Adın ‘Barış’ kardeşim daha çekeceğin var

featured

Avukat Ramazan Bulut’un Odatv için kaleme aldığı ancak siteye getirilen erişim engeli nedeniyle yayınlanamayan yazısını aynen aktarıyoruz.

Gecenin bir yarısı adliyeden çıkarken Albert Einstein’in o meşhur sözü aklıma geldi: “Aynı şeyleri yapıp her seferinde farklı sonuçlar beklemek aptalların işidir.”Acaba siyasi içerikli davalarda biz avukatlar da mı öyleyiz? Kendi namıma alınmadım da değil. Her gözaltı, ifade, sorgu ve duruşma sonrası aynı umut… “Bundan da adam mı tutuklanır be canım!” gibisinden. Sonrasında yine aynı sonuç…

Hâlbuki “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.” şeklindeki atasözünü bırakın yetişkinleri, bilmeyen çocuk yoktur.

Eğer kaçma şüphesi olmayan bir kişi sabaha doğru gözaltına alınmış, ifade ve sorgusu gece yarısına bırakılmış, bu esnada avukatlarından bile tecrit edilmiş ve sadece iki kişilik bir soruşturmaya 30’un üzerinde polis nezaret etmişse bunun sonu mutlaka tutuklamadır. Farklı bir sonuç beklemeye hiç gerek yoktur aslında. Ama umut fakirin ekmeği işte…

Bu gözler dün bir kez daha böyle bir şeye tanık oldu. Odatv Haber Müdürü Gazeteci Barış Terkoğlu ile muhabir Hülya Kılınç 04.03.2020 tarihinde sabaha doğru gözaltına alınıp 05.03.2020 tarihinde yine bir gece yarısı tutuklandılar. İsnat edilen suç ise Libya’da şehit edilen MİT eski çalışanının kimlik bilgilerini deşifre etmek!

Tutuklama gerekçesi MİT Kanunu’nun 27/3 nci maddesi. Bu madde kapsamında “Millî İstihbarat Teşkilatının görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak alıp, temin etmek, MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini radyo, televizyon, internet, sosyal medya, gazete, dergi, kitap ve diğer tüm medya araçları ile her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim araçları vasıtasıyla yayımlanmak” suç olarak öngörülmüş.

Yasal düzenleme göz önünde bulundurulduğunda, Barış Terkoğlu haber müdürü, Hülya Kılınç ise muhabir sıfatıyla MİT Kanunu’nun 27/3 fıkrasının muhatabı durumunda.

Ancak atılı suç konusunda bir değil, birden fazla tartışılması gereken husus söz konusudur.

Birincisi, olayımızda “yetkisiz olarak alınan bilgi ve belge” var mıdır? Yoktur. Sadece şehidimize ait iki adet fotoğraf yayımlanmıştır. Bunlar nereden alınmıştır? Muhabir Hülya Kılınç ifadesinde her iki fotoğrafı da muhtarlık paylaşımından aldığını belirtmiştir. Zaten incelendiğinde şehidin cenaze törenine katılanların yakalarına taktıkları fotoğraflar olduğu görülecektir. Diğer fotoğrafların tamamı ise şehidin aleni cenaze törenine ilişkindir.

İkincisi yasada geçen “MİT mensupları ve aileleri” kavramıdır. Yani Kanuna göre suçun oluşumu için “mensubiyet” bağı şarttır. “Mensubiyet”, anlam itibariyle “bir kuruluşla toplulukla ya da bir kimseyle bağıntılı, ilişkili olma durumu” nu ifade eder. Peki, fiili olarak ne zaman sona erer? Şüphesiz “mensup” un yaşamını kaybetmesi ile fiili mensubiyet de son bulmuş olur. Bir dernek üyesi veya kurum çalışanının vefat etmesi gibi. Dolayısıyla olayımızda MİT eski çalışanın şahadetiyle birlikte kurumuyla mensubiyet bağı da sona ermiştir. Özellikle kurum mensubu iken yaşamını yitirenler ile ilgili bir düzenleme mevcut değildir.

Böyle bir düzenleme yasa koyucu tarafından ya kasten konulmamış ya da unutulmuştur. Kaldı ki MİT mensupları kimliklerini ifşa yasağının asıl amacı, kurumun faaliyetlerinin sekteye uğratılmaması içindir. Bir diğer amaç ise ilgilisini olası tehlikelerden uzak tutmak içindir. Ancak şehit olmuş bir kişi için böyle bir şeyin mümkün olamayacağı gün gibi ortadadır.

Diğer bir konu suçun oluşumu için “ifşa” şartıdır. Kanaatimce bu da oluşmamıştır. Zira ifşa edilen bir şeyin tekrardan ifşası söz konusu bile olamaz. Çünkü Şehidimizi ilk ifşa eden ne Odatv, Barış Terkoğlu, ne de Hülya Kılınç’dır. Kaldı ki, Şehidin fotoğrafı yayımlanmakla birlikte soyadı kısaltılmış olarak verilmiştir. Üstelik şehidimizin anne ve babasının isimleri yazılmadığı gibi isimlerini kısaltma şeklinde bir kodlama yoluna bile gidilmemiştir. En önemlisi de Şehidimizin kimlik bilgilerinin 23.02.2020 tarihinden itibaren sosyal medyada dolaşımda bulunmasıdır.

Ayrıca, gözaltı kararı ile birlikte İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ, Odatv’ye konuşarak daha önce bunu bizzat kendisinin TBMM’de dile getirdiğini belirtip aynen şöyle dedi: “Hal böyle iken şimdi Odatv Haber Müdürü’nün şehit haberlerini vermenin suç olduğu iddiası ile gözaltına alınması, bunun da FETÖ’cü bir yöntem olan sabaha karşı saat 4’te evi basılarak yapılması iktidarın ne kadar çaresiz ve korku vermeye yönelik operasyonlara muhtaç olduğunu göstermektedir.”

Kısacası Sayın Ümit Özdağ’ın Meclis’te düzenlediği basın toplantısında şehidimizin isminin açıkça zikredilmesi biryana, aralarında Yeniçağ Gazetesi’nin de olduğu birçok yayın organı tarafından da, yine açık isim ve soyadı verilerek şehidimizin kimliği açıklanmıştır. Bunda da şahsen abes bir yan göremiyorum. Yukarıda da belirttiğim üzere şehidimizin şahadetiyle birlikte kurumu ile mensubiyet bağı da sona etmiştir.

Olayın en can alıcı noktası ise şurada: Madem şehidin kimliği bu kadar önemliydi; “Teşkilat Başkanlığı” yazan çelengin cenaze töreninde ne işi vardı? Bunun ne anlama geldiğini anlamak için kurnaz olmaya gerek yok; en saf vatandaşın bile kolayca çözebileceği bir konudur bu. Lütfen bu hususta birbirimizle oyun oynamayı bırakalım artık. Bu soruşturmayı başlatanlara soruyorum: Bugüne kadar Kaşif Kozinoğlu dahil kimlikleri en ince ayrıntısına kadar açıklanan onlarca kişi için soruşturma açılmamasını nereye koymayı düşünüyorsunuz?

Anayasamızın 28. Maddesi “Basın hürriyeti” başlığı altında şöyle der: “Basın hürdür, sansür edilemez.” Yasa bununla da kalmaz basın hürriyeti konusunda devlete bir de görev ve sorumluluk verir: “Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”

Yine Anayasadan alınan yetkiye göre çıkarılan 5187 sayılı sasın Kanunu’nun 3. maddesi bu özgürlüğü açıkça şu şekilde formulize eder.“Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.

Geçtik artık devletin basın ve yayın organlarının hürriyetini sağlayacak tedbirler almasını. Sabahın köründe gözaltı şeklindeki bu FETÖ artığı uygulamaya bir son verelim, o da yeter! Hele ki tam tamına 9 yıl önce bunu bir kez daha yaşamış Barış Terkoğlu gibi birine bunu bir daha yaşatırsanız, birileri de çıkıp bir yerlerine kınalar yakmaya devam eder. İnanmayan varsa sosyal medyada o insan müsveddelerinin mesajlarına bir göz gezdirsin!

Onlara ayrıca bir tavsiyem var: Barış Terkoğlu’nun sorgudaki ifadesini bulup okusunlar. Çünkü adam olmanın nasıl bir şey olduğunu orada görüp de belki ilham alırlar.

Ama biz hukukçular tüm bunlara rağmen hak için, adalet için hep aynı umutla yola çıkıp farklı sonuçlar beklemeğe devam edeceğiz. Bizlere takılacak sıfatlar ne olursa olsun!

Ramazan Bulut

 

 

Adın ‘Barış’ kardeşim daha çekeceğin var

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. 9 Mart 2020, 00:30

    Iki isim Fatih Tezcan ve Ersoy Dede,ihanetin elebaslari olan bu isimler günlerden beri kimlerin tutuklanma sirasinda olduklarini yaziyorlar.Fatih Tezcan,Ümit Özdag ve Soner Yalcin diyor.Ersoy Dede Soner Yalcin diyor.Bir temiz ana sütü emmis savcida cikip ya gelin bakalim burayasiz kimsiniz ki bu isimlerin tutuklanacagini iddia ediyorsunuz diye sormuyor demek ki savcilar ve bu isimler ortak calisiyorlar ihanetin isbirligi denir buna.Fetö kiciyla gülüyor.Ruhum hala savcilikta emniyette ve medyada diyor.Attigim tohumlar artik yeserdi diyor.Evet Fatih Tezcan Ersoy Dede bunlar Fetonun atttigi tohumlardir.

  2. Bu hukuksuzluğu en azından sosyal medyada yaygınlaştırmak için biz Veryansın takipçileri elimizden geleni yapalım.

  3. 6 Mart 2020, 14:51

    Allah yardımcınız olsun..çok kötü bir gidiaşt var..

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!