Dezenformasyonu mu önleyecek, sansür mü getirecek? Tartışmalı yasa Türk basınını nasıl etkileyecek?

Dezenformasyonla mücadele gerekçesiyle gündeme getirilen, kamuoyunda 'sosyal medya yasası' olarak bilinen Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, yarın TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek. Yasa ile “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlıklı yeni bir suç oluşturularak gazeteciler ve sosyal medya kullanıcıları cezalandırılabilecek. İnternet haber sitelerinin bir kısmı BİK ilanları ile ek gelire kavuşurken bir kısmı “haber çıkarma” ve “tekzip” kararları ile baskı altına alınacak. Yerel gazetelerin resmi ilan gelirleri büyük oranda azalacak.

featured

MURAT ŞİMŞEK / VERYANSIN TV

Basın, sosyal medya ve internet haberciliğine ilişkin düzenlemeleri içeren Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edildi. Yasa teklifi bu hafta TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek.

AKP-MHP’nin dezenformasyonla mücadele iddiasıyla Meclis’e gönderdiği kanun teklifinin Meclis Genel Kurulu’nda da değişmeden kabul edilmesi halinde gazetecilik ve sosyal medya kullanımı büyük risk altına girecek.

Hükümetin “sosyal medya ve dezenformasyon yasası” olarak tanımladığı yasa, muhalefet ve basın örgütleri tarafından “sansür yasası” olarak görülüyor.

Yasaya göre  haber siteleri ‘süreli yayın’ tanımı kapsamına alınıp Basın Kanunu’na tabi tutulacak.

Haber siteleri için de ‘tekzip’ süreci uygulamasına başlanacak. Bugüne kadar erişim engeli veya içerik çıkarma kararlarıyla bunalıp birçok içerikleri silinen haber siteleri, artık tekzip yazılarını da değiştirmeden yayımlamak zorunda kalacak. Tekzip metinleri haber sitesinde ilk 24 saati ana sayfada olmak üzere bir hafta süreyle yayımlanacak.

İnternet haber sitesinde yayımlanan içerikler, gerektiğinde talep eden Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmek üzere doğruluğu ve bütünlüğü sağlanmış şekilde 2 yıl süre ile muhafaza edilecek.

BASIN KARTI KAPSAMI GENİŞLİYOR

Yasa teklifi ile internet haber siteleri de Basın Yasası kapsamında “süreli yayın” olarak tanımlanıyor ve çalışanlarının basın kartı almalarının yolu açılıyor.

Buna göre, basın kartı başvurusu İletişim Başkanlığına yapılacak. Basın kartı, resmi nitelikte bir kimlik belgesi olarak kabul edilecek.

Basın kartı başvuruları Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na yapılacak. Gazete, televizyon, internet haber siteleri, Türkiye’ye yönelik faaliyet gösteren yabancı medya kuruluşlarının çalışanlarının yanı sıra, medya alanında faaliyet gösteren sendikalar, kamu yararına faaliyette bulunduğu Cumhurbaşkanı kararıyla saptanan dernek ve vakıf yöneticilerine de basın kartı verilebilecek.

“Basın ahlak esaslarına aykırı davranışlarda bulunulması” kartın iptal nedeni olacak.

BİK İLANLARI HABER SİTELERİYLE BÖLÜŞTÜRÜLECEK

Ayrıca, haber siteleri de, diğer yayın organları gibi Basın İlan Kurumu’ndan resmi ilan alabilecek. BİK ilanlarının yazılı basına verilen oranının azalmasıyla yerel gazetelerin büyük kısmı kapanma tehlikesi yaşayacak. Ayrıca gazetelerde olduğu gibi hükümeti kızdıracak haberler yapan internet haber sitelerinin “BİK ilanı kesme cezası” almalarını tahmin etmek güç değil. Bu şekilde gazetelerdeki haksız rekabet, internet mecrasına da taşınabilir ve BİK ilanları hükümete yakın internet sitelerini fonlamak için kullanılır endişesi hakim. Mevcut durumda bile kamu kurumları ve belediyeler, daha çok kendilerine yakın gördükleri internet sitelerine reklam pastasının dev dilimini servis ediyor.

TARTIŞMALI 29. MADDE

Yasa teklifi ile Türk Ceza Yasası’na “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu eklenerek, “endişe, korku veya panik yaratma, ülkenin iç ve dış güvenliğini kamu düzenini ve kamu barışını bozmaya” yönelik yayın yapanların 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması öngörülüyor.

Suçun, failin gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilen cezalar yarı oranına kadar artırılabilecek.

Bu kapsamda, isimlerinin gizli tutulması kaydıyla gazetecilere konuşan siyasilerin, kamu görevlilerinin verdiği bilgilerin yer aldığı haberler ceza konusu halini alabilecek. Ayrıca resmi verilere ilişkin yapılan eleştirel haberler, köşe yazıları ve açıklamalar da bu kapsama alınabilecek.

Teklifi yapan AKP’li ve MHP’li vekiller bunun gazetecilere uygulanmayacağını iddia etseler de ifadelerdeki belirsizlik büyük endişe kaynağı.

Yargıtay adına değerlendirmesine başvurulan 8. Daire Üyesi Hakim İhsan Baştürk, “Ceza hukuku açısından suçlu ve cezada belirlilik ilkesi” itibariyle “sakıncalı” tespitini paylaştı. Baştürk, ceza hükmündeki “halk arasında endişe, korku yaratmak saikiyle Türkiye’nin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli olacak şekilde alenen yaymak suç olarak düzenlenmektedir” gerekçesini “muğlak” diye eleştirdi.

Sosyal medya bağlamında paylaşımlar yapılması yanı sıra özellikle de gazetecilerce yapılacak haberler bağlamında da belirsizliği vurgulayan Baştürk, “Sosyal medyada herhangi bir içerik ile ilgili beğenilmesi, retweet yapılması, paylaşılması söz konusu. Hangi filler suçu oluşturacak? Belirlilik ilkesi çerçevesince, ciddi sakıncalar doğuracak gözüküyor. Gerçeğe aykırı bilgi kavramı da üzerine konuşmaya değer. Buradaki gerçeklik nedir? Veri mi, bilgi mi, nasıl bilgi olmalı, araştırmaya dayalı mı olmalı, hangi kurum, kuruluş, hangi üniversite, hangi sivil toplum kuruluşunca açıklanan bilgi? Suça konu olan hangi tür bilgi olduğu kanun kapsamında belirlenmeli” dedi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, “Boş hikaye anlatıyorsun” sözüyle Hakim Baştürk’e tepki gösterdi.

NAZMİ BİLGİN: KEYFİ OLARAK KULLANILACAK ÇOK MADDE VAR

Düzenlemeyi medya temsilcileri ve hukukçulara danıştık.

Veryansın TV’ye konuşan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, çıkarılmak istenen yasayla Türk ulusuna sansür getirilmek istendiğini belirtti.

Bilgin, ayrıca yerel basının karşılaşacağı sıkıntılara da dikkat çekti.

Nazmi Bilgin’in açıklamasından satır başları:

“Yazamayan konuşamayan bir basının olduğu ülkede asla demokrasiden bahsedilemez. Eğer internet siteleri kapatılır, televizyonlar susturulur veya cezalandırılır, gazeteler kapanma noktasına gelirse o ülkede demokrasinin yaşaması mümkün değildir. Bu getirilen yasa ile hem mesleğimizin çeşitli branşlarında çalışan arkadaşlara hayat hakkı tanınmamaktadır. Bu teklif yasalaşırsa Anadolu’daki bine yakın gazete kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Çünkü resmi ilan pastasının yüzde yetmiş yüzde seksenini yandaş internet sitelerine vermek amacındalar. Bunun dışında basın kartı ile ilgili uygulamada ‘basın ahlak ilkelerine’ dayanarak pek çok basın kartının iptal edilmesi ve beş yıl süreyle karttan mahrum bırakılması söz konusu.

Dezenformasyon adı altında 3 yıla yakın hapis cezası öngörülüyor. Elbette dezenformasyona karşıyız. Yanlış habere de karşıyız bu hiç tartışılmaz, yalnız bunların tanımları anlaşılmaz bir biçimde yapılmış. Afaki bir takım tanımlar içerisine yasalar sığdırılmaya çalışılmış. Yani keyfi olarak kullanılacak pek çok madde var bu teklifin içerisinde.  ‘Genel ahlak’ gibi, ‘yalan haber’ gibi, ‘dezenformasyon’ gibi kelimeler üzerinde çok durulması gereken kelimeler. Böyle bir yasa çıkarılırken bunun incelenmesi lazım. Avrupa Birliği’nde bile bu dezenformasyon yasası 2024’te yürürlüğe girmek üzere bir çalışma yapılıyor.  Bu oldu bittiye getirilen yasa ile Türk basını susturulmak, internet siteleri cezalarla kapatılmak hatta internet sitelerini kullananların hapis cezasıyla karşılaşması gibi bir durumda söz konusu.

Bu düşünülmeden hazırlanmış yasa, iktidar kendini sonsuz bir iktidar olarak veya kişiler kendini ölümsüz olarak görüyorlar. Bu yasa bu şekliyle çıktığında bu güç, kendilerinden sonraki iktidarın eline geçecek…. Yani bu yasada ısrar etmekle kendilerine inanan, kendilerine güvenen gazetecileri, televizyonları, internet sitelerini de yarın bu yasayla vurma tehlikesini de göz ardı etmiş oluyorlar.

‘DARBE DÖNEMLERİNDE BİLE BU KADAR BASKI OLMADI’

Ben 52 yıllık meslek hayatımda,  Türk basınının, Türk medyasının bu kadar cendere altına alınmak istendiğini hiç görmedim. Darbe dönemlerinde dahil, 13 Mart muhtıra dönemi dahil. Ancak bu topraklarda hürriyet aşığı insanlar var, gazeteciler var ve bu ülkeye demokrasi tohumu atılmış ve demokrasi tohumu yeşermiştir. Bir takım yasalarla, yasaklarla bu demokrasinin Atatürk ilke ve inkılaplarının, laikliğin önüne geçmek mümkün değildir, bu beyhude bir çabadır ama elbette sonuna kadar mücadelemizi yapacağız biz bunun için varız. Daha önce de buna benzer yasalarla da mücadele ettik ve biz haklı çıktık bu konuda ısrar edenler tarihin özgürlük çöplüğünde, tarihin karanlık çöplüklerinde yerlerini alacaklardır ve iyi anılmayacaklardır. Çünkü söylediğim gibi biz özgürlüğü, daha doğrusu bu yasaya karşı çıkışımız bu kanunla ilgili değil yalnızca, bu kanun bizim özgürlüklerimizi kısıtlarken, vatandaşın haber alma özgürlüğüne bir ket vurmaya çalışıyor.  Vatandaşın haber alma özgürlüğü olmadığı takdirde ülkede demokrasiden bahsedilmez. Yani bu ülkedeki her birey bir zincir sarmalına bağlanmak isteniyor. Bu ülkede aydınlanmak isteyen tarafsız, yansız haber okumak isteyen, televizyon izlemek isteyen internet siteleriyle, haber ihtiyacını gidermek isteyenlere bir ket vurulmak isteniyor. Bu kavgada yalnız biz gazeteciler olmamalıyız, bu kavgayı bu ülkede yaşayan demokrasiye inanmış ve haber alma özgürlüğüne, insan haklarına inanmış her birey yapmalıdır. Bu kavgayı yalnızca biz basın kuruluşlarına bırakmak geçmiş basın tarihimize ve demokrasi tarihimize vurdumduymazlık olur. Ben bütün yurttaşlarımızın bu kavganın bu mücadelenin içinde yer almasını istiyorum. Çünkü özgürlük ve basın hepimiz için lazım.”

Nazmi Bilgin, “29. Madde özellikle çok tartışıldı, bir sosyal medya paylaşımının yalan yada dezenformasyon olduğuna kim karar verecek?” sorumuza şu yanıtı veriyor…

“Mevcut iktidar karar verecek. Şimdi işin en ilginç tarafı, adalet komisyonuna davet edilen Yargıtay üyesi bu yasayla, bu şekilde çıkması durumunda mahkemelerin çok zor durumda kalacağını ve bu afaki bir takım tanımlarla adaletin sağlanamayacağını söyledi. Yani bunu söyleyen ben değilim. Adalet komisyonuna davet edilmiş bir Yargıtay üyesi hukuki boyuttan baktığı zaman böyle konuştu. Yani çok büyük bir sıkıntılarla karşılaşılacak. Dezenformasyon dediğimiz şey nedir ben size bir örnek veriyim, ‘Türkiye’de enflasyon yoktur hayat pahalılığı vardır’ demek dezenformasyon mu değil mi? Bence dezenformasyon. Cumhurbaşkanı’nın sözleri bunlar, şimdi bunu yazdığınız takdirde siz suç işlemiş olacaksınız ve 3 yıla kadar hapisle yargılanacaksınız örneğin. Ben yani tersten örnek veriyorum size veyahut da başka bir örnek veriyim, yarın öbür gün bir siyasetçi çıkıp ‘Abdülhamid han döneminde bir karış toprak bile kaybedilmemiştir’ dese ve bu gazetelerde haber olarak çıksa bu yalan haber çünkü Abdülhamid devrinde bütün tarihçilerin ortak değerlendirdiği gerçek şu, Türkiye’nin iki katı toprak kaybedilmiştir. Biri çıksa Süleyman Demirel döneminde kurulmuş olan ‘Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’ni ben kurdum’, Ecevit döneminde kurulmuş ‘Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’ni ben kurdum’, 82’de kurulmuş ‘100. Yıl Üniversitesi’ni ben kurdum’ dese ve bunu yazsak haber mi, dezenformasyon mu? Ne olacak peki?

‘KENDİLERİ GİBİ DÜŞÜNMEYENLERE CEZA KILIFI’

Yani her söylenen şeyi, gerçek olmayan şeyi veyahut da sizin hoşunuza gitmeyen şeyi dezenformasyon olarak değerlendirebilirsiniz. Bu saçma sapan bir şey ayrıca yine bu yasayla basın kartları komisyona, basın ilan kurumuna atfen başka bir şey getirilmiş biraz önce bahsettim basın ahlak ilkelerine uymayan gazetecilerin kartları iptal ediliyor. Ahlak ilkeleri o kadar sübjektif bir şey ki istediğiniz şekilde bunu değerlendirebilirsiniz. Genel ahlak ilkesi dünyada kolay kolay tanımlanabilir bir şey değildir. Toplumun belirli görüşleri vardır ama ahlak kavramı üzerinden ceza vermek yirmi birinci yüzyılda mantığa da, sosyolojiye de felsefeye de uyan bir şey değildir. Bu yanlızca kendileri gibi düşünmeyen insanlara, kendileri gibi düşünmeyen internet sitelerine, kendileri gibi düşünmeyen gazetelere, kendileri gibi düşünmeyen televizyonlara ceza vermeyi hukuk kılıfına uydurmaktan başka hiçbir şey değildir.”

AVUKAT ŞAHİN: SON DERECE MUĞLAK İFADELER

Veryansın TV’ye değerlendirme yapan Türkiye Gazeteciler Sendikası avukatlarından Ülkü Şahin de Türk Ceza Kanunu’na dezenformasyonun suç olarak tarif edilmesi ne tür sonuçlar doğurabileceğine değindi.

Şahin, söz konusu maddenin tekliften çıkartılması gerektiğini belirterek şunları söyledi…

“İktidar bu konuyu sanki hayatımıza sosyal medya ile girmiş yeni bir mesele gibi yansıtmak istese de insan varlığı kadar eski bir olgu. 1600-1800’lü yıllarda da dezenformasyon vardı, 6-7 Eylül pogromunu başlatan da dezenformatif bir haberdi. Gezi Direnişinde Kabataş yalanını üretenler de dezenformasyon yapıyordu.  Bir şey dezenformasyon ise, “yalan” ise zaten haber değildir ve bunun cezalandırılması için TCK’da iftiradan tutun da somut olayın koşullarına göre çok sayıda hüküm vardır. Aslında teklif sahibi AKP vekillerince gerek şikâyet gerekse tazminat, tekzip gibi yollar oldukça aktif kullanılıyor. Ancak seçim sathına girdiğimiz günlerde iktidar ve iktidar ortaklarına anlaşılan bunlar yeterli gelmiyor.

Söz konusu teklif ile TCK’ya 217/A maddesiyle “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma” suçu eklenmek isteniyor. Son derece muğlak, nereye çekseniz oraya gidebilecek bir düzenleme. Bu düzenleme ile sanki yalan haber yasaklanıyor gibi görünse de yalanın ve gerçeğin ne olduğunun iktidar ve yargısı tarafından belirlendiği bir düzende bu düzenleme asla masum görülemez.  “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saiki”  gibi kişiden kişiye, dönemden döneme değişmesi mümkün olan bu duygu durumlarının yine içeriği belirsiz olan “kamu barışının bozulmasına elverişlilik” ölçütü ile cezai müeyyideye bağlanması başta gazeteciler olmak üzere tüm halkın cezai tehdit altında bırakılmasına yol açmaktadır. Suç düzenlemesinin toplum nezdinde yarattığı kaygı öyle bir etki yaratacak ki doğru bilginin de yayılmasını engelleyecek, daha haber, bilgi yayınlanmadan kaynağında oto sansüre uğrayacak. Öte yandan bu teklifte TCK 217/A maddesine çeşitli sonuçlar da bağlanmış. Örneğin bu suçtan mahkûm edilmiş bir gazetecinin basın kartı alması mümkün değil. Yine ilgili suç, geçtiğimiz yıl 5651 sayılı Kanuna eklenen EK Madde 4 ile sosyal ağ sağlayıcıyla ilgili düzenlemede de karşımıza çıkıyor. Eğer ki yargı makamlarınca bu suçun failinin tespiti amacıyla temsilciden bilgi istendiğinde, temsilci gerekli bilgileri vermezse bant genişliğinin %90 oranında daraltılmasına giden yaptırım süreci başlayabiliyor. Görüldüğü üzere TCK 217/A ile kurulmak istenen tam bir istibdat rejimi. Bu düzenlemenin tekliften çıkarılması hayati önem taşıyor.”

TGK BAŞKANI KOLAYLI: YEREL GAZETELERİ FEDA ETMEYİN

86 gazeteciler cemiyeti ile basın meslek örgütünün üye olduğu Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu’nda yasaya karşı çıkıyor. TBMM Adalet Komisyonu’nda çözüm önerilerini ayrıntılarıyla anlatan TGK Genel Başkanı Nuri Kolaylı, Veryansın TV’ye yaptığı değerlendirmede kendi talepleri doğrultusunda düzenlemeler yapılmazsa, gazetelerin kapanacağını söyledi.

Kanun teklifinin TBMM Genel Kurulu’nda da aynı şekliyle kabul edilmesi halinde Anadolu’da yayın yapan gazetelerin ekonomik olarak çıkmaza gireceğine dikkat çeken Kolaylı, Kolaylı, “Medya, gerçek anlamda işlevini yerine getirebilmesi için, gazetecilik mesleğini ve bu mesleği kimlerin yapabileceğini düzenleyen ‘Gazetecilik Meslek Yasası’na acilen ihtiyaç duymaktadır” dedi.

“İnternet Yasası kapsamında beklediğimiz bazı yasal düzenlemelerin kanun teklifinde yer alması, bu mecrada görev yapan meslektaşlarımızın gazeteci sayılacak olması sevindiricidir.” diyen Kolaylı, tartışma yaratan 29. maddeyle ilgili şunları söyledi:

Yoruma açık olan bu düzenleme, somut olmayan gerekçelerle gazetecilerin cezalandırılmalarının yolunu açabilecektir. Söz konusu tespitin nasıl yapılacağı, mahkeme kararı aranıp aranmayacağı da düzenlemede net değildir.

Düzenlemede; ‘Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilen ceza yarı oranında artırılır’ ifadelerine yer verilmektedir. Bu maddenin düzenlemeden tamamen çıkarılması gerekmektedir.”

Aynı zamanda BİK Genel Kurul Üyesi olan Nuri Kolaylı, BİK Genel Kurul Üyesi Mustafa Arslan ve Yönetim Kurulu Üyesi Şevket Erzen ile birlikte çözüm önerilerini içeren teklifi komisyona sunmuştu.

İşte BİK üyelerinin yazılı basın için sunduğu öneriler:

“Söz konusu düzenlemelerin toplum yararına basın özgürlüğünü kısıtlamayan, kamuoyu adına denetim işlevini yerine getirmesine imkân tanıyan atmosferi sağlaması esastır. Teklifin bu konuya ilişkin, komisyonlarda ve kamuoyunda da tartışılan bölümlerinde umuyoruz ki TBMM Genel Kurul’unda uzlaşı ile çözüm yolları bulunacaktır.

Bilindiği gibi BİK mevzuatı eli ile altmış yıldır yazılı basınımız, radyo ve televizyon haberciliği ile internet habercilik sahasına da insan kaynağı olmuş, geleneklerinin oluşmasına katkı sağlamış temel direk konumundadır. Bu süre içinde Anadolu’da kamuoyu oluşturan, haberleşme işlevini yerine getiren, yerel siyasi ve ekonomik kahramanlar yetiştiren, hak savunuculuğu yapan özgün bir medya atmosferi resmi ilanların da önemli ölçüdeki katkısı ile inşa edilmiştir. Anadolu basını bugün yoğun kur baskısı ve girdilerin kağıt başta olmak üzere döviz bazında katlanarak artışı ile karşı karşıyadır.

Rahatlıkla ifade edebiliriz ki sektörümüz en kayıtlı sektördür ve kamudan aldığı kaynakları fazlası ile kamuya döndürmekte, istihdam ve katma değer üretmektedir. Hal böyle iken teklifle zaten zor durumda olan Anadolu Basını kapanmaya itilmektedir. İnternet mecrası isabetli bir kararla desteklenirken, anlam veremediğimiz bir yaklaşımla yazılı basının kendine yetmeyen kaynakları bölünerek bu düzenleme yapılmaktadır. Emin olunuz ki bu yanlıştır. Bu yaklaşım sadece yerel basınımıza değil, iktidarı muhalefeti ile siyasetimize, yerel yönetimlerimize, sivil toplumumuza ve yerel ekonomimize zarar verecektir.

Uzun bir süredir üzülerek mücadele ettiğimiz Ankara bürokrasisindeki, ‘resmi ilana ne gerek var’ anlayışı tek taraflı, bütünsel yaklaşımı göz ardı eden bir yaklaşımdır. Resmi ilanların basına destek boyutu (tarımsal destekler, sanayi destekleri, milli eğitim vb kamusal işlerde nasıl yapılması gerekiyorsa bu kamu hizmet sahasında da yapılması çok doğaldır) işin sadece bir cephesidir. Kamu yönetiminde açıklık ve şeffaflık, rekabet, denetlenebilirlik ve ekonomik kazanç anlamında da resmi ilanlar vazgeçilmezdir.

Bu itibarla;

Kanun teklifinde yer alan 25. Madde’deki ‘veya’ ibaresinin ‘ve’ olarak değiştirilmesini arz ve talep ediyoruz. İcralık vatandaşlarımızın düzenlemeden maddi zarar görmesini engelleyici tedbirleri almak BİK Genel Kurulu’nda Resmi İlan Fiyat Tarifesi hazırlanırken mümkündür. Konuya ilişkin kontenjan belirleme vb. hususlar BİK Genel Müdürlüğü iş ve işlemleri açısından son derece uygulanabilir noktadadır. Aksi yaklaşımlar yersizdir.

Kanun teklifinin 27. Maddesinde yer alan ‘bir gazete ve bir internet haber sitesi’ ifadesinin de ‘iki gazete ve bir internet haber sitesi’ şeklinde değiştirilmesini öneriyoruz.

Aksi halde yazılı basınımızın özellikle mahalli gazetelerin resmi ilan gelirleri yarıdan fazla düşecek ve son yıllardaki gazete kapanmaları, iş kayıpları geometrik şekilde artacaktır.”

Dezenformasyonu mu önleyecek, sansür mü getirecek? Tartışmalı yasa Türk basınını nasıl etkileyecek?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. bunlar daha bır sey degıl. yenı hıltonlara hazırlanın. ama sızler medya cok degıl kısa bır sure sonra bu kısılerı over kahraman ılan edersınız. ama sızlere ozgurluk verenlerı yerın dıbıne batırırsınız. tarıh tekkerurden ıbarettır.ıyı oluyor.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!