Avatar
Şahin Filiz

Ümmet değiliz, milletiz

featured

Çoğunluğu İslam dinini benimsemiş ve bu nedenle “Müslüman” sıfatını almış toplumların oluşturduğu İslam ülkelerinin sayısı 57; bu devletlerin çatısı altında yaşayan Müslüman nüfus ise, yaklaşık 1,5 milyar civarındadır. Bu, ülke ve nüfus sayısı bakımından azımsanmayacak bir orandır. Ortak noktaları, aynı mezhebi benimsemeseler bile aynı dine inanmaları, kendilerini Müslüman olarak nitelendirmeleridir.  Ancak ortak noktaları sadece aynı dine inanmaları değil, neredeyse aynı kaderi paylaşmalarıdır.  Bazıları İslam ülkelerinin bu şekilde ayrı devletlere, toplumlara bölünmüş olmasını emperyalizm ile ilişkilendirerek açıklamayı tercih ederler.  Kısmen doğrudur ve emperyalizm, özellikle Haçlı Seferleri’nden beri İslam ülkeleri ve halkları üzerindeki siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik baskılarını giderek artırmaktadır. Bu baskılara, bilim ve teknolojideki açık ara farkı da eklersek, İslam ülkelerinin paylaştığı acı kaderi ve neredeyse asırlarca süren geri kalmışlığını anlamakta güçlük çekmeyiz.

14. yüzyıldan beri süregelen gerileme, İslam dünyasını çağın gereklerine karşı duyarsızlaştırmış; Avrupa ilerledikçe bu gerileyiş daha görünür hale gelmiş ve sonunda kendi kaderlerini dogmatik bir rızaya ve ilahi bir kadere bağlayıp bu çaresizliği kendi halklarına baskı ve zulüm olarak yansıtmışlardır. Baş edilmesinden ve karşılık verilmesinden umudun kesildiği Avrupa medeniyeti, bu fırsattan yararlanarak İslam ülkelerinin hemen her birini sömürge nesnesi yapmak için sürekli güncellediği yeni yöntemler icat etmektedir.

Bugün bildiğimiz İslam ülkelerinin büyük çoğunluğu Osmanlı Devleti’nin dağılmasıyla ya da dağıtılmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu durumdan yalnız emperyalistleri sorunlu tutmak züğürt tesellisi olur.  Osmanlı Devleti çatısı altında iken bu “ümmet”, yüzyıllarca egemen olduğumuz Yunanistan’ın Felsefe ve bilimini, Roma’nın hukukunu, hatta Yunan anakarasından önce Anadolu’da doğan felsefeyi, bilimsel çalışmalara başlangıç sayılabilecek çalışmaları merak etmiş değildir. Mısır, Suriye, İran, Irak, Lübnan, İsrail gibi Ortadoğu medeniyetlerinin beşiği olan ülkeler Osmanlı Devleti sınırları içindeyken, yine bu “ümmet”, bu topraklarda İslam öncesi gelmiş geçmiş büyük medeniyetlere alıcı gözle bakmamış, tarihsel fırsatları, tıpkı Osmanlı devletini kaybettiği gibi, kaybetmiştir. Osmanlı’nın kendi topraklarında görmediği, ilgilenmediği bütün bu medeniyetleri Batı, 12. Yüzyıldan itibaren merak etmiş ve bugün aramızda ne yazık ki uçurumlar oluşturacak bir farka imza atmıştır.

İslam öncesi Türk kültür ve medeniyeti de aynı duyarsızlığın kurbanı olmuştur. Hatta bu yetmemiş, , “Türk-İslam sentezi” ahmaklığı ile milliyetçilik oyunu oynayan çevreler, Türkleri Anadolu’da yalnız 1000 yıllık misafir olarak gören ve kendilerine “kadim medeniyetin çocukları” unvanını veren bir kısım küçük toplulukların ekmeğine yağ sürmektedirler. Oysa Türkler dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Anadolu’da da binlerce yıldır vardırlar ve var olmaya devam etmektedirler.

Osmanlı Devleti,  Türkler tarafından kurulmuş ama her din ve ırktan insanlar, Batı’da tanık olamadığımız ölçüde uzun süre barış ve huzur içinde yaşamışlardır. Osmanlı Devletini kuran millet-i hâkime olarak Türkler, devleti kuran millet olmasına ve Müslim-gayri Müslim bütün tebaanın yükünü sırtlanmalarına rağmen, çöküşte, her millet “Osmanlı Ümmeti”ni terk etmiş; bununla da yetinmeyip millet-i hakime olan Türkleri suçlu bulmuşlardır. Ayrılan onlar, suçlanan Türklerdir. Üstelik Osmanlı özellikle Fatih Sultan Mehmet döneminden sonra, tıpkı bugünkü gibi, “Türk ırkı yoktur”, “ülkeyi sahiplenmek ırkçılıktır”, “bağımsızlığı savunmak Ergenekonculuktur”, “ Türk milleti demek ayrımcılıktır” diye başlayıp İslam’ın rakibine dönüştürülen ve yok sayılan kimlik muamelesi görmüştür.

Ümmet olmayı istemeyen dünün Müslüman tebaaları, bugünün İslam ülkeleridir.  Osmanlıdan ayrılmak için aynı dine inanmış olmanın engel teşkil etmediğini düşünen ve Osmanlı ümmetinden “bağımsızlığını” isteyen, bugünün İslam ülkeleridir. Osmanlı’ya karşı verdikleri “bağımsızlık mücadelesini”, kendilerini iliklerine dek sömüren emperyalistlere karşı vermeyen yine bugünkü ümmettir. Hatta çağımız  “ümmet” jargonu, emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı verip tam bağımsızlığını söke söke alan Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milletine yönelik bir saldırı modeli haline getirilmiştir. Türklüğe, Ulu Önder Atatürk’e, Cumhuriyet’e, demokrasiye ve anayasamızda ifadesini bulan” laik, sosyal bir hukuk devleti” tanımına “ümmet” adına saldıranlar, emperyalistlere karşı ülkelerini savunmaktan aciz yığınların oluşturduğu sığınmacılarla birlikte “sayısal üstünlüğün” sağlanmasıyla ümmetleşeceğimiz hayallerini kurmaktadırlar. Fetö ve benzeri siyasal dinci yapılar,” İslam ülkeleri arasında tek bağımsız bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak için, sel gibi akan sığınmacılar içinden güç devşirmeyi, milletten ümmete tekâmül etmenin mübarek bir başlangıcı olarak düşünüyor olabilirler.

Ülkelerini emperyalizme karşı korumayı bırakın adeta onlarla işbirliği yapmış pek çok İslam ülkesi yönetimi, Platon’un dediği gibi, yönetilenlerini de kendilerine benzeterek halklarını duyarsız, duygusuz ve fakir bırakmışlardır.  Emperyalizm, Müslüman toplumları ülkelerine ve milletlerine yabancılaştırmış; Osmanlı’nın çöküşünü, oradan ayrılmaları ile hızlandırırken, Türkiye’nin çöküşünü de, devletsiz, milletsiz, kültürsüz ve başıbozuk yığınlar olarak ülkemize entegre etmeye çalışarak, hazırlamak amacındadırlar. İlkinde Osmanlıdan çıkıp sözde devletler olmak için kullanıldılar;  ikincisinde Türkiye’ye girip tek bağımsız İslam ülkesini devletsizleştirmek için kullanılmaktadırlar.

Ümmet, 57 İslam ülkesinin ve toplumlarının özgür, güçlü ve bağımsız olmasıyla mümkündür.56’sını dağıtıp halklarını Anadolu’da toplamakla ümmet oluşmaz. Tam tersine, İslam dünyasının laik, çağdaş ve özgür ülkesini büyük bir tehlikeye iter.

Bunca İslam ülkesinin her birini kendi topraklarında, kendi halklarıyla güçlü ve bağımsız devletler olarak yaşamaları için İslam ülkeleri arasında güç birliği yapmak varken, emperyalizmin Irak ve Suriye’de işgal ve katliamları sırasında onlarla iş birliği yapmayı tercih etmiş olmak yaman bir çelişki değil midir? Fetö Irak’ta ABD askerlerinin zaferi için dua etmişti. Aynı Müslüman düşmanı, Türk düşmanı gerici yapılar şimdi de Türkiye Cumhuriyeti’nin çökmesi için el birliği etmektedirler.

“Türk milleti” adı, bazılarının çarpıttığı gibi, “tek bir ırktan ibaret olmak” değildir. Bunu iddia eden de yoktur. Kaldı ki aynı çevrenin sözcüsü “Türk ırkı diye bir ırk yoktur” derken bir siyasinin bu sözüne ters düşüyor. İkisi de yanlıştır; Türk ırkı vardır ve hep olacaktır. Ama Türk Milleti, diğer ırkların ve inançların meydana getirdiği bir bütünün adıdır. “Türkiye Cumhuriyetini kuran halktır.

Biz Türk milletiyiz, evet İslam medeniyetinin onurlu bir üyesi hatta en onurlu üyesiyiz. Ama Anadolu, ne tek başına İslam medeniyetinin merkezidir, ne de Anadolu’da tek başına bir İslam medeniyeti yaşamıştır. Anadolu, medeniyetler beşiğidir. Mademki Anadolu’da yaşayanlar “tek ırktan ibaret değildir”, öyleyse din ve medeniyet de yalnız İslam’dan ibaret olmasa gerektir. Peki, bu kadar farklı ırk ve medeniyetleri tek bir ümmet yani İslam ümmeti çatısı altında toplayabilir misiniz? Toplayamazsınız, toplanmaz da.. Bunu Osmanlı denedi ve hüsrana uğradı, önce Müslüman halklar tarafından hayal kırıklığına ve yok oluşa itildi.

O halde her İslam ülkesi kendi toprakları ve milletiyle bağımsız, özgür ve çağdaş bir devletle var olmak zorundadır. Eğer ümmet deniyorsa bu, ancak bağımsız İslam ülkeleri arasındaki uluslararası ve toplumlar arası sıkı ilişkilerle tesis edilebilir.

Biz neden ümmet değil de milletiz?

İslam ülkeleri arasında sömürge olmayan tek bir devletiz. Türkiye Cumhuriyeti devletimizin adıdır ve bu Cumhuriyeti kuranların tümüne-din ve ırklarına bakmaksızın-Türk milleti denir. Neden Türk milleti denir, derseniz, Osmanlı Devleti’ni kuran Türklerdir. Cumhuriyeti kuran da yine Türklerdir. Türk milletinin ölümsüz lideri Atatürk önderliğinde bu millet, kendi kaderini kendisi tayin etmiştir. Osmanlı’dan ayrılan her millet kendi adıyla devlet kurarken Türk milleti de Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Cumhuriyetimizin kurulması, Türk milletinin tarihte eşine az rastlanır ölüm-kalım mücadelesinin onurlu ve ebedi bir eseridir.

Biz ümmet değil, milletiz.

Çünkü siyasal özgürlüğü ve demokrasiyi esas alırız. Ulusun yönetenler üzerinde denetimiyle siyasal özgürlük sağlanmıştır. Ümmet, demokratik ve özgür değildir. Denetimini, halk yapmaz. Başında Tanrı’nın vekili veya gölgesi sıfatını taşıyan dinsel atanmışlar vardır. Denetimini tanrı yapmayacağına göre, ümmet, denetimsiz bir sözde yönetimin nesnesidir.

Demokrasi düşünceye dayanır. Ümmet düşünceye dayanmaz; inanca ve emre dayanır. Millette yönetim ilkesi toplumsal sözleşmenin eseri olan adalete, erdem ve ahlaka bağlılıkla oluşur. Ümmette adalet, tanımsız bir kutsal iradeden medet umularak yorumlanır. “İlahi adalet”, siyasi adalet olamaz. İlahilikle siyasilik aynı yerde ve koşullarda bir araya gelemez. Tarihte örneği yoktur.

Türk milleti için demokrasi yurt sevgisidir, ama ümmet için yurt sevgisi değil, din ve mezhep rekabeti vardır. Millette birey ve bireyci olmak gerekir; ümmette yığın olmak söz konusudur. Oysa özgürlük, yığınların değil bireylerin kullanabileceği bir değerdir. Millette demokrasi eşitliktir. Cumhuriyet rejimi bunun devlet aygıtıyla ifade edilmiş halidir. Oysa ümmette yurttaşlık eşitliği değil, mezhep ve inançlar arası sınıflar ve gruplaşma yarışı varıdr. Üstünlük, “verilmiştir”; “kazanılmış” değildir. Kimse kimseye eşit değildir. Vatandaş değildir ki birey olsun. Birey değildir ki eşit olsun. Ümmet bireyin ve bireyciliğin karşısındadır. Çünkü bütün bireyler aynı siyasal ve hukuki haklara sahiptirler. Ama ümmet yapısında siyasal ve hukuki haklardan söz edilemez. Her şeyin merkezinde din ve tanrı vardır.

Biz Türk milletiyiz, ümmet değiliz, çünkü Cumhuriyetçiyiz. Cumhuriyetimiz demokrasi ile bütün ulusun aynı zamanda yönetici durumda bulunabilmesini, hiç olmazsa devletin son iradesinin, ulus tarafından dile getirilip gösterilmesini ister.[1] Cehalet azaldıkça demokrasi ve cumhuriyet bilinci artar. Atatürk’ün dediği gibi, “çünkü demokrasi ilkesinin en çağdaş, en akılcı uygulanışını sağlayan yönetim biçimi Cumhuriyettir”.

Ümmette akıl ve bilimden önce, inanç ve itaat vardır.  O yüzden ümmetçilik akılcılık, bilim ve kültürde geri kalmaya yol açar. Milli kültürü, geleneği, yabancı ülkelerle bilim ve teknolojide rekabeti önemsemez. Yığınlar, itaat ve inançlarıyla ölçülürler. Özgürlük, güvenlik ve huzur, halkın seçtiği yöneticilerin halkın kendilerine yüklediği sorumluluk olmaktan çıkar, Tanrı’ya havale edilir.  Yönetici ile halk arasında değil, yönetici ile Tanrı arasında bir mukavele varmış gibi hareket edileceğinden, yöneticinin Tanrı adına ne zaman, ne buyuracağı hep onun kişisel üstünlüğüne bağlıdır.

Türkiye Cumhuriyeti din, inanç ve ırk olarak bütün farklılıkları demokrasi ve özgürlük değerleriyle; laik, sosyal bir hukuk devleti olmanın siyasal sorumluluğu ve bütün inançlara karşı aynı resmi mesafeyle, barış ve huzur içinde bir araya getirmeyi başarmış; eşitlik ilkesiyle adaleti ve hukukun üstünlüğünü tesis etmiş bir erdem rejimidir. Türk milleti bu rejimin hem yönetileni hem de sahibidir.

Türk milleti büyük çoğunlukla İslam dinini benimsemiş; Atatürk bu gerçeği göz önüne alarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Türk milletinin sağlıklı bir din bilgisi edinmesi için kurmuş ve zaten tarih-dışı kalıp kendi kendine çökmüş ümmetçiliğin geçersizliğini ortaya koymuştur.

Türkiye’de ırk envanteri tutanlar, bazen “Türk diye bir ırk yoktur” derken, bazen de “tek bir ırktan ibaret değildir” diyorlar. Birbiriyle mantıksal olarak çelişen bu yargılar, ümmetçi hayalciliğin sınırlarını zorlasa da, dillerde özlem olarak kalmaya mahkûmdur. Ama ümmet modelinin iki de bir öne sürülmesindeki amaç, onun gerçekliği ve uygulanabilirliğinden ziyade, Anadolu’yu Türksüzleştirmeye matuftur.

Açık ya da gizliden dillendirilen bu amaç hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Çünkü yersiz ve mantık dışı söylemlerin sahipleri bile, Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin sayesinde bunları söyleme özgürlüğünün dayanılmaz hafifliğini yaşadıklarını çok iyi biliyorlar.

Türk Milleti, her türlü etnik ve dinsel ayrımcılığın; bölünme ve parçalanmanın önündeki en büyük güçtür.

Bu gücü zayıflatmaya çalışmak,  sadece Türk düşmanı olmak değil, aynı zamanda etnik ırkçılık ve siyasal dincilikle, İslam Ülkelerini ve Müslümanları da Türkiye ile birlikte emperyalizmin önüne atmak demektir.

Enerjimizi, ülkemizin ve ulusumuzun acil sorunlarını çözmeye adamak, bir insanlık ve Cumhuriyet görevidir.

 

Ümmet değiliz, milletiz

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

18 Yorum

  1. 11 Haziran 2022, 15:14

    Sayın Filiz, mükemmel bütünlük gerçeklik, sade bir dil ile tüm yazlarınız mükemmel her konu birbirinden önemli aydınlığınız
    dan yararlandırdığınız için teşekkür ederim. Var olun

  2. Kişisel fikrim; en başarılı emperyalizm hareketi, dini dili kültürü bize ait olmayan batı emperyalizmine karşı, yine bizim dilimizden kültürümüzden çıkmamış olan ancak dinimiz olarak kabul ettiğimiz ve bunu dilimizi, kültürümüzü ve medeniyetimizi boğdurmak pahasına yabancı kültüre karşı, başka yabancı bir kültürü savunmamızdır. Sonradan olma iki kültür, iki değirmen taşı gibi, dünyanın en kadim medeniyeti olan Türk medeniyetini, dilini ve kültürünü öğütmektedir. En azından çocuklarınıza Türkçe adlar verin…

  3. Hocam yaşayın!Ancak dinci “Millet” kelimesini bizim yüklediğimiz anlamda değil,sözlük anlamında kullanarak aklı sıra kurnazlık çakallık yapıyor.O yüzden biz haşa ümmet seğil apaçık Ulusuz.Türk Ulusu!

  4. Yahu Sn. Filiz… Bu ümmet madem o kadar birleştirici bir nitelikteydi niye bugün Arapların yüzölçümü Avrupa kadar etmeyecek yerde 15’ten fazla devleti var. Bunu niye sormuyoruz? İslam’ın, Arap’ın kendi milliyetçiliği veya daha doğrusu kendi emperyalizmi olduğunun üzerine niçin gitmiyoruz? Batı’nın ne olduğunu biliyoruz da hep mi Batı kardeşim?

  5. Yahu Sn. Filiz… Bu ümmet madem o kadar birleştirici bir nitelikteydi niye bugün Arapların yüzölçümü Ayvrupa kadar etmeyecek yerde 15’ten fazla devleti var. Bunu niye sormuyoruz? İslam’ın, Arap’ın kendi emperyalizmi olduğunun üzerine niçin gitmiyoruz?

  6. 27 Mayıs 2022, 14:19

    Sakin bu mis-af-fir’e bozulmayin, o da efendilerinin ogrettigi kadariyla kendisini ifade etmeyi ogrenmis ve kendince de geregini yapiyor. Bizler onu af ediyor ve akletmeyi ogrenmesini candan diliyoruz ki, yazili tarihte olanlari ve bunlari yapanlari birbirine karistirmasin.

  7. Türklük kaderim,
    Müslümanlık tercihimdir

  8. Numan Kurtulmuş vb bu yazıyı okusun…Yukarıda birileri, ümmet ümmet diye tutturmuş da, yaşadığın toprak ümmet değil millet olduğun için var..
    Ümmet dediğin dava Arapçılıkdır, ümmet olduğunda Arabın üstünlüğünü kabul edersin, o Arap, emperyalizmin ülkesine saldırısında, ülkesini korumak yerine, ortadoks Ukraynalı kadar bile olamamış, kaçmış, kapağı Türkiye çoğunlukla olmak üzere, batsın dediğin batı ülkelerine tüymüşdür. Dünya da, Araplar dahil sizden başka, bu kadar ümmetçilik yapan yoktur…

  9. Atatürk platon okumamış hiç anlaşılan, platona göre cumhuriyet ve demokrasi kötü bir yönetim şeklidir, ona göre de en ideali patriarşidir (yaşlıların uluların devlet aklına geleneklere örf ve adetlere göre yönetimi). Sonra monarşidir, hani sizin, ittiatçıların, kemalistlerin, cumhuriyetçilerin koskoca devletin yıkılmasına parçalanmasına sebep olma pahasına yıkacağız devireceğiz dediğiniz yönetim şekli. Anlaşılan Atatürk de islam öncesi medeniyetleri kültürleri hiç bilmiyormuş.

  10. avrupa hristiyan ümmeti olmadığı için o kadar haçlı seferleri düzenledi zaten, avrupa hristiyan ümmeti olmadığı için milyonlarca suriyelinin ölmesine müsade edip egenin sularında boğmaya çalışırken 7 miylon hristiyan ukraynalıya kucak açıyor zaten, ümmet olmadıkları için terörist israile ses çıkarmıyorlar zaten, Müslüman Türkiyeye karşı iflas etmiş yunanistanı tahkim ederken de işin içinde ümmetçilik yok değil mi sayın yazar

    Aç gözünü yazar kardeşim, haşa Peygamber Efendimize ağız dolusu küfretsen, ben müslüman değilim diye incil üstüne el bassan gene bunlar seni gördükleri yerde bi kaşık suda boğacak anla artık yahu.

  11. inanılmaz yanlış bir değerlendirme, ortaçağ batı için ortaçağdır, islam alemi için ise bir aydınlanma ve ilerleme çağıdır. Bırakın şu batı yalakalığını artık, endülüs emevi devleti yıkılırken, ispanyollar bütün kitapları meydanlarda yakarken bir kaç aklı başında adam cıkıp canları pahasına bazı kaynakları kurtarmasaydı, ne rönesans olurdu ne de bugün salya akıtarak izlediğiniz batı. Batıyı batı yapan hem kaynak hem de kültür bilim ve teknoloji olarak islam dünyasını, uzak doğuyu ve afrikayı iliğine kadar sömürmesidir. Amerikada daha 1970 lere kadar siyahi insanlara köpek muamelesi yapılıyordu unutma sayın yazar.

    Kumaşınız dışarda dokunmuş belli. Biz bir milletiz evet ama ondan önce İslam Ümmetiyiz, hepsiyle kardeşiz, para, çıkar ve menfaat için kardeşini satan hele küffara satan bizden değildir. Sizin 100 yıllık çağdaşlığınız ve medeniyetiniz kadınlarımızı podyumlarda soymaktan, türklüğünü, dilini, dinini, kültürünü unutmuş garabet nesiller yetiştirmekten bir adım öteye geçemedi unutmayın.

    Diyanet işleri başkanlığını atatürk millet dinini hakkıyla öğrensin diye felan da kurmamıştır, yalan söylemeyin, millete islam dinini kendi anladığı gibi zorla empoze etmek için, yani (HAŞA)bir arap uşağınının uydurmaları olduğunu kabul ettirmek için kurmuştur.

    Ayrıca geçiniz efendim, farklı etnik ve dini kökenli insanları bir arada tutmanın yolunun laiklik demokrasi ve sosyal hukuk devleti olduğu masallarını, senin ağa babaların bunları icat etmeden 1000 yıl önce İslam Dini zaten bunları getirip en güzel şekilde uygulamıştı zaten.

    Son tahlilde islam dünyasının bölünmüşlüğü ve parçalanmışlığı elbet bir vaka olarak karşımızda, ama şunu da bilin ki bunun tek sebebi sizin gibi gözü kulağı aklı fikri dışarda olan insanların yarattığı tahribat ve tahrifattır.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!