Adaletin peşinde koşan avukatlarımızın Avukatlar Günü kutlu olsun

featured

E. Kur. Alb. V. Murat Tulga yazdı

İstanbul Barosu, Türkiye’nin ve Avrupa’nın en büyük barosudur. Kırk beş binin üzeri üyesi ile her zaman en önemli davaların en önemli süjesi olmuştur.

Hâl böyle olunca, İstanbul Barosu’nun bu davalar dışında kalması mümkün değildir. Size iki örnek vereceğim.

İlk örnek, bundan tam 60 yıl öncesine 1960’a gidiyor. Yassıada duruşmaları…

Yassıada Duruşmaları öncesi İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, Yassıada’da yargılanacak hiçbir sanığın müdafiliğini yapmamak üzere bir temenni kararı çıkartmış, aldığı bu karar tartışma konusu olmuştur.

TBMM Meclis Araştırması Komisyon Raporunda İstanbul Barosunun sanıkları savunmama yönünde aldığı karar hakkında şu değerlendirmelerde bulunuluyor:

“Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı’nda yapılan yargılamalar sonucu oluşturulan yeni yapıyla bürokrasinin yargı kanadındaki tepkinin izlerini takip etmek mümkündür. İstanbul Barosu bile hiçbir üyesinin sanıkların müdafiliğini yapmaması yönünde temenni mahiyetinde de olsa bir karar çıkarttırmıştır

Alınan bu kararın Avrupa’da yansımaları olduğunu görüyoruz. Fransız Hukukçu Maurice Garcon, Yassıada Duruşmalarına ilişkin yazdığı incelemede bu konudan şöyle bahsediyor:

“Eğer Türk barosuna mensup meslektaşlarımızın geleneklerimizi şerefle koruyacaklarından emin bulunmasaydık endişeye düşerdik. Bir sanığın müdafaasını üzerine alan avukat her türlü korkudan tazyikten azade olmalıdır. Onları vazifesinden alıkoymak için cesaretlerini kırmak maksadıyla hiçbir şey yapılmamalıdır. İstanbul Barosunun böyle bir karar almak niyetinde olduğunu haber aldığımız zaman buna inanmak istemedik. Söylendiğine göre 31 Mayıs 1960 günü toplanan Baro İdari Heyeti Genel Kurula bir teklifte bulunmuş ve hukuka aykırı hareketlerinden dolayı nezaret altında bulunan eski rejime mensup kimseleri avukatların müdafaa etmemelerini istemiş. Çok şükür ki Baro Genel Kurulu bu teklifi kabul etmemiş. Eğer kabul etmiş olsaydı o zaman avukatlık tarihinde şimdiye kadar hiçbir baronun almadığı bir kararla karşı karşıya kalacaktık. Bütün dünyada avukatlık mesleğinin şerefi zedelenmiş olacaktı.”

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’nun bu temennisine rağmen müdafiler görevlerini yaparak sanıkları savunmuşlardır. Hem de iyi savunmuşlardır.  Çünkü koşullar, vicdan ve hukuk bunu gerektiriyordu, müdafiler de üzerlerine düşeni yaptılar…

Şimdi tam 52 yıl sonrasına geliyoruz. Sözde Balyoz Davası duruşmaları…

İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri Balyoz Davasında sanıkların adil yargılama hakkını savunmak ve Mahkeme tarafından müdafilere yapılan hak ihlallerini eleştirmek maksatlarıyla 06 Nisan 2012 tarihinde Balyoz Davası duruşmalarına katılarak Özel Yetkili Mahkemeye bir açıklamada bulunmuşlardır.

Bu anı unutmak mümkün değil. Çünkü hukuk yok, vicdanlarını FETÖ’ye teslim etmiş hâkim ve savcılar duruşmaları yapıyorlar ve herkes kafasını gömmüş seyrediyor. Öyle bir duruşma salonu düşünün ki, sanıkların müdafileri yapılan hukuksuzları ve adil yargılamanın sağlanması için duruşmalara girmiyorlar. Savunulacak bir şey kalmamış, hukuk yok zaten. Müdafilere ayrılan sıralar tamamen bom boş. Sadece bu sıralarda müdafilerin sandalyeler üzerine bırakılmış cüppeleri var. Sanıklar ve Mahkeme Heyeti, Cumhuriyet Savcısı baş başa kalmışlar. Kurtla kuzunun baş başa kaldığı gibi.

Mahkeme Başkanı duruşmayı açmış ve yine soğuk ve güven vermeyen bakışlarla sanıklara bir şeyler okuyor. O sırada Duruşma Salonunun kapısı açılıyor. Salonda bir kıpırdanma oluyor. Başta İstanbul Barosu Başkanı olmak üzere Yönetim Kurulu Üyeleri dik ve vakur yürüyüşleri ile salona ulaşarak Mahkemenin önüne dikiliyorlar.

Sonrasına ilişkin gelişmeleri Balyoz Davası Duruşma Tutanaklarından izleyelim:

“Mahkeme Başkanı: Katılan Avukatları görüyorum. Sanık müdafii o konuda bir açıklar mısınız kimin müdafii olarak katıldınız?”

Baro Başkanı Ümit KOCASAKAL:

“Açıklayayım Sayın Başkan, ben İstanbul Barosu Başkanıyım ve Yönetim Kurulu Üyelerimiz.

Biz Avukatlık Kanunun 76 ve özellikle 95. maddesi uyarınca buradayız. Kısaca arz edeyim. Biliyorsunuz Avukatlık Kanunu’nun 76. maddesi Barolara meslek düzenini, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü insan haklarını savunmak korumak görevi vermiş 95. madde ise aynen okuyorum…

… Biz bu nedenle bu okuduğum hükümler uyarınca Sayın Mahkemenizde yapılan yargılamada adil yargılama hakkı ve silahların eşitliğine aykırı müdafii savunma hakkını kısıtlayan, ortadan kaldıran mesleğin onur ve saygınlığını zedeleyen uygulamalardan vazgeçilmesi, buna ilişkin ara kararlardan rücu edilmesi, usul kurallarına tam olarak uyulması yönündeki taleplerimizi belirttiğim kanuni görevlerimiz çerçevesinde görev ve yetkimiz çerçevesinde Sayın Mahkemeye iletmek üzere buradayız. Bununla ilgili olarak size bir dilekçe sunuyoruz. Bunu kısaca özetleyeyim bunu Mahkemeye sunuyoruz. Bu belirttiğim yasal hükümlerden sonra malumunuz dün de avukatlar günüydü ve avukatlar haftası burada avukat, savunma, kolektif bir süreç olan yargılamanın bir parçası nitekim Türk Ceza Kanunu 6. madde avukatı yargı görevi yapan olarak belirliyor.”

Mahkeme Başkanı: “Evet”

Baro Başkanı Ümit KOCASAKAL:

“…Özetle şu her ne kadar ve elbette Ceza Muhakemesi Kanunu 203. maddesi mahkemeye duruşmanın düzenini sağlama hususunda görev ve yetki veriyor ise de bu yetki söz isteyen avukata söz verilmemesinin bir dayanağı yapılamaz… Bu yetki ve hak hiçbir şekilde kısıtlanamaz. Silahların eşitliği prensibi gereği de bunun böyle olması gerekir. Dolayısı ile Sayın Mahkemenin bir önceki celsede söz isteyen Meslektaşlarımıza söz vermemesi, söz almada ısrar etmesini duruşma düzenini bozan bir davranış olarak niteleyerek CMK 252/1-f’yi yeterli gerekçe olmaksızın ve orantısız bir biçimde uygulanmasını savunmaya yapılan bir ihlal ve saldırı olarak niteliyoruz ve uygulamadan vazgeçilmesini talep ediyoruz. İkincisi, yargılama aslında bir delil değerlendirme sürecidir. Deliller tam olarak toplanmadan değerlendirilmeden tartışılmadan adil bir sonuç ve yargı ortaya çıkmaz. Dolayısı ile müdafilerin delil ikamesi ve bunların tartışılması hususunda hiçbir sınırlamaya tabi tutulmamasını talep ediyoruz. Ve nihayet gene Sayın Mahkemenin 252. maddeyi uygularken komutanlara hitaben kuvvet kullanma, zor kullanma gibi gerekirse zor kullanın, kuvvet kullanın gibi ifadelerinin avukatlık onuruna ve meslek onuruna uygun olmadığını ve Sayın Mahkemenin tarafsızlığı hususunda çok ciddi bir kuşku yaratacağını beyan ediyoruz. Gene Sayın İddia Makamının önceki celselerde bazı Meslektaşlarımıza hoplama, zıplama, otur yerine gibi ifadeleri bir önceki celsede de el kol hareketleri yaparak susun şeklindeki ifadeleri ve davranışlarını Sayın Mahkemenin engellemesi gerektiğini düşünüyoruz. Duruşmanın düzeni sadece müdafiye karşı değildir…

 Aynı zamanda İddia Makamına karşı da gösterilmesi gereken bir husustur. Dolayısı ile silahların eşitliği prensibi uyarınca da bunlara riayet edilmesini talep ediyoruz. Sonuç olarak şudur efendim bitiriyorum. Açıklanan nedenlerle ki bu daha ayrıntılıdır bunu size arz edeceğiz.

  • Usul kurallarına uygun ve adil bir yargılama yapılmasını teminini,
  • Savunmayı ve onun temsilcisi avukatı şekli bir unsur olarak görmeyerek savunma görevini etkin ve işlevsel bir biçimde yapmasını teminini, savunma hakkını kısıtlayan, ortadan kaldıran uygulamalarda bulunmamasını, buna ilişkin uygulama ve ara kararlardan rücu edilmesini, avukata hakkı olan saygının gösterilmesini, aynı hususun İddia Makamınca da yerine getirmesinin teminini arz ve talep ediyoruz.

Bu arada biz sanıklar galeyana gelerek İstanbul Baro Başkanının bu açıklamalarına “Bravo”, “Helal olsun” diyerek tepki gösteriyoruz… Mahkeme Başkanı kızıyor,

Mahkeme Başkanı:

“…“Peki siz Barodaki meslek kuruluşusunuz izleyebilirsiniz ama bizim hiçbir kuruluşun denetimine ihtiyacımız yok. Biz ancak yasalar ve yasalar ön gördüğü kurumlar hakkımızda işlem yapabilir ve denetleyebilir. Yargının denetimi yine kendi mekanizması içerisindedir. Başka kurumların denetimine ihtiyacı yoktur…”

Evet, duruşma tutanakları bu şekilde.

Biz sanıklar duruşma salonunda ilk defa Mahkeme Heyetine karşı büyüdük, büyüdük, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı birilerinin bizlerle birlikte olduğunu anladık. O kadar yalnız kalmıştık ki. Başta kurumumuz olmak üzere Komutanlarımız, silah arkadaşlarımız bizleri yalnız bırakmıştı. İlk kez birileri bizlere yalnız değilsiniz diyordu.

İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri geldikleri gibi heybetli bir şekilde duruşma salonunu terk ederken bizler yerlerimizden ayağa kalkarak onların ellerini sıkıyor ve bu adaletsizliğe karşı birlikte direniyorduk.

Sonra ne mi oldu? Hemen akabinde Cumhuriyet Savcısı söz aldı;

“Cumhuriyet Savcısı Savaş KIRBAŞ: “Başkanım söz alabilir miyiz?

Mahkeme Başkanı: “Buyurun Savcı Bey bilirkişi dinlemeye geçeceğiz ama buyurun.”

Cumhuriyet Savcısı Savaş KIRBAŞ: “Baro yönetimi duruşmaya girerek direk olarak sanık müdafilerinin bulunduğu yere girip oturarak zaten bir taraf olduğunu açıkça belli etmiştir. Baro yönetimi sadece avukatların haklarını korumak için değil, şu anda yaptığı açıklamalar ile davanın esasına yönelik açıklamalarda da bulunarak aslında tam manası ile bir taraf olduğunu da açıkça ortaya koymuştur. Bu hususun belirlenmesi için söz aldık.”

Sonuçta Mahkeme Heyeti aynı gün bir ara karar aldı;

“… Baro yönetiminin bunu denetleme yetki ve görevinin olmadığı, bu davranışlarının adil yargılamayı etkilemeye yönelik olduğu dikkate alındığında İstanbul Barosu Başkanı ile sundukları dilekçede isimleri bulunan ve İstanbul Barosu Başkanı ile birlikte duruşmaya giren avukatlar hakkında gereğinin takdir ve ifası için Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na, disiplin işlemi bakımından da Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı’na müzekkere yazılmasına “ şeklinde kararını açıkladı.

İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri bu yargılamadan beraat ettiler… Onlar hakkında bu kararı veren o savcı ve hâkimler FETÖ’den ceza aldılar… Hepsi şimdi hak ettikleri yerdeler.

Bizler bu onurlu davranışa sessiz kalamazdık, onlara Sözde Balyoz Davasının sanıkları olarak Hadımköy’den yazdığımız bir mektupla şükranlarımızı ilettik. Bu mektubu sunuyorum:

“ Kamuoyunda “Balyoz” adıyla bilinen ve sahte dijital verilerle birlikte uydurma senaryolarla oluşturulmuş olan davadaki hukuk katliamını büyük bir mesleki başarı ile ortaya koyan meslektaşlarının maruz kaldıkları hukuksuzluklar karşısında meslek onurunu korumak üzere, Avukatlık Kanunu’nun verdiği yasal haklarını kullanarak çağdaş, aydın ve Atatürkçü yapısıyla hukuktan ve adaletten yana tavır koyan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’nun bu tavrı, davanın kamuoyunda anlaşılmasına büyük katkı yapmıştır.

   “Özel Yetkili” (Mülga) mahkemelerdeki adil yargılanma hakkına aykırı haksız, hukuksuz uygulamalara dikkat çekmek, davaların vazgeçilmez asli unsurları olan meslektaşlarının yasal haklarına sahip çıkarak meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını ve hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak üzere 06 Nisan 2012 tarihinde, Silivri’deki (mülga) Özel Yetkili 10.Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonuna İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu’nun vakurlu ve asil girişleri Türk hukuk tarihine daha şimdiden altın harflerle yazılmış onurlu bir sayfadır.

Hukuk alet edilerek uğradığımız haksız ve hukuksuz uygulamalar karşısında sessiz ve seyirci kalmayıp adil yargılanma adına cesurca mücadele eden, ülkemizde adaleti egemen kılmak için onurlu bir duruş sergileyen, sadece ve sadece hakkın, hukukun ve adaletin tecellisi için çalışan, adalete olan inançları, insan haklarına olan saygılarıyla hukuksuzluğa asla geçit vermeyen Adalet Kalesinin yılmaz bekçileri İstanbul Barosu’nun değerli mensuplarına Yönetim Kurulunuz nezdinde teşekkürü bir borç biliriz.

BALYOZ İFTİRASI MAĞDURLARI

Bu vesileyle vicdan ve adalet sahibi, başta sözde Kumpas Davalar sürecinde tüm zorluklar ve baskıları göğüsleyen ve görevlerinin gereğini sonuna kadar yerine getiren başta avukatlarımız olmak üzere, vicdanlarını birilerinin egemenliğine teslim etmemiş, sadece ve sadece gerçeğin ve adaletin peşinden giden tüm avukatlarımızın bu özel günleri kutlu olsun… İyi ki varsınız…

Adaletin peşinde koşan avukatlarımızın Avukatlar Günü kutlu olsun

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Cem Gurdeniz amiralimin hep soyledigi gibi;
    “Yuzde on dik dursun yeter!…”
    Dik duruslari icin tum onurlu komutanlarimiza ve ulusalci vatan sever herkese milletce minnet duyuyoruz

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!