Zülfü Livaneli’nin ‘huzursuzluğu’ neden?

featured

Mehmet Şekeroğlu yazdı

Julien Benda, “Aydınların İhaneti” başlıklı kitabını yüz yıl kadar önce yazmıştı. Aydın ihaneti, bugün de aynen sürüyor. Burada sorun, aydın dediğimiz (genellikle) “küçük burjuvanın”, egemen güçler tarafından devşirilmeye açık olmasından kaynaklanıyor. Küçük burjuva, her insan gibi ünlü ve zengin olmak istemekte, elinde her çeşit imkanı olan burjuvazi/ kapitalizm de ona istediklerini belirli şartlarla vermektedir.

Nedir bu şartlar?

Küçük burjuva “aydın”ı (isterseniz, “entel” diyelim), örneğin “Atatürkçü” geçinse de, “solcuyum” dese de; “dünya vatandaşı”, “demokrasi ve insan hakları yanlısı” olduğunu söylese de, sonuç değişmiyor. Hakim sistem tarafından kabul edilmek istediğinde, mutlaka yapması ve asla yapmaması gereken şeyler çıkıyor önüne. Yapması gereken şey, “sistem”e uymak; onun para ve özel mülkiyet düzeniyle sürtüşmeye girmemek. Yapmaması gereken şey de bunun tam tersi: Hakim kapitalist, parafetişist sistemle sürtüşmeye girmek!

Sistemle çatışmadığı sürece, küçük burjuva enteli, “Karlı Kayın Ormanı”nda yürümekten, “Özgürlük”ün adını dağlara taşlara yazmaya kadar her istediğini yapmakla hürdür!

Nazım Hikmet’in, “Bir Hazin Hürriyet” başlıklı şiirinin bir yerinde dediği gibi:

“Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!”

Sonra:

“En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
Amerika’ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!”

ZÜLFÜ LİVANELİ’NİN HUZURSUZLUK’U

Zülfü Livaneli’nin, “Huzursuzluk” adlı romanı neden yazdığı, daha doğrusu ona bu romanı yazmasını kimin, hangi “merci”nin “telkin” (!) ettiği konusu son derece önemlidir. Bu yazıda, buna değineceğim.

Önce, romanın içeriğine, maddeler halinde toparlayarak bir göz atalım.

Zülfü Livaneli, bir oryentalisttir. Bunu, „Huzursuzluk“ başlıklı kitabının başına ve sonuna koyduğu „Harese“ tezinden anlıyoruz:

1- Zülfü Livaneli, bir oryantalisttir. Bunu, “Huzursuzluk” isimli kitabının başına ve sonuna koyduğu “Harese” tezinden anlıyoruz:

“Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve, dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca, bu devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Orta Doğu’nun adeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur. Bilindiği gibi, oryantalizm, ırkçılığın, faşizmin bir türüdür. İnsanları, güya onlarda değişmemek üzere var olan özellikler bahanesiyle aşağılama ideolojisidir. Herese hikayesinin telkin etmeye çalıştığı ideoloji şudur:

“Ey Ortadoğu insanı! Başına ne geldiyse – Filistin savaşı/ Afganistan savaşı/ Irak savaşı/ Libya savaşı/ Suriye savaşı/ PKK savaşı/ IŞİD savaşı… – hepsi senin yanlış mantaliten, “herese”ye yatkın karakterin yüzünden gelmiştir! Komplo teorilerinden başka bir şey olmayan, emperyalizmin ve kapitalizmin sömürü ilişkilerinin ortaya atılıp suçlanması saçmadır. Suç senin yanlış zihniyetindedir!“

2- Zülfü Livaneli, Huzursuzluk adlı romanında etnik ve dinsel grupların güzellemesini yapan bir postmodernist, dolayısıyla neoliberalisttir. (Postmodernizm, özünde, hiçbir etik kaygı gütmeyen, faşizan bir ideolojidir – ki burada konumuz bu değildir!). Livaneli, Huzursuzluk’ta, Yezidilik ve PKK güzellemesi yapmaktadır. Tabii o, kendisi dışındakileri aptal sandığından, kendisini ortaya süren/ yönlendiren mercilerin gözüne girmek için yaptığı bu güzelleme‘lerin üstünü güya edebi olarak perdelemekle, böylece eleştiriden ve etik sorumluluktan kurtulabileceğini sanmaktadır.

3- Zülfü Livaneli’nin Huzursuzluk’u, aslında kendi huzursuzluğu değildir yani. Karşımızda, edebi anlamda bir roman da yoktur. Ismarlama bir “üst çete” projesine mecburi bir katkı vardır. “Üst Çete”, kendi yarattığı IŞİD hayaletini bahane ederek, yarattığı mağduriyetlerle Yezidilik olgusunu ve sonuçta PKK/ YPG’yi parlatmak istiyor. Oyun hep aynı: Emperyalizmin ürünü IŞİD, Suriye ve Irak halklarının üstüne salınıyor. Emperyalizmin desteklediği PKK/ YPG, Yezidiler’i IŞİD zulmünden kurtarıyor. Çıkan çatışmalarda, kukla olarak Çin’den, Rusya’dan, Avrupa’dan, Türkiye’den ve diğer halkı Müslüman ülkelerden toplanıp, gizli servislerin güdümünde getirilip organize edilen IŞİD’ci cihatçıların bir kısmı piyon olarak harcanıyor; diğer kısmı emperyalizmin uçaklarıyla, helikopterleriyle, otobüsleriyle başka bir yere götürülüyor ki, orada da benzer oyunla emperyalizme işgal alanı açılsın. Türkiye’yi de bir “Kürt Koridoru”yla Güney’den kuşatma amacı taşıyan bu işgal alanına Doğu Perinçek Grubu tarafından “2. İsrail” adının verilmesi, emperyalizmin mantığı hesaba katıldığında, rahatlıkla anlaşılabilecek ve yerinde bir adlandırma.

4-Entel romancı, okuyucusunun ilgisini, arabesk bir mazohizmle kendi entel varlığına ve savunduğu Yezidiliğe çekmeye çalışıyor. Kendisi İstanbullu,”huzursuz”, bıkkın bir enteldir. Şimdiye kadarki yaşamından (güya) şikayetçidir; İstanbul’dan, karısından, mesleğinden… Aslında bu, tam tersine, gizli bir entel memnuniyetidir. Bir çeşit entel mazoşizmi, entel arabeski, entel’in zevkli bir “huzursuzluk”u: Bir entel “HARESE”si!

Alıntı yapalım:
“Hasta oldum sanırım, başımda bir ağrı, midemde bir kabarma, bulantı. Ne oluyor bana diye sorup durdum kendime. Akşam, otel odasında su bardağına doldurup içtiğim onca şarap mı bozdu beni, yoksa göçmen çadırındaki o kadından duyduklarım mı, bilemiyorum. Herhalde ikincisi çünkü otele döndüğümde de hasta gibiydim. Kampta çadır çadır dolaşıp Meleknaz’ı tanıyan biri olup olmadığını sormuştuk. Şeyhin oğlu yanımda olmasa, ne dolaşmama, ne çadırlara girmeme, ne de soru sarmama izin verirlerdi ama şeyh denilince akan sular duruyordu. Sonradan duyduğuma göre Ezidilerde kast sistemi çok güçlüymüş. Şeyhlerin emrinden de çıkılmazmış.“ (S. 89).

  1. “Kast sistemi”ymiş! Anadolu kültür mozayiği! Basitçe öyle, işte! Ne ala!

Herkes, önce kendi HERESE’liğiyle, şu türden satırları neden yazıp durduğuyla hesaplaşmalı:
“Dünyanın gelmiş geçmiş bütün filozoflarına, bütün şairlerine, bütün yalvaçlarına, bütün ermişlerine kızıyorum, onca kitap niye yazıldı diye düşünüyorum, ne gereği vardı, o kitaplıklar, o konferanslar, o toplantılar; o kendini matah bir şey zanneden politikacılar, benim gibi gazeteciler, dünyayı kurtaracakmış gibi ciddi yüz ifadesiyle ekrana çıkan çokbilmişler, üniversiteler, ben var ya ben diyenler, hepimizi toplasalar bir incir çeğirdeğini doldurmayız diye düşünüyorum. Hele o zenginler, hele o paraya, kata, yata tapanlar, hele o gösteriş düşkünleri…” (S. 109-110).

Bu vesveseler, HERESE’nin, mazoşizmin, arabesk çözümsüzlüğünün, HERESE’deki, “kendi kanının tadından sarhoş olan deve”nin en açık örneğidir. “Entel‘imizin “huzursuzluk”unun nedeni, sadece Yezidiler’e, Kürtler’e yapılan IŞİD/ “İslam” zulmüdür.

*

Mesela Livaneli, şöyle bir soruyu asla sormayacaktır:

“Bu katliamları hangi emperyalist güçler, mağduriyetleri yaşatarak hangi emperyal (siyasi ve ekonomik) sonuçları yaratmak için yapıyorlar/ yaptırıyorlar?”

Kendisine böyle bir soru yöneltilse, söyleyeceği şey aşağı yukarı şudur:
“Ben oradaki insanların o anda gördükleri zulme, uğradıkları mağduriyete bakarım! Oradaki acının ve katliamın üstünü kapatmak için uydurulan komplo teorileri beni ilgilendirmez! Ben bir romancıyım; HERESE’yi ve acı çeken BEN’i ve acı çeken Ezidileri ve Kürtleri yazarım. İnsanlığın önemli bir yarasına parmak bastığım için kitabım hemen 150 bin basıldı! Beni eleştiren, önce bu somut gerçeklerle yüzleşmeli!“

Buna cevabım,  Ziya Paşa’nın dizeleriyle olacak:
“Hâlî ne zaman kaldı cihân ehl-i tama’dan
Sen zatını bu âleme elzem mi sanırsın
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun
Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın.“

LİVANELİ’NİN KÜRTÇÜLÜK PROPAGANDASI

Peki, “Üst Çete”, güdümünde tuttuğu entellere bugünkü süreçte neden Yezidilik ve PKK/ PYD güzellemeleri yaptırıyor? Livaneli’nin Huzursuzluk’undan alıntılar yapmaya geçmeden önce, kısaca bunu irdeleyelim:

Emperyalizmin Orta doğu’daki en açık amaçlarından biri, orada kendi güdümünde bir PKK/ PYD devleti (aslında 2. Israil) kurmaktır. Burada desteklediği aletler, her zaman olduğu gibi etnik, dinsel ve kültürel kimlikler/ gruplar/ örgütlenmelerdir. Yezidilik de, Kürtçülük de, Alevicilik de, Sünnicilik de, emperyalizm için sadece ve sadece BÖLÜNME-GERİLİM-KAOS ve SAVAŞ yaratılması yolunda kullanılan araçlardır.

Emperyalizmin güdümündeki entel, düğmesine basıldığının sinyalini bazı durumlarda doğrudan, bazen de kendisine yapılan dolaylı telkinlerle alıyor ve hizmete soyunuyor. Zülfü Livaneli, bağlamında üstlenilen görev, Yezidilik’i ve PKK/ PYD yapılanmasını parlatırken, emperyalizmin kurdurduğu ve yönettiği IŞİD’i (yani İslamcı terörizm) “absolut kötü“ damgasıyla “kötülüğün ekseni”ne oturtmaktır. Böylesine bir hedef şaşırtma, akıl karıştırma, gerçeklerin üstünü örtme… ancak emperyalizm güdümlü bir entelin yapabileceği bir ihanettir! (Aydın‘ın İhaneti“ demiyorum, çünkü, burada söz konusu olan aydın değil, ‘entel’dir!).

LİVANELİ’DE MAĞDURİYET İDEOLOJİSİ VE SALDIRGANLIĞI

Mağdurlar, çeşit çeşittir, Bir kısmı mecliste konuşurken parmağından vurulur, bir diğer kısmı, bir şiir okuduğu için önce hapise atılıp, sonra milletvekili ve başbakan seçilir; diğerinin ise kazandığı seçim yenilenir…

Hakim güçler, “mağduriyet algı operasyonu”yla, elemanlarını bir “güç” haline getirir.

Ermeniler… Boşnaklar… Türbanlılar… Hristiyanlar… Yahudiler… Müslümanlar… Yezidiler… Aleviler… Kürtler… Birbirlerine düşman edilen etnik ve dinsel gruplar… Emperyalizmce organize edilen düşmanlıkların yarattığı mağduriyetler ve o mağduriyetler adına yaratılan şiddet ve yeni mağduriyetler ve yeni devletçikler, yeni bölünmeler ve yutulmalar…

*

“Üst Çete”nin değişmeyen amacı, insanları, tek bir dünya devletinin etnik, dinsel kimlikli, büyüklük fantezileri içinde afyonlanmış, ekonomik eşitsizliklerle/ kastlarla birbirinden ayrılmış, hatta birbirine düşman edilmiş köleleri haline getirmektir. Tüm dünyayı, parçalanmış Yugoslavya’ya çevirme gayretini, bugün de bütün dünyada sürdürmektedir: Rusya’da, Çin’de, İran’da, Suriye’de, Irak’ta, Türkiye’de, Afrika’da…

*

„IŞİD’in Yezidi/ Kürt katliamı olarak yansıtılan olgu da, “üst çete”nin, yukarıda saydığım gerçek karakterli oyunlarından oluşan sahnelemeler‘ine tipik bir örnektir. Amaç,mağduriyet yaratmak, bölmek ve yutmaktır!

Emperyalizmin kurduğu ve istediği gibi kullandığı IŞİD’in mağdur ettiği Yezidiler/ Kürtler, sonra kendilerini mağdur edenleri (emperyalizmin yardımıyla) yenerler ve sonra da yine emperyalizmin yardımıyla özgürlüklerini (!), “kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkını”, ABD’nin güdümünde yaşadıkları „özgür kantonlar“da; „Rojava“da, Sincar’da… ilan ederler!

*

Zülfü Livaneli, yukarıda da vurguladığım gibi, Yezidiler’in ve Kürtler‘in, „mağduriyet“ini pekiştirmek için kaleme sarılması sağlanmış, „gönderilmiş“ bir enteldir.

Huzursuzluk romanı, Yezidiliğin mistifikasyonuyla ve mağduriyet ideolojisiyle doludur. İki alıntı:

“Hepsinin durumu kötü ama en büyük zulmü Yezidiler görmüş, IŞİD bunların köylerini basmış, on yaşından büyük erkeklerin kafalarını kesmiş, kadınları, kızları esir alıp tecavüz etmiş, sonra da satmış. On yaşından büyük oğlan çocuklarını da IŞİD militanı olarak yetiştiriyorlarmış. O katliam günlerinde kaçabilenler Laleş’e sığınmışlar. Laleş onların kutsal mekanı, ne zaman zulüm görseler oraya kaçarlar zaten. IŞİD orada da peşlerine düşmüş ama Kürtler Yezidileri kurtarmaya gelince, çekilmişler.”(S. 35).

Romanda, HERESEmsi mistifikasyon ve mağduriyet satırlarının sonu gelmiyor; ve yine Melek Tavus’un sembolü Angelina Jolie’yi görüyor Yazar, rüyasında:

“Ona bir mendil uzatıyorum, köşesine siyah ve kırmızı iplikle Melek Tavus işlenmiş bir mendil. Alıp bakıyor, soru sorar gibi bakıyor bana. O mendilin bir Ezidi kadına ait olduğunu anlatıyorum, belki de kendi elleriyle işlemiştir Melek Tavus’u diyorum. Ezidilerin meleği bu, herkesin inandığı gibi şeytan değil. Ne olur beni dinleyin, bana inanın, şeytanın çocukları değil bu insanlar, güneşin çocukları, üç dağın çocukları, kelamın çocukları. Kutsal kitapları Mushafi Reş yani Kara Kitap kayıp olduğu için artık sadece sözler var ellerinde, soydan soya aktardıkları sözler. Bu sözler kutsal onlar için. Bu yüzden kelamın çocukları, sözün çocukları deniyor ya onlara. Zulüm gördüler, soyları kurumak üzere. Bu mendili işleyen kızın kör doğmuş bir bebeği var. Sizin çok merhametli olduğunuzu biliyoruz, bütün dünya biliyor, onca çocuğu evlat edindiniz. Bence bu kör çocuğu da alın, gözlerini açtırın, şimdi kayıp annesini de buluruz, ben de onu arıyorum zaten. Onun adı da Melek, sizinki de. Ne garip değil mi, Melek Tavus’un çocuklarını kurtarmak için bir başka melek geliyor, Angelina adlı melekçik çıkageliyor.

O zaman anlamadığım bir şey oluyor. Angelika Jolie’nin yüzü, Melek Tavus’a dönüşüyor, ben zaten annesiyim onun diyor, o bebeği zaten ben doğurdum.“ (S. 69-70).

Bu son alıntının rüya tabirini bir psikiyatra bırakmalı!

Yukarıdaki ilk alıntıda “Kürtler“ dediğinin PKK/ YPG olduğunu anlamak için ise müneccim olmak gerekmiyor. Bunun böyle olduğunu, utangaç (!) Livaneli, şu satırlarla öylesine açıkça ortaya seriyor ki, biz, onun bu kitabı neden yazdığını veya ona bu kitabın neden yazdırıldığını bu satırlardan rahatlıkla anlayabiliyoruz:
“Bütün gücümüzü kaybettiğimiz anda bir tepenin ardından silahlı insanlar çıktı. Üç kişilerdi, omuzlarında tüfekler vardı, bize doğru yaklaştıkça üçünün de kız olduğunu fark ettik. Esmer, sırım gibi kızlardı, taş çatlasın 17-18 yaşındalardı. Kim olduğumuzu sordular, Ezidi olduğumuzu öğrenince bize yardım ettiler, ekmek verdiler, sonra bizim geldiğimiz yola doğru yürüyüp gittiler. Size bu zulmü yapanları öldürmeye gidiyoruz, dediler. O taraftan silah sesleri duyuluyordu.” (S. 108).

Biz “devşirme” olgusunun Osmanlı’yla sona erdiğini düşünüyoruz. Oysa, günümüzde de yoğun şekilde devam etmektedir.

Üst Çete (uzun bir süredir George Soros’un sermayesiyle), düğmesine bastığında harekete geçirebileceği entelleri erken yaşlarda devşiriyor, besliyor ve meşhur ediyor. Meşhur edilme aşamasında kotarılan “özel görüntü videoları ve resimleri” ve yine biriktirdiği yolsuzluk belgeleri ile şantaj yapıyor ve devşirmeleri elinde tutuyor

CEVAPLAMAKTAN KAÇACAĞI SORU

Zülfü Livaneli’nin, güdümlü ve “seçilmiş” bir “entel” olduğu için kendisine asla soramayacağı, sorulunca cevap ver(e)meyeceği soru şudur:

“Bana, belirli tarihsel süreçlerde belirli fikirleri savunma; önemli yerlerde önemli şovlar yapma; belirli konularda konuşma; belirli konularda ve içerikte yazı ve kitap yazma telkinini yapan; yazdığım kitapları hemen 150 bin adet basan; bana kitabımı Avrupa ülkelerindeki büyük edebiyat organizasyonlarında tanıtma/ fikirlerimi yayma İMKANI veren MERCİ kimdir, nedir?”

 

 

Zülfü Livaneli’nin ‘huzursuzluğu’ neden?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

12 Yorum

  1. Bizde bir soralım, Arapların başına gelenler, sadece emperyalizmin suçumu, Kendilerinin karakter yapıları yüzünden, acaba bu olayların başlarına gelmesi yalanmı. Neden bir Küba emperyalizme karşı durabildi. Halkı Fidel ve che yanında yer alıp abd ye küba yı dar edebildi. Biz neden Atatürk ün yanında durur iken, araplaşan Türkler hala Atatürk ün karşısında duruyor. Livaneli her yazdığını batıya güdümlü yazıyor diyelim, peki aynı batı , bu yazı ile neden uyuyanları uyandırtmak istesin. O zaman Uğur Mumcu ya o yazıları yazdıran batı dünyası idi yani. Arapların suçsuz veya emperyalizm yüzünden bu durumda olduklarını söylemekte ne kadar yansız olur. Lawrence ye, inanıp , Türk kışlasını basan bu araplar , ağızlarında altın tutarak uyur yalanına inanıp , uyuyan Türk askerlerinin gırtlağını kesmedimi, aptallık değilmi, kendini satma değilmi bu. Bugün hala Filistinde, Osmanlı askerlerini taşıyan Tren e nasıl baskın yapıp , Osmanlı askerlerini katlettiklerini , Turistlere piyes halinde oynayan aynı araplar değilmi, Fransız , ingiliz abd istihbaratları ile bir olup , onlardan aldıkları üç kuruş para için Kaddafiyi kameralar önünde katleden araplar aynı araplar değilmiydi, Saddam ın ordusu dahi kurşun sıkmadan ortadan kaybolmadımı, aynı ordu abd güdümlü işid te ortaya çıkmadımı. Say say bitmeyen bu arap olaylarında , arapların karakterlerinden değilde, tek suçluyu emperyalizm demek ne kadar gerçeğe uygun acaba. Livaneli her şeyde belki yanlış olabilir ancak, Herese tesbiti , ülkemizde kendine dindar diyen kesimin özellikle ” Araplar gerçek müslüman değil ” demesinden bile haklı olduğunu göstermiyormu.

  2. 25 Eylül 2019, 14:17

    Sayın Kalyoncu,
    Ülkücü, Müslüman kafalı biri olarak, Livaneli’nin ihanetine şaşıranlara şaşırdığınızı yazıyorsunuz.
    Ben de “sosyalist”/ Marxist biri olarak, kendilerine “Müslümanım”/ “Ülkücüyüm” diyen kişilerin ABD’ye bağlılıklarına şaşırıp dururum oldum olası. Milli Görüş dışındaki ideolojilerin hemen hepsi, Batı (emperyalizm) tarafından “güdülmüş”tür, hala güdülmektedir.
    İki örnek:
    Müslüman kanadın temsilcisi olduğu söylenen Recep Tayyip Erdoğan, (“alnı secdeye değenleri Müslüman sanma” konusunda) ALDATILDIĞINI ilan etmedi mi? Hala aldatılıp durmuyor mu?
    Ülkücü kanadın temsilcisi Alparslan Türkeş’in ABD’ye bağlılığını (ki büyük bir gaflet ve ihanettir!) hepimiz biliyoruz. Bu nasıl bir ALDANMAdır?
    Peki, “Biz fark etmeden tarlamızı başkaları sürmüş!” dedikten sonra, belki de daha fazla itiraflarda bulunmasın diye öldürülen “Ülkücü” kimdi? (Hani o ABD/ Gladyo kışkırtması olan Kahramanmaraş, Sivas… taraflarındaki faaliyetleriyle de bilinen kişi?!).
    Gerçek sosyalistler, ABD’nin nasıl bir katil devlet olduğunu ve onun devşirmesi entellerin nasıl bir ihanet içinde olduklarını çoktan beri biliyorlar…
    (Ben Zülfü Livaneli’nin nasıl Batı güdümlü biri olduğunu yaklaşık yirmi yıldır biliyorum).
    Saygılar…

  3. Çok yerinde tespitler helal olsun

  4. vay be. aydın diye yıllardır bize kakalanan dalkavuklara bak varlığı beş kuruş etme…..sandık yıllarca

  5. 22 Eylül 2019, 05:08

    Atatürk’ün sözü var.”Uyuyan milletler,ya ölür yada köle olarak uyanır.”

  6. 21 Eylül 2019, 16:28

    Tesbitlerinize tamamen katılıyorum, Tesbitlerinizi bu zamana kadar yazma cesareti göstermeyenler utansınlar.Ayrıca Veryansın Tv yi cesaretinden dolayı tebrik ediyorum.

  7. Ekrem İmamoğlu gibi bir burjuva solcu lider olursa Zülfü Livaneli gibi bir neoliberal SOSyalist de aydın olur.. Hepsi kukla bunların.. Cananda sanki korku filmlerin cadı karakteri gibi bir görünüş var zehirli elmasını yemeyin…

  8. 21 Eylül 2019, 10:32

    Ülkücü, Müslüman bir kafa ile, Bu şahıstan Aşırı nefret eden birisi olarak.
    Okuduklarım beni hayrete düşürdü.
    Neden diyeceksiniz.
    Bu adam, Atatürkçü, Kemalist, Laik, Cumhuriyet değerlerine Sadık, Sistem kurucu, Devrimci, İlerici, Çağdaş entel küntel el üstünde tutulan, laik çevreleri peşinde sürükleyen Yunan tanrısı gibi bir adam değil miydi.
    Şimdi, benim gibi düşünenlerin, başından beri nefret ettiği, komitacı olduğu noktasına gelmek için, bu kadar zaman, bu kadar tahribat, bu denli zihin kirliliği ve pişmanlıkların yaşanması mı gerekiyordu?
    Başından beri ne olduğu belli olan şahısların girdiği kalıplara neden aldanıyor inanıyoruz onu anlamakta zorluk çekiyorum.
    Yıllarca Emperyalistlere hizmet ettikten sonra akıllanmak, akıllanmak mıdır. Onlar sen uyandığında başkalarını buluyor, yollarına devam ediyorlar ta ki onların aklı başına gelinceye dek.

  9. Tebrik ederim çok yerinde tespitler,
    Zülfi Livaneli gibi burjuva kafasında ve hayat tarzında bir insandan Objektif bir değerlendirme yapan bir kitap yazması beklenemezdi zaten.
    Emperyalizmi ağzına almayan, egemen güçlerin ağızlarına bir parmak bal sürerek kullandığı insanlar ezilen Halkların başına her zaman bela olmuştur ve Adaleti her zaman bunlar baltalamıştır ama ne varki baktığın zaman Adalet savunucusu rollerine hep bu tipler seçilir Angelina Jolei gibi.

  10. Komutan Osman Başıbüyük orada olanın ne olduğunu açık net anlatmış. Önce IŞID kuruldu sonra bu kötülük yok edilecek numarası ile elektrik santralleri, şehir suyu şebekesi vurulup alan yaşanmaz hale getirildi oradakiler göç edince de hoop kürtler geldi, nüfus çoğunluğu el değişti. “Biz giderken gittikleri yerden silah sesi geliyordu” dediği bunların biraktiği yerlere çöken militanların sevinçten havaya sıktığı kurşunlardiŕ.
    Kimse eskisi gibi yutmuyor bu numaraları, kofkmayın. Hatta milletin gözü o kadar açıldı ki, kahvehanede “aha yeni İstanbul belediye başkanı belli oldu” diyor emekli öğretmen arkadan inşaat amelesi lafı tamamlıyor “eh Cumhurbaşkanı da imamoğludur öyleyse”
    Millet oyunun aslını bir kere gördü bunfan sonra kitap değil ansiklopedi yazsalar nafile…

  11. 21 Eylül 2019, 06:57

    Merhaba.
    Zūlfū Livaneli’nin, bence, sosyal ve tarih bilinci, ūstelik matematiği çok zayįf. Kulaktan dolma bir dolu elemantet bilgiden, bir kazan dolusu, ağza alınmaz, tūrlū ve aşure karışįmı yapabiliyot. Bence şu sıra Cumhurbaşkanlįğįna oynuyor.
    Haaaa, unutmadan, bir vakitte, İstanbul Belediye Başkanlığına aday olmuştu.
    Gūnūn Liberal fırtınaları etkisiyle, belediyede, taşaron sistemini, yani köleliği, uygulayacağįnı dile getirmişti.
    Levent Ūnsal mak.yūk.mūh İ.T.Ū 1973

  12. 21 Eylül 2019, 01:54

    Yazınızı tarafsız gözle ve dikkatli okudum ve zamanında huzursuzluk’u da.herese kavramına katılmakla birlikte ardından sıraladığı tüm verilerde soru işaretlerim vardı ve size katılıyorum.zulfu livaneli’nin bile gaflete dalalet ve hatta hıyanet içinde olusunu idrak edince ,Bu sabah okuduğum KURANdaki Cuma süresi 5.ayetteki duruma benzettim .nacizane görüşlerim bunlardır.ALLAH hak yolunda aydınliginizi korusun ve dalga dalga gerçek tüm insanımıza yayılsın.kolay gelsin.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!