Nerden çıktı bu Ukrayna? Ateşkesten sonrası

Prof. Dr. Ergun Türkcan yazdı...

featured

Yazı dizisinin ilk bölümü: Ukrayna’nın Brest-Lıtovsk’da doğuşu ve erken ölümü

ATEŞKESTEN (15 ARALIK 1917) SONRASI

Ancak barışa giden yol o kadar kısa ve rahat olmayacaktır. Daha önce Şubat 1917’de olduğu gibi, Yüksek Komuta Rusya ile ayrı bir barış anlaşmasına karşı da olsa da, Reichstag’a (Alman Meclisi) gelen Barış kararını 126’ya karşı 212 oyla kabul edince görüşmelere yeşil ışık yakılmış oldu. Dışişleri Bakanı Richard von Kühlmann da, Merkezi Güçlerin bir zafer kazanamayacağını gördüğünden anlaşmaya taraftardı. Ancak, başlıca iki müttefikin, Almanya ve Dual Monarşi[1], farklı sosyal yapıları, barış anlaşmasına farklı yaklaşımlar getiriyordu. Almanya, Bismarck’ın “Küçük Almanya” projesi kapsamında, homojen bir etnik yapıya sahipken, Avusturya-Macaristan sadece iki millet değil, Slavlardan Romenlere, hatta Bosna-Hersek’i, 1908’de ilhak ederek Müslüman Türklere kadar belki on çeşit milleti barındırıyordu. Başkan Wilson’un “14 Nokta” önerisindeki “her milletin kendi kaderini tayin hakkı” uygulanmaya başlanırsa bu devletten ortada hiçbir parça kalmazdı.[2] Bu nedenle Avusturya, Almanya’nın Kasım 1916’da, teorik (akademik) olarak varlığını tanıdığı Polonya devleti karşısında ‘Avusturya Çözümü’, Polonya’yı kapsayan Üçlü (Tripartite) Habsburg Monarşisi teklif etmişse de Macarlar buna itiraz edip, Polonya’nın bir Avusturya Eyaleti olmasını önermişlerdi.[3] Buna karşın Almanların Birinci Çözümü Alman ve Rus Polonya’sını Alman İmparatorluğuna katıp, Avusturya’nın Romanya’yı ilhak etmesiydi. Buna da Avusturya itiraz etti; eldeki bir kuşu daldakine tercih etmedi.

Alman Yüksek Komutanlığının Üçüncü Çözümü ise daha karmaşıktı ve her iki hükümet de bunu reddetti. Bunların önemi, Rusya’ya kabul ettirilecek sınırların ekonomik ve askeri mantığını ortaya çıkarmaktır. İstenenler Rusya ile bir barış değil, diğer ülkeleri de katarak, ilerde daha vahim çatışmalara sebep olabilirdi.[4]

Bu tartışmalar çok ilgi çekici de olsa, hem Kühlmann hem de Ludendorff, barış konusunda belli bir talimat, yol haritası olmadan Brest’e hareket ettiler. Toplantı 20 Aralık’ta başladı. Joffe’nin başkanlığındaki Sovyet heyetinde önemli bir değişiklik yoktu. Köylü-asker-işçi üçlüsü 20 Aralık akşamında Doğu Cephesi Başkomutanlığı görevini üstlenmiş (Field) Mareşal H.R.H.[5]  Prens Leopold of Bavyera’nın delegelere verdiği ziyafete katıldılar. Köylü delege, saf bir mujik, Stashkov, yanındaki kendine kötü kötü bakan buz gibi Alman Hanedanından asil Prens Ernest von Hohenloe’ye, “en kuvvetli şarabın” hangisi olduğunu soruyordu[6]. Türkiye Başdelegesi Sadrazam Talat Paşa idi.

Konferans 22 Aralık’ta Prens Leopold’un konuşmasıyla açıldı, Kühlmann oy birliği ile Konferans Başkanlığına seçildi. O da Joffe’yi Sovyet Delegasyonunun görüşünü açıklamaya davet etti; aslında daha önceki toplantılardan bilinen Barış Kararnamesini 6 maddede özetledi: (kısaltarak alıyorum).

  1. Savaş sırasında ele geçirilen topraklar güç kullanılarak ilhak edilemez. İşgalciler bu topraklardan en erken zamanda çekilmelidir.
  2. Savaşın başından beri siyasi bağımsızlığı elinden alınan milletlere bu hakları iade edilmelidir.
  3. Daha önce siyasi bağımsızlığı olmayan milletlere de referandumla bu hakları verilmelidir.
  4. Çeşitli milletlerin yaşadığı topraklarda, azınlıkların hakları özel hükümlerle korunmalıdır.
  5. Savaşan taraflar birbirine savaş tazminatı ödememelidir.
  6. Sömürge sorunları da yukarıdaki ilkelere uygun olarak çözülmelidir.

Tartışmalar başladı; özellikle Almanya ile (Çekler, Hırvatlar, Romenler vb yarım düzine bağımsızlık peşinde koşan azınlıklara sahip) Avusturya kolayca anlaşamıyordu.[7] Bu ilkeler Avusturya için risk taşıyordu. Sonunda 24 Aralık, Avrupa Noel günü (Rusların Noel’i Ocak ayındadır) şu iki maddede bir ilke anlaşması doğdu:

1- Tüm savaşan taraflar istisnasız ve kayıtsız bir şekilde yukarıdaki koşulları kabul ederler.

2- Ancak 3. Maddede ifade edilen, henüz bağımsızlığı olmayan milli grupların sorunu, Dörtlü İttifaka göre, ancak milli devlet çözümleri geldikten sonra, azınlıkların kendi kaderini tayin hakkı, yaşadıkları devletlerin anayasalarına göre çözümlenecektir.

Noel Deklarasyonu Almanya Sağ ve Sol partiler tarafından sevinçle karşılansa da aşırı milliyetçi basın organları (Jingo press) ve Alman Başkomutanlığı tara-fından Kreuznach[8] Anlaşmasına ihanet sayıldı: “İlhak etmeme ilkesi” Rusya’ya ait Polonya toprakları ve benzer Baltık topraklarının iadesi anlamına geliyordu. Rusların, anlaşmayı, Almanların 1914 sınırlarına çekilip, işgal altındaki Rusya topraklarının iade edileceği şeklinde yorumlaması karşısında Gen. Hoffmann’ın öğle yemeğine, Joffe’nin yanına oturup, diplomatik olmayan bir dille Merkezi Güçlerin yorumunu Rus Heyetine açıklamasıyla her şey alt üst oldu.

Hoffmann “toprak ilhakı yok” derken bunun “zorla toprak ilhakı olmayacaktır, yoksa bu toprakların bağımsızlık veya Almanya korumasını seçip, seçmeyeceği kendi tercihleridir,” diye anlaşılması gerektiğini, “Polonya, Kurland ve Litvanya halklarının kendi kaderini tayin hakkını kullandıklarını”, ifade etti. Ruslar ise, “nasıl ilhaksız barış yapmaktan söz edebilirsiniz? Neredeyse 18 eyaletimiz bu şekilde Rusya’dan kopar” diye isyan edip ateşkesi bozmak dahil her türlü tehdidi savurdular. İki maddelik bir anlaşma daha önerdiler: Rusya, Türkiye ve İran’dan çekilirken Almanya da Polonya, Kurland ve Litvanya’dan çekilecekti. Merkezi Güçlerin bu itirazlara karşı reaksiyon vermemesi, Rusları daha da sinirlendirdi, 26-28 Aralık görüşmeleri sonuçsuz kaldı; 9 Ocak’ta toplanmak üzere delegeler, çekirdek bir kadroyu Brest’e bırakıp, başkentlerine gittiler.

Kavga sadece Rusya ile Müttefikler arasında değil, Almanya ve Avusturya’yı da ikiye ayırmış vaziyetteydi. Yılın ilk gününde Alman Meclis toplanınca Dışişleri Bakanı Kühlmann Sağ ve Soldan saldırıya uğradı; Merkez grubu destekliyordu. Esas kavga, Kayser II. Wilhelm’in de katıldığı Kraliyet Konseyi’nde, 2 Ocak’ta, koptu: Konuyu en iyi bilen Komutan olarak Gen. Hoffmann söz aldı. Polonya’yı (Almanya’ya düşen kısımları) yüz küsur yıldır idare etmekte nasıl zorlanıldığını ifade edip, “2 milyon Polonyalıyı daha nüfusumuza ilave edemeyiz”, dedi. Öyle bir sınır çizilmeli ki, 100 binden fazla Polonyalı girmemelidir”. İmparator teklife olumlu yaklaşıyordu, ama Hoffmann’ın üstünde olan Gen. Ludendorff kendini kontrol edemeyip, Kayser’e parladı: “Benim emrimdeki bir generale bu konuda bir fikir soramazsınız.” Hindenburg da ona katıldı. Kayser geriye çekilip, “bunu sonra görüşelim”, demeye getirdi. Aslında Almanya bu savaşta askeri bir junta yönetiminde sayılırdı.

Kayser, 7 Ocak’ta, bu konuda bir rapor beklerken, Başkomutan Hindenburg’dan bir mektup geldi; özet cümlesi: “Gen. Hoffmann’ın rütbesi bizim altımızdadır, siyasi konularda fikir beyan etmeye yetkisi yoktur.” Hoffmann, Kayser’in emri ile Brest-Litovsk’ta dursa bile iki generalin arası düzelmeyecek şekilde açılmıştı. Kühlmann ile Ludendorff’un da arası bozuktu. Böylece siyasi bilinmezlerle dolu olarak Alman Heyet geri döndü.

Lenin, müzakerelerde Joffe’den daha kalibreli birinin başa geçmesini istedi; işi uzatmak ve partide yerleşik olan Avrupa Devrimini beklemek için Troçki’den iyisi bulunmazdı; ölünceye kadar Dünya Devrimine inandı, ama olmadı. Lenin aşırı gerçekçiydi, teorik ihtimallerle, mevcut bir devrimi tehlikeye atamazdı, fakat vakit de kazanmak istiyordu. “Lev Davidoviç, bu işi en iyi sen yaparsın” dedi; oyunu sürmeliydi.

Önce Petrograd’dan Merkezi güçlere, müzakerelerin Stockholm’de yapılması teklifi geldi. Alman ve Avusturya dışişleri bakanları, Kühlmann ve Czernin bu teklifi reddettiler, çünkü bu şehirde yerleşmiş her türden sosyalist grupların baskısı ağır olurdu. Petrograd’daki tüm sefirler de bir boşluktaydı. Ateşkesten önceki müttefikler, İngiltere, Fransa, ABD sefirleri ne yapacaklarını bilemeden ortada dolaşıyorlardı; Rusya ile savaş halinde olmamalarına rağmen Almanların baskısını hissediyorlardı. Troçki önce onlara Almanya ile yapılan genel bu barış müzakeresine girmesini teklif ettiyse de, kabul görmedi. Sadece ABD Kızılhaç misyonu şefi, kanında Kızılderili izi olan Albay Robins ile Amerikan Askeri Ateşesi Gen W. Judson’u bir şekilde ikna etmeyi başardı: ‘Almanya demokratik bir barış istemiyor, toprak ilhakına odaklanıyor. Onların asıl istediği, bahardaki son taaruz için hammaddeler ve buğday. Bunları bulamazsa savaşı kazanamaz.’

Bu pazarlıklar sürerken Başkan Wilson 8 Ocak’ta Kongre’nin iki kanadı önünde tarihi konuşmasını, “Ondört Nokta” ilkelerini açıkladı. Bu konuşma sırasında Sovyet heyetinden “samimi ve dürüst” olarak bahsederken, “Dörtlü İttifakın siyasetinin kendi parlamentolarını temsil etmeyen askeri, emperyalist bir klik tarafından belirlendiğini” ifade etti. Ondört Nokta’nın 6. Noktası Rusya ile ilgiliydi: Rusya’nın barış içinde kendi kaderini demokratik süreçte belirlemesi temennisinde bulunuyordu. Ondört Nokta’nın Brest-Litovsk’da etkisi olmadı.

Toplantı 9 Ocak’ta, eski ekip Czernin, Kühlmann ve Hoffmann, Rus tarafında Troçki ile başladı. Yeni gelen sadece Troçki değildi; Kont Adam Tarnowski de Polonya Kraliyet (Regency) Konseyini temsilen orada bulunuyordu. Daha ilginci Ukrayna’nın Rada (Meclis) Hükümetini temsilen bir takım gençlerin de ortaya çıkmasıydı. Düzen bir kez bozulunca Sağda da, Solda da, genci ihtiyarı, aydını işçisi kendini ifade edecek bir akım, bir platform buluyor.

NERDEN ÇIKTI BU UKRAYNA?

Temmuz 1917’de Kerensky’nin Geçici (Provisional) Hükümetinden Prens Lvov ve Kadetler istifa edip Bolşevik ayaklanmasının başladığı sırada, Ukraynalı bir grup entelektüel genç, Bolşevik Darbesinden hemen sonra, ilk fırsatta, Bolşevik hükümetin “kendi kaderini tayin hakkı”ndan yararlanarak, Kasım 1917 sonunda, Meclis (Rada) seçimi yaptılar. Meclis’in yüzde 75’ini liberal milli güçler büyük bir zaferle ele geçirirken Bolşevikler yüzde 10’da kaldı. Bolşevikler, kızıp, eski taktikleriyle kitlelere başvurdular ve Kiev’de bir işçi-köylü kongresi topladılar. Ancak 2.000 delegeden sadece 80’i Bolşevik iken gerisi Rada Merkezi gücünü destekliyordu. Bolşevik Grup buradan ayrılıp Harkov’da (şimdi Harkiv) ayrı bir hükümet kurdu ve Petrograd’dan yardım beklemeğe başladı.[9]

Rada’nın seçtiği üç genç Levitsky, Liubinsky ve Sevruk Brest’e gelip konferans masasında yer istediler; büyük projeleri vardı: Galiçya’nın Ruthenya kısmını, Bukovina’yı ve bir Avusturya toprağı olan Cholm’u istiyorlardı. Bu Avusturya temsilcisini kızdırsa da Ukrayna buğdayına bağımlılık sesini kısıyordu. Alman temsilcileri Czernin’in kendilerine tabi olacağını, Troçki’ye karşı yeni bir silah bulduklarını düşünüp memnun oldular: Sovyet topraklarında bir burjuva devleti. Almanlar bunları (Czernin’in ‘okul çocukları’dediği) heyeti sofraya davet edip iltifat ettiler; onlar da Bolşevikler gibi herkesten kaçıp kendi aralarında keşiş gibi değil, diğer heyetlerle oturup, sohbete başladılar; çok sosyaldiler.

Yine 8 Ocak’ta, Czernin, Kühlmann, Talat Paşa ve Popoff, Troçki’ye karşı bir müzakere stratejisi geliştirdiler: Savunmada kalmayıp, görüşme prosedürü için ültimatom verip Troçki’yi fazla konuşturmayacaklardı. Oysa, tamamen boş Rus siperlerini, kaçan askerleri görüp morali iyice bozulmuş Troçki, bu tür oyunlara karşı şerbetli ve çok da iyi bir hatip olduğundan konuşmaları, daha doğrusu ağır tartışmaları uzattıkça uzatıyor ve karşı heyetlerin sinirlerini bozuyordu. Onun derdi “ne savaş ne barış” diye özetlenebilecekken, Almanlar bir an önce barış yapıp, askerlerini Batı cephesine sevk etmek, Ukrayna buğdaylarına el koymak istiyorlardı; bir tür zaman karşı yarış. Özellikle Hoffmann’ın gecikmeye hiç de tahammülü yoktu.

General 11 Ocak toplantısında kendi arkadaşlarına, Ruslara, kendi yöntemiyle, burada niçin bulunduklarını ve amacın ne olduğunu hatırlatacağını ifade etti. Onun nasıl patavatsız biri olduğunu bilen heyet mensupları onu yatıştırmaya çalıştılar. Aslında General Ruslara iyice sert davranarak Luddendorff’la arasını düzeltmek de istiyordu. Kühlmann’ın Yüksek Komuta’ya hiçbir sempatisi yoktu ama, Başkan olarak durumu idare etmeliydi. Ertesi gün Troçki konuşma hakkını Kamanev’e verdi, bir şeyler olacağını hissetmişti, Kamanev bilinenleri tekrarladı

Söz Hoffmann’a verildi, General hemen karşı taaruza geçti: “Bolşevikler, kendi kaderini tayin hakkını yüksek sesle söylerken, farklı düşünenleri şiddetle bastırıp ne Ukraynalılara ne de Beyaz Ruslara Anayasa Meclisleri açmalarına müsaade ediyorlar. Bunun ötesinde tüm ajanlarıyla Merkezi Güçlerin başkentlerinde ve şehirlerinde, Ateşkes anlaşması yasak etmesine rağmen, çok açık ve şiddetli bir yıkıcı sol propaganda yürütüyorlar. Bu nedenle Alman Yüksek Komutanlığı işgal altındaki topraklarda Bolşevik propagandasına izin vermeyeceği gibi Kurland, Litvanya, Riga ve Riga Körfezindeki adalarını tahliye etmeyi, idari ve teknik nedenlerle reddeder.” Troçki sazını ele alınca en ağır biçimde Hoffmann’a cevap verdi: “General Alman hükümeti ve halkının değil Yüksek Komutanlığının sesiydi;” çok uzun konuştu, zaman oynuyordu, gerçekten de Avrupa’dan devrim sesleri geliyor, Berlin, Viyana ve Budapeşte’de durum kötüleşiyordu.

Hoffmann bu sert konuşmanın kimseye yaramadığını gördü başka bir siyasi araç bulmalıydı. Dörtlü İttifak Ukrayna Cumhuriyetini tanır ve onunla bağımsız bir devlet olarak barış anlaşması yapabilirdi. Zaten onun istediği tahıl, madenler vb hepsi buradaydı. General Avusturyalılara gidip Ukraynalılarla ayrı bir müzakere açmak istediğin söylediğinde, Czernin istemese de, Viyana’daki vahim durumu düşünüp, olur verdi.

Ukraynalılar (kendi dillerinden başka bir dilde konuşmak istemedikleri için Gen. Rusça bilmesine rağmen Ukraynaca konuşamıyor İstihbarat Subayı Binbaşı Hey tercümanlık yapıyordu) eski taleplerinde ısrar ettiler. Avusturya özellikle Viyana Krakov ve Trieste’den gelen haberler, buralarda birkaç günlük veya haftalık un kaldığını, halkın en çok ilgilendiği haberlerin de Brest’teki müzakereler olduğu şeklindeydi. Czernin çok hasta olmasına rağmen (Avusturya) İmparatoru Karl’a Kayser Wilhelm ile konuşup yardım etmesini rica ettiği gibi, Kühlmann’a da, ordu ambarlarından kimseye bir şey vermeyeceğini ilan eden General’e tesir etmesi için ricada bulunuyordu. İmparator Karl’ın mesajı şöyleydi: “İfade etmek isterim ki, Monarşi’nin ve Hanedanın kaderi Brest-Litovsk’ta, bir an önce barış yapılmasına bağlıdır. Kurland, Livonya ve Polonya hayalleriyle buradaki acil durumu göz ardı edemeyiz. Eğer barış olmazsa burada Devrim olacaktır. Bu çok ciddi bir zamanda verilmiş çok ciddi bir emirdir.

Ukraynalılar durumun farkındadır. Rada ile müzakereler başladı; Kiev, Galiçya ve Bukovina’dan vazgeçse de Cholm (districts) toprağı conditio sine qua non yani vazgeçilmez bir talepti. Hoffmann 18 Ocak’ta Viyana’ya sorma şartıyla Rada ilkelerinde anlaştı. Merkezi Güçleri bu şartları kabule iten açlık, Rusya’da da aynı şiddetle hüküm sürüyordu. Kamanev açık bir makale yazarak, açlıktan Kiev Hükümetini sorumlu tuttu: “Eğer ekmek istiyorsanız ‘Rada’ya ölüm’ diye bağırın, Rada bu ihanetiyle kendi mezarını kazıyor.”

‘SAVAŞ MI BARIŞ MI?’

Diğer taraftan Kühlmann ile Troçki arasındaki tartışmalar ikisini de tükenme noktasına getirmişti; konu sınırların çizimiydi. Gen. Hoffmann Brest’ten Kuzeye doğru Polonya, Batı Litvanya ve Riga ile adaları (Letonya) Rusya’dan ayıran bir çizgi çekmişti. Troçki, “hangi ilkelerle çizdiniz?” diye sordu. General “askeri nedenlerle” cevabını verdi; Güney sınırlarının çizilmesini de Ukrayna delegeleri ile konuşacaklarını, ekledi. Troçki de Kafkasya’nın tamamen kendi kontrolleri altında olduğunu ifade edip, bu kararlarla müzakerelerin biteceğini, ayrı şartlar getirildiğin söyleyerek ayrıldı: Hoffmann hükümetlerinin kabul ettiklerinden daha başka bir yola girmişti. Sonunda dışişleri bakanları araya girerek toplantıya 29 Ocak’a kadar ara verilip, Troçki’nin Hoffmann’ın mavi sınır haritasını da alıp Petrograd’a gitmesine karar verdiler.

Troçki’nin treni 18 Ocak akşamı Petrograd’a giderken Anayasa Meclisi de fesh ediliyordu. Kerensky zamanında Bolşeviklerin açılmasını istediği ama azınlıkta olduğu Meclis artık Lenin için fazla önem ifade etmiyordu: Ortodoks Marxist teoride sadece proleterya diktatörlüğü mevcuttu. (Burada bir parantez açarak, Taurid Sarayındaki Anayasa veya Kurucu Meclis’teki (Constituent Assembly) yani son burjuva demokrat mecliste kapanmadan önce yapılan nihai tartışmalar ile Komünist Partisi içindeki yeniden devrimci savaşa girme konusundaki büyük kavgalı tartışmaları, yerimiz ve konumuz olmadığı için burada ele alamadım).

Devrimcilerin ümitleri Avrupa’da kaynayan yığınların kendi hükümetlerini devirip, Rusya ile dost olmalarına, bu nedenle ‘ne barış ne savaş’ politikasının devamıydı. Bu tezi Troçki yaratmış ve Kurucu Meclis yerine geçen Üçüncü Sovyetler Kongresinde de bunu savunmuştu. Lenin tartışmalara fazla karışmıyor, gerçekçi ve kurucu bir lider olarak Avrupa’da devrim olmayacağını görüyordu. Hatta, Buharin’in ‘savaşmalıyız’ tezlerine karşı, Lenin: “zavallı yoldaş, cepheye git de savaşma imkanı var mı, kendi gözünle gör’, dediği bilinir. Zaten 20 Ocak 1918’de Lenin’in ünlü 21 Tezi[10] yayınlanmıştı.) Lenin derhal barış istiyordu. Ancak, benzer tartışmalar Viyana ve Berlin’de de cereyan ediyordu: “Savaşa devam mı, yoksa barış mı?”

Devam edecek…

[1] Dual Monarşi ya da İkili Monarşi, 1867’de ilan edilmiş olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’dur.

[2] Nitekim, Savaş sonunda, o da Rusya gibi milli parçalara ayrılacak (Çekoslovakya, Macaristan, Yugoslavya, Polonya devletleriyle, İtalya başta pek çok toprağını da vererek) ortada sadece Almanca konuşan Avusturya Cumhuriyeti kalacaktır. O da, Hitler’in 12 Mart 1938’deki İlhakına (Anschluss) kadar yaşayacak, İkinci Dünya savaşından sonra, 1955, bağımsızlığına yeniden kavuşacaktır; tarafsız bir devlettir.

[3] Bilindiği gibi, 18 yy sonunda Polonya, Avusturya, Prusya ve Rusya arasındaki üç partisyonla ortadan kalkmış, Avusturya da, Rusya gibi önemli bir Polonya parçasını (nüfusunu) bünyesinde barındırıyordu.

[4] Kühlmann, Gen. Ludendorff’a “niçin Doğudan bu kadar çok toprak istiyorsun?” diye sorduğunda, “bunları daha geniş bir alanda savaş manevrası yapmak için” deyip, şunları eklemişti: “Almanya’nın gıda ve insangücü ihtiyacı gelecek savaşta daha büyük olacaktır.” Açıkça Hitler’in daha sonra Hayat AlanıLebensraum’ teorisini şimdiden ileri sürüyordu. Nitekim, 1926’da ünlü Münih Birahane Darbesinde Hitler ile beraber yürüyecekti.

[5] HRS His Royal Highness, Prenslere hitap tarzı, İngilizcesi. Tabii ki, prens harekatı yönetmiyor, Tahtı temsilen sembolik bir görev üstleniyordu. Gerçek Komutan yine Gen. Hoffmann idi.

[6] Burada, heyet mensupları ile bu köylü ve işçilerin diyaloglarını; onların, çoğu aristokrat olan Alman ve Avusturya delegasyon mensuplarıyla yemekte yan yana şarap içip (elle) yemek yerken ve çatalı sadece kürdan niyetine kullanmaları vb komik ayrıntılara girmiyorum, tiyatro ve film konusu olur. Bu anlaşmanın Türkiye ile ilgili olan bölümünde (Ch. 16: Brest-Litovsk: The Poisoned Chalice, ss 365-389) McMeekin bu hoş ayrıntıları da verir, S. McMeekin, The Ottoman Endgame, Penguin, 2017, ss 309 ve ilerisi. W-B’nin de bunlarla ilgili bazı ayrıntılar verdiğini gördüğümden, McMeekin’in de bu eski (1938) kitaptan yaralandığını düşünüyorum

[7] Bu arada Türk Heyeti de 1878’de (93 Harbi) kaybettiği livaların (Kars, Ardahan, Batum) iadesini isteyince, Almanlar itiraz etti, çünkü onların da Courland ve Litvanya’dan çekilmeleri gerekecekti. Sonunda Nesimi Bey ikna edilerek teklif geri çekildi. Bu topraklar Barış Anlaşmasıyla sahibine verilecektir.

[8] Kreuznach, Alman Kraliyet Konseyinin ve Yüksek Komutanlığın olduğu kasaba.

[9] Ukrayna ile Rusya arasındaki Batı’ya bağlı olmak-Batı’ya karşı çıkmak; özel durumda ise liberalizmden yana-Sosyalizmden yana olmak, biçimindeki tarihi ikilem bugünkü savaş ışığında, Avrupa’ya yanaşmak-Rusya’dan uzaklaşmak hatta kaçmak şeklinde yorumlanabilir mi?

[10] Lenin’in 20 Ocak 1918’de yayınlanan ünlü “Barış İçin Yirmi Bir Tez”inde, Dünya’da, özellikle Avrupa’da, (Almanya) şehirlerinde her an sosyalist devrimlerin patlayabileceği ve Rus Devrimiyle birleşeceğini öngörüyor, bu bakımdan şimdiki anlaşmaların veya yenilgilerin, ilerde çok fazlasıyla telafi edileceğini müjdeliyordu.

Nerden çıktı bu Ukrayna? Ateşkesten sonrası

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!