Avatar
Murat Bölükbaşı

Hayatında bir kez güvenlik makalesi okumayan ben!

featured

Bir önceki yazımda futbolun tribün sosyolojisinden bahsetmiştim. Ancak devam eden süreçte iktidarın elindeki devlet imkanlarını kullanarak bu hassas alanı kullanmak istediği düşüncesine kapıldım. Bu sebeple ikinci bir yazı hazırlama ihtiyacı hissettim. Bu yazımda tribün psikolojisinin etkilerini işlemeye gayret edeceğim. Konuya giriş yapmadan önce yaşananlarla ilgili kısa bir özet geçmekte fayda görüyorum.

Deprem dolayısı ile ertelenen ve geçtiğimiz hafta sonu oynanan Beşiktaş-Antalyaspor ve Fenerbahçe-Konyaspor müsabakasında tribünler iktidarı istifaya davet etmişti. Bu; son dönemde halkın çektiği yaşamsal düzeyde sosyoekonomik sıkıntıların üstüne gelen ve büyük Kahramanmaraş depreminde yaşanan olumsuzluklardan sonra tepe noktasına ulaşan çaresizlik ve öfke toplumsal bir refleksle hükümet istifa protestolarıyla tribünlerde kendini gösterdi.

Ancak devam eden süreçte afeti yönetemeyen, halkla ilişkisini ve temasını tamamen kesmiş olan iktidar, şu saate kadar doğan tribün krizini de yönetemedi. Oysa yapacağı tek bir şey vardı. Tribünden gelen sese kulak vermek! Halk, yaşadığı zorlukları, sıkıntıları iktidarın il başkanlarına, kaymakamlarına, valilerine milletvekiline anlatıyor, ama bu ses sarayın kapısından içeri giremiyordu. Girse bile saray koltuğunda oturan zat-ı muhteremi ikna edemiyordu. Öyle değil mi? Çocuğu, anası, babası, kardeşi, karısı günler boyunca yardım edin, kurtarın bizi diye enkaz altından seslenip bir yardım eli uzanmasını beklerken, enkaz başında çaresizce bekleyen ve ‘’DEVLET NEREDE, KIZILAY NEREDE’’ diye feryat eden gözü yaşlı, çaresiz insanlara, ‘’Be ahlaksız, be namussuz, be adi’’ diye hakaret edilmedi mi? Sonrasında ekranlara çıkıp ilk günler için helallik istemediniz mi? Öldüler sayın Erdoğan! Pisipisine öldüler. Onlarla helalleşeceğiniz yer artık bu dünya değil…

Evet sayın Cumhurbaşkanı! Halk olarak artık size ulaşamıyoruz. Size ulaşabileceğimiz bütün imkan ve seçenekleri ortadan kaldırdınız. Sendikalar konuşamıyor, STK’lar konuşamıyor, üniversiteler konuşamıyor, basın yayın organları konuşamıyor, sizin normlarınıza göre tepkide ayarı kaçıranlar ya gözaltına alınıyor, ya da tutuklanıyor. İşçi greve gitse, hakkını istese grev kararını kaldırıyor, direnenleri gözaltına alıyorsunuz.

Öğrenci; üniversitelerimizi açın, biz okumak istiyoruz diye kararı protesto etmek istese izin vermiyor, güç kullanıyor, gözaltına alıyorsunuz.

Hukuk işlemiyor, adalet terazisi güçlüden ve ezenden yana basıyor. Halk olarak medeni bir şekilde sizinle iletişim kuramıyor, millet olarak size derdimizi anlatamıyoruz. Ne yapalım Sayın Erdoğan?

Halk size, ‘’sesimizi duyurabileceğimiz, dikkatinizi çekebileceğimiz elimizde kalan tek yer stadyumlar, ‘’biz halkız ne olur artık bizi görün ve dinleyin’’ diyor, daha ne desin! Haa! Tribünde takıldığınız ‘’ULAN’’sa, halka bu kültürü aşılayan da sizin kullandığınız hakaret ve aşağılama dilidir. Oysa siz, ‘’Biz milletimizin hizmetkarıyız’’ der, halkı baş tacı eden bir dil kullanırdınız. Bugünse canını, umutlarını, hayallerini, geleceğini toprağa gömmüş insanlara hakaret ederek size hizmetkarmış hissi uyandırıyorsunuz, farkında değil misiniz Sayın Cumhurbaşkanı! Peki iktidarınız ve iktidar yardakçıları ne diyor, bir de ona bakalım.

İktidarınızın arkasında hazır ola geçen kulüpler hemen mesaj yayınlamaya başladılar. Başakşehir, Konya, Kayseri, Erzurum, Rize vs.

Kamuoyuna paylaştıkları mesajlarında devlet vurgusu ön plandaydı. Tribün protestolarına karşı ‘’Devletimizin yanındayız’’ mesajı veriliyordu. Bir anlamda hükümeti protesto eden halk, devlet düşmanı gibi gösterilmeye çalışılıyordu. Oysa halk, devletle hükümeti ayırabilecek düzeyde bir zekaya sahipti. Ancak bu mesajı yayınlayanlar iktidarda olan ve seçimle gelip, seçimle gidecek olan hükümetlerini devlet zanneden bir zeka ve kibir düzeyine evrilmişti. Kullandıkları dil o kadar ayrıştırıcı ve küçümseyiciydi ki, Çaykur Rizespor’un mesajında ihanet, alçakça, provokatif, foseptik farelerinin çığlıkları, lejyoner, taraftar müsveddesi gibi sözcükleri cümle içinde kullanarak yine ‘’Devletinin yanında olduklarını’’ belirten paylaşımlarda bulunarak belki de farkında olmadan toplumu ayrıştıran tehlikelerle dolu bir yola mayın döşediler…

Oysa, ilk üç gün, halkı enkaz altında ölüme terk eden Devlet değil, hükümetin harekete geçmekte geç kalmasıydı.

Askeri sahaya çıkartmayan devlet değil, devleti yöneten hükümetin aldığı bir karar idi.

İmar Barışı adı altında deprem bölgesinde yüzbinlerce konuta ruhsat veren ve halihazırda 50 bin insana evini mezar eden devlet değil, bunları seçim mitinglerinde bir başarı hikayesi gibi anlatan ve mevcut tek adam hükümetinin başı olan sayın Erdoğan idi.

AHBAP kanalıyla halka çadır, dondurulmuş barbunya satan devletin Kızılay’ı değil, Kızılay’ı ticari bir şirkete çeviren hükümetin aldığı kararlar idi. Nasıl ki, tribünlerdeki protestoların sorumlusu Beşiktaş ve Fenerbahçe kulüpleri değilse, hükümetin yaptığı hataların da sorumlusu devlet değil, devletin kurumlarının içini boşaltan, ehliyeti ve liyakati değersizleştiren saray yönetimiydi.

Hatalar ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir tek adam rejiminin sonuçlarını ölerek, sakat kalarak, intihar ederek, açlık ve sefalet çekerek, kaçak ve sığınmacı eliyle işgal edilerek, milli servetimizi yabancı sermayeye yok pahasına devrederek iktidarınız sayesinde Türk milleti olarak hiçleştirilerek ödüyoruz. Şimdi soruyorum size!  İktidarınız eliyle yaşadığımız ve sonuçlarına canımız pahasına katlanmak zorunda olduğumuz yanlışlarınızı tribünden dahi haykıramayacak ve sesimizi zat-ı alinize duyuramayacaksak, bunu nerede ve nasıl yapacağız Allah aşkına söyler misiniz?

Hayatında bir tane bile güvenlik makalesi okumayan bir spor ve futbol insanı olarak, hayatında bir tane güvenlik makalesi okumayan Sayın İçişleri Bakanımıza buradan nacizane seslenmek istiyorum. tribünler AGORA (Halk Meydanı) dır. Ali Koç, futbolcuya, teknik direktöre, Koç grubunun yüz bin çalışanına sözünü geçirebilir ama Fenerbahçe taraftarına geçiremez bunu bilmelisiniz. Aynı şey Beşiktaş ve tüm takım taraftarları için geçerlidir. Yani ifade ettiğiniz gibi tribünlerden gelen ses birkaç kişinin yönlendirmesi değil, Halkın iç sesidir ve yürekten haykırmaktadır. Yapmanız gereken bu sese kulak vermenizdir. Tribüne mesai ayırmanıza hiç gerek yok! Tribünleri Kayseri-Fenerbahçe arasında oynanacak maçta olduğu gibi kapatmanıza da gerek yok. Kayserispor Başkanı tarafından Fenerbahçe taraftarının maça alınmaması için yapılan başvuru ve il güvenlik kurulu tarafından alınan karar, 6222 sayılı Kanun ve sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine dair kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelik hükümlerine aykırıdır ve bu aykırılığı şahsen bir spor insanı olarak kabul etmek mümkün değildir. Bunları yaparsanız tribündeki yarayı kaşımış ve azdırmış olursunuz. Tribünün içine spor polisi girer ve bu tribünde 6222 sayılı sporda şiddet yasasına uygun olaylara müdahale eder. Ancak olurda, sırf hükümet protesto ediliyor diye tribünlere sert müdahalede bulunulursa, bu yaralı bir Aslanın kafesine girip onu çivili sopayla dürtmekten farksız bir müdahale olur ki, sonuçlarını kimse kestiremez!.. Yukarıda belirttiğim gibi; bırakın Halk, tribünde enerjisini boşaltsın. Hükümetinize sesini duyurabilsin. Halkla karşı karşıya gelmek yerine yan yana gelmek için çaba sarf edin. Protestolar olacaksa tribünde olsun. Sayın Bakanım! Sizce de, halkın tribünde olması, sokakta olmasından daha hayırlı değil mi?

İşin bir de futbol ekonomisi yönü var. Siyasi saiklerle alınacak tribün kapatma kararı kulüplerin kısa, orta ve uzun vadeli gelir gider projeksiyonunu olumsuz yönde etkilemez mi? Ürün satışlarının düşeceği gişe gelirlerinin sıfırlanacağı bir süreçte Borsaya açık bu şirketlerin hisse değerlerinde negatif bir değerlenmeye gitmesi sonucunda hem kulüp hem de yatırımcıya kaybettirmiş olmaz mısınız?

Çok uzattım. Sözün özü: Tribünler Hiçbir zaman baskıcı yönetimlerin Halkı köleleştirmesine izin vermez!

Hayatında bir kez güvenlik makalesi okumayan ben!

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. 2 Mart 2023, 10:27

    antik çağda acaba agoralarda protesto olsa idareciler, hükümdarlar, imparatorlar ne yapıyordu?

    • 2 Mart 2023, 10:57

      Antik çağların toplum ve siyasetini yazan bir kitap okuyup öğrenebilirsiniz. Antik çağları düşünüp 21. Yüzyılda yaşamak pek kolay olmasa gerek.🤔

  2. 2 Mart 2023, 10:19

    Hislerime tercüman olmussun. Tebrikler

  3. 2 Mart 2023, 00:57

    Ülke olarak içine düşürüldüğümüz hal-i pür melalimiz karşısında stadyumlarda hayat bulabilen halkımızın çok nazik protestosu bir spor adamı tarafından ancak bu kadar nezaketle izah edilebilirdi.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!