Zelenskiy büyük hayal kırıklığına uğradı

Prof. Dr. Ergun Türkcan yazdı...

featured

SSCB YIKILINCA

Sistem nasıl çöktü? İçsel, (Sosyalist yapının ekonomik sorunları çözememesi), dışsal, (Yıldız Savaşları Projesiyle, Afganistan işgaliyle bu ekonominin ağır bir yük altına sokulması) nedenleri burada tartışmıyorum, ayrı bir konudur. Ancak 1991’den beri tek kutuplu bir dünyada yaşadığımız açıktır: NATO (AB dahil), tüm Körfez’in petrol ülkeleri (İran hariç) ile tüm Güney-Doğu Asya, Japonya, G. Kore, Avustralya-Yeni Zelanda dahil (Tayvan?), Pasifik adalarına, klasik anlamda sömürge demesek de “yörünge ülkeleri” kapsamına Baş-emperyalist ABD’nin kontrolündedir. Bu ülkenin Monroe Doktrinini terk ettiği 1917’den[1] 1956’ya kadar Avrupa ile ortak statüsünde görülse de, bundan sonrası yeni bir doktrinin ilanıdır: “Tüm dünya benim alanımdır; Komünizme karşı savaşta her yer ve araç kullanmak mubahtır” (Gürdeniz’in Melez Savaş Doktrini). 1757’de Hindistan’ı fethedip Baş emperyalist sıfatını kazanan İngiltere, 1956’a kadar Fransa ile birlikte Dünyayı yönetir veya yönetir görünür.

Ancak bu tarihten sonra, eski emperyalistler dahil, tüm Avrupa artık ‘sömürge’ statüsündedir. Artık, Avrupa Milletle Topluluğu  diye, ABD’den bağımsız bir siyasi topluluk olduğunu düşünen var mı? Belki vardır da, Ukrayna savaşından sonra hala aynı kanaatte midirler? İslam ülkeleri ise, 40 yıldır Afganistan’dan Irak ve Libya’ya kadar yeni (melez) savaş taktiklerinin ve silahların denendiği alanlar olmuştur. İslami reaksiyonlar, artık İslam devletleri tarafından değil de, (İran hariç; Türkiye ise son on yılda siyasi iki kutup, Rusya ile ABD arasında, kararsızlık titreşimleri yaşamaktadır), bir kısmı yine ABD imalatı terör örgütleri tarafından, pek de İslami olmayan biçimlerde, verilmektedir.

Bu terör örgütleri New York’un ortasında, yolcu uçakları ile 3 bin kişiyi katledip Irak ve Afganistan’ın işgaline ‘sözüm ona’ sebep olurlarken, İslam’a mı yoksa ABD’ye mi hizmet ettiklerinin farkına varıyorlar mı? Unutulmasın ki, İslam ülkeleri içinde, hem de Afgan ve İran sınırında, nükleer bombaya sahip bir ülke bulunmaktadır: Pakistan. O halde, onun komşusu, yine Müslüman İran nükleer bir bomba yapmaya kalkışınca, ABD başta, tüm Avrupa, niçin İran’a yaptırım üzerine yaptırım koyuyor? Çünkü o Baş emperyalistten izin almadan, hatta ona karşı bir bomba yapamaz. Pakistan’ın o bombayı Hindistan’a karşı kullanma ruhsatı vardır; Hindistan’ın da Pakistan’a karşı. Bu bölgesel bir oyundur, ABD uzaktan kontrol ediyor. Ya bu ikisi hedeflerini şaşırırlarsa? Artık, Rusya’dan nükleer reaktörler alan Türkiye de bu oyuna girerse ki, niçin girmesin, ABD ne yapacaktır? Şöyle düşünebilirler mi? NATO içinde sadece ABD değil, Fransa ve İngiltere’nin de nükleer silahları, bunları gönderecek araçları varsa Türkiye’nin de olsun, varsın, ne çıkar mı, diyecekler?

GELELİM İŞİN ESASI ÇİN HALK CUMHURİYETİ’NE

Çin yaklaşık üç bin yıldır bir imparatorluk modelinde (Middle Kingdom) ama denizlere açılmadan, rejimlerini değiştirse bile (1911’de cumhuriyet, 1949’da sosyalist Çin Halk Cumhuriyeti, 1980’lerde Çin karakterleriyle kapitalist piyasa ekonomisine dönüş) coğrafi sınırlarını aşmadan yani okyanuslara açılmadan[2] Dünyanın Merkezinde oturmaktadır. Çin’in deklare edilmiş “Monroe Doktrini” olmasa bile bu geleneksel bir tavırdır. Ancak, son 40 yılda çok hızlı bir iktisadi-teknolojik-askeri gelişme gösterip, hem milli gelir, hem askeri güç (donanma gemileri sayısı) ve nükleer güç olması, Çin’in Rusya (Sibirya), Orta Asya bloğu ile ABD’yi dengeleyecek İkinci Güç statüsünde görülmesine hatta bazıları için öyle varsayılmasına başlandı. Daha açık ifade: ABD karşısındaki dengeleyici İkinci Kutup doğdu-doğuyor.

Fakat Çin bu modele şimdilik kendi başına değil de, eski ideolojik ortağı, büyük komşusu Rusya ile birlikte adaydır. Zaten ikisini birleştiren sınır sorunu aynıdır: Kendine ait bir toprağın kendi ırk ve kültüründen bir ‘düşman’ tarafından işgal edilmiş Tayvan Adası, fiilen 1950’lerde ABD yörüngesi-korumasına girmiş  Çin’in denize açılmasını önleyen tam bir Demir Kapı’dır. Çin belki bu nedenle donanma kurup (tecrübe ve gelenek bakımından değilse bile, sayı bakımından ABD önüne geçti) zoraki deniz-aşırı emperyalist olmağa itildi. Tarihinde ilk kez Okyanuslara çıkma arzusuyla çevresindeki tüm adaları, kum yığınlarını deniz üstlerine dönüştürmekle meşgul. Oysa Cumhuriyetçi-Milliyetçi Başkan Çan-Kay Şek Tayvan’a geçinceye kadar, 1949, bu adayla ilgilenmemişti bile.

YENİ BİR SİSTEME DOĞRU MU?

Rusya 1991 çöküşünün şokunu bir türlü atamadı. Brest-Litowsk Anlaşması ile 1918, Birinci Dünya Savaşından çıkarken de benzer toprak kayıplarına uğramıştı ama bunlar savaştığı Almanya’nın eline geçmedi; çünkü o da yenilmişti. SSCB çöküşü çok daha vahimdir, çünkü kendi siyasi yörüngesindeki Doğu Avrupa’yı kaybetmek bir yana 1721’den beri (kısa bir süre,1918-39, hariç), kendi toprağı olan Baltık ülkeleri bir yana, tüm sistemi 15 parçaya ayrılarak devlet oldu. Batı, daha doğrusu NATO-ABD Doğu Avrupa’yı hemen sistemine sokmakla kalmadı Baltık ülkelerini de aldı. Hatta ABD, Orta Asya’da Kırgızistan ve Tacikistan’a bile girdi (çıktı). Buralar Yeni Büyük Oyun için tekin yerler değildi.

Ancak, Gürcistan’a girme teşebbüsü Rusya’yı uyandırdı ve silahlanmaya hız verdi; Kafkasya arka kapısıydı. Oysa Batı’da Ana Kapı Ukrayna vardı; Belarus başından beri Büyük Rusya ile birlikte olmuştu ama Küçük Rusya (Ukrayna) içten ve dıştan tüm oyunlara açıktı. Tarihi-kültürel ve ırki yakınlıklar bir tarafa, Ukrayna’nın ABD-NATO’ya kaybedilmesi, 17. Yy’dan beri savunmasını çok uzun mesafelere dayandırmış olan Rus stratejisinin çökmesi anlamına gelirdi. Rusya’nın ana donanma üssü Kırım’ı 2014’de sessizce ilhakından sonra etrafı bir ateş çemberine dönmeğe başladı, gizli savaş o zamandan beri sürüyor, şimdi ara bir yerde melez savaş yürütülüyor, ama hiçbir devlet nihai savaşa girmek istemiyor. İstense de gidilebilir mi? Nihai Savaştan kastım, önce küçük çapta taktik nükleer silahlarla başlayan ucu açık katastroftur. Bu silahı, ABD ilk kez Japonya’da patlattığında kendisi de bunun etkilerini, şiddetini pek bilmiyordu. Üstelik Hiroşima bugünkü taktik silahlara denk gelir: 20 kilotonluktur.

UKRAYNA SAVAŞININ AMACI?

Ukrayna Savaşını, 24 Şubat 2022’de başlamış değildir, NATO’nun Doğu’ya genişleme modelini uygulamaya koyduğu 1990’lara kadar inmemiz gerekir. İki kıta arasında, bu süre içinde biriken tektonik enerji birden patlamadı ama ağır ağır, yukarıda saydığımız fay hatlarında birer birer çıkmağa başladı.

Dışarıdan bakınca Rusya, zora başvurup kendine ait saydığı bir toprak parçasını ele geçirmeğe çalışıyor ve bu yüzden de çirkinleşiyor. Türkiye’nin bu konuda çok dikkatli olması gerek. İngiltere’ye 1882’de, zoraki verdiği Kıbrıs’ın yarısını 48 yıl önce ele geçirince nelerle karşılaştı? Çok yakın saydığı ülkelerden hiç biri bunu bir hak değil, işgal sayıp tanımadı: ABD yaptırımları, AB’den, BM’den vetolar, her türlü diplomatik hakaretler yedi. Şimdi Türkiye, Rusya’nın, 30 yıl önceki kaybettiği has topraklarını yeniden ele geçirirken, Batı Kilise korosuna katılıp komşusunu takbih etmesi, müttefikimiz ABD’nin Güney sınırımızdaki bazı planlarını engeller mi yoksa hızlandırır mı? Düşünelim.

Bunu yüzeysel olarak bir Ukrayna-Rusya veya daha geniş, Rusya-ABD (NATO) savaşı gibi görmek, uzun vadedeki emperyalizmin muhtemel rakibini önleme planını saklar. Çin, ancak Rusya ve Orta-Asya (İran?) karalar-birliği içinde Pasifik’e açılabilir; önce Tayvan’ı askeri üs olmaktan çıkararak. Ancak bu uzun dönemin hazırlığı olabilir mi? Rusya’nın iyice güçsüz, bir kez daha parçalanmış (Uralların Doğusu ve Sibirya’yı kaybetmiş) belki Batı Rusya; (Müslümanların çok olduğu) Güney Rusya; Doğu Rusya (Sibirya-Moğolistan) olarak üç ayrı[3] parça olması Çin’i Baş emperyaliste rakip olma yarışından vaz geçirir mi? ABD bunu mu planlamaktadır? Bir de bu açıdan bakalım. Ukrayna’nın Batılılaşması ve Rusya’dan tamamen kopması (Kırım dahil) Rusya’yı dağıtmanın ve Rusya’yı dağıtmak da Çin’in yalnızlığı ve yarıştan çekilmesi anlamına gelir mi? Çin bu yeni kavgada niçin sessiz kalıyor; asıl düşmanı ürkütmemek mi istiyor?

SONUÇ(HENÜZ BELLİ DEĞİL)

(Mart 2022 ortası gözlemlerine göre) Rus Ordusu henüz bir yıpratma savaşına (war of attrition) hazır olmadığı gibi, kendisine her türlü askeri yardımla NATO ve AB’ye giriş vaadi verilmiş Ukrayna Başkanı Zelenski de büyük bir hayal kırklığına uğradı; ilk Rus askeri topraklarına girince NATO ordularının uzun zamandır konuşlandığı komşulardan kendi topraklarında savaşa gireceğini sandı.  Zelensky kendisinin emperyalist iki güç arasında, sadece bir kaldıraç düzeni olduğunu anlamadıysa birisi ilerde anlatacaktır.

Belli ki, tarihin büyük dönüm noktalarından birindeyiz. ABD’nin yaklaşık 30 yıldır tek başına sürdürdüğü Baş emperyalist sıfatını koruma mücadelesinde uzun tarihi boyunca bağımsız kalmış, ama şimdi çepere itilmiş Avrupa ülkeleri, daha ne kadar destek verecekler; Rusya bu güce ne kadar dayanacak? Göreceğiz.

Ergun Türkcan – Ankara-Çankaya

18 Mart 2022,

Donanması olmayan Türk’ün Dünyanın en büyük donanmasını yendiği gün.

[1] Ne ilginç bir tesadüftür ki, ABD Monroe Doktrinini atıp, Baş emperyalist tahtına göz diktiği 1917 yılında, sonradan ‘savaşsız’ düşmanı olacak Bolşevikler (Sovyetler Birliği Komünist Partisi) de iktidara gelir; Çarlık çöker, Çar ailesiyle (Romanov Hanedanı) katledilir.

[2] Amiral Çeng Ho’nun 15 yy başında Batı’ya, Afrika ve Kızıldeniz dahil yaptığı 7 seferden sonra Çinlilerin Deniz-aşırı seyahatleri yasaklanmıştır.

[3] Rus çarlarının resmi sıfatlarının başında “Tüm Rusyaların Çarı ve Otokratı” gelir. Rusyalar da Büyük, Küçük (Ukrayna) ve Beyaz Rusya (Belarus); Kiyev Rusya’nın ve Rus Ortodoksluğunun ilk merkezidir; 9. Yy.

Zelenskiy büyük hayal kırıklığına uğradı

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Zelensky yanılmadı, ukrayna milletini bilerek ateşe attı.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!