Avatar
Semih Dikkatli

İlk günden itibaren deprem bölgesi-2

featured

Depremin olduğu gecenin gündüzünde Sayın Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu ile birlikte, 99 depreminden elde ettiğimiz tecrübelere dayanarak yanımıza aldığımız yardım malzemeleriyle yola çıktığımızı ve ilk saatlerde şahit olduklarımızı sizlerle bir önceki yazıda paylaşmıştım. Körfez Devlet Hastanesi’nin 2011 yılında yıkım kararı alınmış olmasına rağmen hizmete devam ederken çöken kanadının altında kalan insanlardan da söz etmiştim.

İşte o enkazda AFAD, UMKE yetkilileriyle görüştükten ve olanları anlamaya çalıştıktan sonra, orada bulunmamızın teknik bir yararı olmadığını düşünerek yardım için yola devam etme kararı aldık. Hastaneden çıktıktan hemen sonra hastanenin sol karşısında yer alan bir marketin camının kırıldığını ve yağmalandığını fark ettik. Ali Hocam bu konularda hepimizden cevval olduğundan hemen eline megafonu aldı ve yağmacılara bu yapılanın suç olduğunu, hainlik olduğunu bildirdi ama takan yoktu. İşin kötüsü girdikleri bina hala sallanmaya devam edecek kadar zayıf haldeydi ve her an üstlerine düşebilirdi. Şimdi buradan “ama insanlar aç, susuzsa ihtiyaçları için o markete girmeleri doğal, ben olsam aynısını yapardım” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak maalesef markette zaten hiç yiyecek içecek kalmamıştı. İnsanlar fritöz, aseton, saç boyası vd. saçma sapan şeyleri de alınca bunun yağma olduğundan emin olduk. En sonunda arabasının bagajını dolduran birinin anahtarını elinden aldık ve ortada polis ve jandarma göremeyince gelen zabıtaya bunun yağma olduğunu söyledik ve adam da haklı olarak bize sordu:

-İyi de ben ne yapabilirim?

Zabıtaya hak verdik ve gördük ki insanlar çaresiz ve bölge güvenli değil… Adamı biraz korkuttuktan sonra mecbur yolumuza devam ettik. Dar bir sokaktan geçerken Ali Ağabey kucağında bir bebekle yürüyen genç bir kadın gördü. Arabamızı durdurduk ve bir ihtiyacı olup olmadığını sorduk. “Kazak” dedi. Hemen kazaklarımızdan birini verdik ve battaniye de verdik. Çocuk maması, süt, bisküvi derken başka anne ve çocuklarda geldi. Getirdiğimiz malzemeleri dağıtırken hem çocuklar gibi şendik hem de içimizde bir acı kaynıyordu. Kışın o soğuğunda yüreklerimizde “ağustosta çam ormanı yangını” vardı.

O çocukların ve annelerin yüzlerini ömür boyu unutmayacağım herhalde…

Oradan İskenderun Merkeze doğru yola çıktığımızda üç marketin daha yağmalandığını gördük. Hepsinin video görüntüleri var, atıyorsun diyenler için…

Ardından bir lokantanın önünde durduk, biraz ekmek peynir yemekti niyetimiz. Nevalelerimizi çıkardık, tam yemeye başlayacağız, lokantanın önünde gezen bir kadın ve adam gördük. “Eyvah” dedik, “burayı da yağmalayacaklar.” Sonra biri lokantanın bir camını kenara çekince müdahale etme gereği duyduk. Emekli de olsa askeriz sonuçta…

Yanımızda bize sonradan katılan Aziz Ergen Albay -ki kendisini sosyal medyadan araştırmanızı öneririm- ve Murat Yıldız var ki O da eski özel kuvvetler… Kadro böyle güçlü olunca da müdahale kaçınılmaz elbette…

Neyse olaya dönecek olursak eğer, kadın kapıyı açınca “hooppp bir dakika” dedik. Yorgun genç bir kadın bize doğru döndü ve “buyurun” dedi. “Siz bu lokantanın nesi oluyorsunuz” diye sorunca “sahibiyiz” dediler. Biz şaşkın özür dileyerek olanları ve hissettiğimizi anlattık. Genç bir mimar kadın ve inşaat mühendisi bir adam, karı kocalar. Onlar da bize yaşadıklarını evlerinin yıkıldığını, şu anda sokakta elli akraba, çoluk çocuk kaldıklarını, lokantalarına ayaktaysa kalabilmeye uygun mu diye anlamak için geldiklerini anlattılar.

Depremden ve yağmadan yerle bir olmuş tabak ve bardakların arasında hep beraber oturduk lokantaya ve onları da masamıza buyur ettik. Önce “gerek yok” deseler de sonra geldiler yanımıza, güzel ve sıcak bir sohbetle yarım ekmek peyniri midelere indirdik. Çok acıkmışlardı ama nasıl güzel ev sahipleriydi ikisi de…

Sonra onlara da destek malzemeleri, yeğenleri için çocuk bezleri ve mamalar verdik.  İçimiz buruk, bu iyi eğitimli iki insanı gerimizde bırakarak, bir sonraki yıl lokantalarında güzel bir akşam yemeğinde buluşma sözü vererek yolumuza devam ettik.

İnsanımız öyle güzel, öyle güzel ki bir kere daha Türk Milleti’nin bir ferdi olmaktan taşıdığım gurur ve sorumlulukla kendime sarıldım.

Bir sonraki yazımda, o kargaşada sokakta yaktığı ateşte bize çay ikram eden ve bizim yüreğimizi ısıtan anneanneyi anlatacağım. Bir de fay hattına kurulan havaalanından da söz ederim belki kim bilir?

İlk günden itibaren deprem bölgesi-2

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!