıtını Nurettin Veren vermişti.

Veren bu görüşmelerden önce dönemin Başbakanı Tansu Çiller ile Başbakanlık konutunda görüştüklerini, görüşmenin uzun ve çok samimi geçtiğini söylemişti. Çiller’in görüşme sonunda Veren ve ekibine, “Sizin mutlaka devlet yetkilileriyle görüşmeniz gerekir, gidin onlarla görüşün” dediğini aktarmıştı.

Veren de ekibini alıp devletin en büyük kurumlarına ziyaretler gerçekleştirdi.

Yandaşların mantığına göre yazıyorum, sorunun cevabı açık:

Bu ülkede FETÖ’yü Başbakanlığa, yargı kurumlarına ve Genelkurmay’a da sokan Tansu Çiller olmuş.

Hani şu oğlunun şirketine ihale kıyağı yaptığınız Çiller

Hani AKP’ye sonuna kadar desteklerini esirgemeyen Çiller

Hadi, yazsanıza! Tansu Çiller’e iki kelam etsenize!

“Başbakanlığa FETÖ’yü sokan kişi AKP’nin en büyük destekçisi Çiller” desenize!

Yemez. Gerçekleri söylemezler. Biraz vicdanınız olsun da bu millete yalan söylemekten artık vazgeçin.

***

‘ATATÜRK’TE BİLE BU YETKİ YOKTU’

Yetka Güngör Özden’le konuşmuşken, günümüzün kanayan yarası hukuku da sordum. Önce “FETÖ ile mücadele nasıl gidiyor sizce” diye soru yönelttim.

Cevap çok çarpıcıydı:

“Bu iktidarın içindekilerinin çoğunun Fetullah’a yakın olduğu görüşündeyim. Bunların eski adamları… Bence her şey ortada…”

“Hukukun durumunu nasıl özetlersiniz” diye sordum.

“Hukuksuz bir dönem yaşıyoruz. Hukuk devletinin gerekliliği yerine getirilmedikçe herkes sıkıntı çeker, hukuk devletinden ayrılmamalıyız. Diktayı anımsatan, onu çağrıştıran bir düzen var şimdi açık açık söylüyorum. Recep Tayyip Erdoğan’ın isteği dışında bir şey olabilir mi? Aksini söyleyen anlatsın. Meclis’in varlığından eskisi gibi söz edebilir miyiz? Hangi eski Cumhurbaşkanı bu yetkileri kullandı? Atatürk’te bile bu yetkiler yoktu.”

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

11 Yorum

  1. Neticede sayın Özden bilerek cemaat öğrencileri adına sayın Karadayı’dan randevu talep etmiş. Randevu verdiği kişilerin cemaat mensubu olduğunu bilmeyen sayın Karadayı da randevu talebini kabul etmiş. Artık isteyen istediği gibi yorum yapsın.

  2. Bir önceki yazınızdan alıntı. Nurettin Veren anlatıyor. Sonra da Yekta Güngör Özden’i (Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı) ziyaret ettik. ‘Bu işi takip edin, bu çocukların bir cemaat okulundan çıktığını görün, destek verin bunlara’ dedim. Çok memnun oldu. O da hediyeler verdi. Özden, ‘Bu çocuklar nasıl olimpiyat şampiyonu oldu?’ diye sordu. Ben de ‘Bakın bunlar Fetullah Gülen’in kurup organize ettiği okullarda yetişen çocuklar’ dedim. Çok memnun oldu.
    Sonuç 1. Sayın Özden gelenlerin Gülen’in cemaat okullarından olduğunu ziyaret sırasında öğreniyor. (Veren’in ifadesine göre memnun oluyor.)
    Bu yazınızdan alıntı. Özden o günü şöyle anlattı: “Ben Anayasa Mahkemesi Başkanıyken bir telefonum çaldı. Telefondaki Nurettin Veren’di. ‘Efendim’ dedi, ‘bizim özel okullarımız var, bizim bu okuldaki öğrencilerimizi devlet yöneticilere tanıtmak için randevu istiyoruz, olur verir misiniz?’ Ben tabii okul deyince, hiç sormaya gerek duymadım. ‘Gelsin çocuklar’ dedim. Çocuklarla başkanlık odasında oturduk. Sonra dediler ki, ‘sizden bir ricamız var. Biz buraya geldik ama Genelkurmay’a da gitmek istiyoruz. Acaba buradan bir telefon edebilir misiniz oraya?’ Ben de etmem demedim. İsmail Hakkı Paşa’yı da tanıyorum. Dedim ki ‘Paşam, çocuklar geldiler, okul öğrencileri, beni ziyaret ettiler, sizinle de tanışmak istiyorlarmış benden telefonla aramam ricasında bulundular’. Karadayı da, ‘Tabii ki Yekta Bey’ dedi.” Yekta Güngör Özden’e, “Gelen kişilerin FETÖ okul yöneticileri ve öğrencileri olduğunu bilmiyor muydunuz? Bilmeseniz bile Veren size bunu söylemedi mi? Siz sormadınız mı?” diye sordum. “Ne ben sordum hangi okuldur bu diye, ne de kendileri söyledi. Fetullah Gülen okulu olduğunu söylemediler. Namuslu şerefli insan yalan söylemez.” Özden, “Hayır, referansla gelmediler. Direkt telefon açtılar” diye yanıtladı. Ardından sıraladı: “Bakın söyleyeyim, Fetullah Gülen, AYM Başkanlığı konutunun kapısına, armağanlar, ballar, reçeller, pastırmalar gönderdi, hiçbirini kabul etmedim. Birtakım kitaplar gönderdi mahkemeye, kabul etmedim. Sonra Fetullah Gülen televizyona çıktı, benim için ‘Kendisini bir şey zannediyor’ dedi. Bana böyle diyen bir adamın adamlarını ben kabul eder miyim, hiç onlara aracılık eder miyim? 89 yaşındayım, yalan söylemem. Nurettin Veren de söylemedi okulu ben de sormadım.”
    Sonuç 2: Sayın Özden, ziyaret öncesinden, gelen kişilerin cemaat okulundan olduklarını bilmiyor, bilse randevu talebini red edeceğini söylüyor. Telefonda görüştüğü Nurettin Veren’i tanımıyor, cemaatde olduğunu bilmiyor. Bilse zaten randevu vermeyecek.
    Nihai sonuç. Sayın Veren ve sayın Özden’in olayı doğru hatırladıklarını kabul edersek, bazı detayları unutmuş da olabilirler, uzun zaman geçmiş; sayın Özden gelenlerin cemaat okulundan olduğunu öğrendiği halde (ziyaret sırasında öğrenmiş), başta bilse randevu vermeyeceği ziyaretçilerini belki de nezaket gereği makamından geri göndermemiş. Ayrıca, cemaat öğrencileri adına (ziyaret esnasında gelenlerin cemaatden olduğunu öğrenmiş) sayın Karadayı’dan randevu talep etmiş, ama Karadayı’ya karargaha gelecek öğrencilerin cemaat okulundan olduklarını söylememiş.

  3. Erdem bey,
    beyninize, ellerinize sağlık. yazılması gereken gerçekleri yazmışsınız.

  4. Sayın Yorumcu ve Hasan bey çok güzel vurgulamış. Ben de küçük bir tespit yapayım. Güzel vatanımız bir süre öyle üst düzey bürokratlara sahipmiş ki temsil ettikleri en üst makamlara tak diye telefon açıp randevu isteyen kişilere kim olduklarını sormadan şak diye randevu vermişler. Böyle şak diye randevu verdikleri kişiler maazallah ya imam hatip mezunu olsalardı. TSKnın ve AYMnin o zamanki destansı irtica ile mücadelesi zarar görmez miydi. Direkten dönmüşüz vallahi. Bu üst düzey bürokratlarımızın mazeretlerini okudukça, şecaat arzederken deyiminin az bile olduğu kannatine vardım. Son olarak da şunu söylemek isterim. Hangi siyasinin ne kadar destek olduğunun hiç bir önemi yok ki. Ecevit dahil, olmayan mı var. Bu, siz habercilerin “köpek adamı ısırdı” metaforu tam olarak. Ama bu sayın bürokratların dediği öyle değil. Burada “adam köpeği ısırdı” metaforu var.

  5. Hasan Bey, ansiklopedi bilgisi vermek guzel de biraz da ilim ve fikirle kendinizden birseyler katsaydiniz. MM taraftari muhafazakar olusum dediginiz o olusum, kurtulus savasi donemin de icimize yerlestirilmek istenen nifakin iyi ya da kotu niyetli olarak bir enstrumani olmustur zaman zaman. Milletin ve ordunun sahip oldugu imkan ve kabiliyetleri, ve karsisinda yer alan kuvvetlerin imkan ve kabiliyetlerini herkesin bir kurmay akli ve vizyoner ongoruyle degerlendirmesi tabi ki o donemki meclis te bulunan bircok vekilden de beklenemezdi. Ancak bugun, yuz yil sonra o donemki olaylara bakip, o donemin kimi hayalperest ve hirsli argumanlarinin, aslinda dogru oldugu imasini ve bu yolla Lozan i ve onu basaranlari elestirmek, bizim yuz yildir bildigimiz ve karsisinda mucadele ettigimiz gerici ve isbirlikci bir tiyniyet ve zihniyetin yansimasidir.

  6. 1996 yılında askeri okula girmek istedim annemin başı açık fotografını istediler bende kabul etmedim .ve vaz geçtim bir diğeri
    2001 de rahmetli ablam başı örtülü diye yemin törenine alınmadı.bu gibi hukuksuzluktan da
    bu yanlışlardan haberiniz yokmuydu. Bu uygulamaların neticesinde bu teröristler açık kapı bulup her yere sızdılar.Ha ben; şükür kanmadım ama bir sürü mağdur olan insanları adaletli dürüst ahlaklı gençlik yetiştiriyoruz diye kandırıp destek aldılar.
    kim hainlik ediyorsa kim yalan söylüyorsa kim kalleşlik ediyorsa Allah belasını verssin

  7. Benim haberim yoktu sormadım ay benimde yoktu bende sormadım. Öğrencileri kabul ettim diyenler samimi değiller ..hurmalar tırmalar ..

  8. Azıcık tarih bilen kimse “Meclisin varlığından eskisi gibi söz edebilir miyiz? Atatürk’te bile bu yetkiler yoktu” lafı etmez. Belli ki Yekta Güngör Özden bilmiyor veya gayet iyi bildiği için çarpıtıyor, ama siz ne güne duruyorsunuz?
    İstanbul’da İngilizler tarafından kapatılan meclis Ankara’da yeniden açıldığında ikinci grup diye nitelenebilecek Misak-ı Milli taraftarı bir muhafazakar oluşum vardı. Bu grup Lozan görüşmelerinin gidişatından ve Misak-ı Milli ilkelerinden taviz verilmesinden şikayetöiydi. Lozan’daki görüşmeleri yabancı kaynaklardan da takip eden ve olumsuz gelişmeleri sert bir şekilde mecliste gündeme getiren Trabzon vekili Ali Şükrü Bey Atatürk’ün muhafız birliği komutanı ve koruması Topal Osman tarafından vahşice öldürüldü. Cest bulunup ortalık karışınca Atatürk meclisi kapattı. 5-6 ay sonra yeniden açılan meclise birinci gruptan kimseyi almadı. Atatürk’ün bizzat seçtiği ikinci meclis Lozan’ı onayladı. Atatürk’ün istediği neyi onaylamadı ki? Açın bakın meclis tutanaklarına. Artık dijital arşivde.

  9. Suriye ortadogu kan golü olurken bastı feto ve talebesi davutoğlu tarafından ve akp .clilerin sesi çıkmıyor. .amerkanin seçtiği liderlerin ortak özelliği.

  10. Hadi bunu da yazın! Başbakanlığa FETÖ’yü kim soktu?…. bu basligi görünce… herzaman dile getirdigim… bu hainler milletimizin sirtina saplanmis hancerdir… fakat devletin kalbine sokulan en büyük kama… bunlarin yalan, iftira, uydurma haberlerle devletine, milletine sahip cikan vatanseverlerin magdur edilerek.. hain-canaklarina su verilmesi…

  11. 7 Haziran 2020, 06:12

    Eğer bugün Erdoğan iktidardan çıksa , yarın akp patronuna yani fetöye döner. Şimdi akpliler Erdoğan korkusundan fetöyu savunamiyor. Tam gidişatlarin aksine MHP’den en çok nefret eden parti, AKP’dir ama Erdoğana birşey diyemezler. Çok basittir ki anketler Erdoğanin lehine değil ve hatta CHP’de iktidar olamaz. ABD iyi biliyor ki türk ülkesinde yüzde 70i batı düşmanıdır ama bu çoğunluğunun oylarını , seçimlerde dört beş yere bölecekler ve her biri yüzde 20 – 25 oranında oy alacak ve yüzde 30 gelecek partisine kalacak ve böylece en azınlık oyu olan parti iktidar olur ve seçimlere doğru giderken iç ve dış dan kaoslar ve baskılar yaşanacak . Ve faşisme karşı protestoları şimdi Türkiye’ye sıçramasını hedefliyorlar ki azan olayında ve Kürt müzik olayında patlak vermedi şimdi HDPnin adalet yürüyüşü ile patlak vermek istiyorlar. Bunlar korkunç , tabi Erdoğan şimdi herşeye parmak sokuyor ve hukuk ekonomi ve istikrarın durumu iyi değil ama eğer Davutoğlu ve Babacan ve Kılıçdaroğlu’ndan biri iktidar olsa bunların hepsi iyi olacak ama bedelini mavi vatan sınırlarımız ve Kürt özerk bölge yapılanması ile vereceğiz . Milli projelerimiz mmu ve Altay ve füze altyapımız emperyalistlere verilecek, bu korkunç. Erdoğan yerini bu seçimlerde Hulusi Akar ve ya Selçuk bayraktara vermelidir cumhur ittifakının adayları Hulusi Akar ve ya Selçuk bayraktar olmalı çünkü bunlar kemalist ve iyiparti oylarını da alabilir. Ve deniz Baykal da cumhur ittifakına dahil olmalıdır , kendi özel hayatı bize ilişkisi yok ama vatansever ve şerefli bir siyasetçidir ve gölgede kalmamalı , bir parti kursun ve bahçeli Erdoğan cephesine girsin.
    Türkiye tüm Selçuklu bayrağını taşıyan milletlerin umududur ve bundan dolayı İran Yunan ABD Fransa İsrail çok korkuyor, ve Türklerin ittihadini ve birlesmisini engellemek için Türkiye’yi kendi içine kapatmak istiyorlar . Bunun için hatta eğer Kürt bölgesi özerklik alsa ve Türkiye’nin resmi dini hristiyan olsa ve İstanbul’u ve İzmir’i bile Yunan’a versek, yine batının bu demokrasi palavrası bitmez ve yine bize baskı yaparlar. Bundan dolayı şimdiden her pahasına olursa olsun Türkiye ilk olarak savunma sanayi ve ilk etapta deniz gücünü yükseltmelidir ve sonra istihbarat konusunda bir devrim dönemi yaşamalı, mesela ihvanci grubunu ihtilal etsin ve böylece Araplarla ilişkileri iyileşsin ve sonra ihvancilari yeni bir dizenle gizli bir istihbarat teşkilatına çevirip arab ülkelerine soksun. Neden olar böyle bize casus sokuyor bizde böyle yapmamız gerekir. Ihvan istihbaratını BAE ve Arabistana sokup ve darbe yapmalıyız .

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!