Avatar
Yavuz Alogan

Münih Konferansı ve Çin’in bildirisi

featured

Yavuz Alogan yazdı…

Üç gün süren Münih Güvenlik Konferansı (17-19. 02. 2023) Ukrayna-Rusya savaşının gölgesinde başladı ve bitti. Batılı dış politika yorumcuları sonucu belirsizlik olarak değerlendirdiler. Taktik düzeyde baskıyı artırma kararlılığı vurgulanırken, stratejik hedef belirsizliğini korudu.

Katılımcılar Ukrayna’ya askerî ve her türlü yardımı sürdüreceklerini beyan ettiler, safları sıklaştırdılar fakat nihai hedefi tanımlamadılar. Mücadele başarıyla sona ermeli noktasında birleştiler fakat ne kadar ileri gidileceği konusunda kararsız kaldılar.

Macron, bazılarının (herhalde ABD’yi kastediyor) Rusya’yı ezmek gibi bir düşünceleri olduğunu, Fransa’nın bu tutumu benimsemediğini; Scholz ise en önemli hedeflerinin NATO’nun Rusya’yla doğrudan çatışmasını önlemek olduğunu söyledi.

Macron inandırıcı olmak gerektiğini, Scholz ise süreci mantıklı bir tutumla yürütmeye çalıştıklarını belirtti. Konuşmalardan Batı’nın yeterince inandırıcı ve mantıklı olamadığını ve işbirliğinin zayıf kaldığını anlıyoruz. Mesela Scholz, Leopard tanklarının gönderilmesi için Almanya’ya baskı yapıldığını fakat müttefiklerin ellerindeki tankları gönderme konusunu ağırdan aldıklarını söyledi.

Dışişlerinden sorumlu Politbüro üyesi Vang-yi Konferans’ta barış, karşılıklı yardımlaşma ve toplumsal kalkınmanın önemini vurgulayarak, Çin’in Ukrayna sorununda arabuluculuk rolüne hazır olduğunu gösterdi. Rusya’yla askerî/stratejik ittifak kurduğu anda III. Dünya Savaşı’nın çıkacağını bilen ve bundan özellikle kaçınmaya çalışan Çin’in, sabırla sürdürdüğü dolaylı tutumuna arabuluculuk rolünü ekleyebileceğini anlıyoruz.

Konferans’ta yaptığı konuşmada Vang-yi, BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine dönmek gerektiğini belirterek “toplumsal kalkınmanın kilit rolüne hepimiz önem vermeliyiz” dedi; Çin ile Avrupa’nın yapacağı ortak tercihlerin dünyanın gidişatını belirleyeceğini söyleyerek, Avrupa’ya ABD’den “stratejik özerklik” telkininde bulundu. Özetle, Çin’in Avrupa’yı ABD’den kurtararak kendisiyle işbirliği yapmaya zorladığını, ikna etmeye çalıştığını anlıyoruz.

Bu arada Çin, ABD’yi tecrit çabasının bir parçası olarak, iki gün önce (21. 02. 2023) Zinhua’da (resmi Yeni Çin Haber Ajansı) “ABD Hegemonyası ve Yarattığı Tehlikeler” (US Hegemony and Its Perils) başlıklı bir rapor yayımladı. Rapordan çok bildiriyi andıran metnin amacı giriş bölümünde şu cümleyle açıklanıyor: “Bu rapor, konuya ilişkin olguları sunarak, ABD’nin siyasî, askerî, ekonomik, mali, teknolojik ve kültürel alanlarda kötüye kullandığı hegemonyayı teşhir etmeyi ve ABD uygulamalarının dünya barışına ve istikrarına ve bütün halkların refahına yönelik tehlikelerine daha geniş bir uluslararası alanda dikkatleri çekmeyi amaçlamaktadır.”

Bildiri, gerçekten de Amerikan imparatorluğunun 19.yüzyıldan başlayarak sergilediği bütün kötülüklerin mükemmel bir özetini sunuyor. ABD’deki bütün yayın organlarına ve dünya medyasına gönderilen metinde, CIA’nın düzenlediği askerî darbelerden 2003 yılında başlattığı “renkli devrimler”e, uluslararası kurallarda uyguladığı çifte standarttan uluslararası silahsızlanma antlaşmalarından çıkışına, ABD’nin IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla kurduğu ekonomik hegemonyadan tekelcilik ve baskıyla kurduğu teknolojik hegemonyaya ve tv-Hollywood film endüstrisi, facebook, twitter, Netflix vs aracılığıyla sürdürdüğü kültürel hegemonyaya kadar (“yanıltıcı bilgileri öteki ülkelere saldırmak için bir mızrak gibi kullanıyor ve bunun etrafında bir endüstriyel zincir oluşturmuş bulunuyor”) akla gelebilecek her konuya değiniliyor.

Çin’in Kuşak Yol girişiminden; dünya çapında karayolları, demiryolları, limanlar, enerji santralleri, beşinci nesil ağlar (5G) ve fiber kablo ağlarıyla Asya’dan başlayarak 139 ülkeyi kapsayan şebekenin nihai amacına metinde doğal olarak değinilmiyor. Yine Çin’deki gelir dağılımının Avrupa ülkelerinden, hatta ABD’den bile kötü olduğundan, Çin İnternet Güvenlik Seddi’nin Çin halkını dış dünyadan tamamen yalıtarak kapalı, güdümlü ve elbette yanıltıcı bilgi ortamı yarattığından da söz edilmiyor. Sorsanız, dünya halklarının refahı, mutluluğu ve yabancı ülkelerin toplumsal kalkınması için sermaye ihraç ettiklerini söyleyeceklerdir.

Metinde çağdaş yöneticilerden sadece Süleyman Soylu’nun adının geçmesi, içişleri bakanımızın Eylül 2022’de sarfettiği ABD karşıtı sözlere yer verilmesi özel bir dikkati gerektiriyor.

Bu köşede pek çok kez Rusya’nın tarihsel olarak Türkiye’yi kendi emperyal alanındaki “bölgesel devlet”lerden biri olarak gördüğünü, Putin oligarşisinin Saray Rejimi’nin ülkemizi “geleneksel yapı”sına (siyasî İslam) döndürme çabasını ve Batı’dan kopma eğilimini desteklediğini; Çin’in de zaman zaman başvurduğu ABD karşıtı söylem yüzünden mevcut siyasî iktidara yakın durduğunu yazdığım için bu konuya ayrıca girmiyorum. Önümüzdeki seçimlerde her iki devletin de AKP’nin seçim zaferi için çalışacağını ayrıca belirtmeye gerek yok. Türkiye’nin şeriatla yönetilme ihtimalinde kendi dış politikaları açısından bir imkân görüyorlar.

Tekrar metne dönecek olursak, sonuç bölümünde Çin, ABD’yi ciddî bir vicdan muhasebesine (soul-searching) davet ediyor, bugüne kadar yaptıklarını eleştirel bir tutumla gözden geçirmesini, kibir ve önyargılardan arınarak hegemonik, hükmedici, zorlayıcı uygulamalardan vazgeçmesini tavsiye ediyor.

ABD’nin bu tavsiyeye ne kadar uyacağını, Avrupa’nın Almanya-Fransa çevresinde yeni bir mihver oluşturarak ABD’den “stratejik özerklik” yolunda adım atıp atamayacağını zamanla göreceğiz.

AB ve ABD’nin kendi halklarını Rusya ve Çin’e karşı savaşa ikna etmeleri zor görünüyor. Münih’te Barış konferansı sürerken binlerce Alman kent meydanında toplanarak Ukrayna-Rusya savaşını protesto etti. “Doğu Cephesine Alman tanklarının gönderilmesine hayır” gibi II. Dünya Savaşı’nı hatırlatan pankartlar açıldı. Bir pankartta “Biden, cehenneme kadar yolun var,” yazılıydı.

Bu arada kendi özel kanalında bir konuşma yapan Trump “III. Dünya Savaşı hiç bu kadar yakın olmamıştı,” diye söze başladı, Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı’ndaki bütün savaş kışkırtıcılarının ve küreselcilerin bu kurumlardan temizlenmesi gerektiğini söyledi. Sanırım ilk kez bir ABD başkanı böyle şeyler söylüyor. Bu sözlerin elbette ABD’de kitlesel karşılığı olacaktır.

Sonuç olarak büyük devletler arasında süren küresel hegemonya mücadelesinde yeni ittifak arayışlarının ve yığınak yapma faaliyetlerinin sürdüğünü, taraf ülkelerde savaş karşıtı kitlesel eylemlerin yükseleceğini söylemek yanlış olmaz. Rusya’nın Mart ayında başlatacağı anlaşılan “Bahar Tarruzu” yeni bakış açıları oluşturacaktır.

En uç iki durumdan birinde Rusya’nın yeni sınır hattı (Donetsk, Luhansk, Zaporejye, Herson) kabul edilerek ve Kırım Rusya’ya bırakılarak barış yapılır; diğerinde ise savaş ilk anda Belarus ve Polonya’yı içine çekerek, nükleer savaş felaketine doğru yayılır. Çin kendisine askerî olarak saldırılmadığı sürece zamana oynayarak dolaylı tutumunu sürdürür. [email protected]

 

Münih Konferansı ve Çin’in bildirisi

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. geleceğin emperyalist gücü Çin olacaktır. yani yeni bir ABD. örneğin, bütün Afrika’yı sömürgeleştirme yolunda ilerliyor. bunun için Erlik’in ilgili videosunu izleyebilirsiniz.

  2. Seçimlerden sonra yeni bir iktidarın önündeki en zor görevlerden birisi, ABD’nin Türkiye ve Kafkasya üzerinden Rusya ile yeni bir gerilim hattı oluşturmasına izin vermemek olmalı. Muhalefetin buna dair bir politikası var mı ben bilmiyorum.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!