31 yıldır kırılmayan kalem: Uğur Mumcu

Araştırmacı gazeteciliğin duayen ismi Uğur Mumcu'nun bombalı suikastla hayatını kaybetmesinin üzerinden 31 yıl geçti.

featured

22 Ağustos 1942’de, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi ile Nadire Mumcu’nun dört çocuğundan biri olarak Kırşehir’de dünyaya gelen Uğur Mumcu, ailesinin Ankara’ya taşınması üzerine ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965’te mezun olan Mumcu, öğrencilik yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Türk Sosyalizmi” makalesiyle “Yunus Nadi Ödülü”nü aldı.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta’nın asistanlığını yapan Mumcu, Milliyet gazetesinde incelemeler kaleme aldı.

Mumcu, 12 Mart 1971 dönemindeki bir yazısında kullandığı “ordu uyanık olmalı” sözleriyle, “orduya hakaret etmek” ve “sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak” suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı.

Mamak Askeri Cezaevi’nde birçok aydınla bir yıla yakın tutuklu kalan, yargılandığı davada 7 yıl hapse mahkum edilen Mumcu, kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine tahliye edildi.

Serbest bırakılmasının ardından askere alınan Mumcu, askerliğini “yedek subay” olarak yapması gerekirken, kendi tabiriyle “sakıncalı piyade” olarak tamamladı.

Tuzla Piyade Okulu’nda eğitim gören Mumcu, 1973’te okul yönetimi tarafından “kötü hal ve düşünce sahibi” suçlamasıyla “er” çıkarıldı ve Ağrı Patnos’a yollandı.

Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrılan Mumcu, profesyonel gazeteciliğe 25 Şubat 1974’te Yeni Ortam gazetesinde “Anarşist!..” başlıklı yazısıyla başladı.

Köşe yazılarında hem sorunları dile getiren hem de hukuka aykırı ve yasa dışı uygulamaların üstüne giden Mumcu, yazdığı kitaplarla da ses getirdi.

‘SAKINCALI PİYADE’

Güldal Homan ile 19 Temmuz 1976’da evlenen Mumcu’nun bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) oldu.

Usta gazetecinin 1977’de yayımlanan “Sakıncalı Piyade” kitabı tiyatroya uyarlandı ve Ankara Sanat Tiyatrosu’nda yüzlerce kez sahnelendi.

Mumcu, terörün silah kaçakçılığıyla ilişkisini ortaya koymak ve bu yönde kamuoyu oluşturmak için 1981’de “Silah Kaçakçılığı ve Terör” kitabını okurlarıyla buluşturdu.

Papa 2. Jean Paul’e düzenlediği silahlı saldırıya ilişkin Mehmet Ali Ağca ve bağlantıları hakkında araştırma yapan Mumcu’nun, “Rabıta” ve “12 Eylül” kitapları 1987’de, önemli araştırmalarından kabul edilen “Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925” eseri ise 1991’de yayımlandı.

‘KİM, KİMİ, NEDEN ÖLDÜRÜYOR?’

Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinde 27 Eylül 1992’de kaleme aldığı “Dipsiz Kuyu” başlıklı yazısında, “Orta Doğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık dipsiz bir kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Orta Doğu’da ‘kimin eli kimin cebindedir’ bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı!” ifadelerini kullandı.

BOMBALI SUİKAST SONUCU HAYATINI KAYBETTİ

Mumcu, 24 Ocak 1993’te arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Suikastı, İBDA-C ve Hizbullah gibi örgütler üstlense de aradan geçen 31 yıla rağmen cinayetin üzerindeki sis perdesi aralanamadı.

KATLEDİLMEDEN İKİ GÜN ÖNCE UYARMIŞTI

Uğur Mumcu, katledilmesinden iki gün önce, İmam-Hatip mezunlarının Harp Okullarına girişine olanak sağlayan yasa teklifini ve CHP’nin bu teklifi destekleyen tavrını ‘İmam Subay’ başlıklı yazısıyla gözler önüne sermişti.

İşte Uğur Mumcu’nun ‘Gözlem’ isimli köşesinde 22 Ocak 1993’teki ‘İmam-Subay!’ başlıklı o yazı:

‘İmam-Subay!’

TBMM Milli Eğitim Komisyonu, harp okullarına giriş koşullarını düzenleyen yasa tasarısını görüşürken verilen bir değişiklik önergesi ile imam-hatip okullarını bitirenlerin harp okullarına girişlerine engel olan madde değiştirilmiş.

Bu değişiklik TBMM tarafından da uygun görülürse, harp okullarına önümüzdeki ders yılından başlayarak imam-hatip lisesi mezunları da girebilecekler. imam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar?

Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor?

1973 yılında çıkanlan Milli Eğitim Temel Yasası’nın 31.maddesi, liseleri bitirenlerin ancak “yetiştirildikleri yönde” yüksek öğrenim yapacakları ilkesini getirmişti.

Bu madde ne zaman değiştirildi biliyor musunuz?

Atatürkçülük adına yasa düzeninin getirildiği 12 Eylül döneminde!

Bu madde, 16 Haziran 1983 günü değiştirilerek maddedeki “yetiştirildikleri yönde” yüksek öğrenim yapmaları koşulu kaldırıldı.

Cumhurbaşkanı Evren ve Milli Güvenlik Konseyi, sabah aksam “Atatürk, Atatürk” diye diye Atatürk’ün “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nu rafa kaldırarak imam- hatiptilere yüksek öğrenim kapılarını açtılar.

Bugün, Diyanet işleri Başkanlığı’nda çalışan toplam personelin ancak yüzde altısı yüksek okul çıkışlı. Neden, İlahiyat fakülteleri ile yüksek Islam enstitülerini bitirenler din adamı olarak çalışmıyorlar?

Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki toplam personel sayısı bugün 70 bini aştı.

Bu 70 bin 99 personelin ancak 39 bin 907’si imam-hatip liseleri çıkışlıdır.

Demek ki imam-hatip liselerini bitirenler, yetiştirildikleri ve yararlı olacaklan alanda çalışmıyorlar.

Peki ne yapıyorlar?

Hukuk fakültelerini bitirip savcı ve yargıç, hukuk ve siyasal bilgiler fakültelerini bitirip polis müdürü ve kaymakam oluyorlar.

Yarın ya da öbürgün vali de olacaklar…

Bugüne kadar imam-hatip liselerini bitiren 433.277 kişi var. Diyanet İşleri’nde çalışan imam-hatipli sayısı 39 bin.

İmam-hatip liselerini bitiren her 10 kişiden bir kişi Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görev alıyor.

Üstelik, mesleki ve teknik öğrenim liselerinde öğrenci sayısı artışı yüzde 374, imam-hatip liselerinde yüzde 1.246 olmuştur.

Genel liselerde öğrenci sayısı son yirmi yılda 3 kat, meslek liselerinde 4.9 kat, imam-hatip liselerinde yüzde 13.4 kat artmıştır!

Bu artışa karşın Diyanet işleri Başkanlığı’nda ilkokul mezunları imam ve hatiplik yapıyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda imam-hatip lisesi çıkışlılar yerine çalışan ilkokul çıkışlıların sayısı 18 bin 362’dir.

İmam ve hatip olarak yetiştirilenler emniyet müdürü, savcı, yargıç, kaymakam olacaklar, bu yasa değişikliği TBMM’den de geçerse subay da olacaklar, hiç din eğitimi görmemiş ilkokul mezunları da imam ve hatiplik yapıp camilerde vaaz verecekler!

Bunda bir yanlışlık, bir çarpıklık yok mu?

İmam-hatipliler din adamı olarak çalışmayacaklarsa, neden art arda imam-hatip okulları açılıyor? Neden bu okullardaki öğrenci sayısı her yıl bu kadar artıyor?

İmam-hatip lisesi mezunları neden yetiştirildikleri alanlar dışındaki işlerde görevlendiriliyor?

Eskiler, “Camiye, kışlaya, mektebe siyaset sokulmaz” derlerdi.

Bu yasa tasarısı TBMM’den geçerse camilere ve okullara sokulan dinsel siyaset, kışlalara da sokulmuş olacak.

Türkiye’de son yıllarda siyaset, ticaret ile tarikatlarla iç içe gelişiyor.

Dinsel siyaset, 12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra parasal kaynağa da kavuşarak devlet içinde de köşe başlarını tuttu. Ellerinde yayın organları, yayınevleri, televizyon kanalları ve arkalarında da her gün bu gazetelere reklamlar veren Suudi kökenli islam bankerleri var.

1983 yılında Milli Eğitim Temel Yasası’nı değiştirdiler, bugün Harp Okulu Yasası’nı… “İmam-hatiplilerin harp okullarına girmelerini isteyen”

Atatürk’ün partisi CHP’nin Genel Sekreteri başta olmak üzere bu uğurda çaba gösterenler doğrusu büyük başarı elde ettiler.

-Yaşa var ol Harbiye/Selamünaleyküm sivil toplum! Maşallah ikinci cumhuriyet/ Ruhuna el fatiha laiklik…”

’30 YIL SONRA GENERAL OLACAKLAR’ DİYE UYARMIŞTI

Uğur Mumcu 1993 yılındaki bir başka konuşmasında, “Tarikatlara ve cemaatlere alınan genç çocuklar, 30 yıl sonra general olacaklar ve Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar” diye uyarıyordu.

AYNI YIL FETULLAH GÜLEN: ÖYLE NÜFUZ EDİYORUZ Kİ…

Fetullah Gülen, Uğur Mumcu suikastından hemen önce, 17 Ocak 1993’te İzmir’de Bozyaka Yurdu’nda yaptığı bir sohbetinde “Devlet kademelerine öylesine nüfuz ediyoruz ki, bizi jiletle kazısalar yok edemeyecekler!” ifadelerini kullanıyor, aynı sohbetinde “Çok yakında büyük bir suikast haberi duyacaksınız. Üzerinde senelerce konuşulacak” diyordu.

1993 yılında İmam Hatipler askeri okullara girebilsin teklifini veren CHP milletvekili ve partinin genel sekreteri ise Ertuğrul Günay’dı.

HÂLÂ AYDINLATILMADI

Türkiye’yi sarsan suikasta ilişkin ilk yargılamalar, Mumcu’nun ölümünden 7 yıl sonra başladı. Mumcu suikastı ile Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok cinayetlerini de kapsayan davanın adı “Umut” oldu.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava, cinayetlerin ardındaki sırrı tam olarak ortadan kaldıramadı.

İlk dereceli mahkemenin kararının Yargıtay tarafından bozulmasının ardından yeniden görülen davada, 3 sanık “yasa dışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu örgütünü kurmak ve yönetmek” suçundan, 5 sanık ise aynı örgüte üyelikten çeşitli sürelerde hapis cezalarına mahkum edildi.

Bu kapsamda sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, “silahlı suç örgütü kurma ve yönetme” eylemlerinden 12 yıl 6’şar ay hapisle cezalandırıldı.

Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın’a ise “silahlı suç örgütü üyesi olmak”tan 6 yıl 3’er ay hapis cezası verildi.

Anayasa Mahkemesi, gözaltında tutuldukları tarihlerdeki mevzuatın, gözaltı süresinde avukata erişim imkanı tanımadığı gerekçesiyle, sanıklar Recep Aydın, Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç, Mehmet Şahin ve Yusuf Karakuş’un yeniden yargılanmasına karar verdi.

31 yıldır kırılmayan kalem: Uğur Mumcu

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!