Milli Mücadele’de 23 Nisan’ın önemi

featured

23 Nisan, TBMM’nin 101. Kuruluş yıldönümü ile beraber Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanıyor. Peki 23 Nisan’a giden süreçte neler yaşandı? İşte Birinci Dünya Savaşı’ndan Atatürk’ün Samsun’a çıkışına, Sivas Kongresi’nden Kurucu Meclis’e merak edilenler…

23 Nisan, TBMM’nin 101. Kuruluş yıldönümü ve Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanıyor.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kurucu Meclis’i olan Birinci Meclis 23 Nisan 1920’de Ankara’da açıldı. 23 Nisan 1924 tarihinde açılış gününün bayram olarak kutlanması kararı alındı. Bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929’da Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etti. 

Peki Birinci Meclis’in açılmasına giden süreçte neler yaşandı? İşte Mondros Antlaşması’ndan Kurucu Meclis’e bağımsızlık mücadelesi… 

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI VE SEVR ANTLAŞMASI

Osmanlı İmparatorluğu adına Bahriye Nazırı Rauf Bey tarafından, Limni adasının Mondros Limanı’nda demirli Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918 akşamı imzalanmıştı. Bu antlaşma ile beraber Osmanlı İmparatorluğu fiilen sona erdi.

Mütareke, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkımından sonra kurulan Türkiye’nin çerçevesini çizen ilk uluslararası belge olarak önem taşıyor.

Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi manifestosu olan Mîsâk-ı Millî Beyannamesinin birinci maddesi, “30 Ekim 1918 tarihli anlaşmanın çizdiği hudutlar dahilinde, dinen, ırkan ve emelen müttehit Osmanlı İslam ekseriyetiyle meskûn bulunan aksamın tamamı, fiilen ve hükmen gayrı kabil-i tecezzi bir küldür “ sözleriyle, Millî Mücadele’nin hedefi olan ulusal varlığı Mondros Mütarekenamesine gönderme yaparak tanımlıyor.

İtilâf Devletleri ile Avusturya arasında Saint-Germain Antlaşması, Macaristan arasında Trianon Antlaşması ve Bulgaristan arasında Neuilly Antlaşması imzalanmasına rağmen Osmanlı Devleti ile 1919 Mayıs’ında hâlâ bir barış antlaşması imzalanamamış ve görüşmeler belirsiz bir geleceğe ertelenmişti. Bunun nedeni İtilaf Devletleri’nin Osmanlı Devleti’ni paylaşmadaki anlaşmazlığı…

İtilaf Devletleri Yüksek Konseyi’nin 7 Mayıs’ta aldığı karar uyarınca 15 Mayıs’ta İzmir Yunanlar tarafından işgal edildi. Bu olay tüm Türkiye’de güçlü bir ulusal tepkiye yol açtı. 4 Eylül’de toplanan Sivas Kongresi’nden sonra İstanbul’daki Osmanlı hükûmeti, ülke üzerindeki idari ve askeri denetimini kaybetti. Sivas ve daha sonra Ankara’da, Mustafa Kemal Paşa yönetiminde bir ulusal direniş hükûmeti kuruldu. Anadolu hükûmeti, olumsuz şartlarda bir barış antlaşmasını kabul etmeyeceğini bildirdi ve direniş hazırlıklarına girişti.


(Sevr Antlaşması’nı imzalamak üzere Paris Barış Konferansı’na giden Osmanlı heyetinin İtilaf Devletleri’ne ait bir savaş gemisinin güvertesinde çekilmiş fotoğrafı. Fotoğrafta fes giyen Damat Ferit Paşa’nın sağında Şura-yı Devlet Reisi Rıza Tevfik, solunda Maarif Nazırı Bağdatlı Mehmed Hâdî Paşa ve Bern Sefiri Reşat Halis Bey yer alıyor.)

İtilâf Devletleri 18 Nisan 1920’de San Remo Konferansı’nda Osmanlı İmparatorluğu’na uygulanacak barış antlaşmasının şartlarını hazırladı. 22 Nisan’da Osmanlı hükûmetini Paris’te toplanacak barış konferansına davet etti.

Padişah, eski sadrazam Ahmet Tevfik Paşa’nın başkanlığında bir heyeti Paris’e gönderdi. Ertesi günü Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisi, 30 Nisan günü taraf devletlerin dışişleri bakanlıklarına gönderdiği bir yazıyla İstanbul’dan ayrı bir hükûmetin kurulduğunu bildirdi.

Paris’te barış şartlarını öğrenen Ahmet Tevfik Paşa, İstanbul’a gönderdiği telgrafta barış şartlarının “devlet mefhumu ile kabil-i telif olmadığını” (devlet kavramı ile bağdaşmadığını) bildirerek görüşmelerden çekildi. Bunun üzerine 21 Haziran’da İtilaf Devletleri Türk milletinin direnişini kırmak için, İzmir’de bulunan Yunan kuvvetlerini Anadolu içlerine sürmeye karar verdi. Balıkesir, Bursa, Uşak ve Trakya kısa sürede Yunan ordusu tarafından işgal edildi.

BİR MİLLETİN UYANIŞI

ATATÜRK’ÜN SAMSUN’A ÇIKIŞI

Bu olay Kurtuluş Savaşı’nın fiili başlangıcı olarak kabul ediliyor. Samsun’da Rum çeteleri ve Türk halkı arasında meydana gelen çatışmaların sonlandırılması için Osmanlı Hükûmeti tarafından Mustafa Kemal görevlendirilmiş ve kendisine 9. Ordu’nun müfettişliği görevi verilmişti. Bunun üzerine müfettiş görev bölgesine Bandırma Vapuru ile ulaşmış ve bir hafta boyunca Mantıka Palas’ta kalmıştır. Bu süreçte bölgede meydana gelen çatışmaların sebebini araştırarak, işgalcilere karşı bizzat Türk direniş örgütlerinin kurulmasında etkin rol oynadı.

Mustafa Kemal, Nutuk’ta 19 Mayıs 1919’u şöyle anlatmıştır:

“1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve manzara: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış, Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. Milleti ve memleketi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar.

Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı, ordunun elinde silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes antlaşmasının hükümlerine uymağa lüzum görmüyorlar. Birer vesileyle itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da Adana vilayeti Fransızlar, Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal edilmiş.”

HAVZA GENELGESİ

Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı yıllarında, milli mücadele ruhunun ete kemiğe bürünmüş hali olarak karşımıza Havza Genelgesi çıkıyor. İşgallere karşı en net maddelerin yer aldığı ve milli direniş bilincinin ilk defa uyandırıldığı genelge olarak tarihe geçen Havza Genelgesi ile birlikte Türkiye’de yürütülen Kurtuluş Mücadelesi şahsi olmaktan çıkarak, milli ve ulusal bir kimlik kazandı.

AMASYA GENELGESİ

2 Haziran’da Mustafa Kemal ve arkadaşları Havza’dan ayrılarak Amasya’ya geldi. Burada çalışmalarına devam eden Mustafa Kemal; Rauf Bey (Orbay), Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte bir genelge yayımladı.

Bu genelge ile kurtuluş için yöntemler ortaya konmuş ve milli bir kongre toplanması istenmişti. Milli Mücadele yolunda çok önemli bir adım atıldı.

Maddeler:

1. Vatanın bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.

2. İstanbul hükumeti üstlendiği sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu drum, ulusumuzu yok olmuş gibi göstermektedir.

3. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.

4. Ulusun içinde bulunduğu durum ve koşulların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir ulusal heyetin varlığı zorunludur.

5. Anadolu’nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas’ta ulusal bir kongrenin hızla toplanması kararlaştırılmıştır.

6. Bunun için bütün illerin her sancağından ulusun güvenini kazanmış üç temsilcinin, mümkün olan en kısa zamanda yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir.

7. Her olasılığa karşı bu mesele bir ulusal sır olarak tutulmalı ve temsilciler gerekli görülen yerlerde yolculuklarını kendilerini tanıtmadan yapmalıdırlar.

8. Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.Belirtilen tarihe kadar diğer illerin delegeleri de Sivas’a ulaşabilirlerse, Erzurum Kongresi‘nin üyeleri de Sivas Kongresi’ne katılmak üzere hareket eder.

ERZURUM KONGRESİ

Erzurum Kongresi, 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum’da toplanan kongredir. 17 Haziran’da Vilâyât-ı Şarkıye Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum şubesi tarafından toplanan Erzurum Kongresi, Erzurum Umûmî Kongresi veya Umûmî Erzurum Kongresi olarak da anılıyor.

Kongreye çoğunluğu işgal altındaki 5 doğu ili Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van’dan gelen 62 delege katılmış; 2 hafta süren kongrede alınan kararlar kurtuluş mücadelesinde izlenen çizgide önemli ölçüde belirleyici oldu.

Kongreyi geçici başkan olarak Erzurum delegelerinden Hoca Raif Efendi açmış, yoklamanın ardından yapılan oylamada Mustafa Kemal Paşa kongre başkanlığına getirildi.

Aslında Kongre görüşmelerinin 10 Temmuz’da başlaması öngörülmüş, delegelerin bir bölümünün anılan tarihte Erzurum’a gelememesinden dolayı ertelenerek 23 Temmuz’da görüşmelere başlandı.

23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında merkezi İstanbul’da bulunan Vilâyât-ı Şarkiyye Müdâfaa-i Hukûk-ı Milliye Cemiyeti’nin Erzurum şubesiyle Trabzon Muhâfaza-i Hukûk-ı Milliye Cemiyeti’nin Erzurum’da birlikte düzenledikleri mahalli kongreye Maçka temsilcisi olarak İzzet Eyüboğlu katıldı. Bu kongrede Mustafa Kemal Paşa oy çokluğu ile başkanlığa, Maçka temsilcisi İzzet Bey ve Erzurumlu Hoca Raif Efendi başkan vekilliğine seçildi.

SİVAS KONGRESİ 

Sivas Kongresi ya da Kurultayı Mustafa Kemal’in Amasya Genelgesi’ni açıkladıktan sonra bir çağrı üzerine I. Dünya Savaşı’ndan sonra işgale uğrayan Türk topraklarını kurtarmak ve Türk milletinin bağımsızlığını sağlamak için çareler aramak amacıyla seçilmiş ulus temsilcilerinin Sivas’ta bir araya gelmesiyle, 4 Eylül 1919 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasında gerçekleşen ulusal nitelikte bir kongre olarak kayıtlara geçti.

Sivas Kongresi’nde alınan kararlar, daha önce gerçekleştirilen Erzurum Kongresi kararlarını genişleterek tüm ulusu kapsar bir nitelik kazandırarak yeni bir Türk Devleti’nin kuruluşuna temel oldu. 

Sivas Kongresi’nde, Erzurum Kongresi’nde alınan vatanın bütünlüğü ve bağımsızlığıyla ilgili kararlar aynen kabul edildi.

Kongre aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk kurultayı olarak kabul ediliyor. İrâde-i Milliye gazetesinin çıkarılmasına bu kongrede karar verildi.

AMASYA PROTOKOLÜ

Amasya Protokolü veya Amasya Görüşmeleri, İstanbul Hükümeti ile Heyet-i Temsiliye arasında 22 Ekim 1919’da yapıldı.

Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay ve Bekir Sami Beylerle birlikte 18 Ekim 1919’da Amasya’ya gelerek Salih Paşa ile 20 Ekim’de görüşmelere başladı. Sivas Kongresi’nce kabul edilmiş bulunan esaslar üzerinde görüşmeler 22 Ekim’e kadar sürdü ve taraflar şu esaslar üzerinde anlaştı:

  1. Türk illerinin düşmana şu veya bu suretle terk olunmaması, hiçbir himaye ve manda kabul edilmemesi, Türk vatanının bütünlüğünün ve bağımsızlığının korunması
  2. Müslüman olmayan topluluklara Türk memleketlerinin siyasi egemenlik ve sosyal dengesini bozacak biçimde ayrıcalıklar verilmemesi
  3. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin hukuki bir kurul olmak üzere İstanbul Hükûmeti tarafından tanınması
  4. İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında barışın kurulması için toplanacak konferansa Heyet-i Temsiliye tarafından da uygun görülen kimselerin gönderilmesi
  5. Osmanlı Meclis-i Mebûsan’nın İstanbul’da toplanmasının güvenlik bakımından uygun olmadığı

Amasya’da varılan anlaşma ile İstanbul Hükûmeti Temsil Heyeti’ni resmen tanımış oluyordu.

İSTANBUL’UN İŞGALİ VE MEBUSAN MECLİSİ’NİN DAĞITILMASI

Misak-ı Milli kararlarının Mebusan Meclisinde kabul edilmesi İtilaf Devletlerini rahatsız etti. Başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri, Misakı milli kararlarının geri alınması için Ali Rıza Paşa Hükumetine baskı yaptı. Bunun üzerine Ali Rıza Paşa 3 Mart 1920’de istifa etti. Bununla yetinmeyen İtilaf Devletleri 16 Mart 1920’de İstanbul’u resmen işgal etti.

İşgal şartları çok ağırdı. Milletvekillerinin ve bazı politikacıların tevkif edilmesi bütün haberleşme araçlarının, yani posta, telgraf düzeninin ele geçirilip denetlenmesi, asıl önemlisi mütareke şartlarının ilk anından daha ağır bir hüküm olarak Harbiye Nezareti’nin resmen işgal edilip bütün yazışma ve emirlerin sansürden geçirilmesi, İstanbul Hükümeti’nin Anadolu’daki Mustafa Kemal Paşa ve milliyetçi liderlerle derhal ilişkisini kesmesini bildiriyorlardı.

İstanbul’un işgali bakanlıkların ve ardından 12 Ocak’ta teşkil edilip Misak-ı Milli kararı alan son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın üyelerinin tevkifi ve Malta’ya sürülmesiyle neticelendi. 

İSTANBUL’UN İŞGALİ SONRASI YAŞANAN GELİŞMELER

  • Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesi hız kazandı, yeni ve milli bir devlet kurma düşüncesi güçlendi. 
  • İstanbul’dan kaçan aydın, asker ve milletvekilleri Milli Mücadele’ye ve daha sonra açılacak olan TBMM’ye katıldı.
  • İstanbul’un işgali Anadolu hareketine katılımları artırdı. 
  • Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kapanması, Mustafa Kemal Paşa’ya Ankara’da TBMM’yi açma olanağı sağladı.

23 NİSAN 1920 TBMM’NİN AÇILMASI

Mustafa Kemal Atatürk, Meclisi Mebusan’ın dağıtılması üzerine Heyet-i Temsiliye’yi temsilen meclisi Ankara’da toplanmaya çağırdı ve 21 Nisan 1920 tarihinde bir bildiri yayınladı. Mustafa Kemal Atatürk meclisin 23 Nisan 1920 tarihinde toplanacağını duyurdu. 23 Nisan 1920 tarihinde meclis açıldı. Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti ve Meclis-i Mebûsan üyelerinden oluşan 324 milletvekili ile kurulan meclis, ülkenin içinde bulunduğu şartlardan dolayı 115 milletvekili ile açıldı.

23 Nisan 1920 tarihinde, parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Başkanlık kürsüsüne çıktı ve açılış konuşması yaparak meclisin ilk toplantısını açtı.

KURUCU MECLİS’İN ÖZELLİKLERİ

  • Bu önerge 20 Ocak 1921 anayasası kabul edilinceye kadar meclisin çalışma esaslarını belirlemiştir.
  • TBMM “Kurucu Meclis” özelliğindedir.
  • Olağanüstü yetkilere sahip bir ihtilal meclisidir.
  • Meclis hükûmeti sistemi esas alınmıştır.
  • Güçler birliği ilkesi esas alınmıştır.
  • M. Kemal Paşa meclisin, hükûmetin ve yeni devletin başkanıdır.
  • TBMM üstünde güç yok denilerek İstanbul Hükümeti yok sayılmıştır.
  • Meclis inkılapçı değildir. Yaptığı tek inkılap saltanatın kaldırılmasıdır.

ATATÜRK’ÜN ULUSAL EGEMENLİK İLE İLGİLİ SÖZLERİ

“Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.”  1923

Kuvvet birdir ve o miIIetindir. 1937


EgemenIik hiçbir mâna hiçbir şekiI ve hiçbir renkte ve işarette ortakIık kabuI etmez.1923


EgemenIik kayıtsız ve şartsız miIIetindir. 1923


MiIIî emeIIer miIIî irade yaInız bir şahsın düşünmesinden değiI bütün miIIet fertIerinin arzuIarının emeIIerinin biIeşkesinden ibarettir. 1923
MiIIî egemenIik uğrunda canımı vermek benim için vicdan ve namus borcu oIsun. 1923

MiIIî egemenIik öyIe bir nurdur ki onun karşısında zincirIer erir taç ve tahtIar yanar yok oIur MiIIetIerin esareti üzerine kuruImuş müesseseIer her tarafta yıkıImağa mahkûmdurIar. 1929

Yeni Türkiye Hükümetinin öz cevheri miIIî hâkimiyettir MiIIetin kayıtsız ve şartsız hâkimiyetidir. 1923

ArkadaşIar! Türkiye devletinde ve Türkiye devIetini kuran Türkiye haIkında tacidar yoktur diktatör yoktur! Tacidar yoktur ve oImayacaktır Çünkü oIamaz. 1923

Mahkûm oImak istemeyen bir miIIeti esareti aItında tutmağa gücü yetecek kadar kuvvetIi müstebitIer artık dünya yüzünde kaImamıştır. 1924

Büyük MiIIet MecIisi Türk miIIetinin asırIar süren aramaIarının özeti ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canIı bir timsaIidir. 1923

Türk miIIeti mukadderatını Büyük MiIIet MecIisinin kifayetIi ve vatanperver eIine tevdi ettiği günden itibaren karanIıkIarı sıyırıp kaIdırmış ve ümitIe istikbaIe yöneImiştir. 1923

Milli Mücadele’de 23 Nisan’ın önemi

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 23 Nisan 2021, 08:02

    Teşekkürler çok güzel bir yazı oluş elinize sağlık.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!