Avatar
Nihat Genç

Genleriyle oynanmış muhalefet

featured

Nihat Genç yazdı…

Veryansın’da arkadaşlarıma bana müsaade seçimlere kadar yazıp çizip konuşmak istemiyorum, dedim, laf anlatamadım!

Seçim arifesi insanları fikirleri kurumları tanıyamıyorum, her taraf çok sert kutuplaşmış ve gözler körleşmiş ve on yıllarca güvenip tanıdığımız kim varsa çok ağır mutasyona uğramış… 20. yüzyıl sanatının makine parçaları ve hurdalardan ve işe yaramaz nesnelerden neden oluşturulduğunu şimdi daha iyi anlıyor insan!

Seçim sonrasını da geçtim, bir yirmi yıl daha artık laf anlatamayız millete, artık yüzde yüz eminim, bir yapay zeka siyaseti çoktan programlamış! Aydınların artık sinirleri alındı ve her biri elektrik devresine dönüştürüldü, güç kaynakları, iletim hatları, düğmeler anahtarlar, hepsinde aynı merkez!

Sürü ters dönmüş eşekler bir gizli güç tarafından başa geçirilmiş, Amerika’nın projelendirdiği İmamoğlu, Babacan, Akşener, vs. gibi isimler peşinde değme Cumhuriyetçiler domine edilmiş, tahkim edilmiş, hizaya sokulmuş, sensör radar anten aynı anda yanıp sönen ışıklar hepsi tek merkezden, artık kime ne laf anlatıyorsun?

Sadece ben değil, Türkiye’de artık kimse yazarak çizerek konuşarak laf anlatamaz, dilin beynin sinirlerin ve insanın imkanları buraya kadar!

İstediğin sertlikte ve açıklıkta yaz ve söyle, ikna telkin ve bir tepki ve ülkenin bekasını sahiplenecek milli bir refleks mümkün değil! Ortalık toz duman ve ‘kelimeler’ ve ‘kişiler’ anlamlarını kaybetti!

Mesela bu satırlarda Cumhuriyet’in sahipsizliğini değil iki yavru kedinin sokakta ve aç kaldığını anlatsak onbinlerce insanın şefkat ve merhametini görürdük, ama söz konusu olan iki yavru kedi değil, Cumhuriyet, vatan, beka, memleket olunca, kör sağır bir duvarla kurulmuş bir pilli bebekle karşılaşıyorsun, bağırsan hiç duymuyorlar, artık programlanıp makineye dönüşmüş yazarlar ve insanlar!

Tıpkı Amerika işgali günlerinde Irak’a dönüverdik, halk ve aydınlar, Saddam’dan iğreniyor nefret ediyordu ve aynı halk ve aydınlar Amerika’ya da düşmandı, ancak, iki arada bir derede kaldılar, ya Saddamcısın ya Amerikancısın, aydınlara ve halka üçüncü bir tercih bırakmadılar ve aydınlar ve halk üçüncü bir yol bulacak imkanı ve kurumları bulamadılar!

Ve Amerikan askerleri geldiğinde ilk önce Saddam ve Amerika arasında üçüncü bir tercih arayan aydınları, doktorları mühendisleri vs. öldürdü ve siyasi sahayı tamamen ‘dinciler’e ve ‘mezheplere’ ve ‘kuklalara’ bıraktılar!

Siyaset ‘dinciler’ ‘mezhepçiler’ ‘etnikçiler’ arasındaki bir savaşa dönüştürülüp programlanmışsa artık Amerikan askerlerine de ihtiyaç yok, ülke kendi kendini infilak ettirip bin parçaya bölünür, işte ülkeyi patlatacak deneyimlenmiş yapay zeka aydınlarımızı ve kurumlarımızı ve partilerimizin beyni haline geliverdi!

Bu denli gözü kararmış ve kutuplaştırılmış ve sağırlaştırılmış bir ülkeyi artık kelimeler aydınlar değil kısmen ve belki ‘musibetler’ adam eder!

Halkımız ve aydınlar  (15 Temmuz gecesi gibi ya da Hendek’te şehit olan 700 özel hareket gibi) bir felaket-musibet görmeden neyin ne olduğunu kimin aslında kim olduğunu anlaması mümkün değil!

Halk ve aydınlar çoktandır duygusuz ve sorumsuz bir yapay zekanın emrinde ve beyninde cip devrelerine dönüşüverdi!

Akademisi medyası aydını sivil kurumları kalmadığına göre bu saatten sonra Türkiye artık saldım çayıra felaketler-musibetler-belalar yön verecek!

Kelimelerin dilin itibarı kalmadı, artık yolumuzu ve kaderimizi önümüze koyulan dayatılan kuklalar peşinde tıpkı Ortadoğu ülkeleri gibi ‘musibetler’ belirleyecek!

Siyasi felaketler yaşanmadan da millete dert anlatmamız imkansız!

Ve her siyasi felakette de ülkenin bekası omurgası anayasası ve kurumlarını anahtar teslim kaybediyor daha derin bir çaresizlik içinde kilitleniyorsun!

İşte 15 yıl laf anlatamadık ve sonunda ordu hukuk ve akademi ve medya kimlerin eline geçiverdi!

Evet, başından aşağı atılan bombaları görünce millet uyandı ama siyasi yangından bekası olan kurumları kurtaramadı, sel aldı alevler aldı, devlet yandı bitti kül oldu! Bilincini öyle kaybetti ki şimdi o bombaları atanlar ya da o bombaları atanlara makam verip önlerini açanların peşinden hala umut bekliyor!

Bela, yine geliyorum, diyor, ayrı ırkların çiftleştirilip mutasyona uğraması gibi, liberali, Fetöcüsü, PKK’lısı, Cumhuriyetçisi, birbirleriyle çiftleştirilmiş ortaya tanıyamadığımız bir ucube bir garabet çıkmış, işte, Said Nursi’nin ajanları piçleri her akşam Halk TV’de, liberaller ve güya Atatürkçülerle Cumhuriyet düşmanları bir olmuş memleket kurtarıyor!

Ellerinde sadece hesap kitap var, matematik var, anketler ve istatistikler var ve ajanlar ve düşünce kuruluşları ve girdiler ve veriler ve manipülasyon ve trol grupları ve ağlar ve bağlantılar vs. var, ve ama hepsi duygusuz vicdansız kalpsiz ve beyinsiz!

Bir gizli güç bu abileri Fetö’yle PKK’ya liberallerle çiftleştirmekle kalmamış hesap kitap matematik deyip bir karıncanın nokta kadar beyninden daha düşük bir yapay zekanın içine cip diye takıvermiş!

CHP artı HDP artı Altılı Masa, yaşasın işte seçim zaferi!

Hangi yapay zekanın hangi proje hangi programın ürünü bu matematik!

Evet, bilgisayarlar resim yapar satranç oynar müzik eseri üretebilir hatta film dahi çekebilir ve karmaşık fabrikaları yönetebilir hatta uçaklar kaldırır indirir ancak bilgisayarlar ‘karar veremez’!

Kararı veren kim?

Hatta, bilgisayarı, çöpe atsanız üstüne işeseniz, bilgisayar hiç utanmaz ve seçim sonrası ben bunların yüzlerine tükürürüm diyorsanız hangi makinenin hangi programın hangi kör sağır otomat devrelerinin yüzü utanç içinde kızaracak?

Bilgisayar sadece işlemdir ve sorun çözer, oysa, insanın derdi ‘ayakta’ kalabilmektir, insanın derdi ‘özgür’ kalabilmektir, insanın derdi, hayati organlarının bütünlüğünü (kolu bacağı gözü) kaybetmemektir!

Programlayan kim?

Bu hesap kitap peşinde milleti kafalayan kim?

1917’de sanat dünyasında büyük bir devrim yaşanır, bir ‘pisuvar’ sergilenir!

Evet, Mona Lisa gibi şahane sanat eserlerine alışmış insanlar sergiye gidince sanat eseri diye bir ‘pisuvar’ görür!

Üstelik bu bir sanat eseri değil bir sanayi ürünü!

Ortada bir emek de yok, adam kalkmış çöplükten bir pisuvar getirip sergi salonuna koymuş!

Bu sıra dışı olay tüm dünyada sanata bakışın şeklini düşüncesini değiştirir!

‘Pisuvar’ fikri, Marcel Duchamp’ın, pisuvarın altına kendi imzasını da koymaz,  eserin sahibi diye R. Mutt yazar, orijinal adı Çeşme: Fountain!

Bir pisuvar sanat eseri olabilir mi, Marcel Duchamp şöyle der: ‘sıradan bir nesne salt sanatçının kararıyla bir sanat eseri saygınlığı kazanır!’

Tekrar edelim, sıradan bir eşya, makas, çöp, masa, çatal kaşık, vs. bir sanatçının kararıyla bir sanat eseri saygınlığına çıkartılabilir mi?

Yani, Babacan, Said Nursi’nin piçi, Davutoğlu, vs. gibi, hiçbir özelliği olmayan alelade nesnelere (pisuvar gibi) saygınlık kazandıran kimdir hangi sanatçıdır?

Bu adi nesnelerin fotoğrafını çekip manşetten duyuran-ağırlayan ve bu adi nesnelere büyük siyasi figürler hatta kahraman siyasetçiler saygınlığı kazandıran kimlerdir?

Bunlar kopyanın kopyası çer çöp üçüncü dünya sergileridir!

Ya da Picasso’nun resimlerinde yüzler vücutlar eğri büğrü çarpıtılmış gibidir, çünkü, Picasso, derinliği/perspektifi kaldırır ve derinliksiz tek boyutta yan yana gelmiş figürlerin hepsi şeytan çarpmış gibidir, evet, bir milletin tarihin ve istiklal derinliğini kaldırırsanız, şekli bozulmuş siyasi figür hatta sanat eseri haline gelebiliyor!

Önümüzdeki otuz yılda size dayatılan ve her gün konuşulmaya mecbur bırakılan derinliği ve duyguları alınmış çarpıtılmış projeleriniz: İmamoğlu, Babacan… Her biri artık ‘kutsal damacana!’

Sanat tarihi bilmeyen de şimdi öğrensin hatta bu pisuvar sanat tarihçileri tarafından 20. Yüzyılın en büyük eseri ilan edilmiştir!

Bence de, İmamoğlu, Babacan, Davutoğlu ve Said Nursi’nin ajan piçleri, yüzyılımızın deha projeleridir!

Kim programlamışsa gerçekte siyasette devrim yapmış adi sıradan nesneleri Cumhuriyetçilerin başına getirip kutsallaştırmayı başarmıştır!

Gelelim pisuvarın sanat değerine?

Artık bir sanat eseri ‘güzel’ olmak zorunda değildir ve artık pisuvarı, sanatı sanat yapan değerlerle kavramlarla açıklamak zorunda da değiliz. Yani Cumhuriyet’i kaldıracağım Türklüğü çıkartacağım tarikatları yasalaştıracağımız diyen adamları pekala kahraman Cumhuriyetçiler diye sergileyebiliriz!

Ayrıca sanat eseri senin alın terin el emeğin olmak zorunda da değil, sanayiye ya da hurdalığa gidip bir lastik hortum bir kaporta parçası bir kelebek aynasını bu da bir buluştur fikirdir diye sanat eseri haline pekala getirebilirsin! Hatta vatan hainlerini bölücüleri vahşi yobazları Cumhuriyet’i yıkan kim varsa çer çöp toplayıp kurtarıcı kahraman yapabilirsiniz!

Yapan kim?

Karar veren kim?

Burada, bakın, alın teri, el emeği hiç yok, ne var, sadece sanatçının ‘seçimi’? Seçim derken… Şimdi aklıma geldi, mesela ben de bir intihar bombacının yeleğini sergiye bir sanat eseri olarak gönderebilirim!

Ve ancak intihar yeleği sergilendiği salonda sanatseverler tam da önünden geçerken infilak edip patlayacak, burada da büyük sanatçı Nihat Genç, seçim sonrasını anlatmak istemiş?!

Pisuvar’ın sergilenmesiyle başlayan süreç klasik sanat anlayışını yerinden etti!

Klasik sanatı savunanların direnç duvarı yıkıldı ve artık her nesne sanat eseri olmaya başladı!

Düşünün, bir sergide Mona Lisa yanında Atatürk resmi ve yanında Said Nursi’nin piçi ya da bir Fetöcünün resmi var, siz en çok hangisine ilgi duyarsanız?

Halk TV’nin sanatsal seçimlerine bakarsanız Said Nursi’nin piçi ve Fetö’cüler ve PKK’lılar gerçek ‘sanat eserleri’, ki, her akşam sergilemeye doyamıyoruz!

Bu ihaneti sergileyen kim, bu zeka kimin, Cumhuriyet’in direnç duvarını yıkanlar kim, bu adi nesneleri sergilemeye karar verenler Akademi mi medya mı sivil kurumlar mı partiler mi, kimlerdir?

Pisuvar’ı –bu adi nesneleri- sergileyenin kimler olduğunu dahi kimse artık dert etmiyor kendine, bu pisuvar iş görsün, yeter!

Ben artık Cumhuriyet düşmanlığının otomatiğe bağlandığını düşünüyorum!

Yani karşımızda artık bir insan bir sanatçı bir yazar bir ideoloji bir parti yok, karşımızda programlanmış bir yapay zeka var!

Programlanmış yapay zeka, otomatiğe dönüştürülmüş (anketçiler, troller, istatistikler, seçim matematiği, liberaller, vs.) mükemmel askerler!

Ne söylesen duymaz, duygusuz vatansız, beyinsiz, tepkisiz, sinirsiz bir yapay zeka!

Cumhuriyet’i suçlayan karalayan Cumhuriyet’e nefretle bakan milyonlarca yapay zeka!

Karşımızda Cumhuriyet’in asli kurumlarını bekasını çığlıklarını duyacak kimse yok, sadece seçimlere girip oy kullanacak işte bu kadar!

Cumhuriyet düşmanlarının eskiden bir adı partisi ideolojisi olurdu, şimdi öyle değil, şu anda bilip bilmeden anlayıp anlamadan şartlanmış ve otomatiğe bağlanıp sürüklenen akılsız şuursuz makineye dönüşmüş bir düşman ordusuyla karşı karşıyayız!

Hayır, yalan söylüyorsun hayır çarpıtıyorsun diye suçlayacağınız cevap vereceğiniz vicdana davet edeceğiniz muhatabınız bir insan yok!

Pisuvara karar verenler Cumhuriyet’in yıkımı için yapay bir makineyi çoktan icat ettiler ve değme sırım pehlivanı Cumhuriyetçilerle tescilli hainleri çiftleştirip bir tuhaf ucube ırk yarattılar!

Otomatik devreler otomatik refleksler otomatik düşmanlık!

Duygusuz düşüncesiz nankör ve merhametsiz ve sorumluluk taşımayan ve Cumhuriyet’in yıkımı ağrına gidip bir cümlecik cevap verecek gözyaşı kanı elleri sinirleri hiç olmayan bir makine!

Artık kimseden emir almadan kendi başına düşmanlık yapan otomatik devrelerin kuşatması altındayız!

Otomatiğe alınmış iç savaşlara bölücülüğe yıkıma kaosa açık, Allah sonumuzu hayır etsin!

Pisuvara karar verenler medyayı Altılı Masa’yı liderlerinizi siyasetinizi programlamış, bu yüzden artık konuşmak yazmak nafile?

Artık karşınızda küfredebileceğiniz suçlayacağınız insan bedeni duyguları taşıyan ağlayan üzülen dert edinen kimsecikler kalmadı!

Fetö’yle PKK’yla çiftleşip mutasyona uğrayan Cumhuriyetçiler çoktandır bir makine düzeni ve disiplininde Cumhuriyet’i yıkım projesinde programlanmış!

Artık düşman bombaları ve askerlerine de ihtiyaç yok, pisuvarlar sağ olsun!

Bir yapay zekaya bir makineye bir otomata hadi söyleyin nasıl laf anlatacaksın, vatan haini Ali Kemal’le Uğur Mumcu’yu eşitleyen makinelere!

Oysa Cumhuriyet’in ilk safhası kanla bedenle savaşla ikinci safhası beyinle kağıtla kalemle ve heyecanlarla yani insan’la inşa edilmişti!

Evet bir yapay zeka bir bilgisayar sonuç alabilir!

Ancak insanlar ve toplulukların en temel amacı varlıkları ve yaşamlarını sürdürebilmektir!

İnsan sadece besin ve enerjiye ihtiyaç duymaz, insanlar yaşayabilmek için sevince mutluluğa ve kardeşliğe ve kedere de ihtiyaç duyar!

Ve insan ayakta kalabilmek için düşünceye de akla da neşeye de ve organ bütünlüğüne de ihtiyaç duyar!

Makine gibi duyarsızlaşan insanlara aidiyet duygusunu kardeşliği ve Cumhuriyet’in kazanımlarını ve bağımsızlığı ve insan onurunu anlatmak mümkün değildir!

Pek tabii, alışıldık matematik hesaplarla seçime gitmek beyne rahatlık veriyor, seçmenleri zahmetten kurtarıyor, bu yüzden istatistikleri hayalleri ve cep telefonlarını ve bilgisayarları çok seviyor onları icad edenlerin insanı hiçe sayan diliyle konuşmayı marifet sayıyoruz!

Oysa insan, beynini, rahatlığa teslim ederek değil, direnerek kendini bulur!

İstiklal Savaşı bir direniş destanıdır!

Onurunu ve kişiliğini efendilere ağababalarına saraylara tarikatlara şeyhlere ajanlara çiğnetmek istemeyen insanın bağımsızlık savaşı tarihlerin en büyük direniş destanıdır!

Cumhuriyet’i yok sayan o cip takılmış beyinleriniz tarihlerin en soylusu varlığımız her şeyimiz milli kurtuluş savaşının hesabını da yaptı mı?

O cipleriniz bu memleket hangi felaketler yangınlar içinden kaç milyon şehit vererek çıktığını da hesap etti mi?

Pisuvarlar ve pisuvarları ekran ekran sergileyenler milli birliğimiz milli sevincimiz ve Cumhuriyet’le düne kadar Cumhuriyet’i savunan kurumları ele geçirmiş şimdi dalga geçiyorlar!

O yapay zeka o troller o projeler o istatistikler o anketler, hangi şehidimizin mezar taşına dokundu?

Programlanmış otomatiğe bağlanmış yapay zekanız bir tek gece babası şehit olmuş bir küçücük kızın gözleriyle göklere yıldızlara hiç baktı mı?

Cumhuriyet’i PKK’yla mı Fetö’yle mi İmamoğlu ve Babacan gibi projelerle mi kurtardık?

Yoksa Cumhuriyet’i kan ve gözyaşı dökerek cephe cephe savaşlar verip yüzyılların çürümesine ve gericiliğine karşı koyup sıra sıra aydınlanma devrimlerini hayata geçirip yüzyıldır ihaneti ve düşmanlıkları ortada bugün adları hiç değişmeyen aynı hainlerin elinden mi kurtardık?

Irak’ı vs. savaşa sürükleyip milyonları öldürüp ülkeleri parçalatanlar kimlerdi? Neo-liberalizmin makineleşmiş duygusuz köpekleri liberaller! Yüzbinlerce minicik çocuk öldürüldükten sonra tek biri çıkıp özür diledi mi? Yanlış yaptık dedi mi? Hayır, çünkü bir makinenin parçasıydılar!

Ukrayna’yı Maiden Meydanı’nda (turuncu devrimle) savaşa sürükleyen kimlerdi, neo-liberalizmin makineleşmiş duygusuz köpekleri, peki bugün Ukrayna’dan on milyon insan göç edip yüzbinler ölürken bu duygusuz köpekler liberaller neredeler? Pisuvar gibi bir soytarıdan Ukrayna’ya kukla başkan yaptılar ve Ukrayna paramparça, özür dilediler mi, hayır, çünkü her biri bir makinenin parçası!

İnsansız hava uçakları gibi, insansız tarihsiz sorumsuz duygusuz neşesiz makine parçaları programlanıp bir araya getirilmiş, bence de her makine parçası diğeriyle çiftleştirilmiş kaynak yapılıp ortaya büyük bir sanat eseri çıkarmışlar!

Genleriyle oynanmış muhalefet

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

9 Yorum

  1. Bir Gen vardır Genden içeri

  2. Yeterince ayıkamadın, bu ülkede ayıkmasını gerçekten istediğim, yıllardır takip ettiğim bir gazetecisin. Yeterince anlattım sanırım. Pişmanlıkların da bitmeyecek ayıkmazsan. Yazık olacak sana. Bir Dücane bir de sen kayıpsınız ve ben gerçekten üzülüyorum

  3. Veryansın, Orman yansın, taze çimenler çiçekler yeni orman olsun. Omuz omuza yürüyoruz, korkmuyoruz.

  4. 30 Ocak 2023, 23:46

    nihat abi, cumhuriyet ve türkiye hiçbir zaman öksüz bırakılmadı. bırakıp gidilme niyeti de yok. insanlar tüketici oldular ve kendi ceplerini düşünür oldular. bu da 8’li masa için bulunmaz fırsat.. bildenbergci babacan, ingiliz muhibi rabbi yesir eko, coni sever sahte asena, kuvayı gayrı-millici kemal.. insanların umuduna bakın… bunlar umut ise allah herkese akıl fikir versin derim. umudunuzu sizi sizin oyunuzla tasfiye etmeye gelenlere yani celladiniza bağlamışsınız demektir.

  5. 6’lı masa mutabakatı toplantı salonunda o tek kişi bırakılmış “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganın beş saniyelik videosu, orada Atatürk’ün olmadığının inkar edilemez kanıtı oldu.

  6. Evet beyinlere “Eşitleme programı” sokuldu.. U.Mumcuya şehit diyorsan AliKemale de diyeceksin. Anadoluda Türkiye olacaksa Kürdistan da olacak. EğitimDili Türkçe olacaksa Kürtçe de olacak Atatürk ulu Önder olacak ise Apo da olacak.

  7. 30 Ocak 2023, 13:03

    doğru bir farkındalık olduğunu belirtmek isterim

  8. 30 Ocak 2023, 12:51

    Nihat Bey, bu yazınızda da kalemi silah olarak kullanmışsınız. Sizin gibi vatansever yazarlar keşke çoğalsa, o zaman bu hallerde olmazdık. Etrafımız hain dolmuş ama evelallah biz Kuvayi Milliye kanı taşıyan insanlar olarak bu hainlere geçit vermeyeceğiz.

  9. Yaz Nihat abi. Ne olursun yaz. Senin yazıların gerçekleri tokat gibi yüzlere çarpıyor. Seçimlere kadar aralıksız yaz. Senin yazıların Cumhuriyet için, ülkesi için gerçekten endişelenenlere klavuz oluyor.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!