Avatar
Semih Dikkatli

Şiddet üzerine

Semih Dikkatli yazdı

featured

Şiddet, kavramsal olarak birçok parçadan oluşur. Duygu, düşünce ve davranış şiddetin oluşma sürecine ait parçalarken, şiddet; sosyal, kültürel, ekonomik ve ruhsal sonuçlarıyla da ayrıca tartışılması gereken bir fenomendir.

Nasıl ki şiddetin sosyal, kültürel, ekonomik, ruhsal sonuçları varsa aynı zamanda şiddetin oluşum aşamasında dış dünyanın sosyal, kültürel, ekonomik, genetik, coğrafi, ahlaki değerleri de önem taşır.

O nedenle bir meslek veya akademik gurubun şiddet kavramını tek başına ele alması boşa kürek çekmekten öteye anlam taşımaz. Tabii ki şiddet akademik açıdan yapılan araştırmalarda sınırlı parçalarıyla ele alınabilse de bu ele alış hiçbir zaman bütünsel bakışın sağlayacağı faydaları sağlayamaz. Ancak bir fili gözümüz bağlı, el yordamı tanımlamaktan öteye geçmez bu çabalar…

Bu nedenle şiddet; sosyologların, felsefecilerin, psikologların, psikiyatristlerin, hukukçuların, sosyal çalışmacıların, medya mensuplarının, öğretmenlerin, iletişimcilerin, kolluk kuvvetlerinin ve daha birçok alanın kısa, orta ve uzun vade hedefler ortaya koyarak ortak olarak ele alması gereken bir kavramdır.

Şiddet’in bireysel anlamda ortaya çıkması için şiddete dair bir düşünce, duygu ya da ikisinin birden oluşması gerekir. Şiddet içeren düşüncenin oluşması ve öfke duygusunun buna eşlik etmesiyle “şiddet” davranışı ortaya çıkar. Bu bireysel anlamda şiddetin ortaya çıkmasının en basit algoritmasıdır.

Günümüzde bireysel şiddet temel sorun gibi görünse de toplumsal şiddetin de konu edilmesi uygun ve gereklidir.

Bu aşamada; önce şiddete giden yolu oluşturan duygu, düşünce ve davranıştan kısaca söz etmek uygun olacaktır.

İnsan düşünen, duyguları olan ve çoğunlukla bilerek, bazen refleks ve bazen de neden sonuç ilişkisi kurmasını etkileyecek biçimde davranımlarda bulunan gelişmiş bir organizmadır. Doğadaki birçok canlıdan temel farkı da eylemlerini gerçekleştirirken düşünce süzgecinden geçirmesidir.

Düşünce, iç ya da dış bir uyaranla başlayan, amaca yönelik, mantık sınırları içinde dizilmiş kavramlar/semboller dizisidir. Düşünme, alınan bilgilerin işlenmesidir. Düşünmenin bir bölümü somut olaylara ve nesnelere ilişkindir. Bazen de düşünme sırasında soyut ve genel olaylarla ilgili kavramlar kullanılır. Demokrasi, adalet, dostluk gibi kavramlar üzerinde de düşünürüz. Düşünmek için her zaman kavramlar gerekmese de bunlar genel olarak sözcüklerle ifade edilmişlerdir.

Davranış, organizmanın dışardan gözlenebilen, ölçülebilen değişmeleridir. Hareketlerden bilgi işlemeye, bilinçlilikten algıya ve belleğe kadar uzanan tüm işlevleri kapsar. Bu tanım kapsamındaki tüm işlevler beynin işlevleridir. Bir diğer anlamda, davranışın beyin işlevleri olduğu söylenebilir. Eskiden davranış, görülebilen ya da işitilebilen beden hareketleri olarak kabul edilirdi. Son zamanlarda ise, buna ek olarak bireyin yaptığı ve herhangi bir yolla ölçülebilen her tür etkinlik de bu tanımın içine katılmıştır. Buna göre duygu, düşünme, algılama, problem çözme gibi zihinsel süreçler ya da etkinlikler de bir tür davranıştır.

Duygu; İnsanoğlu çok karmaşık bir yapıya sahiptir. İnsan beyni hatırlamaya, öğrenmeye, kavramlar oluşturmaya ve düşüncelerin gelişimine, bireylerin özel alanlara direkt bir biçimde yönlenmesine olanak verecek bir yapıdadır. Bir başka deyişle, birçok araştırmacının da vurguladığı gibi bireyi, düşünce ve akıl yürütme yönlendirirken, birey aynı zamanda kuvvetli duyguların, ihtirasların ve diğer çeşitli duygusal faktörlerin de etkisi altındadır.

Benzer düşüncelere fakat farklı duygulara sahip iki birey göz önüne alındığında, bireylere özgü duyguların iki bireyi tamamen farklı davranışlara yönlendirebildiği görülmektedir. Bu durum herhangi bir duygunun, bireyi herhangi bir şeyi yapmak üzere harekete geçirdiği ve çoğunlukla da bireyin hareket tarzlarına yön verdiği anlamını taşımaktadır.

Bazı araştırmacılar duyguları saat piline benzetmektedir. Pilsiz saat nasıl hareketsizse, duyguların yönlendirmediği birey de tıpkı pilsiz saat gibi fonksiyonlarını gerçekleştirecek enerjiden yoksundur.  Bu açıklamalar bireyi yönlendirmedeki tek kaynağın duygular olduğu anlamına gelmemektedir. Bireyler beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için hareket etmektedir. Bunlar hayatta kalmaya yönelik zorunluluklardır. Belirtilen bu ihtiyaçları öncelikli olarak karşılamak için birey, akıl yürütme gücünü kullanacaktır. Bununla birlikte bireylerin bazı durumlarda, bu temel ihtiyaçları karşılandığı halde, çok daha fazlasını isteyen ve doymayan bir biçimde davrandıkları görülebilmektedir.

Duygular hakkında bu kısa bilgilendirmeden sonra asıl konumuzun başat duygusu olan öfkenin sonucu olan saldırganlık hakkında konuşmakta fayda olduğunu düşünmekteyim.

Saldırganlık; bir başka kişiye zarar vermeye ya da yaralamaya yönelik davranış olarak tanımlanabilir. İnsanların saldırgan davranışları çok çeşitlidir, fiziksel ya da sözel, aktif ya da pasif, dolaylı ya da dolaysız olabilir. Freud ve Lorenz gibi bazı kuramcılar doğuştan gelen agresif bir içgüdüye sahip olduğumuzu öne sürmüştür. Bu durumda insan saldırganlığı, diğer hayvanlarda olduğu gibi, türe özgü bir davranıştır. Bu görüşe göre insanlar doğaları gereği saldırgan varlıklardır. Kavgalar, savaşlar ve yıkıcılık insanlık tarihinde yer almıştır ve bundan sonra da sürecektir.

Saldırganlığın sık görülen nedenlerinden biri, eleştiri veya olumsuz değerlendirmelerdir. Özellikle toplum içerisinde olduğu zaman kişinin benlik saygısı zedelenebilir ve saldırgan davranışa yol açabilir. Olumsuz çevresel koşullar arasında sayılabilecek gürültü, aşırı sıcak, bazı durumlarda kalabalık saldırganlığı arttırabilir.

Saldırganlığın diğer bir sosyal nedeni, başkalarına karşı saldırgan davranmaya yönelten otorite figürlerine uyumdur. Öğrenme kuramı çerçevesinde ele alındığında, başkalarının davranışını taklit etmenin saldırgan davranışın nedeni olabileceği vurgulanmaktadır. Saldırganlığın bulaşıcı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Eğer saldırgan davranış haklı görülüyor ve ödüllendiriliyorsa, model alma, bu davranışın ortaya konmasında etkili olmaktadır. Klasik şartlama ve edimsel şartlama da saldırganlığın kaynağı olabilir ve bu davranış benzer durumlara genelleştirilebilir.

Öğrenme prensiplerine göre, saldırganlığı kontrol etmek, sınırlandırmak da mümkündür. Yaklaşımlar, cezalandırma ve model alma olarak özetlenebilir. Saldırganlığın kontrolünde cezalandırma, kişi cezayı uygun ve meşru buluyorsa ve cezalandırma davranışın hemen akabinde uygulanmışsa etkili olmaktadır. Aksi takdirde, cezalandırma, etkili olmayabilir,  hatta saldırgan eğilimleri arttırabilir. Zira ceza da bir engellemedir ve dahası ceza, saldırganlığa model teşkil edebilecek bir davranıştır.

Saldırganlığın en temel nedenleri Engellenme ve Güdülerin Çatışmasıdır.

Saldırganlık birçok benzer davranış ve ilişkiyi altında toplayan bir şemsiye terimdir. Spektrumda merak, araştırma, kendini kabul ettirme, üstünlük, hâkimiyeti kabul ettirme ve istismar vardır.

Saldırganlık seçime bağlı bir stratejidir. İnsanın geçmiş deneyimlerine bağlı olduğu kadar içinde bulunduğu sosyal bağlama da bağlıdır. İnsan, belirli kışkırtıcı uyaranlara, saldırgana karşı koyma yolları bularak tepki verme eğilimiyle doğar. İnsanın saldırgan davranışı gösterip göstermemesi; doğuştan gelen eğilimler, çeşitli öğrenilmiş engelleyici tepkiler, sosyal durumun kesin doğası arasında gerçekleşen karmaşık etkileşime bağlıdır. Bu karmaşık etkileşim, kültürler arasında saldırganlık derecesi açısından büyük farklılıklar oluşmasına neden olur. Saldırganlık zamanla değişir. Belirli kültürlerde değişen sosyal koşullar saldırgan davranışlarda da gözle görülür değişikliklere yol açar.

Saldırgan davranışlar sosyal ve kültürel koşullara bağlı değişiklikler gösterdiği gibi, bölgesel değişikliklerde gösterebilmektedir. Ege ve Karadeniz bölgeleri gibi… Hatta bu bölgelerde büyümüş insanların Ankara’da aynı olaya farklı saldırganlık düzeyinde yanıt vermeleri de bölgesel özelliklerle ilgilidir.

Cinsiyet ve saldırganlık açısından bakıldığında; erkekler daha saldırgandır. Bunun sebebi erkeklerin belirsiz kaygı verici durumlara bile öfke tepkisi vermesi, kadınların bu durumlarda daha sakin olmasındandır. Yakın partnerler arasında saldırganlık erkeklerde çok yüksektir.

Alkol ve madde kullanımı, saldırgan dürtüler üzerinde bulunan ketlemeyi ve yanlış anlamayı arttırdığından saldırgan davranışlara neden olabilir.

Acı ve huzursuzluk saldırganlığa neden olabilir. İklim koşullarından ani can yanmasına neden olan olaylar dahil saldırgan tavra neden olabilir.

Engellenme en sık saldırganlık sebebidir. Engellenme-Saldırganlık Kuramı adı altında ele alınmıştır. Engellenme -kişinin bir amaca ulaşmasının engellendiği algısı- saldırgan tepki olasılığını arttırır. Burada, hedef ne kadar yakınsa beklenti o kadar yüksek olur ve engellenme karşısında saldırgan davranış o kadar büyük olur.

Kışkırtılma karşısında da insanlar saldırgan tepkiler verirler.

Saldırgan nesnelerin (Saldırgan tepkilerle bağdaştırılan –silah vd.- ve yalnızca varlığıyla bile saldırganlık olasılığını arttıran nesneler) ipucu olarak kullanılması durumlarında da şiddet içeren davranışlar oluşur.

Taklit saldırganlığa neden olabilir. Çocuklar özellikle saldırganlığın ödüllendirildiğini gördüklerinde çatışmaları saldırganlıkla çözmeyi taklitle öğrenir. Çocuklar ebeveynlerini her zaman dinlemezler ama her zaman taklit ederler. Buna Sosyal Öğrenme Kuramı denir.

Medyadaki Şiddet, TV, Filmler ve Bilgisayar oyunları bu sosyal öğrenme ve şiddet eğilimi konusunda birçok sonuç doğururlar.

Alfred Hitccock; “TV cinayeti ait olduğu yere, evlere geri getirdi”, demiştir.

İzlenen şiddet içerikli TV programları ile izleyicinin sonraki saldırganlığı arasında yüksek bir korelasyon bulunmuş, üstelik bu etkinin zamanla birikerek çoğaldığı görülmüştür. TV’de şiddetin aynı zamanda hissizleştirici etkisi vardır.

Bir toplum ya da sosyal grup tarafından şiddetin meşrulaştırılması çok önemli bir sorundur. Ülkemizdeki terör örgütlerinin varlığı ve yıllardır süren terör ve ölümler artık insanlar için şiddeti meşru kılmaya başlamıştır.

Şiddeti kabul etmek, şiddetin artmasına neden olur. İnsanlar planlanmış bir şiddet eylemini haklı görmeye çalışarak vicdanlarını rahatlatmaya uğraşırlar. İşte bu nedenle ideolojiler ve din şiddet eylemini körüklemek için oldukça uygundur. İnsanların narsistik yanına hitap ederler.

Peki medyadaki şiddet izleyicideki saldırganlığı neden etkiler?

“Onlar yapabiliyorsa ben de yapabilirim.”

“Demek bu iş böyle yapılıyor?”

“Gerçekten öfkeliyim, bunları sadece bugün yaşadığım stres yüzünden hissetmiyorum.”

“İşte yine birinin canına okuyorlar; öbür kanalda ne var acaba?”

“O beni alt etmeden ben onu alt etmeliyim…”

Şiddet reklam açısından da karlı bir maldır.

Şiddet içerkili pornografi şiddeti tetikler. Dost tecavüzlerinin birçoğunun nedeni pornografideki şiddettir.

SALDIRGANLIK NASIL AZALTILABİLİR?

Saldırganlığı cezalandırmak saldırganlığı azaltır mı?

Ceza karmaşıktır. Cezanın saldırgan davranışını etkilemesini beklerken, diğer yandan cezanın kendisi saldırgan bir nitelikte olabilir ve taklit edilebilir. Böylece ceza saldırgan tavrın artışına neden olabilir. Hafif cezalar çocuklar için daha caydırıcıdır.

Erişkinler için ağır cezalar uygulanması caydırıcı olmayabilir. Cezanın caydırıcı olabilmesi için ceza çabuk ve kesin olmalı, şiddetin uygulanmasından hemen sonra verilmeli ve kaçınılmaz olmalıdır. Şiddet içerikli davranışları tutarlı ve kesin cezalandırma ağır cezalandırmadan çok daha etkilidir.

İlk saldırganlık, diğer eylemlerimizin önündeki ketleri kaldırabilir; bir anlamda, saldırganlık meşrulaştırılmıştır ve bu da benzer saldırıları gerçekleştirmeyi kolaylaştırır. Toplum içinde birinin gerçekleştirdiği bir saldırganlık, diğer bazılarının üzerindeki ketlenmeyi kaldırarak saldırgan davranışıa neden olabilir.

Birisinin canını yaktığımızda “Bilişsel Çelişki” yaşarız. Adamın canını yaktım ama ben iyi ve makul bir insanım. Bu nedenle karşıdakini suçlamak ve indirgemek eylemi doğru kılar ve çelişkiyi azaltır ancak bu ilerdeki şiddetin önünü açar.

Savaş sorunların şiddet yoluyla çözülmesini meşrulaştırarak toplumsal şiddete eğilimi arttırır. Günümüzde medya aracılığıyla her gün çeşitli savaş haberlerini izleyen insanlar için şiddet, hedefe giden yolda uygun bir yöntem olarak kabul görür hale gelir.

Öfke duygusunun bir sonucu olarak ortaya çıkan saldırganlık ve şiddetin hedef olarak seçtiği birçok alan vardır günümüzde…

İlk olarak cansız nesneler üzerinde ortaya çıkan şiddet ve saldırganlık… Bu tip saldırganca öfkenin dışa vurumu hem bir genel hazırlık hem de karşısında bir muhatap varsa ona karşı bir tehdittir.

Ardından zekâ olarak daha çocuksu düşünen engelli bireyler, çocuklar ve hayvanlara yönelir şiddet… Sonra fiziksel olarak daha güçsüz olan kadınlara yönelir.

Bu içerikle saldırgan davranan bu kişiler, üstte saydığım guruplarla saldırgan deneylerinde başarılı olur ve ceza ve sağıltım uygulanmazsa artık şiddet uygulamaları bu insanlar için daha yaygın ama daha sistematik hale gelir. Seri katiller böylesi insanlardan çıkar…

İşte bugünlerde yaşanan şiddet olaylarını anlamak ve çözmek istiyorsak; öfke, saldırganlık, şiddet duygu ve davranışları hakkında kavramsal doğru açıklamalar yapabilmek, nedenlerini bularak ortadan kaldırmak, çocuklarımızın saldırgan davranışlardan uzak durması, vicdani ve insani değerlerle yetiştirilmesi için yapılacaklar konusunu ele almak ve mevcut erişkinlerin şiddet potansiyelini azaltıcı tedbirler hakkında yapılacakları konuşmak zorundayız.

Bugün şiddet mağduru olmayanların anlaması gereken şey çemberin daraldığıdır. Yakında büyük bir şiddet sarmalının içine düşmek istemiyorsak acilen tedbirler almalıyız…

Şiddet üzerine

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 9 Temmuz 2022, 13:57

    Çok bilgilendirici ve güzel bir yazı oluş. İnsan sormadan edemiyor kendine “acaba bu şiddet ortamı siyasetçiler tarafından tercih edildiği için mi devam ediyor” diye.

  2. 9 Temmuz 2022, 08:12

    Çok ayrıntılı ve bilgilendirici bir yazı olmuş emeğinize sağlık

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!