Kimi solun antiemperyalizmi kavramamasının tarihsel kökü nerede?

featured

Bugün birçok Kemalist, sosyal demokrat sosyalistin cumhuriyet devrimine, Atatürk’e, emperyalizme, orduya bakışı 1980 öncesinden farklıdır. Öyle ki kendini solda tanımlayan birçok aydın “Cumhuriyet devrimlerinin temelini Batıcı değerler oluşturur” demekte ve Türk devriminin modelinin Batılılık olduğunu savunmaktadır. Oysa Türk devrimi, mazlum millet devrimciliğidir. Batıyı karşısına almıştır. Kurtuluş Savaşını Batı’ya karşı vermiştir. Batı uygarlığının emperyalist karakterini görmemiz gerekir. Batı, sadece çağdaş hukuktan, kadın-erkek eşitliğinden, laiklikten ibaret değildir.

“Ülkemizin Batı blokundan koparılarak belirsiz bir Avrasya’ya sürüklenmesini, dağılıp yok olmasına gidecek yolun başlangıcı olarak görüyorumdiyen aydınlarımız var. Avrasya dağılıp yok olmanın adresi olunca, Amerika ve Avrupa, birada olmanın, demokrasinin, özgürlüğün adresi sayılmış oluyor.

İnsan haliyle “AB ve ABD, Irak, Suriye, Afganistan işgalleri yaşanırken, milyonlarca insanı öldürürken, ülkemize yönelik yaptırım karar alır ve Sözde Ermeni Soykırımı’nı tanır, sondaj çalışmamızı engellerken Batı hayranlığının tarihsel kökeni nerededir?” diye düşünmeden edemiyor.

İşte bu sorunun yanıtını, etraflıca tarihçi akademisyen Dr. Ali Şahin’in Kaynak Yayınları’ndan çıkan “SOLUN BÜYÜK YOL AYRIMI (Kemalizm, Atatürk, Türk Devrimi)” kitabında bulabiliriz. Şahin, solun emperyalizm konusundaki yanlış konumlanışının tarihsel kökeninin önemli ölçüde 12 Mart-12 Eylül askeri darbeleri arasındaki dönemde olduğunu gösteriyor.

İki darbe arasındaki dönemde sosyalist solun Türk ulusal demokratik devrimlerine bakışında 1970’e kadar süren geleneksel çizgiden sapma ve kopma oluşturan kırılmalara uğradı. Şahin, çalışmanın amacını “sol-sosyalist siyasal-düşünce akımlarının, Jöntürk Devriminden Kemalist Devrim’e ve cumhuriyete kadar bir bütün olarak Türk ulusal demokratik devrimleri ile Türk Devrimi, Atatürk ve Cumhuriyet’le birlikte oluşan değerlere bakışını irdelemek” olarak belirtiyor. Çalışma 1980’lerden sonra berraklaşan Türk Devrimi-sosyalist sol ilişkisine giriş niteliğindedir. 1980 sonrasında sola egemen olan sivil toplumculuk, neo-solculuk ve neoliberalizm 12 Mart ve 12 Eylül arasında olgunlaşmıştır.

Ali Şahin, bu süreci ortaya koyarken dönemin siyasi akımlarının program, tüzük, bildiri vs. gibi belgelerini, siyasi akımların bu dönemde yayımlamış oldukları legal-illegal yayın organlarını, dergi, kitap ve bültenleri, polis ve mahkemelerdeki savunma tutanaklarını, dönemin günlük gazeteleri ve siyasal dergilerini, döneme ilişkin yayımlanmış anı ve röportajları incelemiştir. Yanı sıra Aydın Çubukçu, Ertan Günçiner, Doğu Perinçek, Gökalp Eren, Metin Çulhaoğlu, Arslan Kılıç gibi dönemin önderleri ile de röportajlar yapmıştır.

Dönemin tartışmaları günümüzdeki emperyalizm-antiemperyalizm tartışmasına benzemektedir. Günümüzde hala varlığını sürdüren NATO’ya, ABD’nin dünya jandarmalığına, AB’nin öncülü AET’ye bakış solcular arasında yoğun şekilde tartışılmıştır. Örneğin o dönem Türkiye’nin tam bağımsızlığı ve NATO’dan çıkmak, AET’e girmemek, Türkiye’nin yabancı askeri üs ve tesislerden arındırılması, stratejik sektörlerde kamulaştırmalar vardı.

1971 darbesi ile Kemalizm’e genel olarak olumlu bakan solda fikir ayrılıkları oldu. “Kemalizm, Kürt düşmanlığıydı, esaslı bir kurtuluş savaşı yoktu” diyenler arttı. ABD’de üretilen “tarihin sonu” teziyle kapitalizmin üstün ama devrimciliğin boş olduğu, ABD’nin demokrat ve özgürlükler ülkesi olduğu kabul edilmişti. Darbenin de etkisiyle “askeri vesayet” söylemi yaygınlaştı. Kimi solcular devletin belli sınıfların baskı aracı olduğunu bilmiyorlarmış gibi sınıfsal tezi bir yana bırakıp, “vesayet” kavramına dayalı yeni tezler ürettiler. Devlet, sivil ve askeri vesayetle halkın üzerinde baskı uyguluyordu, özgürlük karşıtıydı. Böyle olunca devletin vesayetinden kurtulmak için AB aday üyeliği ve ABD ile ilişkileri geliştirmek elzem sayılmıştı.  “Sivil toplumcu” denilen bu tarih anlayışı tarihin diyalektik ve materyalist kavranışına dayanan sınıfsal analizleri ve antiemperyalizmi bir kenara bırakıyordu. Öyle ki devlet hantaldı ve özelleştirmeler yoluyla küçültülmeliydi. İşçi sınıfının haklarını savunmakla ne kadar ters değil mi?

İşte biz de kimi Kemalist, sosyal demokrat ve sosyalistin Batı’ya, emperyalizme, orduya bakışı, 1980’lerin başındaki ve öncesindeki bu tartışmalardan geçerek bugünkü yanlış noktaya savrulmuştur. AB, ABD tehdit de etse, yaptırım kararı da alsa hala bazı aydınlar ve kimi parti, dernek, sendika “Batı’nın bir de demokrat yüzü var, laiklik, hukukun üstünlüğü,  elcisin varlığı, aydınlanma değerleri Batı kaynaklıdır” diyerek ikna etmeye çalışıyorlar.

Batı (AB ABD), emperyalist ama demokrat!

Emperyalistten demokrasi beklemek ne garip bir şey!

12 Mart-12 Eylül askeri darbeleri arasındaki dönemdeki soldaki tartışmaları, ayrışmaları bilmeden bugün emperyalizmin, Atatürk’ün, demokrasinin, özgürlüğün, sınıf mücadelesinin kavranmamasını anlayamayız.

Bu noktada da tarihçi akademisyen Ali Şahin’in bu kitabı önümüzü aydınlatıyor.

Kimi solun antiemperyalizmi kavramamasının tarihsel kökü nerede?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

7 Yorum

  1. Bu yazı realiteden,diyalektinden kopuk daha çok gelişmenin gerisinde kalmanın ve bundan ileri çıkmış nukte milliyetçiliginden sebeple kaleme alinxigini saniyorum.emperyalismin kapitalist sömürü karakter, e buna tekabül işbirlikçi vucleti vic anılmak işlenmemiş, sömürünün sınıfsal karekteri, metaryalistgercevi bilin li olarak avlanıp yazılmış bir yazıdır. E.peryalizmun işbirlikçiler olmaksızın hiç bir dünya yerini somuremiyecegine değinmek istenmemis,
    Yarı feodal ülkeden ibaret bir gericilikten kaynaklanan sistem urunu oldugugrrcegi atlznmis.
    Bu yazıya bakarsanız diyalektik metaryalist maddecilik gerceginden kopup sadece üsteci, nükteci, şikayetci ve tutuculuğa odaklanıp, yavan anlamda denebilecek bir maddesel gelişme gerisinde yazilmis

  2. 15 Aralık 2019, 11:49

    Kezâ BREXITe bir “Britons Azadî” (Bağımsız Britanya) desteği veren solcu çıkmamıştır.

  3. Sn Serdar Varol,
    Bilakis sizi desteklemek için yazmıştım. Yanlış anlamışsınız kendilerini sağ ve sol diye tanımlayan partilerimiz zaten var, ben teorik değil sağ ve sol kabülleri penceresinden, mevcut gerçeğe bakıldığında oluşan çarpıklığa vurgu yaptim sadece. Dediğiniz gibi içi boş kavramlar.
    Saygılar

  4. 14 Aralık 2019, 20:55

    İlker arkadaş bana cevaben mi yazdın biilmiyorum ama söylediğim hiç anlaşılmamış. Üstüne üstlük bana göre aynı masallara sende devam etmişsin. Aslında yaptıklarına göre bu solda, söylediklerine göre şu sağ da falan filan.
    Demiştim ki sol ve sağ, içinde bir yığın şey doldurulmuş çuval kavramlardır. Hiç bir şey anlatmaz. Sense halen olguları ve insanları sol ve sağ sözcükleriyle anlatmaya çalışıyorsun. Ben örneklerle anlatayım madem.
    Klasik sol ve sağ kavramı Fransız ihtilaline oturtulur. Bir sınıf çatışmasını müteakiben, Aristokratlar ve Ruhbanlar sağa oturduğu için sağcı, Burjuvazi ve Proleterya’da sol tarafa oturduğu için solcu. Peki farklılık nerededir. Var olan durumu korumak isteyenler sağcı, değiştirmek isteyenler solcu. Bu çıkış noktasından itibaren muhafazakarlık sağcılığın, değişimcilikte solculuğun konumu olmuş. Oysa muhafazakar yada değişimden yana olmak hiç bir şey anlatmaz. Değiştirilmesi istenen şey devletin laikliği ise ben muhafazakar olurum, değiştirilmesi istenen kapitalizm ise liberal muhafazakar olur. Bu zaten yazılmıştır da. Muhafazakarlık bir siyasi görüş değildir.
    Sonra sol bilimle anılır, sağda dinle, inançla. Bu da doğru değildir. Bilimin en önemli zamanları Avrupa’da toprak aristokrasisinin patronajıyla olmuştur. Şimdi feodal beyler mi solcu ?
    Sol özellikle oligarşik yapılara özellikle monarşiye karşı durmuştur tarihte. Şimdi Sosyal Demokratlar monarşiden rahatsız değil, selefi müslümanlar yani hakiki müslümanlar karşıdır Monarşiye…..
    Sonu yok. Bu çarpıklıkları her alandan gösterebilirim. Özetle solcu veya sağcı demek hiç bir şey demek değil. Çünkü artık dünya bambaşka bir dünya. Meseleler de ruhbanlarla, proleterya arasındaki mesele değil artık.
    Oysa Sosyal demokrat bir şey anlatır. : Sosyal devlet ile yani sadaka ile kapitalizmin devamını sağlayan, sömürgeciliğin iyi polisi.
    Sosyalizm bir şey anlatır : Sermaye emek çelişkisini, özel teşebbüsü ve özel mülkiyeti yasaklayarak sorunları çözeceğini sanan ahmaklık.
    Liberalizm : Sadece, köle tüccarı John Locke’un para sahibi olmasına rağmen, hak sahibi, itibar sahibi olmamasından ötürü, toprak feodalitesine karşı bulduğu kutsallaştırılmış çözümden (Mülkiyet hakkı), yarattığı sömürgeci egemenliğin devamı için, türetilmiş masallar serisi (Özgürlük, Eşitlik, Demokrasi ….)
    İslamcılık : 6. y.y. Mekke ideolojisi Muhammedizm’i, devlet ve toplum hayatına yeniden egemen kılmaya çalışan hareketler.
    Kemalizm : İnsanlığın 20 y.y.’da ki belaları (Kapitalizm, Bilim ve Sanat Düşmanlığı, Sömürgecilik, Emperyalizm, Irkçılık …) ile mücadele etmiş, her alanda geri kalmış bir toplumun gelişmesi için, aklı ve bilimi rehber edinen, toplum ve devlet hayatında M. Kemal Atatürk tarafından benimsenmiş ve uygulanmış, birbiriyle ilişkili görüşler ve prensipler bütünü.
    Sürekli ne olacak bu solun hali temalı bir gündem var memlekette. 30 senedir ben şahidiyim var. Daha sağcı olarak görülen hiç kimsenin, sağ ne oldu, ne olacak dediğini duymadım. Sanki sol elmas da, çamura düştü kirlendi sadece, temizlersek insanlığı kurtaracak. Öldü mü sol. Öldü….. Gömün gitsin. Önünüze bakın. Zaten bir şey değildi.

  5. 14 Aralık 2019, 19:58

    ho ho hoşimin, daha çok vietnam, ernestoya bin selam

  6. Selam,
    Benim derlemem şu şekilde, zira bence ne sağ sağ, ne sol sol…
    Devrim sonrası kurucu meclis, bir yönetim modeli tasarlar, anayasasını yazar, ilkeleriyle birlikte Cumhuriyeti ilan eder. Yönetim şekli Cumhuriyet, icranın şekli demokrasi. Yine kanunlarıyla, görevlendirdiği kurumlarıyla Cumhuriyeti demokrasiye karşı koruma altına alır. Bu noktada demokrasinin sınırları, kurucu meclisin takdir ettiği kadardır. Başlangıçta Cumhuriyeti koruma duygusu ağır basarken Cumhuriyet olgunlaştıkça, temeller oturdukça, kurucu meclisin günümüze uzanan kurumları, demokrasinin sınırlarını genişletir. İlk ilkeler ve temeller korunduğu sürece, makbul olan malum olunduğu üzere, kararların alınmasında da, uygulanmasında da en ileri düzeyde demokratik olunmasıdır.
    Bu noktada bir çatışma hasıl olur. Gelişim, değişim yeni yaklaşımlar, eylemler talep ederken, demokrasi de sürekli sınırlarını genişletme eğilimindedir. Cumhuriyetse kendini koruma eğilimindedir ve çatışırlar, pazarlık yapılır, tavizler verilir, konsensus sağlanır denge yeniden sağlanır. Örneğin bu noktada azınlık haklarını demokrasiye karşı Cumhuriyet korur, çoğunluk değil ilk kurucu meclisin sağladığı, kurumlarıyla daim kıldığı garantörlük.
    Yani saf haliyle, sağ muhafazakarlık Cumhuriyetçilik iken, sol demokratlıktır.
    Şimdi bu girizgahtan sonra bizde ne nedir, ne ne değildir.
    Bizde muhafazakar görünen Cumhuriyetin kurucu ilkelerine düşman kitle aşırı sağ aslında sağ değil, tabloya göre sol olmalı. Ama sol da değil. Demokratlığı takiyye olarak kullanan aslında bütün sisteme düşman olan, Cumhuriyet öncesi/artığı bunlar.
    Cumhuriyetle, temel ilkelerle barışık olan merkez sağ ise aslında sol. Cumhuriyeti, özellikle dini özgürlükler ekseninde söylemleriyle, demokrasiyi kullanarak şekillendirme amacında.
    Bir zamanlar olan aşırı sol da aslında Cumhuriyetin temel ilkelerine karşı, aslında ne sağ ne sol. Kemalist Antiemperyalizmini kullanan, oportune eden aslında yeni bir devrimle onu yıkıp yerine başka şey getirmek isteyen bir kesim(idi). Bizim tabloda bu sol değil.
    Merkez sol görünümünde, aslında bal gibi ilk kurucu meclisin Cumhuriyetçi sağ partisi ise, yıllar içerisinde dış güçlerle ittifak yapan demokrat görünümlülerle mücadelede milli olduğu için kan kaybetmiş gücünü yitirmiş, buna karşı eski aşırı sol artıklarıyla beslenmiş, komunizmin sosyalizmin engin doktrininde kaybolmuş, bu kayboluşu Avrupa sosyal demokrasisi ile modellemiş, nihayetinde ayrılıkçı ve bölücü unsurları da bünyesine katarak garabet haline gelmiştir.
    Bu derlemeyi, 1945 sonrası ABD güdümüne girme, uzak karakolu olma, zaman zaman bundan kurtulma hamleleri ve darbelerle Cumhuriyeti kesintiye uğratma, en sonunda da yeşil kuşak oluşturulması bağlamında, yeniden derlerseniz, yakın tarih hikayemize kavuşursunuz. Son paragrafı mevzunun özü gümbürtüye gitmesin diye hariç tuttum.
    Yani biz aslında neci oluyoruz bu durumda

  7. 14 Aralık 2019, 15:13

    “Kimi solun antiemperyalizmi kavramamasının tarihsel kökü nerede?” sorusu aslında bir konuyu açıklığa kavuşturmak için gibi gözükse de, aslında gerçeğin üstünü kapatan bir sorudur. Bu soruyu soranın bilinçaltı şudur. Sol mükemmel, sol dertlerin çözümü, sol insanlığın geleceği ……
    Onun için hoşuna gitmeyen şeyleri yapanlara, peşinen sahte sol yakıştırması yapılmaktadır. Oysa artık sorulması gereken soru ? Sol nedir ki ? olmalıdır. Hem ne olduğunu öğrenmek kastıyla, hemde önemsiz olduğunu söylemek kastıyla.
    Bende eskiden kendime solcu derdim. Sol bir ailede büyüdüğümden, sürekli solcu yazarları okuduğumdan, solun aslında hak etmediği şekilde kutsandığına ancak tarih yani gerçek bilim okuduğumda vakıf oldum. Oysa sol terörle işli dışlıydı, sol yaptığı konumlandırmayla bilimi ve sanatı güdükleştiriyordu, sol kapitalist olmadığı zaman emperyalizm’i kutsuyordu, sol Hitler ile Polonya’yı işgal antlaşması imzalıyordu. Daha da neler neler. Yani sırf solcuyuz diye böbürlenmeyin. Yani sol hiç bir halt değildir.
    Peki nedir ? Sol solcular tarafından güzel şeylerle içi doldurulan çuval bir kavramdır. Yani hiçbir şey anlatmaz. Sağ’da yine solcular tarafından içi kötü şeylerle doldurulan çuval bir kavramdır. Oda hiçbir şey anlatmaz. Hadi geçmişte oldu da bugün hala kişileri sol veya sağ diye tanımlamak tam fosilliktir. Birini solcu diye tanımlasan hiç bir şey anlamam. Doğu Perinçek’de solcu, Kemal Kılıçdaroğlu’da solcu. İki zıt kutup. Birini sağcı diye tanımlasan yine bir şey anlamam. Nihal Atsız’da sağcı, Necmettin Erbakan’da sağcı. İki zıt kutup. O zaman artık, isimlendirmelerimiz ve konuşmalarımız bir şey anlatan kavramlar üstünden olmalı. Sosyal Demokrat, Sosyalist, Kemalist, Liberal, İslamcı, Küreselci, Komunist.
    Kemalizm’i ve Mustafa Kemal dönemini; Jöntürk’lerle başlamış, 70’lerdeki sol düşünceye devam eden sürecin ortalama bir parçası olarak görmeye çalışan eski veya halem marksistler. Kemalizm ne öncesindenki nede sorasındaki siyasal sürecin ortalama bir dönemi değildir. Gerçekle yüzleşin artık. Mustafa Kemal Marksizm’e şarlatanlık diyor. Gerçek budur. Kendinden önceki İttihat ve Terakki önderlerini de Almanlarla çevirdikleri gizli kapaklı işlerden millete hainlikle suçluyor. Gerçek budur. Atatürk Jöntürk’lerden tabi ki etkilenmiştir. Ama Atatürk sadece 1923 sonrası 4000 adet, (7000) cilt kitap okumuş. Pek çok başka kişiden de etkilenmiştir. Kemalizm sağcılık değildir. Kemalizm solculuk’da değildir. Kemalizm Kemalizm’dir. Marx’ın dünya görüşüyle taban tabana zıttır. Sınıfsal bakış, Marksizm çökene kadar, kapitalizme olduğu kadar ulusal bakışın da düşmanıydı. Güneş balçıkla sıvanmaz.
    Sonra “sol” anti-emperyalizm değildir. Hiç bir zaman olmamıştır. “Bütün zulmüne ve Slav umursamazlığına rağmen Rus egemenliği Karadeniz, Hazar bölgesi halkları ve Orta Asya halkları için uygarlaştırıcı bir anlam taşımaktadır” diyor Engels. Bu mu anti-emperyalizm ? Sol anti-kapitalisttir. Kapitalist olmayan emperyalizme taraftardı sol. Hatta hedefiydi sınırları kaldırmak. Masal anlatmayın. Hem antikapitalist olan, hemde anti-emperyalist olan Atatürk’tür.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!