Avatar
Nihat Genç

Ne vereyim abime?

featured

Nihat Genç yazdı…

Çocukluğumuzda Trabzon Ganita, Kemerkaya ve Faroz’da sahile en fazla elli-yüz metre mesafede tombul kayalar olurdu ve bu kayalar sert dalgaların hızını keser ve dalgaların süratli ama yufka gibi düzleşmesini sağlardı, işte, orada…

Viya kayardık, viya, kollarını açıp dalganın üstüne uzatıyorsun ve dalga sizi sahile kadar sürüklüyor! Ve Viya tahtası vardı. Bu bir tahta parçası! Tahtayı göğsünüzün altına alıyorsunuz ve uygun yükseklikte bir dalga bekliyorsunuz ve dalganın süratiyle dalganın üstünde sahile kadar viya viya viya diye çığlıklar ata ata kayıyorsunuz!

Viya kaymak ya da Viya tahtası, çok bilinen bir yüzme oyunu ve eğlencesidir, çünkü, viya yarışları da yapardık, kim önce sahile varacak diye…

Viya yerine bugün ‘sörf’ kelimesi kullanıyoruz ve sörf tahtası!

Çok bilinen, takacıların kullandığı, haydi, haydi, açılıyoruz, anlamında “vira vira” vardır, aman karıştırmayın!

Örneğin ‘usta’ gibi çok köklü ve yaygın bir kelime varken ‘masterchef’ kullanılması sizin de ağrınıza gitmiyor mu; karşılığı olup da yabancısı kullanılan böyle yüzlerce kelime var!

Nihayet ‘masterchef’ hastalığının da çok sıkı bir eleştirisi geldi!

The Menu filmi, dünyada gittikçe yaygınlaşan ‘gurme’ ve ‘şef’ ve ‘ilginç, tuhaf’ yemeklerle bir güzel dalgasını geçmiş!

Çok kaliteli bir film değil ama felsefi teması kayda değer!

Film, çok zengin mutfak kültürü ve yemek ve ağız lezzeti olan çok zengin insanların hayranı oldukları bir şef tarafından çok özel ‘lezzetler’ yaşatılacak bir akşam partisine bir adaya davetle başlar!

Mutfakta onlarca şef yardımcısı vardır ve hepsi ‘cımbızla’ bir kimyager gibi çalışmakta ve mutfakta düzen disiplin ve ciddiyet hakimdir!

Aparatifler ve giriş yemekleri ‘yemek’ olamayacak kadar küçük ve ‘gülünç’ kimyasal deneylerdir!

Anlıyorsunuz ki, bu film, modern çağımızın elit bir manyaklığına dönüşen masterchef’likle dalga geçmek için çekilmiş!

Zengin misafirler ünlü şefe bir tarikat lideri bir guru gibi tapınmaktadır ve mutfak da zaten ibadet edilen kutsal bir mabet gibidir! Ve hayatın tek anlamı kalmıştır: kimsenin tatmadığı lezzetler!

Filmde iç içe geçmiş çok hikaye var, mesela ilki, şefin otoritesi!

Şefe güvenmek kendinizi şefin emir ve talimatlarına yüzde yüz bir sadakatla bırakmak zorundasınız?

Kimse şefi eleştiremez!

İkinci bir hikaye, yemeklerin, özellikle şef’in çocukluğu ve ailesiyle veya yaşadığı coğrafi bölgeyle olan ayrıntılı ve ilginç hikayeleri olması!

Ve her yemeğin mucizevi bir ‘icad’ ve şeflere de dünyayı keşfeden büyük kaşifler ve mucidler gibi çok derin bir saygıyla bakılması!

Filmde ikinci bir alt metin şu, sunulan yemekten, şefin tarif ettiği ve sizden istediği lezzeti almak ve hayranlığınızı sunmak zorundasınız!

Ayrıntıları geçelim, filmin saçma-sapan (absürd) yapısı şef yardımcısının şefin yanında asla onun gibi olamayacağım deyip silahı ağzına sıkıp kendini öldürmesiyle başlar!

Akşam yemeği ortasında bir intihar! Ve gerilim başlar!

Absürdlük devam eder, peşinden şef kendisine çok hayran zengin bir müşterisinin parmağını keser, kan her yere sıçrar!

Çok zengin ve çok ince zevkleri olan müşteriler neye uğradığına şaşırır şok geçirirler ve burada insan öldürülüyor bir şey yapmamız lazım diye önce fısıldaşır mırıldanırlar ve sonra isyan ederek ayaklanırlar, ama nafile!

Film, bize anlatmak istediğini burada özetler: Şef yardımcısının ölmesi ve müşterilerden birinin parmağının kesilmesi üzerine ayağa kalkan zengin müşteriler mutfağa saldırmak ister, heyhat, mutfakla yemek salonu arasında kurşun geçirmez kırılmaz ve görülmez bir ‘cam duvar’ vardır!

Yani zengin müşteriler çok korunaklı ve çok güvenlikli mutfak ve şefe karşı hiç bir şey yapmadan-yapamadan ‘ölümü’ görmezden gelip yemeklerini yemeye ve şefin otoritesiyle ilginç egzotik lezzetleri tadmayı sürdürürler!

Şef, zengin müşterilerine şunu demek ister, ben sizi çok özel bir adaya ve kimsenin tadamayacağı çok özel lezzetlere davet ettim, yani, bu lezzetler size özel, yani, bu lezzetler sizi çok önemli ve ayrıcalıklı kılıyor! Bu özel lezzetlerle siz dışardaki milyonlardan farklısınız! Bu mutfakta en ince en estetik daha önce bilinmedik olağanüstü lezzetler yaşıyorsunuz!

Ve film zengin müşterilerine şunu söylemek ister: size sunduğum bu ‘özel ayrıcalık’ın bir maliyeti var, o da, yanınızda adam da öldürülse birileri müşterilerin elini kolunu kökünden kopartsa da, sesinizi çıkartmaya hakkınız yok, zaten, sesiniz çıkartmak isteseniz bile, burası özel ‘bir ada’, ulaşacağınız kimse yok! Yani size sunulan ‘özel ayrıcalıklı lezzetlerin’ kadrini bilin ve lezzetleri keşfetmeye devam edin!

Yani ‘ayrıcalıklı’ olmanın bedelini içimizden biri öldürülse dahi şefe itaat ederek ödemeli ve susmalıyız ve sadece zengin müşteriler değil şef yardımcıları da şefe ölümüne bağlılık göstermek zorunda!

Ve bir intihar ve parmakları kesilen çok zengin bir müşteriye rağmen, servis devam eder!

Ve egzotik tatlar ve ilginç yemek tarifleri ve hikayeleri devam eder ve müşterilerden çoğu insan olmanın bu dünyada yaşamanın en büyük zevkini yaşar gibi cinayet ortasında yemek yemeye huşuyla kendinden geçercesine devam ederler, ‘bu çok özel deneyim’ ‘bu çok ayrıcalıklı bir deneyim’ diyerek!

Bir kaç gün önce, Ankara’da çok sevilen doçent bir ülkücü öldürüldü, sırada hangimiz var, bilmiyoruz ve bizler cinayetin sebebini vuranı katilini bilmek olayı anlamaya çalışırken…

İktidarın çok özel ayrıcalıkları ve lezzetleri ve THE MENU filmi düşüverdi aklıma!

Dünyanın en egzotik tat ve lezzetlerini yaşayabilmek ve bu özel lezzetlerle ayrıcalıklı bir kişilik edinmemiz için, şefe sadakatle bağlanmalıyız ve bizi ayrıcalıklı kılan lezzetli yemekleri cinayete rağmen yemeye devam etmeliyiz!

Ve tabii, bu cinayet, ultra lüks yedi yıldızlı lokantalarda değil, salaş bir esnaf lokantasında gibiydi! Yani cinayet çok estetik ve hijyenik ve profesyonelce bir şef mutfağından değil esnaf lokantası işine benziyordu!

Üstü başı yağlı bir garson bizi ‘özel’ ve ayrıcalıklı kılmak isterken: ‘başka ne veriyim abime’ der gibiydi ve istediğiniz kadar isyan edin, boşuna, mutfakla aranızdaki görülmez cam duvarı aşacak gücünüz yok, bu iktidar lezzetleri sizi ayrıcalıklı kılmak için verildi, susup, şefin talimatlarına uygun yemeğinize devam edin, Uğur Mumcu, Hrant Dink, Hablemitoğlu cinayetleri gibi!

Ne vereyim abime?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 2 Ocak 2023, 12:55

    Yine efsane bir yazı olmuş…

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!