1940’larda çekilmiş izlemeniz gereken birbirinden güzel 10 film

featured

1940’lı yılların klasikleri arasında yer edinmiş, unutulmaz sahneleri ile sinema tarihine damgasını vurmuş, günümüzde halen değerini yitirmeyen birbirinden güzel 10 filmi sizler için derledik…

ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR? (1943)

Çanlar Kimin İçin Çalıyor, 1943 ABD yapımı dramatik savaş filmidir. Ernest Hemingway’in 1940’ta yazdığı aynı adlı romanından yapılmış ilk sinema uyarlamasıdır.

Sam Wood’un yönettiği ve Technicolor renk sistemiyle çekilen bu filmin baş rollerinde Gary Cooper, Ingrid Bergman, Akim Tamiroff ve Katina Paxinou oynamışlardır.

YURTTAŞ KANE (1941)

Yurttaş Kane (Citizen Kane), yönetmen Orson Welles’in ilk uzun metrajlı filmidir ve pek çok eleştirmen tarafından sinema tarihinin en iyi eseri olarak görülmektedir.

1941 yılında gösterime giren film, sinema anlayışına, özellikle montaj, deep focus tekniği ve makyaj bakımdan, birçok yenilikçi katkılarda bulunmuştur. Filmin sinemaya en büyük katkısı alt açının doğru bir biçimde kullanılmaya başlanmasıdır. O zamana kadar kullanılmayan alt açılar nedeniyle, tavan hiç gözükmemekte;aydınlatma amacıyla kullanılan ışıklar da burada bulunmaktaydı. Ancak bu filmin getirdiği bu yenilik sonucunda yandan aydınlatma etkili bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır.

Genç bir gazeteci, Kane’in vefat ettiğinde sarf ettiği son söz olan Rosebud isminin anlamını çözmek için, Kane’in yakınlarıyla temas kurarak, bu renkli kişiliğin geçmişine tanık olmamızı sağlamaktadır. Rosebud, filmde eksik olan yapboz parçası görevini üstlenmekte bu sayede filme dedektiflik unsurları eklenmektedir. Orson Welles’in yaratmış olduğu Kane karakterinin, Amerikalı medya patronu William Randolph Hearst’le ortak değerlere sahip olması dikkat çekici bir noktadır.

Filmin öyküsü birçok katmandan oluşmaktadır. İktidarın doğası, karakter ve kader ilişkisi gibi kavramsal temaların yanı sıra “Amerikan rüyası” kamuoyu, siyaset, medya ve halkla ilişkiler gibi artık gündelik yaşamın biçimlendirici güçleri olan “modern yaşamın olguları” ve aralarındaki ilişkiler, bu olguların henüz yeni ortaya çıkmaya başladığı zamanlarda yaşamış, dönemin Donald Trump’ı, William Randolph Hearst ‘ın (1863-1951) yaşamı üzerinden anlatılmaktadır.

Bu bireysel hikâye aynı zamanda mükemmelliyetçiliğin, otoriter yönetimin (hard pazarlamanın), hazin sonuçlarını da göstermektedir. Daha sonraları, Orson Well’in mükemmel bir film yapma konusundaki zorlayıcı çabalarının olumsuz sonuçlarını kendi hayatı ve sinema kariyeri üzerinde yaşadığı söylense de bu film hala gelmiş geçmiş en mükemmel filmler listesinde yer almaya devam ediyor.

Film, 1942 yılında 9 dalda Akademi Ödülleri’ne aday gösterilmiş; ancak sadece en iyi senaryo dalında ödül almayı başarmıştır.

“Yurttaş Kane”, 1989 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi’nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.

KAZABLANKA(1942)

Kazablanka (Casablanca), yönetmenliğini Michael Curtiz’in üstlendiği Hollywood klasikleri arasında özel bir yere sahip film.

Casablanca filminin ilk gösterimi, 1942 yılının 23 Kasım günü New York’ta yapıldı. Humphrey Bogart, Ingrid Bergman, Claude Rains ve Paul Henreid gibi dönemin usta oyuncularının başrol oynadığı ‘Casablanca’, gösterime girdiği 1943 yılında En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo dallarında Oscar aldı.

Murray Burnett’in Everybody Comed to Rick’s adlı yayımlanmamış oyununu 20 bin dolar gibi çok yüksek bir rakamla satın alan Warner Brothers şirketi tarafından 1942’de yapılan filmin belki de en ilginç özelliği, senaryosunun sürekli yeniden yazılmış olması. Film, ABD Film Enstitüsü tarafından 2002 yılında tüm zamanların en iyi aşk filmi seçildi.

“Kazablanka”, 1989 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi’nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.

Filmin konusu II. Dünya Savaşı’nın ilk zamanlarında geçmektedir. Çek direniş örgütünün lideri Victor Lazlow, Alman toplama kampından kaçarak Casablanca’ya gelir. Amacı Lizbon’a, oradan da ABD’ye iltica etmektir.

Fakat bütün umutları, şans eseri Casablanca’nın en meşhur gece kulübünün sahibi olan Rick’e bağlanmıştır. Rick, kaçış için gerekli olan pasaportlara sahip tek kişidir.

Öte yandan Rick’in, Victor’un yakalanması ya da ölmesi için önemli bir nedeni vardır. Victor’un karısı Ilsa, Rick’in bir zamanlar kendisini terk ettiğine inandığı ve kalbinin derinliklerine gömdüğü büyük aşkıdır.

Kazablanka, İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda geçiyor. Mekan olarak savaştan uzakta görünüyoruz ancak savaşın etkileri ağır bir şekilde hissediliyor. Çünkü Kasablanka savaştan kaçan insanların yığıldığı bir yer haline gelmiş. Şehrin önemi; Avrupa’dan yasal olmayan yollarla kaçan insanlar en son buraya kadar gelebiliyor. Portekiz’e geçip oradan Amerika’ya gidebilmek için yasal izne ihtiyaç var. Burada devreye iki figür giriyor. Birincisi yozlaşmış polis şefi Renault. Kendisi vizesi olmayan insanlara rüşvet karşılığı vize sağlıyor. Diğer figür de kafe işletmecisi kimliğinin altında kara borsacılık yapan Signor Ferrari. Bütün Avrupa savaştan etkilendiği için Kasablanka farklı milletten gelen kültürlerin kaynaştığı bir yer halini almıştır. Alman, Fransız, İtalyan, Rus, Amerikalı, Norveçli pek çok insan birlikte hayatta kalmaya çalışıyor. İnsanların korkuları var ancak eski hayat tarzlarını da bırakmamaya çalışıyorlar. Bu nedenle yüzeyde kibar insanların bulunduğu bir yer gibi görünüyor Kasablanka.

BİSİKLET HIRSIZLARI (1948)

Bisiklet Hırsızları (İtalyanca özgün adıyla Ladri di biciclette), senaryosunu Cesare Zavattini’nin yazdığı, Vittorio De Sica’nın yönettiği, 1948 İtalyan yapımı drama filmidir.

Film gerek yapım tekniği, gerekse de sinema estetiği açısından Yeni-Gerçekçilik akımının simgesi olarak kabul edilir.

Filmde Vittorio De Sica, II. Dünya Savaşı sonrası yoksul Roma atmosferi içerisinde, var olma mücadelesi veren sıradan bir işçi perspektifinden, umut, utanç ve yitiriliş üçgeni ekseninde insanlık durumunu gözler önüne sermektedir.

Bir süredir işsiz olan Antonio Ricci’nin yeni işi için aldığı ve iş için çok gerekli olan bisikleti, bir afişi yapıştırdığı sırada çalınır. Polis hırsızı kendilerinin bulmalarını söyleyince Antonio ve 10 yaşındaki oğlu Roma’yı karış karış dolaşarak bisikleti ararlar.

MESHES OF THE AFTERNOON (1943)

20. yüzyılın en önemli ve ilham verici deneysel filmlerinden biri olarak tanımlanan ‘Meshes of the Afternoon’, Amerikan deneysel sinemasının önemli sinemacılarından Maya Deren’in imzasını taşıyor. Deren en önemli yapıtlarında başı çeken bu filmle, hikayenin kahramanı olan ve kendisinin canlandırdığı kadın karakterinin iç dünyasında olup bitenleri, gündelik yaşamın ayrılmaz parçaları olan çevresindeki bıçak, telefon ve kapı gibi objeler üzerinden anlatıyor; gerçek ve hayal arasındaki çizginin sınırlarını zorluyor.

Tüm zamanların en etkili avant garde filmlerinden biri olan Alexander Hammid ve Maya Deren’in Meshes of the Afternoon’unda, Deren ayna karşısında gizemli, gizlenmiş bir figürü, bir labirent kabusu içindeki bir kadını canlandırıyor.

Amerikan avangart sinemasının öncüsü Maya Deren’in çığır açan kısa filminde rüyaların, mantık sınırlarını aşan gizemleri eşi benzeri olmayan bir biçimde tasvir ediliyor. İçindeki mucizevi imgeler ise kendi rüya alemimize sızacak kadar kuvvetli.

ALMANYA, SIFIR YILI (1948)

Almanya, Sıfır Yılı, 1948 İtalya yapımı dramatik Yeni Gerçekçi filmdir. İtalyanca özgün adı Germania Anno Zero olan ve Almanca çekilen filmin Almanya’daki adı ise Deutschland im Jahre Null’du. Film Türkiye’de ilk kez Mart 1966’da Türk Sinematek Derneği’nde gösterilmişti. Filmin sonradan yapılan İtalyanca dublajlı bir versiyonu da yaygın olarak gösterilmiştir.

Yeni Gerçekçilik sinema akımının öncü yönetmeni İtalyan Roberto Rossellini’nin 1948 yılında çektiği bu film, yönetmenin “Savaş Üçlemesi” nin son filmidir. Üçlemenin ilk filmi olan 1944 tarihli “Roma, Città Aperta” (Roma, Açık Şehir) İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımını başlatan film olarak bilinir. Üçlemenin ikinci filmi olan “Paisa” (Hemşehri) ise 1946 tarihinde çekilmişti. Kendi yazdığı hikâyeden uyarladığı senaryonun da yazarı olan Rossellini’ye senaryoda yardımcı olan Sergio Amidei, üçlemenin diğer filmlerinde de vardı.

II. Dünya Savaşı sonrası Almanyası’nın acı gerçeklerini, neredeyse yeryüzünden silinmiş bir kent olan Berlin’i ve burada hayatta kalmaya çalışanların dramını 12 yaşında bir çocuğun gözünden, karamsar ve duygusuz bir nesnellikle anlatan Rossellini, diğer yeni gerçekçi filmlerde olduğu gibi çekimlerini çoğunlukla amatör oyuncularla ve bombardımanın yıkıntılarının henüz kaldırılmadığı Berlin kentinin sokaklarında, bina enkazlarının arasında ve içlerinde gerçekleştirmiştir. Bu sinema akımının karakteristiklerinden olan serbest kamera hareketleri, doğal ışıklandırma ve doğal kurgu, doğaçlama oyunculuk vb. bu siyah beyaz filmde de görülmektedir. Filmin etkileyici müziğini Roberto Rossellini’ni kardeşi Renzo Rossellini bestelemiştir.

İsviçre’de iki yıldır düzenlenmekte olan Locarno Uluslararası Film Festivali’nin büyük ödülü “Grand Prix”, 1948’de Roberto Rossellini’ye verildi (Bu ödülün adı 1968’den sonra “Altın Leopar” olmuştur). Aralarında Rossellini’nin de bulunduğu filmin senaryo ekibi ise aynı yarışmada “En İyi Senaryo” ödülünü “La vie en rose” adlı Fransız filmiyle paylaştılar.

MARTHA IVERS’IN AŞKI (1946)

Kural tanımayan despot bir kadın, çocukluk arkadaşı olan alkolik bir bölge savcısı ile evlenir. Adam aynı zamanda 17 yıl önce zengin halasını öldürdüğü ana şahit olan yeryüzündeki tek insandır.

SCARLET STREET (1945)

Çekingen, orta yaşlı Chris Cross, yolda yürüyen, Greenwich Kasabası’nın bataklarından Kitty adlı kötü bir kızı kurtardığında düşünmeksizin şehvet, hırsızlık, aldatma ve intikam girdabına dalmış olur.

Fritz Lang’in Hollywood yıllarının taç mücevheri Scarlet Street, karanlığı ve tehlikesiyle bir kara film: karmaşa ve gizliliği saklamak açısından zengin, yatıştırıcı bir suç ve şehvet dramı. Edward G. Robinson hiç bu kadar iyi olmadı ve Joan Bennett burada leziz bir şekilde ucuz, vamp bir kadın.

GÜNEYLİ (1945)

Kendi toprağında çalışmaya yemin etmiş, bunun için yoksulluğu, hastalığı, komşuların uzaklaşmasını ve diğer ögeleri göze alan, Teksas çiftçi topluluğundan Tucker ailesinin ilham verici hikayesi.

Ancak Jean Renoir gibi, İkinci Dünya Savaşı boyunca ABD’de çalışmış bir yabancı Amerikan yaşamını böyle güzel yansıtabilir. Renoir, göz ardı edilen başyapıtıyla, tek Oscar adaylığını elde etti. Yönetmen, içtenliğini, empati duygusunu ve cömertliğini katıksız bir Amerikan öyküsüne aktarıyor.

BÜYÜK DİKDATÖR (1940)

Büyük Diktatör, Charlie Chaplin’in yönettiği ve başrolü Paulette Goddard ile paylaştığı, 1940, ABD yapımı politik komedi filmidir.Aynı zamanda Chaplin’in ilk sesli filmidir.

Filmde Nazizm ve Chaplin tarafından canlandırılan Adolf Hitler oldukça sert bir şekilde eleştirilmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin resmî olarak Nazi Almanyası ile hâlâ barış içinde olduğu ve savaşa henüz girmediği bir dönemde çekilen filmin, kendi dönemi içinde sıradışı bir yeri vardır. Hitler ve emrindeki Nazilerin işgal ettikleri bölgelerde yaptıklarının henüz tam olarak açığa çıkmadığı bir dönemde, Chaplin yaptığı film ile Hitler’in Yahudi mallarını kamulaştırması, antisemitizm, faşizm konularını Nazileri yerden yere vurarak işlemiş; hatta filmde Nazileri beyinleri ve kalpleri makineden yapılma insanlar olarak tanımlamıştır.

Film ayrıca, yaklaşık 4 dakika süren bitiş konuşması ile ünlüdür.

“Büyük Diktatör”, 1997 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi’nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.

Film, gösterime girdiği yıllarda Almanya’da yasaklanmıştır.

1940’larda çekilmiş izlemeniz gereken birbirinden güzel 10 film

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!