Avatar
Semih Dikkatli

İlk günden itibaren deprem bölgesi-4 ve son

Dr. Semih Dikkatli yazdı...

featured

Depremin olduğu gecenin gündüzünde Sayın Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu ile birlikte, 99 depreminden elde ettiğimiz tecrübelere dayanarak yanımıza aldığımız yardım malzemeleriyle yola çıktığımızı ve ilk saatlerde şahit olduklarımızı sizlerle bu serinin ilk yazısında paylaşmıştım. Körfez Devlet Hastanesi’nin 2011 yılında yıkım kararı alınmış olmasına rağmen hizmete devam ederken çöken kanadının altında kalan insanlardan da söz etmiştim. İkinci yazımda ise ilk iki gün yaşanan güvenlik sorunundan ve yağmalardan bahsetmiştim. Üçüncü yazımda ise; soğuktan titreyen bebekleri, bize ince belli bardakla çay ikram eden anneanneyi, Ali Ağabeyimin bir enkaza dalmasını anlatmış ve sonra da yazımı; “Mesela geceleri ihtiyaçlarımızı gidermek ve arabamızı çekip biraz içinde uyuyabilmek için gittiğimiz dinlenme tesisinin sahibi, çalışanları ve o ortamın inanılmaz havasından söz ederim. Yine ağlar mıyım, ağlarım elbette. Böyle yüce gönüllü insanlar için ağlamayacağım da başka neden ağlayacağım ki?” diye bitirmiştim.

İşte bu son yazımda size o sıradan tesisin güzel insanlarından, sıradanlığın muhteşemliğinden bahsedeceğim.

Erzin Otoyolu’nda Hatay’a gidiş ve dönüş yolunda olmak üzere iki ayrı OPET benzinlik vardı. Biz Hatay’a gidiş yönündeki OPET’in biraz ilerisinde bulunan, önünde geniş bir arazisi olan bir tesisin önünde durduk. Bu tesisi daha önceden biliyor olma sebebimiz Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın daha birkaç ay önce Hatay’a giderken bu noktada durdurulması ve Hatay’a girişinin antidemokratik bir biçimde önlenmesiydi. Burada Sayın Aziz Ergen, Mustafa Şükrüoğlu ve Murat Yıldız ile buluştuk. O dakikadan sonra da o tesisi günlerce üs gibi kullandık. Suyu, elektriği ve interneti olan İskenderun’a en yakın alan burasıydı. Bu nedenle bizim dışımızda birçok kurtarma grubu ve gönüllülerde bu alanı mesken tutmuştu. Yüzlerce insan sürekli bu noktaya ya geliyor ya da gidiyordu. O tesisin sahipleri ve çalışanlarıysa gece gündüz bizlere hizmet edebilmek için canla başla çalışıyordu. Artık ne harcanan elektriğin ne de suyun haddi hesabı yoktu. Hepimiz tuvalet ihtiyacımıza kadar orada gideriyorduk. Ve o güzel insanlar hiç sıkılmadan, üf demeden bizim için uğraşıyordu.

Yirmi dört saat çay ve mercimek çorbasını hazır bulundurmak için uğraşıyorlar, ekmek ve içme suyu yetiştirmekte zorlanıyorlardı. Ufak marketlerinde fazlaca bir ürün kalmamış olsa da oraya girenlere yardımcı olmak için bir personel sürekli hazırdı.

Bütün fiyatları makuldü ve zaman zaman çaylarımızın ücretini almamak için ısrar ediyorlardı. Yorgunluktan tükenmiş olmalarına rağmen bizlere minnet dolu gözlerle hizmet ederken tek bir gerginlik olmamasını sağlayacak, aynı anda küçücük alanda onlarca kişiyi idare edebilecek kadar hoşgörülülerdi. Misafir değil, ev sahibi gibi hissetmemizi sağlamak üzerine kurulu bir hizmet anlayışları vardı. Onların da deprem bölgesinde yakınları vardı, iki depremi onlar da en şiddetli haliyle yaşamıştı ama kendilerine ve yakınlarına yardımcı olmak için bölgeye gelmiş herkese gönüllerini ve mekanlarını açmışlardı.

O insanların yorgun ama güzel yüzlerini de ömrüm boyunca unutmayacağım. Onların ve tüm depremzedelerin acılarını hafifletebilmek için orada bana ikram edilen bir bardak çayın kıymetini de lezzetini de hep hatırlayacağım.

Biz büyük bir milletiz. Bu depremde de insanlarımızın yaptıklarıyla bunu bir kere daha kanıtlamış olduk. O tesis içinde yorgun bir gecenin ardından, sabahın beşinde hissettiklerimi de sizlerle paylaşarak deprem izlenimlerime son vermek istiyorum:

Daha belki kendi kentlerinde başka birinin evinde tek başına kalmamış çocuklar vardı gözlerimin önünde, gencecikti hepsi… Gözlerinde buğu, yüreklerinde acı, içlerinde bir şeyler yapabilme umuduyla koşturup gelmişti hepsi uzak ve sıcak evlerinden…

Benim gibi yaş almış insanlar sızlayan ayaklarını ovalarken, yanlarında kendilerini sevgiyle izleyen ve yüzlerinde hayatın izlerini taşıyan güzelim kadınlar vardı.

Acı dolu yüreklerine rağmen kararlı bakışlarıyla, her enkazın altına girmeye hazır arama kurtarmacılar birbirlerinin parçalanmış ellerine pansuman yapıyordu. Kimileri ekmeğini depremden çıkardığı köpekle paylaşıyor, kimileri gecenin karanlığında uzaklara bakarken ciğerlerine hüzünle çektiği sigarasının dumanında, evindeki çocuklarını düşlüyordu belki…

“Madenciler geliyormuş” dendi ikinci günün ardından. O minik tesiste bir sevinç dalgası yayıldı. Onların tecrübesi, azmi, kararlılığıyla daha fazla hayat kurtarılacağından herkes emindi.

Tırlar, ah o tırlar ve o güzelim tır şoförleri. Gökyüzünden gelen yıldırımlar gibi akıyorlardı Erzin üzerinden Hatay’a. Motorlarında Türk’ün sesi vardı, birliği, gücü, inancı…

Sağlıkçılar, yorgun, bitkin ve kaybettikleri meslektaşları için üzgündü. Bir fazla hayat kurtarmak için kendi hayatlarını hiçe saymışlar, Pandemide olduğu gibi çocuklarını başkalarına emanet etmiş, yollara düşmüşlerdi.

İçimde kocaman bir yangının en harlı zamanlarında umudum oldu bu insanlar. “Yanarak küllerinden doğmak tam da bizim işimiz” dedim kendi kendime…

Ey “Zümrüt-ü Anka” diye yazılan ve “Türk” diye okunan yüce milletim, en gencinden, en yaşlısına, en eğitimsizinden en eğitimlisine gözlerinde gördüm ışığı, söndüremezler, söndüremezler…

İlk günden itibaren deprem bölgesi-4 ve son

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 😢🇹🇷😢🇹🇷😢

  2. 18 Şubat 2023, 00:14

    Ne mutlu ki varlar,varsınız ,varız ,teşekkürler sevgi ve saygıyla.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!