Avatar
Şahin Filiz

Kafası karışık seçmenler için kılavuz… Sorunlar ve çözümleri

Prof. Dr. Şahin Filiz yazdı...

featured

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok az bir zaman kaldı. Türkiye, belki de tarihinde en kritik seçimini yapmak üzere. Onlarca parti kuruldu ve her biri kendi parti programından söz ediyor. Çoğu, birbirine benzer programlarını seçmenin dikkatine sunarken az bir kısmı diğerlerine hiç benzemeyen sıra dışı parti programlarıyla seçmenin huzuruna çıkmaya hazırlanıyor. Ülkemizin kangren olmuş sorunları karşısında kimi, sorunun kaynağı olan parti ya da partilerden koparak yeni bir umutmuş gibi ortaya çıkıyor. Kuşkusuz herhangi bir partiden kopan partilerin tümü aynı değil ve gerçekten, Türkiye’nin kritik sorunlarına köklü, devrimci ve akılcı çözümler üretme çabasıyla kendisini gösteriyor.

Türkiye’nin sorunları ve bu sorunlara sunulabilecek çözümler ne kehanetle ne de insan üstü zekâ ile ancak anlaşılabilecek türden değil. Hepsi ortada ve çoğumuzun birebir yaşadığı, fark edebildiği, anlayabildiği sorunlar ve çözümlerdir.

Canlı varlık düzeyinde iken bile kolayca anlaşılabilecek bu sorunların çözümleri, palyatif önlemlerle bulunabilecek türden değildir.

Türk halkının temel sorunları nedir? Seçimi kaygı ve umut arasında beklemekte olan Türk halkı ne istiyor?
Birinci sorun, bombalanarak Suriye’den ülkemize sürülen 13 milyon sığınmacıdır. Bugün sayıları-bazı kaynaklara göe-18 milyonu aşmış durumdadır ve halen de çok farklı ülkelerden gelerek sınırlarımızdan kolayca girmeye devam eden kaçaklar bu sayıya dahil değildir. Sayıları sürekli artmaktadır. Sığınmacı sorunu, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan ülkemizi tehdit etmekle kalmıyor, yabancı seçmenler olarak da siyasi geleceğimizi ipotek altına alıyor. Türk vatandaşlarından sakınılan pek çok hizmetten yararlanıyor olmaları onları birinci sınıf toplum kategorisine dahil ediyor. Ayrıca her yıl Türk milletinin cebinden 144 milyar dolar harcanarak sığınmacılara, hayatlarında göremeyecekleri bir konfor ve rahatlık sağlıyor.
Daha önemlisi, Suriye’den bombalanarak sürülen Suriyelilerin, topraklarına PKK’nın yerleşmiş olmasıdır. Sığınmacılarla birlikte envaı çeşit terörist, bağnaz gruplar, Işid cihatçı ruh hastaları, İslam’ı kirletmeyi meslek haline getirmiş emperyalizmin kuklası bir yığın kelle avcısı savaşkan militanlar bu sığınmacılar arasında ülkemizin her yerine yayılma eğilimindedir. 2022 yılında Işidli 1000’den fazla teröristin yakalandığını biliyoruz. Ama geriye kaç kişi kaldı, bunu bilmiyoruz. Türk askeri ve polisi bu canilerle uzun süre uğraşmak zorunda kalacağa benziyor.

Ülkemizdeki sığınmacıları kullanarak çıkarılacak bir karışıklık esnasında Suriye’deki PKK ve içerideki yandaşları, ülkemizi zayıf anında yakalamak için aradıkları fırsatı bulabilirler.

Türk dili, Arapça tabelalar, sığınmacılara özel eğitim ve özel sınıfların tahsisi ile hırpalanırken, fırsatı ganimet bilen “Altılı Masa” üyeleri, “Ana dilde eğitim”, “Yeniden çözüm süreci”, “her etnisitenin kendi kimliği ile seçime girmesi” ve “eşit vatandaşlık” gibi akla zarar kışkırtıcı “zihni Sinir Proceleri” ile traji-komik siyaset üretiyor, yangına benzinle koşuyorlar. Anayasanın ilk dört maddesini ve Türk kavramını Anayasadan çıkarmayı teklif edecek kadar gözü dönmüş bu siyasi tortular, değil sığınmacıları sorun olarak görmeyi Cumhuriyet’in varlığını akıllarınca temel sorun olarak görüyorlar. İktidar ile Altılı Masa aynı şeyleri söylüyor ve sorunun kaynağını ironik olarak çözümmüş gibi dayatıyorlar. Hangisini seçmeli sorusuna, “ya beni ya onu, nasıl olsa değişen bir şey olmayacak” edasıyla yanıt verip seçmeni iki çözümsüzlük arasında kronik bir çaresizliğe sürüklüyorlar.

Çözüm ne onun ne de bunun önerdiği çözümsüzlük değildir. Tek çözüm, sığınmacı ve kaçakların, sürüldükleri vatanlarına tümüyle geri gönderilmesidir. Diğer sorunların çıban başı budur. Sığınmacılar ve kaçaklar kendi vatanlarına gönderildiği takdirde ancak diğer sorunların çözümü için elverişli bir zemin yaratılmış olacaktır.

İkinci sorun, sürekli artan enflasyondur. Gıda, barınma, eğitim, güvenlik, sağlık alanlarında katlanılamaz boyutlara ulaşan pahalılık, başta sığınmacı ve kaçaklar sorunuyla doğrudan ilgilidir. Sığınmacı ve kaçak sorunu yalnız Suriyeliler, Afganlılar, İranlılar ve siyahi insanlarla sınırla değildir. Rusya-Ukrayna Savaşı bahane edilerek ülkemize on binlerce Rus ve Ukraynalı gelmiş ve gelmektedir. Özellikle Antalya başta olmak üzere, kıyı kentlerimizde konut ve kira fiyatları bu istila yüzünden 5-10 kat artmış; kent merkezinde, hatta aynı kentlerin ilçelerinde bile konut fiyatları, en yüksek devlet memurunun bile karşılayamayacağı düzeyde katlanmış, bununla da kalmamış, kira fiyatlarını da akıl almaz oranda artmıştır.

Konut almaktan umudunu kesen Türk vatandaşları, kiraya yönelse de benzer oranda artan fiyatlar karşısında bulundukları şehirleri terk etmeye başlamışlardır. Savaştan kaçan zengin Rus ve Ukraynalılar, Antalya’da 15-20 milyonluk villaları peynir ekmek gibi kolayca satın alarak vatandaşlık elde etmekte; böylece kentin bütün imkanlarından sadece onlar yararlanabilmektedir. Artan kira ve konut fiyatlarından gıda, giyim-kuşam ve eğlence sektörleri de payını almakta; artık orta hatta yüksek gelirli Türk vatandaşları tüm bunlardan giderek yoksun kalmaktadır.

Çözüm, yabancı turistin daha fazla gelmesini sağlamak ama mülk edinip vatandaşlık almalarına sınır getirmektir. Yeri gelmişken belirteyim. Her birey Türkiye’de en fazla bir konut alabilmeli; ikinci konut almaya kalktığı zaman ağır vergiler konulmalıdır. Bu uygulama Avrupa’da vardır. Yerli ya da yabancı demeden bu adil uygulamayı Türkiye’de mutlaka hayata geçirmek gerekir. 300 yüz 500 daire sahibi olmak nasıl bir hukuksuzluğun eseridir?

Üçüncü sorun eğitimle ilgilidir. “Eğitim ve Öğretimin Birliği “ilkesi, Cumhuriyetimizin devrimci ilkelerinden biridir. Yasa yürürlüktedir ama fiilen hırpalanmaktadır. Eski deyimle “Tevhid-i Tedrisat” iki yönlü tehdit altındadır: İlki, sayıları her geçen gün artan cemaat-tarikat yapılanmalarına bağlı olarak kurulan medreseler. Eğitim-öğretim dili Kürtçe ve Arapça olup, yüzlerce yıl önce Avrupa üniversiteleri karşısında tarihten silinip gitmiş müflis kurumlardır. Kuruluşundan beri felsefe, bilim ve sanata müfredatlarında yer vermemiş ve bugün de aynı yanlışı tekrar eden yapılardır. Ne ki ne iktidar ne muhalefet, denenmiş ve başarısızlığı tescil edilmiş bu kurumlardan rahatsız görünmüyor.

İkincisi, temerrüt faizi gibi katlanarak artan Rus, Ukraynalı, Suriyeli, Afganistanlı ve benzeri sığınmacı ve kaçaklar, nasıl ki yasal süreçleri çiğneyerek bedavadan Türk vatandaşı olabiliyorlarsa, Türkçeyi öğrenmeye de tenezzül buyurmuyorlar. Bu yüzden onlara, özel kolejlerde ve hatta Milli Eğitim’e bağlı bazı okullarda özel sınıflar tahsis edildiğini bizzat öğretmen arkadaşlarımdan sıklıkla duyuyorum. Bu durum, tıpkı medreseler gibi, eğitim ve öğretim birliği yasasını fiilen ihlal etmek demektir. Bu yasa, şu hâlde iki yönlü ihlal ve saldırı altındadır.

Çözüm, tüm sığınmacı ve kaçakları ülkelerine yollamaktan geçer. Yasal süreçlere uyarak vatandaş olmuş yabancıların ise planlı bir şekilde “Türkleştirilmeleri” kaçınılmazdır. Türk’ü anayasadan çıkarmak isteyenler, çağdaş, laik ve modern bilimsel eğitime temelden karşı olanlardır. Asıl düşmanlıkları Cumhuriyet’e ve onun eşitlik felsefesine yöneliktir. Cumhuriyet, din, para servet, ırk ya da bölge farkı gözetmeden her yurttaşı eşit sayar. Bu eşitlikten rahatsız olanlar, etnikçi, dinci ve tarikatçı yapılardır. Çünkü onlara göre ağa ya da şeyhleri seçkindir; bu imtiyazı Cumhuriyet rejimi tanımaz. Böyle partilere değil oyunuzu, günahınızı bile emanet etmeyiniz.

Üçüncüsü, tarım, hayvancılık ve sanayide planlı ve programlı üretim seferberliğidir. Çiftçiye alım garantisi vermekten, ekilebilir topraklarımızın korunmasına kadar bir dizi somut çözüm, hazırdır. Mercimeği, bulguru, peyniri dışarıdan değil kendi topraklarımızdan almak için dahiyane politikalara gerek yoktur. Kararlı vatansever ve Atatürk çizgisinde Türk milliyetçisi olmak, Cumhuriyetimize sahip çıkmak yeterlidir.

Dördüncü sorun, Türklük kavramına yönelik düşmanlıktır. Dış cepheden daha çok iç cepheden gelen saldırılar, Türk milletini bir arada tutan Türklük tanımı ve kavramını hedef almaktadır. Bunu yaparken bir de aynı milletten oy isteyecek kadar pişkin olabilmektedirler. “Bana oy ver ver, bak seni nasıl yok edeceğim” demekten başka bir anlama gelmeyen bu iki yüzlü saldırganlıkları, en büyük sorundur. Türk milleti, siyasi liderlerin konuşmalarını ve parti programlarını dikkatle bir kere dinlesin, okusun; hangisinin kendisine düşmanlık yaptığını, Türk milleti ve Cumhuriyet’e kastettiğini kolayca anlar. Parti liderlerinin konuşmalarını karşılaştırsın. Üzerinde düşünsün, sorsun, soruştursun. Yıllardır geleceğini karartan yegâne sebebin, vurdumduymazlık ve cehalet olduğunu rahatlıkla kavrayacaktır.

Beşinci sorun, laiklik karşıtlığıdır. Laiklik özgür, hukukun üstünlüğünden ödün vermeyen, çağdaş bilimsel bir ulus demektir. Laiklik millet olabilmenin temel koşuludur. Laik olmayan İslam ülkeleri bir türlü Müslüman da olabilmiş değildir. Gerçek inanan, laiklik sayesinde mutlu yaşayabilir. Hilafet, şeriat ve din devleti kavramları, İslam dinine sonradan eklemlenmiş tarihsel fıkhi ve kültürel eklentilerdir ve İslam dininin inanç veya ibadet cümlesinden değildir. Dogma da değildir.

Laiklik karşıtları, aynı zamanda İslam’ın en saf ve içten haliyle yaşanmasına karşıdırlar. Huzursuzlukları, yaptıklarının İslam’a kökten aykırı olmasından kaynaklanan vicdani ve ahlaki bir bunalımın eseridir.
“Makamı değil vatanı düşünüyoruz”, “Türk milleti, ne Altılı Masa’ya ne de iktidara mahkum değildir”, ”Mustafa Kemal Atatürk, ne işgal kuvvetlerine ne de Padişaha boyun eğdi; pekala onun yolunda aynı şeyi şimdi de yaparız; yeter ki umudumuzuyaşatalım”, “Cumhuriyet, 85 milyon Türk insanını eşit inşa, eşit yurttaş, eşit birey olarak görür, bu yüzden “eşit yurttaşlık olsun diyenler, zaten var olan eşitliği bozmak için milletimizi dinsel, etnik, mezhepsel, ırksal ve bölgesel parçalara ayırmaya çalışıyorlar ve bu yolla efendilerinin verdiği görevi yerine getiriyorlar” diyen bir siyasi çağrı, Türk milletinin kafasındaki bütün tereddütleri gidermiş demektir.

“Hele seçim günü gelsin, o zaman karar veririm” demek, kararım ve tercihim son güne kadar çeşitli etkilere açıktır; ben karar veremiyorum” demektir. Oysa Türk Milleti’nin ve Cumhuriyet’in yaşaması, Türk seçmenin kararlılığına bağlıdır. Kararlılık arayan Atatürk’e baksın. İrade ve azim Atatürk gibi düşünüp oy vermekle mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanları, Türklüğün azılı katilleri ve ülkemizi ve varlıklarımızı “altın tepside yabancılara sunanlar” kadar kararlı olmadıkça kafa karışıklığımız son bulmayacaktır.

Kılavuz parola, “Türklük, Vatan ve Cumhuriyet’tir”. Yolumuz Atatürk’ün ilke ve devrimleridir.

Kafası karışık seçmenler için kılavuz… Sorunlar ve çözümleri

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. sayın hocam şu anda kötünün iyisini seçeceğiz doğrumu. daha dün memleket partisi lideri, chp cumhurbaşkanı adayı bile resmen şunu dedi açın bakın. 6 lı masa bu ülkenin yönetimine gelmemeli. adam daha ne desin. kimin daha tehlikeli olduğunu görüyoruz. malesef muhalefet anti millilik üzerine master yapmaya çalışırken kötünün iyisine kalıyoruz.

  2. 30 Ocak 2023, 20:02
Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!