Avatar
Mihriban Ünal

Binbir Gece Masalları… ‘Entelektüel kan lekesi’

featured

Av. Mihriban Ünal yazdı…

Küçümser, deli saçması, çocuk zırvası diye bakar masallara çoğu yetişkin, oysa yetişkinleri büyütüp iyileştirir masallar. Onları yine onlara anlatır, biraz da abartarak. Yarattıkları iyi, kötü dünyayı serer gözler önüne. Gerçekte utanıp sıkılıp korkulup söylenemeyen ne varsa haykırır masallar. Büyüklerin çocuklara bizim gibi olmayın demelerinin yoludur onlar.

“Bir varmış, bir yokmuş”un anlamını kavrayamamışız, debelenip duruyoruz. Herkes kendini çok önemsiyor, yokuş aşağı paldır küldür yuvarlanan taşlar gibi “tepki” diye kaldırıp kaldırıp uçurumlardan fırlatıyoruz kendimizi.

Kötülük isteniyor, kötülük üretiliyor, kötülük çoğalıyor, çoğaldıkça değerleniyor. Petrol, dolar ve doğalgazdan daha kıymetli bu çağda kötülük.

Onun için “söz”ün boynuna ilmek geçirilirken izledi herkes masalları duymazdan gelerek şaşı gözler, kanlı kapkara ellerle… Kırıldı sürgün yerinden Karacaoğlan, Yunus Emre, Pir Sultan gibi Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok… Cumhuriyet ve aşk…

Yoksa eğer “söz” ve yoksa “Binbir Gece Masalları”ndaki gibi ölümü bile göze alarak “söz” ile kralı da kendini de toplumu da ıslah edip iyileştirecek “Şehrazad”lar, dinlediğini anlayacak “Şehriyar”lar, krallar, yöneticiler, anladığından ders alacak bir toplum, öyleyse bu iflah olmaz çağda dinlediğimiz kimin masalları, masallar kimlere anlatılıyor, ne söylüyor bu masallar?

“Söz” yaşıyor mu ki çırılçıplak ve vahşi?

Eli yüzü boyanmış, sürüp sürüştürülmüş, takıp takıştırılmış, kafeslere tıkılmış, pazarlanmış, alınıp satılmış, çarpıtılmış, üç kuruşa peşkeş çekilmiş, haysiyeti elinden alınmış, ayağa düşmüş, yerlerde sürünmüş, eğilip bükülmüş, kendini kaybetmiş, değerinden edilmiş, anlamını yitirmiş, yaşarken ölmüş “söz”

İşte bu “ölü sözler” ile konuşanların zehirli masalları sarmış dört yanımızı. Onun için Enes Kara’nın çığlıkları değil ona sebep olanların “ölü sözleri”nin leş kokusu dağılmış havaya. Bu yüzden cumhuriyet, hukuk, bağımsızlık türküleri değil saray, saltanat, menfaat, vahşet, dehşet, borsa, şirket, şeyh, tarikat, cemaat, ihanet böğürmeleri duyuluyor bu masallardan(!). Ve sırf bundan “Entelektüel kan lekesini bütün denizlerin suyu çıkaramıyor.” yüzlerce yıl sonra da. Körler sağırlar birbirini ağırlıyor, adı bile bir tuhaf yılın Atatürkçüsü ödülleri(!) kömür, makarna, çay dağıtır gibi dağıtılıyor!

Yılan yılanlığını yapıyor da çiçek bildiklerimiz nasıl yılanlaşıp soysuzlaştı, bir yandan cumhuriyet derken öbür yandan cumhuriyeti satanların sofralarında, ekranlarında, şirketlerinde, cemaatlerinde, zehir zemberek masallarında nasıl meze oldu?

O halde yılanlar mı yoksa çiçek rolüne bürünmüş yılanlar mı daha korkunç bugünkü beton, cam, plaza, rezidans masallarında, Toki’lerin karanlık, insandan, topraktan uzak koridorlarında?!

Baştan başlayıp üç tür budalalık vardır, mal-mülk, şan-şöhret, unvan-statü mü diyelim! Nasıl kıydınız cumhuriyete bunlar için “bir var bir yoksunuz.” oysa. Kanalizasyonu ölümsüzlük suyuna tercih ettiniz! Hayat ağacını bir zehirli elma için kökünden söktünüz! Toprağa ihanet ettiniz, üç pula sattınız, satıldınız! Hangi masala sığar bu yaptıklarınız?!

Birçok şair ve yazara ilham olmuş Binbir Gece Masalları, ya sizin ölü sözleriniz, kimlere kıyacak daha? Enes’ler, Özge Can’lar, madenciler, çiftçiler, yüzüncü kattan yere çakılan işçiler, yurtsuz öğrenciler, zeytin ağaçları, ormanlar, denizler yetmedi mi? Bir acı nefes kaldı ona da mı göz diktiniz?

Susun, susun, susun hiç olmazsa! Unutturun yedi yirmi dört vitrindeki eciş bücüş yüzlerinizi, yok edin, kaybedin kendinizi! Allah, kitap, yer gök aşkına susturun ölü sözlerinizi!

Binbir Gece Masalları’nın cesur ve akıllı kadını, vezirin kızı Şehrazad, kral Şehriyar’ın eşi tarafından aldatıldığını öğrenmesi üzerine her gün ülkesindeki başka bir kızla evlenip ertesi gün onu idam ettirmesine dayanamamış ve ölümü göze alarak kralla evlenip geceler boyu iç içe geçen masallarıyla, yaşayan, kanlı canlı, tertemiz sözüyle, nefesiyle kralı iyileştirerek kendini de ülkesindeki diğer tüm kadınları da sonsuza dek yaşatmıştı, ya sizin çürümüş, cansız, soytarı, anlamsız, kukla, ölü sözleriniz daha kaç hayata mal olacak?

Bir gün olsun Şehrazad’ın yaşatmak için anlattığı “Kral Yunan’ın Veziri ile Hekim Ruyan’ın Öyküsü”ne benzer bir şey anlatabildiniz mi bu topluma? Yoksa o masaldaki kral ve vezir olmaktan kurtulamadınız mı yaşamınız boyunca? Hani cüzama yakalanan, ancak derdine binbir farklı hekim ve yöntemle bir türlü çare bulamayan Kral Yunan ve veziri!

Cüzamın pençesindeki Kral Yunan’ın ülkesine Ruyan adlı ihtiyar bir hekim gelmişti de cüzamlı kralı tedavi edebileceğini söylemiş ve kral da bunun üzerine ona beni iyileştirirsen dostum olursun ve dile benden ne dilersen, demişti.

İhtiyar hekim Ruyan, kralı iyileştirecek bir karışım yapmış, bu karışımı sap kısmını oyduğu çomağın içine doldurmuş, bir de top yaparak krala bu sopa ve topla emrindeki askerlerle beraber terleyene kadar top oynatmış ve bu sayede kralın vücuduna iyiden iyiye dağılmasını sağladığı ilaçla kralı iyileştirmişti.

İyileşen ve vücudunda cüzamdan eser kalmayan Kral Yunan, hekim Ruyan’a hürmet ve yakın dostluk göstermiş, bunu gören kralın veziri, kıskançlık ve haset edip hekim Ruyan’ı iftiralarla karalamaya çalışmıştı.

Vezirinin söylediklerine önceleri kulak asmayan kral, daha sonra bu sözlerin tesirinde kalarak “Elime bir şey verip beni ölümden kurtaran kimse, koklayacak bir şey vererek beni öldürmeye de kadirdir.” diye düşünüp hekimi öldürmeye karar vermişti.

Kralın kendisini öldüreceğini öğrenen hekim ise: “Benim ödülüm bu mu olacaktı, sen iyiliği kötülükle mi karşılarsın? diye tepki gösterip krala: “Bir kitabımı sana armağan etmek istiyorum, başımı vurdurduğunda kitabı aç, sayarak üç sayfa çevir, sonra soldaki sayfadan üç satır oku, kestirdiğin baş sana seslenecek ve soracağın her soruyu yanıtlayacak.” demişti.

Heyecanlanan kral: “Ey hekim senin başını vurdursam da konuşacak mısın?” diye sormuş, hekim de: “Evet, gerçekten öyle!” diye yanıtlamıştı. Kral, acele ve merakından hekimin ölmesini beklemeden parmağını tükürüğüyle ıslatarak kitap sayfalarını çevirmeye   çalışmış, çok zor çevirdiği sayfalarda bir şey yazmadığını görünce telaşla diğer sayfaları çevirmeye devam etmiş ve kanına karışan zehrin etkisiyle titreyerek yere düşmüştü.

Hekim Ruyan, o esnada krala seslenerek şu dizeleri okumuştu: “Şu yargıçlar! Yargılar ya, bazen kendi yetkilerini aşarak tüm adaleti bir yana bırakırlar! Bununla birlikte, efendim, adalet vardır! Zamanı gelince, onları da yargılarlar. Eğer dürüst ve iyi iseler yakayı kurtarırlar. Ama zulmetmişlerse, kader de onlara zulmeder ve en kötü sıkıntılara uğratır! Gelip geçenlerin alaylarına ve acımalarına alet olurlar. Yasa budur! Bu da ondan ötürüdür! Ve kader sadece mantıkla işini yürütür.” Kral da bu dizeleri duyduktan sonra can vermişti.

Şehrazad ise ertesi gece başka bir masalla yaşatmak üzere susmuştu…

Ya siz? İyiliği kötülükle mi karşılayacaksınız? Kendi korku, suç ve günahlarınızın kurbanı mı olacak hep adalet?

Yok mu başı vurulsa bile konuşacak fikirleriniz?

“Bir varmış, bir yokmuş…”, “Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir de ölüm…” deki yokluk ve yoksulluğu ev, ekmek, tuz, unvan mı sandınız?

Düşünce, iz, eser, vicdan, vefa, cesaret, akıl, ruh, ahlak yoktu, ama akıllı evleriniz, lüks araçlarınız, içine sığamadığınız unvanlarınız, boyalı maymun suratlarınız vardı ve yoksul değil miydiniz?

O zaman susun ölü sözlerinizi Allah, kitap, yer gök aşkına! Bin ikinci gecenin güzelliği, saflığı, umudu aşkına!

Evet, kimsenin kırılmadığı yerlerden kırıldık biz, şiirimizi yazan, türkümüzü söyleyen, masalımızı anlatan kalmadı belki, ama hiç beklenmedik anda yeniden “sürgün” verdik o “kırgın” yerden hep… Ölü sözleriniz üzerine serpilmek için… Entelektüel kan lekesini çıkarmak için…

 

*Kapakta kullanılan resim, Henri Matisse, Binbir Gece.

Binbir Gece Masalları… ‘Entelektüel kan lekesi’

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. 2 Şubat 2022, 14:58

    Sayin Unal guzel ve adil yaziniza tesekkurler ,sagliklar,varolunuz…

  2. Emeğinize sağlık.

  3. 3 Şubat 2022, 06:09

    Muhtesem bu kadarmi naif zarif asagilanir günümüz soytarilari.
    Kalemin,Kelamin Türkce seslenen manali sözün gücü sanki yeni bir Nihat Genc geliyor,bravo hanim Efendi zarif insan.

  4. 3 Şubat 2022, 23:28

    Yaşamı tüm o yalanlarımızla ölüme çevirmişken bizler, onların Gerçek’e olan derin hassasiyetlerini bildiğimiz halde hangi yüzle hala onlara aramızda kal diyebilirdik ki.
    Ölümde olsa sonunda onlar yine Gerçek’e döndüler, yaşamla bezenmiş bu sahte ölümü nasıl kabul edebilirlerdi ki.
    Bakın şimdi bize, nasıl da yine yalanlarımızla başbaşayız; ta ki yine aramızdan birkaçı bu sahteliğe uyanana kadar…
    O gün de yine onlara, eskisi gibiyken her şey, aramızda kalıp “yaşamalarını” küstahça önerebilecek miyiz!
    Yaşamı sahte ölüme çeviren o yalanların sahipleri, bizler, hepimiz…

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!