‘Zeytinyağlı yiyemem aman’ türküsü emperyalist proje mi?

featured

Bahir Oltulu yazdı…

Kaleme aldığım bu yazı; 31 Mayıs 2021 tarihinde “Zeytinyağlı yiyemem aman türküsünün çok derin siyasi hikayesi” başlığıyla yayınlanan yazının sahibi sayın Serdar Şahinkaya’ya yanıtımdır. Söz konusu yazıyı okumayanlar için bir tür özet sayılabilecek bazı sözleri yazarın ağzından buraya almayı gerekli görüyorum. 

“Bu ezgi, kapsamlı bir zihin yıkama operasyonun parçası olarak tarihteki yerini almıştır. Ezginin kıvraklığı ve kıpırtısı, sözlerin manasını süreç içerisinde örtmüş olabilir.” 

Yazının sonlarına doğru yazılanlar ise yürek paralayıcı türden sözlerdir. Bu sözleri de buraya almakta yarar görüyorum. 

“Bu yöreden böyle sözler çıkmaz, çıkamaz. Zeytinci kendi ayağına kurşun sıkmaz diye düşünüyorum. Bu ezgi, kapsamlı bir zihin yıkama operasyonun parçası olarak tarihteki yerini almıştır. Ezginin kıvraklığı ve kıpırtısı, sözlerin manasını süreç içerisinde örtmüş olabilir. Bağlantıyı biraz spekülatif bulabilirsiniz, ancak dönemin matbuatı iyi gözlendiğinde önemli bir zeytinlik alanı kaybına uğradığımız kolaylıkla tespit edilebilir.” 

İlgili yazı: ‘Zeytinyağlı yiyemem aman’ türküsünün çok derin siyasi hikayesi

Baştan fikrimi belirtmek isterim. İler tutar hiç bir yanı olmayan bu yazı kendi başına baştan sona kadar bir felâkettir. 

Sadece bir türkünün ilk iki dizesinden hareketle gıda merkezli emperyalist bir kuşatmayı açıklamaya çalışmak neyin nesidir? Mantığa aykırı böyle bir tutum hangi akla hizmettir? Alt alta sıralanan birçok doğruyu yan yana getirerek bir türkünün iki dizesine bağlamak ciddi bir yazara yakışır mı? Uzun yazıda bu iki dizenin iddia edildiği gibi ABD’nin gıda emperyalizmi emelleri ile ilgili nesnel olarak bağını gösteren, kanıtlayan resmi bir belge var mı, yok! Bu konu ile ilgili o dönemin tanıklarından birinin söylediği yazıda dile getirilen hususları destekler nitelikte bir söz ya da belge var mı, o da yok! Ne var peki? Sadece bir çok iddia var. O iddiaların kaynağı ne? Türkünün sözlerinin ilk iki dizesi! Yazar arkadaşımız bir de türkünün derlendiği 1954 tarihi ile emperyalist ABD’nin Türkiye konusundaki art niyetli girişimlerinin örtüştüğünü okuyucularına kanıtmış gibi sunuyor. Türkü 1954’te derlenmiş… Acaba derlenmeden bir gün önce mi yoksa bir yıl, on yıl, kırk yıl ya da yüz yıl önce mi yakılmış bu konuya yazıda hiç değinilmemiş bile. Varsa yoksa o ilk iki dize! Okuyucuda yaratılmak istenen algı; türkünün derlenme tarihinin üzerinde durup yakıldığı tarihi göz ardı etme üzerine kuruludur.  

Bu durumda geriye kalıyor böyle bir yazının kaleme alınmış olma nedeni? 

Kanımca asıl amaç türkülerimizin ‘tu kaka’ olarak damgalanarak zaman içinde okunmaz ve dinlenmez hale getirilmek istenmesidir.  

Yakın zamanda Nagehan Alçı’nın da bir gazetede türküler üzerine yazısı yayımlanmıştı, hatırlayacaksınız. O yazı özet olarak türkülerimizin ülkemizde bir geleceğinin olmadığı fikrini işliyordu. Ancak bu görünüşün altında ülkemizin elle tutulur, gerçek ve tarihsel bir kıymeti olan atalarımızdan emanet aldığımız türkülerin devam edegelen varlığından bir korkuyu ve endişeyi sezebiliyoruz. Türkülere doğrudan saldırmanın sonuç alıcı olmadığını düşündükleri için dolaylı yollardan saldırarak türkülerin ölüm fermanına bir kapı aralamak istenmektedir. Bu işler gizliden ve üstü örtülü sözlerle usul usul yapılır, onu biliyoruz elbette!  

Diğer yandan; türkülerin zamanla yok olması için çalışan kurumların başında ne yazık ki bu değerlerimizi resmen koruma görevi üstlenmiş olan TRT gelmektedir. Bir yandan TRT Türkü kanalı ile on yıllardır halkımızın türkü hasretini dindirmek için çaba gösterilirken diğer yandan türkülerin genleri ile oynanarak ne olduğu belirsiz yeni bir müzik türü yaratma amacı güden örnekler sergilemekte ve bu örnekleri yaymak için olanca güçleri ile gayret göstermekteler. Türkülerin olmazsa olmaz enstrümanı olan saz, TRT çalgı repertuarından çıktı çıkmak üzeredir. Sazın yerini cıs-tak türü tempo yaratma amaçlı şeyler almış görünmektedir. Saz, türkülerden tümüyle sürgün edilemediği için arkada bir yerlerde mahcup vaziyette ve alt perdeden sesini duyabilirsiniz ama ‘Yurttan Sesler’ döneminin baskın unsuru olan enstrüman değildir artık. Nihâi amacın dinleyenin ne olduğunu tam anlayamayacağı bir müzik türü yaratmak olduğunu sanıyorum. Böylece bin yılların kalıtı olan türkülerimiz yeni kuşaklar için bilinmezlik örtüsü altına gizlenerek zamanla unutturulmak istenmektedir. 

Biraz düşünelim burada. Halkın yarattığı bir kültür eseri olduğu su götürmez olan türkülerin ezgisi neden değiştirilmek istenir? Siz hiç geçmiş dönem şairinin örneğin Yunus Emre’nin yâhut Yahya Kemal Beyatlı’nın yazdığı bir şiirin bir dizesinin, Kemal Tahir’in bir roman metninin, ressam Nuri İyem’in bir resminin, heykeltıraş Metin Yurdanur hocanın yarattığı bir heykelin formunu bozarak başka bir şeye dönüştürülmeye çalışıldığını gördünüz mü ya da duydunuz mu? TRT’nin son derece yanlış olan bu tutumunu da buradan duyurmak ve kınamak isterim. Türküler konusunda ülkemizde bence en büyük otorite olan Dr. Mehmet Özbek gibi büyük bir hocaya danışmadan masa başı kararlarla türkülerin değiştirilmeye ve keyfince dönüştürülmeye kalkışılması son derece yanlış bir tutumdur. Yanlıştan bir an önce dönülmesini dilerim. 

‘Zeytinyağlı yiyemem aman’ türküsü emperyalist proje mi?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

10 Yorum

  1. türkünün ilk kısmında muhtemelen maddi durumu ve eğitimi çok iyi olmayan bir erkekle evlendirilmek istenen gelin adayının (ya da vasat gelirli ve vasat eğitimli biri talip olmuştur) serzenişlerini dinliyoruz. Zeytinyağlı yemeyeceğini, kalitesiz olduğunu düşündüğü basma elbiseyi giyemeyeceğini, cahil bir kişiyle evlenip ona saygı gösterip itaat etmeyeceğini beyan ediyor. Beraber düşünelim Soru1: 1954 ve öncesi yıllarda Bursa yöresinde “Zeytinyağlı yemekler” alt sınıfın sofrasını mı temsil ediyor? Olabilir. Buna kanıt var mı? Başka yazılı, görsel eserlerde buna rastlanıyor mu? Rastlanmıyorsa, o durumda bu türküde zeytinyağı gerçekten bilinçli kötülenmiş olabilir. … Soru 2: 1937 sonunda açılan Nazilli Basma Fabrikası, 17 yılda nasıl oldu da tüm ülkeyi basmaya boğdu da insanlar bundan bıktı ve serzenişte bulunmaya başladı? Bir ihtimal, ithal basma zaten kalitesiz ve bıktırmıştı. Başka eserlerde o yıllarda basma kumaşa olumsuz bakışın olduğuna dair kanıt yoksa, “emperyalizmin projesi” olma ihtimali yükseliyor. Sonuçta, gelin adayı kızımızın gözü ipekte satende, lüks içinde rahat içinde “Küçük Amerika’da” yaşamakta. …. Soru3: türkünün kalanından gelin adayı kızımızın, zaten sevgilisi olduğu, sevgilisinin gelmesini beklediği, fakir biriyle evlenip sıkıcı bir hayat yaşamayacağını görüyoruz. Kızımızın madem sevgilisi var ve zengin, ailesi zaten cahil ve vasat gelirli bir kimseyle mi evlendirecek? Burada büyük bir tutarsızlık var. Tutarsızlığı 3 şekilde açıklayabiliriz: … A. Kızımız köyün ağasının veya zengin kültürlü birinin metresidir. Evlenemiyordur, kendisine vasat bir kişi talip olmuştur, o da kendisine yaşatamayacaklarını bahane ederek kişiyi reddediyordur. B. Kızımızın muhtemelen sevgilisi yoktur, talip olan genci de istememektedir, saçma sapan tutarsız bahanelerle (onu yapamam bunu diyemem, zaten sevgilim var) fakir genci reddetmektedir. …. C. Bu derlemenin gerçekten bir projenin parçası olması ihtimali!

  2. “Zeytinyağlı Yiyemem” yazısına bir katkı da benden olsun :) Yanılmıyorsam bir Sinop türküsü de “Bahçelerde kereviz, biz kereviz yemeyiz..” diye başlar. Galiba burada türküyü dillendiren, kendisinin içinde yaşadığı grubun tercihlerinden farklı olduğunu söyleyerek söze girmeyi tercih ediyor. “Ben diğerlerinden farklıyım, beni onlar gibi değerlendirmeyin” demek istiyor. Yazılan yazılar ile kıyaslanınca çok basit bir açıklama oldu, farkındayım. Ama bazen gerçekler çok basittir.

  3. bu eleştiri yazısının eleştirdiği yazıyla bir ilgisini, bağlantısını kuramadım. birinci yazı bir örnek söz üzerinden Amerikan emperyalizmini açıklıyor. ikinci yazı, Türkülerimizin yozlaştırılmak istendiğinden bahsediyor. yani iki yazının konuları ve içerikleri birbirinden alakasız. acaba ben mi kıt zekalıyım?

  4. 2 Haziran 2021, 11:07

    Emperyalist proje olması akla daha yatkın. Tabi buna benzer projeleri, psikolojik harp tekniklerini, kültür emperyalizmi uygulamalarını yanyana koyarsak pekala bu mümkün. Ben yaşım itibariyle, köylümüzün mis gibi yoğurt tereyağının kilosunu (farzı misal) 10 liraya satıp, 20 liraya margarin aldığını çok iyi biliyorum. 70’li yıllarda Batı hayranı gençlerin, levis kot pantolon almak için ne rezillikler yaptığını duyduk. Fetö nün kumpasları döneminde algı operasyonlarının, psikolojik harp tekniklerinin her bir çeşidini yaşadık. Hiç unutmuyorum samanyolu tv de “müzedeki denizaltıya bomba koymuşlardı, çocuklar müzeyi gezerken patlatacaklardı” deyip ekrana alevler içinde bir patlama sahnesi getiriliyordu. Yani sözün kısası bu emperyal yamyamlardan her şey beklenir.

  5. İyi de, sayın yazar doğruları belirtse idi ikna olurdum. Belge olmadan kötülemeye, belge olmadan aklama olmuş gibi geldi. 1945 te derlendi ise; kim derledi? nasıl kayıtlandı? veya neden böyle yazıldı/söylendi? gibi açıklamalar olaydı diye düşündüm. Ben mi göremedim? ( Diğer yorumcular da aynı fikirdeymiş. )

  6. Bahri Bey’e katılıyorum, bu türkümüze haksızlık yapılmıştır. Lakin sayın yazar, tezini etraflıca konuyu irdeleyememiştir. Eleştirisi yüzeysel kalmış ve konuyu dağıtmıştır. Türkü yakıcısının derdi Amerikan yağları değildir. Zenginler gibi yiyip içmek, giyinip kuşanmak istemektedir. Zeytinyağlı yemekten usanmış, tereyağlı etli yemekler yemeklerin; basmadan bıkmış, ipekli, saten gibi lüks kumaştan kıyafetlerin hayalini kurmaktadır. Bu kadar net ve basittir. Türkülerimizi değerli kılan da budur zaten; az sözle yaşamın, dünyanın, insanın türlü hallerini natüralist ve gerçekçi bir şekilde gözler önüne sermek…

  7. Belge mi hangi belge? Hem belgeyi kim yazacak. Ya Devrim olsun üretilen uçaklar olsun hala yok öyle şey diyen insanlar var düşünün. Minareyi çalan kılıfını hazırlar.

  8. 2 Haziran 2021, 06:47

    Yazar eleştirdiği yazarın hatalı diye tanımladığı tutumunu kendi tekrarlamış siz tek bir makaleye dayanarak türkülere karşı emperyalist bir proje olduğunu nasıl iddia edersiniz belgeniz nerede?

  9. 2 Haziran 2021, 04:42

    Tut kelin perçeminden! Serdar Şahinkaya’nın baştan sona gerçekliklerden ve olgulardan örülmüş değerli yazısına Nagehan Alçı’yı şahit ve kanıt diye göstererek “baştan sona felaket” diyorsunuz. Söz konusu yazıyı aklını ve mantığını kullanarak okuyan hiç kimse eğer kötü niyeti yoksa böyle bir şey diyemez ve türkü düşmanlığı gibi bir sonuç çıkaramaz. “Alt alta sıralanan bir çok doğruyu yan yana getirerek türkünün iki dizesine bağlamak ciddi bir yazara yakışır mı?” “…iki dizenin iddia edildiği gibi ABD’nin gıda emperyalizmi emelleri ile ilgili nesnel olarak bağını gösteren, kanıtlayan resmi bir belge var mı, …” İşte asıl felaket bu! Dünyayı felakete sürükleyen ve ülkemizi pençesinde kıvrandıran emperyalizmde belge çok da; türküye -haklı olarak- sokuşturulduğu düşünülen iki dizede olduğu gibi beyin yıkama/algı yaratma faaliyetlerine ayrıca resmi belge düzenlemiyor. Bir dönemin iş adamı Selim Edes’in Emlakbank Gn. Müdürü Engin Civana söylediği “rüşvetin belgesi mi olur” misalinde olduğu gibi.

  10. 2 Haziran 2021, 02:36

    Ha şunu bileydiniz! “Zeytin yağlı yiyemem” ABD’nin dayattığı mısırözü yağı isterim, “(Nazilli) Basma fistan giyemem” de Jean/kot pantol isterim demek oluyor.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!