Avatar
Murat Bölükbaşı

Tribünleri rahat bırakın! 

featured
İnsanın varoluşu sürecinde edindiği özellikler bazı birliktelikleri beraberinde getirmiş ve toplum olma yolunda varoluşla birlikte önemli bir mesafe almıştır. İnsanlar, bilerek veya bilmeden kendiliğinden oluşmuş topluluklar içinde sosyal ve yaşamsal sorumluluk, hak ve ihtiyaçlar çerçevesinde zorlukların üstesinden gelebilmek adına birlikte hareket etme karakterini geliştirmiştir. Gelişim süreci içinde toplum; birey için insanı şekillendiren, inandığı değerleri belirleyen, davranış ve düşüncesini etkileyen kazanımları korumak ve savunmak için ortak bir karakter oluşturan bir hayat okuludur.  
İnsanlık, bireysel ve toplumsal gelişim süreci içinde spor kültürüyle buluşmuş ve spor insanın toplumda diğer insanlara ulaşmasında önemli bir araç haline gelmiştir. 

Toplumun kendini ifade etmesi, yaşamda kazanma ve kaybetme üzerine kurulu varoluş ve güç mücadelesi kendini en iyi futbolda göstermiş ve ifade edebilmiştir. Bu olgular ve gerçekler taraftarın gücü, sesi, ağırlığı diye nitelendirilecek bir tribün kültürünün doğmasına sebep olmuştur. 

Böylece insanlar, futbol sayesinde aynı amaçlara yönelebilmeyi, birlikte hareket etme duygusunu ve kimsenin kimseden farkının olmadığı ortak bir statü oluşturmayı başardılar. Böylelikle, kimi doktor, mühendis, akademisyen, avukat; kimi işçi, bakkal, seyyar satıcı, avare, ayyaştan oluşan taraftar topluluğu bir tribün çatısı altında ruhunu ve bedenini üstüne giydiği formada yücelten, kimin ne olduğu bilinemeyen, önemi de olmayan ve bir el işaretiyle senkronize olmuş dev bir koroya dönüşen, menfaatsiz bir araya gelebilen muazzam bir gücü oluşturur. Güç mücadelesi, insanların davranışlarını kontrol etme ve etkileme gibi meseleleri içermektedir. Buna göre spor, (FUTBOL) maalesef ki ülkemizde devletle veya hükümetle doğrudan etkileşimi olan kendi içinde siyasi mücadelelere sahip, kontrol altında tutulması gereken bir alana dönüştü. Durum böyle olunca toplumsal bir varoluşun meydan okuması olan futbol, siyasetin deney, siyasetçinin düzlem alanı haline geldi. FETÖ’nün başlattığı ve mevcut iktidarın destek verdiği Fenerbahçe’yi ele geçirmek için organize edilen şike operasyonlarının izleri hala hafızalarımızda canlılığını korumakta. Yine aynı örgütün futbol abileri eliyle futbol kulüplerine sızmaları ve birçok sporcuyu ağlarına düşürmeleri de hala hafızalarımızda yerini koruyor. Birçok kulübün belediye desteği olmadan ayakta kalamayacağı bilinen bir gerçek. Dolayısı ile kulüp yönetimi de yine mevcut iktidarın kontrolünde ve izniyle oluşturulabiliyor. Bu kişilerinde mevcut iktidarla, Belediye Meclis Üyesi, İl Meclis Üyesi, Parti İl Başkanlığı düzeyinde, ya da iktidara yakınlığı ile ihale alan iş adamlarından oluştuğu biliniyor. İstisnalar hariç, siyasi icazet olmadan ne bir kulübe teknik direktör olmanız, ne de Federasyona başkan olmanız mümkün değildir. Yaşadıklarımız ve gördüklerimizle kabul etmeliyiz ki, futbol, ülkemizde sosyal ve siyasal bir olgu olarak kabul görmektedir. Futbolun ve siyasetin iç içe geçmişliğinin en önemli sebebi futbolun politik olarak kullanılabilecek alanlar yaratmasıdır. Siyasetçi olarak mitinglerde boynunuza kulüp kaşkolu takacaksınız, yapamayacağınız sportif vaatlerle halkın oyunu almaya çalışacaksınız, halk size tribünden sarı kart gösterince, ‘’spora siyaseti karıştırıyorsunuz, bundan sonra maçlar seyircisiz oynansın’’ diye akıl ve izanla bağdaşmayan söylemlerde bulunacak, kontrolünüzdeki takımların başkanlarına destek mesajı yazdıracak ve toplumla uzlaşmak yerine çatışmayı körüklemeye devam edeceksiniz ve bizde buna ses çıkarmayacağız öyle mi? 

Ülkeyi yöneten siyasetçiler olarak, ‘neden stadyumlarda halk bize bu kadar tepki gösteriyor’ diye düşündünüz mü? Düşünmez ve bilmez olur musunuz hiç! Ben, siz kurnaz siyasetçilere değil ama, düşünmeyen ve düşünemeyen vatandaşlar düşünebilsin diye anlatacağım iyi dinleyin! 

‘’İktidarlar futbolu halkı uyutmak, muhalifler ise halkı uyandırmak için kullanır.’’ Çünkü demokrasi ve özgürlüklerin toplumun elinden alındığı baskı rejimlerinde halkın birleşip sesini duyurabildiği son kaledir stadyumlar ve tribünler! İşte Fenerbahçe ve Beşiktaş stadyumlarında yaşanan tam da budur. Halk; beceriksiz ve liyakatsiz iktidar kadrolarını istifaya davet ederek ‘’kral çıplak’’ diye haykırmıştır. Gösteri ve yürüyüş hakkı iktidar iradesi ve kolluk eliyle gasp edilen, buna yeltenenlerin dövüldüğü, gözaltına alındığı, tutuklandığı bir ortamda halk iradesinin ortaya konabildiği tek ‘’kurtarılmış bölgedir’’ stadyumlar. Orada karşı takım taraftarı yoktur. Orada rakip takım forması da renkleri de yoktur. Orada tek bir renk olan albayrağa, vatana ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e olan bağlılık ve sadakat vardır. İşte sizi asıl rahatsız eden budur. Çünkü Mustafa Kemal, vatan ve bayrak siyaset üstüdür. Milletin bağrından gelen ve asla teslim alınamayan inanç yüklü o haykırıştır sizi delirten; ‘’Mustafa Kemalin askerleriyiz!..’’  

Tekrar etmekte fayda var. Kitleleri etkileyen gücüyle Stadyumlar, iktidara karşı muhalif hareketin dayanışma, iletişim ve mücadele ekseninde güçlü şekilde gösterileceği son kalelerdir. Futbol, bugüne kadar iktidar tarafından siyasi bir aygıt olarak kullanıldı. Bugün ise görüyoruz ki, rüzgar tersine döndü.  

Tribünleri rahat bırakın! 

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. evet, Franko diktatörlüğü gibi.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!