Avatar
Şahin Filiz

Mutabakat metninde yazılamayanlar ya da %2,5’un %30’a tahakkümü

Prof. Dr. Şahin Filiz yazdı...

featured

Altılı Masa”, altındaki görünmez ayak/ayaklar deşifre olunca, apar topar adını “Millet İttifakı” olarak değiştirdi ama görünen ve görünmeyen ayaklarıyla bu Masa, “yeter ki Erdoğan gitsin de biz gelelim” den başka hiçbir milli kaygı taşımadığını 30 Ocak 2023’de ilan ettiği “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” (Bundan sonra kısaca OPMM diyeceğim)’nde de ortaya koymuş oldu. OPMM’den önce 2022’de ilk olarak “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni”, “Temel İlkeler ve Hedefler Mutabakatı”, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” ve “Kurumsal Reformlar Raporu” nu kamuoyuna duyurup yayınlanmıştı.

OPMM, 9 ana başlık ve 75 ara başlık olmak üzere toplam 144 sayfadan oluşuyor. Yüzeysel bakıldığında, öncekilere göre keskin bir değişme ve dönüşme sezilebilir. Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif edilemez ilk dört maddesi, Atatürk ilke ve devrimleri, Ulus-devlet ideolojisi, Kaçaklar-sığınmacılar ve laiklik gibi ana konular dışında, ana ve alt başlıkların çoğunda Zafer Partisi’nin derin etkisini görmemek mümkün değildir. Zafer Partisi’nin parti programında ve Genel Başkan Ümit Özdağ’ın basına yaptığı konuşmalarda ve attığı twitlerde  vurguladığı bir çok madde, mutabakat metninde neredeyse olduğu gibi iktibas edilmiş; gerçek muhalefetin Türk Milleti’nin sesini kulaklarını patlatırcasına haykırmasından neşet etmiş olsa gerek, bu maddelere  kerhen de olsa yer vermişlerdir.

Yolsuzlukla mücadeleden yargıda adaletin tesisine ve askeri okulların açılmasına kadar benzer birçok madde, sarı muhalefetin gerçek muhalefet karşısında geri adım attığının göstergesi olarak yorumlanmalıdır. İstisnai ana konuların yazılmadığını bir an için paranteze alırsak, bazı ayrıntılarda sanki milli bir muhalefetin taslak metni görünümündeki bu metin, ilk bakışta, daha önceki deklarasyonlara göre “ideolojik bir kırılma” görüntüsü vermektedir. Bu görüntünün üç önemli nedeni vardır: İlki, Zafer Partisi’nin millici muhalefet anlayışı karşısındaki çaresizlikleri; İkincisi, CHP ve İYİ Parti’de hala varlığını koruyan yurtsever taban olsa gerektir. Üçüncüsü, bu iki partinin oy oranları %30’u bulduğu için, oy oranlarının, %2,5’luk oy oranını kendi aralarında ancak denkleştiren diğer küçük ortaklar üzerindeki psikolojik baskısıdır. Bu üç neden, olumlu maddelerin yazılmasındaki gerekçe olmalıdır. Bu durumda görünürde “kaybeden” %2,5’luk küçükler gibi durmaktadır.

Kayıp sayarlar mı, emin değilim ama asıl “kaybeden” CHP ve İYİ Parti’dir. Ne var ki, diğer metinlerde olduğu gibi bu son metinde de yine %2,5’luk küçüklerin dediği olmuştur.  Onların tahakkümü, başta belirttiğim ana konuları bu metne de aldırmamış olmalarıdır. OPMM, yazılandan çok yazılmayan ana konular bakımından son derece yanıltıcı bir nitelik taşımaktadır. Başka bir deyişle, bu metinde yazılanlardan çok, yazılmayanlar daha önemlidir.

Yazılanlar, yazılmayan en temel ve en hassas konuları, daha önceki metinlere nazaran daha ustaca önemsizleştirme yöntemiyle kaleme alınmıştır. Önceki bildirilerde, örneğin, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni”nde laiklik, ancak dinsel ve mezhepsel özgürlüklerin genişletilmesi bağlamında anılmış[1]; burada bile salt laiklik benimsenmemiştir. Laiklik, çok sığ ve eksik bir tanıma sıkıştırılarak “din, mezhep, hatta cemaatleşme-tarikatlaşma”nın önünü açacak şekilde eğilip bükülmüştür. Tek taraflı bir laiklik tanımı, laikliğin asıl tanımı değildir. Çünkü laiklik, bireylerin din ve inanç özgürlüğünü genişletir; devlete herhangi bir dinin egemen olmasını engeller. Üstelik, din ve inanç sahibi olmak istemeyenlere de aynı şekilde özgürlük tanımak anlamına gelir. Laikliğin üçüncü tamamlayıcı tanımını unutmamak gerekir: Herhangi bir dinsel, mezhepsel ya da inançsal ibadet ritüel, liturji[2] ya da bir eylem, kamu güvenliğini ve huzurunu tehdit edecek boyutlara ulaşamaz. Devlete ortaklık teşebbüsünde bulunamaz. Laiklik buna engel olur.

OPMM’de artık laiklikten hiç söz edilmemektedir. Laiklik, önceki metinde ancak ve sadece dini inanç bağlamında anılmıyor; fırsat bu fırsat, madem ki laiklikten söz ettik, buradan “herkesin kendi kimliği ile kamusal hayata katılması” ibaresine geçip “insanları ırklarına, mezheplerine ve inanç tarzlarına göre ayıralım” şeklinde toplumu çatıştırmanın manivelası olarak kullandıkları anlaşılıyor. Bunun Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına gömmekten başka bir anlamı yoktur. Cumhuriyet, vatandaşlar arasında siyasal ve hukuksal eşitlik esasına dayanırken, “herkesin kendi kimliği” ne demektir? Şu demektir: Her dinsel, ırksal, mezhepsel ve kültürel topluluk ne devlet tanıyacaktır ne de milli birlikten yana olacaktır. Laiklik, birleştirici ve barışçıl demokratik bir yaşam için var olmasına rağmen, burada farklı grupların tıpkı Ortadoğu’da olduğu gibi birbirileriyle zamanla boğazlaşmalarına meydan veren bir araç gibi kullanılmaktadır.

%2,5’lular laikliği yazdırmamıştır. %30’luklara rağmen birinci başarıları budur.

İkinci başarıları, Anayasamızın ilk dört maddesini korumak ve yaşatmakla ilgili hiçbir ifade ya da sözcük yoktur. Zaten önceki metinlerde ilk dört madde %2,5’cuların açık hedefiydi. Bu metinde geçmesine izin vermemeleri bu nedenledir.

2,5’çu tahakkümünün üçüncü başarısı, başta Fetö olmak üzere cemaat-tarikatlara, Eğitim-öğretim birliği yasasına aykırı medreselere, sığınmacıların kurdukları özel okul ve sınıflara karşı bir önlem alınmasına dair hiçbir vaatte bulunmamasıdır. Vaatte bulunmak bir yana, “demokratikleşme” kavramıyla bu yasa dışı kuruluş, kişi ve oluşumların önü açılmakta; adeta resmi davetiye çıkarılmaktadır.

Dördüncü başarısı, Anayasa’dan “Türk ve Türklük” kavramlarının çıkarılmasıyla ilgili, ortaklardan bazılarının daha önce sözlü olarak verdikleri beyandır. Metinde bu talebin yer almaması, “bakın, metinde ‘Türklük kavramını anayasadan çıkaracağız’ denmiyor” dedirtmek içindir. Türk toplumu metin analizi yapmaz; yazıyorsa yazıyor, yazmıyorsa yazmıyor der, geçer. Oysa kurucu ve hâkim millet olarak Türk ve Türklük adlarının metinde yazılmaya değer bulunmaması, daha önceki beyanlarda “kaldırılacaktır” denmesinden daha vahim, daha sinsi ve daha tehlikelidir.

2,5’luk küçükler toplamının beşinci başarısı ya da tahakkümü, “göçmen” ile “sığınmacı” kavramlarını, metinde aynı şeylermiş gibi birbirinin yerine kullanması; aynı madde ve devamında,” sığınmacılar geri gönderilecek” denirken, diğer yandan, Göç İdaresi Başkanlığı başta olmak üzere sığınmacılarla ilgili kurumları yeniden yapılandırarak, yönetim ve personel altyapılarını güçlendireceğiz” ifadesiyle kalıcı olduklarının vurgulanmasıdır. “Türkiye’ye tampon ülke muamelesi yapılmasına izin vermeyeceğiz” denmesine rağmen, “Sığınmacıların mahalle, ilçe ve il bazında kontrolsüz yoğunlaşmalara erişmesine veya gettolaşmaya izin vermeyeceğiz” diyerek, “biz ne kadar izin vermeyeceğiz desek de mevcutlar ve müstakbeller konusunda böyle bir tedbir alacağız” şeklinde düşündükleri aşikardır.

Başka türlü okursak, sığınmacı ve kaçaklar konusunda Millet İttifakı cephesinde değişen bir şey yok ve metindeki ifadeler, Ümit Özdağ’ın sığınmacıların gönderilmesi konusundaki kararlı tutumunun kerhen ve çelişkili olarak yansıtılmasının eseridir. Yani, Özdağ açık ve net tutum takınmasaydı, metinde “sığınmacıları geri göndermeyeceğiz; onlar Muhacir, biz Ensar’ız” ifadesi açıkça geçerdi. Önceki beyanları unutulmasın. Ancak Özdağ etkisi, demokrasi, barış, özgürlük gibi kavramlarda yapılan çarpıtmaların kaderini paylaşmış görünüyor. Çünkü bu kavramları sağlıklı ve rasyonel anladıkları söylenemez. Tam etki olsa idi, “sarı”lıktan kurtulmak kabil olabilirdi.

2,5 şiddetinin 30’luk büyüğü tahakküm altına aldığı altıncı başarısı, Fetö ve benzeri cemaat-tarikatlara karşı hiçbir mücadele planından söz edilmemesidir. Üstelik KHK’dan “mağdur olanlar”dan bahsedilerek Fetö’ye sübliminal bir zeytin dalı uzatılmaktadır.

Küçükler grubunun tahakkümünün yedinci başarısı, Atatürk ilke ve devrimlerini, Cumhuriyetimizi ve kazanımlarını, ulusal birlik ve beraberliği, üniter devlet yapısını ve Türk devlet ideolojisini yok saymasıdır. Bütün bu esaslar olmadıkça, Özdağ etkisiyle kerhen beyan edilen “olumlu” maddeler hangi inanç ve ideolojiye yaslanarak gerçekleştirilecektir? Antik Çağ’dan beri kurulan bütün devletler, kendilerini yaşatacak ve ayakta tutacak ilke ve ideallere dayanarak siyasetini, ekonomisini, eğitimini ve varlığını sürdürmek üzere kurulmuşlardır. Hiçbir ilkesi ve referansı olmayan herhangi bir devlet anlayışı ve hükümet programı, vaatlerinde inandırıcı olamaz.

Etti yedi.

Yedinci başarı, Masa’nın görünmez ayağının dayattığı ve 2,5’luklara dikte ettiği Cumhuriyetsiz’lik, Atatürk’süzlük ve devletsizliktir.

Sık sık “milletimiz” deniyor. Kim bu milletiniz?

Neden Türk Milleti diyemiyor sunuz?

Yazılmayanlar, yazılanları; 2,5, 30’u belirlemekte ve tahakküm altına almaktadır. Demokrasi şampiyonluğu yapan küçükler, bir kendilerine, bir oy oranlarına bir de sarf ettikleri sözlere baksınlar.

Türk Devleti hiçbir tahakkümün altında kalmayacak; Türk Milleti devletini geri alacaktır.

Gerçek demokrasi Cumhuriyet’ine sahip çıkan Türk Milleti’nin meşru ve makul talebiyle yaşayacaktır.

[1] Bkz. 1.2 “Din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan demokratik laik hukuk devleti çoğulcu toplum düzeninin temelidir. Herkesin inancına, kanaatine ve yaşam tarzına saygı duyulduğu, kişilerin din, inanç ve yaşam tarzı fark etmeksizin özgürce yaşadığı, herkesin kendi kimliğiyle ve kendisi olarak eşit şekilde toplumsal, kamusal ve siyasal yaşama katıldığı bir sistem inşa edilecektir.”

[2] Liturji, özellikle Hristiyanlıkta halka açık ibadetlerin nasıl yapılacağını belirleyen formlar bütünüdür. Bu formlara göre düzenlenmiş ayinlere litürji denir.

Mutabakat metninde yazılamayanlar ya da %2,5’un %30’a tahakkümü

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Sarı muhalefet yine miş gibi yapıp halkı kandırmaya çalışıyor.
    Çözüm Zafer

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!