Avatar
Murat Bölükbaşı

Edep!

featured

‘’Yüzyılın en büyük felaketlerinden biri yaşanmış ve hala ucuz siyaset peşinde koşan zavallıların olması çok üzücü! Zor günlerin ticareti de, siyaseti de olmaz! Edebinizle durun, ucuz siyaset yapmayı bırakın ve fedakarca çabalayan insanlara gölge etmeyin yeter! Bu milletin özünden iman çıkar; ucuz siyaset yaparak daha da ucuzlamayın artık’’ diye Facebook sayfasında fikri bir paylaşım yapan, geçmiş dönemde Milliyetçi Hareket Partisinden Milletvekili adayı olmuş bir değerli kardeşim kendi penceresinden iktidarı eleştirenleri EDEP’e davet etmiş! Bende, kişiye özel cevap niteliğinde olmamak üzere, konuya dair düşüncelerimi paylaşmak istedim.

Ülke tarihimizin en büyük deprem felaketlerinden birini yaşadık. Biri 7,7 biri 7,6 şiddetinde iki depremi 24 saat içinde üst üste tecrübe ettik. Ama biz, bu felaketi ilk kez yaşamıyoruz. 1509’da Büyük İstanbul Depremi, 1653’de Doğu İzmir Depremi, 1668’de Anadolu Depremi, 1881’de Sakız Adası Depremi, 1894’de İstanbul Depremi, 1912’de Mürefte Depremi, 1919’da Ayvalık Depremi, 1930’da Hakkari Depremi, 1939’dan bu yana da, Erzincan, Erbaa, Ladik, Gerede, Yenice, Abant, Fethiye, Manyas, Gediz, Muradiye, İzmit, Düzce, Van depremlerini yaşadık. Yani tek kelimeyle ifade edersek biz, ‘’Deprem Ülkesiyiz…’’ Yakın tarihimizde en acı ve yıkıcı depremi 17 Ağustos 1999’da Gölcük depreminde yaşadık.

Deprem günü büyük zorluklarla öğleden önce Adapazarı’na ulaştım. Gözü kapalı gideceğim mahalle ve sokakları tanıyamamıştım. Resmi olarak 17.188 kişinin öldüğü deprem felaketinden sonra Devlet, günün şart ve olanaklarıyla derhal harekete geçmiş, iz ve etkileri uzun yıllar sürecek deprem felaketinin yaraları sarılmaya başlanmıştı. Yazılanlara göre depremin sabahında 5 bin, akşamına kadar 20 bin e ulaşan ve giderek artan personel sayısıyla saha çalışmalarına başlanmıştı. İlk günün akşamında sıcak yemek çıkmıştı. Sahaya ilk ulaşan ekiplerden biri olan Zonguldak madenci arama kurtarma ekibinden bir gurup, enkaz altında kalan yakınlarımızı kurtarmak için aynı gün kurtarma çalışmalarına başlamıştı. Her taraf asker kaynıyordu. Mehmetçik, bir yandan inzibat görevini yapıyor, koordine sevk ve idareyi gerçekleştiriyor, bir yandan kurduğu takımlarla enkazda arama kurtarma yapıyordu. Kızılay tüm ekip ve ekipmanı’yla sahadaydı. Acil kan ve sıhhi destekle birlikte çadır dağıtılıp, mobil mutfaklarla kahvaltı ve sıcak akşam yemeği ile derhal hizmet vermeye başlamıştı.

Sağlık Bakanlığı Beyaz Melekler adı altında ülkenin her tarafındaki sağlık personelini acil olarak bölgeye sevk etti. Sahra hastaneleri, çadır kentler kuruldu ve evsiz kalan vatandaşlar buralara yerleştirildi. Gönüllü yardım kuruluşu olan Akut ekipleri adeta kahramanlık öyküleri yazıyordu. Atatürk Stadyumu başta olmak üzere spor alanları vefat edenlerin toplanma alanı olarak kullanıldı. Derhal kurulan müdahale merkezlerinde halkın tüm ihtiyaçları anında karşılanmaya başlamıştı. Devlet, her şeyiyle halkın yanında olduğunu hissettirmişti. Askeri helikopterler vızır vızır arı gibi şehrin üzerinde dolaşıyor, biri inip biri kalkıyordu. Enkaz altında kalan ve ayağını kaybetme noktasına gelen eşimin yakın akrabası bu konularda en büyük tecrübeye sahip askeri kuruluş olan Ankara Gata’ya helikopterle sevk edilmiş ve uzun bir tedavi süreciyle ayağı kurtarılmıştı. Devlet tedavinin devam eden sürecinde yaralıyı İstanbul’a sevk etmiş, uçakla sevki yine Devlet olanaklarıyla sağlanmıştı.

Ehliyet ve liyakat sahibi uzman ve yöneticilerin koordinasyonunda zor ve yıkıcı bir süreçten dayanışma içinde kısa sürede tekrar ayağa kalkma başarısını gösterdik. Dönemin iktidarı bölgede depremin yaralarını sarmak ve büyük yıkımın ekonomik etkisini minimuma indirmek adına cep telefonu, sabit telefon faturaları, dijital ve kablolu TV yayınları ve internet hizmeti faturalarından tahsil edilmek üzere %7,5 Deprem Vergisi zorunluğu getirdi. Daha sonra bu vergi bir deprem ülkesi olma vasfıyla ve depreme hazırlık hedefiyle devamlı hale getirildi. 6 Şubat 2023 Tarihinde sabah 04,15 de, tam 24 yıl sonra aynı acıyı çok daha geniş bir coğrafyada tekrar yaşadık ve bizzat yaşayanlar olarak hissettik. Üstelik bu kez, deprem tam 10 ilimizi etkilemişti ve yoğun kış şartlarıyla karşı karşıyaydık. Maalesef ki Devletimiz, 1999 felaketinden hiç ders
çıkarmadığını ve depremin yıkıcı ve öldürücü etkisinden korunabilmek adına hiçbir şey yapmadığını bizlere gösterdi ve göstermeye de devam ediyor.

Depremden etkilenen halk feryat ediyor; sesini, çığlığını, çaresizliğini, sahipsizliğini duyurmaya çalışıyor, ama nafile duyuramıyor! Bölgeden gelen canlı görüntüler hala ‘’El ele, baş başa’’ bir mücadele verildiğini gösteriyor. Evet; insanlar acı ve çaresizlik içinde feryat ediyor. Canı yitip gitmiş, ya da hala enkaz altında canına ulaşmaya çalışan bir baba, ‘’Sesim geliyor mu? Ya da Ayşe kızım beni duyuyor musun? diye enkaza sesleniyor. Duyuyorum baba! Ne olur beni kurtar diyor. Ama baba çaresiz… Gelen yok, yardım eden yok, sesine kulak veren yok… Zaman geçiyor, her geçen saat, ölüme adım adım ‘’dört nala koşmak gibi…’’ Birazdan hava kararacak; baba, acılı ve öfkeli. Depremin öldürmeyi başaramadığı biricik kızını gecenin ayazı ve dondurucu soğuğu elinden alacak diye, kaybetme korkusu, telaş ve ızdırap içinde feryat ediyor, İsyan ediyor ama, isyanı bile ‘’EDEBİYLE!..’’ Bir babanın feryadını, enkaz altındaki bir çocuğun çaresizliğini görüp, aynı acıyı ve çaresizliği hisseden, ülkenin yozlaşma kültürüne direnen, insani değer ve duygularını kaybetmeyenler, devletin afete tüm olanaklarıyla müdahalede geç kaldığını, ağır hareket ettiğini görüp, sosyal medya, televizyon ve basın yoluyla fikir ve düşüncelerini büyük bir üzüntü ve öfkeyle dile getiriyor ve getirmeye de devam edecekler; ama EDEBİYLE!..

Peki siyaset…

20 yıl depreme hazırlık adına Deprem Vergisi topladı. Sonuç felaket…

Adıyaman Halkı Valiyi protesto etti; Vali vatandaşa sırıtarak fotoğraf verdi. Rezalet…

Hükumet EMASYA Protokolünü kaldırdı. Asker emir almadan vatandaşa yardım edemedi. Garabet…

Vatandaş, sahada Devlet elinin ona uzanmasını beklerken, AKP sözcüsü Ömer Çelik ‘’Cumhur İttifakı
olarak sahadayız’’ diye demeç verdi. Hamaset…

İlahiyat Fakültesi mezununu AFAD Afetlere Müdahale Genel Müdürü yaptılar. Cahil cesaret…

Depremde; köprü yaptılar çöktü, Havaalanı yaptılar kırıldı, Otoban yaptılar yarıldı. Deprem yönetmeliğine uygun Hastane, Belediye, Okul, Konut yaptılar, darmadağın oldu yıkıldı. Olmayan tek şey Nedamet…

Bugün halkın isyanına ‘’Kirli EDEPSİZ Siyaset’’ yakıştırması yapan izansızlar bu gerçekleri görüp, bilip
tek bir EDPLİ söz söyleyemiyor ya! Necasetten Taharet…

Edep!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. 9 Şubat 2023, 18:42

    ne güzel anlatmışsınız.

  2. 8 Şubat 2023, 20:57

    Herşeyi devlete yıkmak kolaycılıktır. Sorumluluğun büyüğü yerel yönetimlerdedir. Yerel yönetimler ruhsatlandırma işlemini parti farketmeksizin rant kapısı yapmışlardır.

    • 9 Şubat 2023, 14:17

      Bilgilerinizi güncellemelisiniz. Yapılaşma ve yerleşimle ilgili kararlarda yerelin yetkileri özellikle son yıllarda epeyce budandı. Çoğu yerde yerelin neredeyse yetkisi kalmadı.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!