Afgan meselesi ve Türkiye… Taliban ile Atatürk benzetilebilir mi?

featured

Dr. Fikret Bayır yazdı…

Afganistan’daki son gelişmeleri kaygıyla izlerken, aklımıza çok sayıda soru takılıyor.

1979 Sovyet işgalinden beri, ülkede huzur ve barış yok. Silahlar susmuyor, insanlar ölüyor.

Coğrafyası dağlık, insanı eğitimsiz bu ülkenin ne önemi var ki, bunca yıldır savaşa sahne oluyor?

Bilinmeyen stratejik hammadde kaynakları veya maden yatakları mı var?

Ya da bütün bu mücadele, Jeopolitik konumundan kaynaklanan özel bir değere mi dayanıyor?

Ve daha da önemlisi, Afganistan’daki gelişmelerin Türkiye’ye etkisi nedir?

Önce jeopolitik değerlendirme ile başlayalım:

Nereden bakarsanız bakın, Afganistan’ın çok özel bir jeopolitik değeri yoktur.

Ülkenin Çin ile Rusya’yı birbirinden ayırabilecek konumda olması, Çin’i kontrol olanağı sağlaması gibi konular zayıf ve alternatifleri bulunan gerekçelerdir.

Aslına bakılırsa, bir ülkenin jeopolitik değeri, sadece coğrafi konumundan kaynaklanmamaktadır. Ülkenin bulunduğu coğrafyada üretip insanlığa sunduğu değerler, jeopolitik kıymetini belirler.

Afganistan’ın insanlığa değer katmak bir yana, uyuşturucu/afyon ticaretine kaynak ve yataklık yapması, onun değersizliğinin bir ölçüsüdür.

Jeoekonomik açıdan bakıldığında; Afganistan’daki petrol ve doğalgaz kaynaklarının bilinen/açıklanan rezerv miktarı, sadece ülkenin kendi ihtiyacını karşılayabilecek düzeydedir. Ülkede stratejik düzeyde olduğu iddia edilen lityum rezervlerinin, ilave bir değer oluşturduğunu düşünmek olanaklı değildir.

Aksi halde, geride kalan 20 yılda, çok sayıda ABD şirketi bölgeye çökerdi!

O halde bu bölgede niçin kırk yıldır savaş sürmektedir?

Bu sorunun cevabı “Soğuk Savaş” dönemine kadar gitmektedir. Başka bir ifadeyle, bu bölgedeki savaş ve mücadele, Soğuk Savaş döneminin kötü bir mirasıdır.

Soğuk Savaş dönemini kısaca “Atlantikçiler” ve “Avrasyacılar” mücadelesi olarak tanımlamak mümkündür.

Soğuk Savaş’ın başlangıcını belirleyen Truman Doktrini, jeopolitikçi Spykman’in “Kenar Kuşak (Yeşil Kuşak)” teorisini, ana yaklaşım olarak benimsemişti.

Daha basit bir anlatımla, Avrasya’da egemen olmak isteyen Atlantikçiler, Sovyetler Birliğini çevrelemeye çalışıyorlardı.

Ana tema “Komünizme karşı mücadele” temel araç “Siyasal İslam” olarak belirlenmişti. Siyasal İslam’ı kurmak ve geliştirmek için Peştun nüfus ağırlıklı olmak üzere Afganistan/Pakistan bölgelerinde oluşturulan medreselerde toplananlara talebe (Taliban) denmişti.

Avrasya’da egemenliğini geliştirmek ve sürekli kılmak isteyen Sovyetler ise Atlantikçileri bu bölgeye sokmamaya gayret ediyorlardı.

Sovyetlerin 1979’da Afganistan’ı işgal etmesi, bu bölgenin jeopolitik değerinden ziyade, ABD’nin bölge politikalarını engellemeye yönelikti.

Yani Sovyetler, Kenar kuşak/Yeşil Kuşak’ı, Afganistan bölgesinde kırmaya çalışmışlardı.

Afganistan’da bir devlet düzen ve hâkimiyetinin olmaması, hedef olarak seçilmesindeki ana faktördü. Yani Afganistan, bu bölgedeki en zayıf halkaydı.

Sovyetlerin on yıllık işgal döneminde, kendilerine yandaş bile olsa, bir devlet düzeni kuramamalarının nedeni, ABD desteğindeki Taliban’dı.

Soğuk Savaş sonrası dönemin ana jeopolitik yaklaşımı ise Brezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” olmuştur.

Sovyetleri kovan ABD, bu bölgede artık tek güç olarak kalmak ve egemenliği sürekli kılmak istemektedir. Afganistan ise Büyük Satranç tahtasında sadece bir piyondur.

Ancak 11 Eylül 2001 saldırısı ile işler değişmeye başlamıştır.

Samuel P. Huntington, bu yeni dönemi “Medeniyetler Çatışması” olarak tarif etmektedir.

Afganistan ise artık satranç tahtasının bir piyonu değildir. 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren Siyasal İslamcı mücahitlere yataklık yaptığı için hedeftedir.

ABD’nin 2001 yılında Tora Bora dağlarına saldırısı ile başlayan dönemde Afganistan “Medeniyetler Çatışmasının” ana mücadele alanlarından biri olmuştur.

Kimilerine göre bu mücadele, Hilal ile Haç’ın mücadelesidir.

20 yıllık mücadele sonunda, ABD kendi yetiştirdiği “talebelerine” yenilmiştir.

Bununla beraber, Afganistan’ın yıkık ve virane haline bakıp, Taliban’ın zafer kazandığını söylemek de pek mümkün değildir. Çünkü savaş sonunda zafer, ancak kalıcı bir barış tesisi ile olur.

20 yıllık mücadele döneminde, ABD’de dört Başkan göreve gelmiş ve Vietnam’a benzer şekilde, utanç verici bir yenilgiyle bölgeden kaçarcasına çekilmektedirler.

ABD için utanç verici olan tek şey, sadece kendi Taliban’ına yenilmek değildir.

Utanç kaynağı; Avrasya’da yer edinebilmek için, Afganistan’da yürütülen savaşlarda hayatını kaybeden milyonlarca masum insan ve kalanların yok edilen geleceğidir.

Dahası bu bölgenin, uluslararası uyuşturucu trafiğinin kaynak ve yatağı haline getirilip, insanlığın başına bela edilmesidir.

Ve nihayetinde, savaş ve uyuşturucu dışında bir kültürü/birikimi olmayan bir taşeron örgütün, bu ülkeye hâkim olması ve Dünya’yı önceden kestirilemez risklerin önüne atmasıdır.

ABD’nin yenilgi ile çekilmesi, kuşkusuz Çin (ve Rusya) için büyük fırsatlar içermektedir.

Önümüzdeki dönemde Çin’in bölgede, siyasal ve ekonomik olarak daha aktif olması beklenmelidir.

Konunun Türkiye ile bağlantısı ise birkaç başlık altında ele alınacaktır.

İlk olarak; medyada Taliban’ın, Kuvay-ı Milliye benzeri bir kurtuluş savaşı yürüttüğü görüşüne değinelim.

Taliban’ın milli bir kurtuluş savaşı verdiği ve ulusal bağımsızlık kazandığını söylemek ve hatta bunu Kuvay-ı Milliye ile ve hele Mustafa Kemal ile özdeşleştirmeye çalışmak, dehşetli bir yanılgı olur.

Taliban ABD’nin siyasal amaçları doğrultusunda kurulup büyütülmüş ve bu amaçla alana sürülmüş taşeron bir örgüttür. Bu haliyle onu, olsa olsa “Kuvay-ı İnzibatiye’ye” benzetmek daha doğru olacaktır. Bu örgütün daha sonra kendi efendisine yönelmesi ve bu safhada da başka kaynaklardan dış destek almaya devam etmesi, onun taşeron (vekil) örgüt niteliğini değiştirmez.

Konunun diğer bir boyutu ise göç meselesidir.

Afganistan’dan Türkiye’ye göç meselesini sadece sınır güvenliği (güvensizliği) boyutu ile açıklamak mümkün değildir.

Kamuoyunda, bu işin ardında “siyasal bir boyut” olduğu kanısı yaygındır.

Peki, Türkiye askeri anlamda, bölgede aktif olarak kullanılmalı mıdır? Kabil havalimanı görevlendirmesi gerekli ve doğru bir adım mıdır?

Afganistan’daki belirsizlik ve kargaşa ortamı çeşitli riskler içermektedir. Taliban, Türkiye dahil hiçbir yabancı gücü istemediklerini açıklamıştır. Bu durum askeri çatışma (angajman) ihtimalini yükseltmektedir.

Türkiye, alacağı yüksek (ve gereksiz) risklere değer bir âli çıkarı olmadıkça, askerinin kanını ucuz etmemelidir.

Son olarak, ifade etmek gerekir ki; Afganistan’da son kırk yıldır yaşananlardan Türkiye’ye büyük bir ders vardır.

Bu ders, Afganistan’ın bu gün niçin çöktüğü ile ilgilidir.

Anılan çöküşün sebebi, jeopolitik veya jeoekonomik değildir.

Temel sebep, Afganistan’ın kurum, kurul ve kurallarıyla, sağlam bir (ulus) devlete sahip olamamasıdır.

Bir devletin kurumları (erkler) ile kurallarının (hukuk) çağdaş ve demokratik normlara göre düzenlenmemesi ve ulus egemenliğine dayalı olmamasının, ibret verici bir örneğidir Afganistan.

Ve 100 yıl önce, Mustafa Kemal Paşa’nın, ne büyük bir iş başardığının ibret sahnesidir Afganistan.

Bu gün, Afganistan gelişmelerini izlerken, Atatürk’ün emanetine ne kadar sahip çıkıp, çıkamadığımızı düşünmenin günüdür.

Devleti yönetme yetkisi alan siyasi erklerin, günlük siyasi hesap ve çekişmelerle, devlet ve milleti hangi istikamete götürdüğü, siyasi fanatizmden bağımsız olarak değerlendirilmelidir.

Çünkü bu bölgede emperyalist oyunlar ve kurgular bitmez.

Asıl gayretimiz; kurum ve kurallarıyla, Atatürk’ün kurduğu ulus devletimizi, onun çizgisinde, daha da geliştirmek olmalıdır.

Kabil havalimanındaki mahşeri görüntüler, gören gözler için önemli dersler içermektedir.

 

Afgan meselesi ve Türkiye… Taliban ile Atatürk benzetilebilir mi?

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

7 Yorum

  1. 19 Ağustos 2021, 21:38

    Yazık, yazık, yazık. Ülkemizde Taliban’ın yaptıklarını onaylayan ve/veya destekleyen insanların olması. Bu insanlık dışı bir grubu desteklemek , hele de Atatürk ile birlikte anmak kendini bilmezliktir.
    Kalemine sağlık.

  2. 19 Ağustos 2021, 20:11

    Bakıp görememek dışında sıkıntı yok. Kaleminize, yüreğinize sağlık…

  3. 19 Ağustos 2021, 13:32

    Afganistan gerçeği bundan daha güzel analiz edilemezdi herhalde. Tarihi gerçekleri idrak edemeyen gafillere yanıt niteliğindeki bu yazı, tekrar tekrar hatırlanması için, kitaplığımızın en çok görünen bir yerine asılmasını fazlasıyla hak ediyor. Kaleminizin gücüne kuvvet, yüreğinize sağlık…

  4. Taliban’ın ilkel zafer naralarını Kuvayı Milliye hareketine benzetenler ya Türk tarihini zerre kadar bilmiyorlar ya da bilerek ve kasten zihin bulandırarak Mustafa Kemal Atatürk mucizesini akıllarınca gölgelemeye çalışıyorlar!

  5. 19 Ağustos 2021, 11:22

    Oncelikle durustluk, dogruluk ve bilgi dolu akliniza sonrasinda ise gonlunuze (kaleminize) tesekkur etmek isterim. Ana ve babaniza saygilarimi iletirim, sizi boyle yetistirdikleri icin !

  6. ALINTI:
    “Çünkü bu bölgede emperyalist oyunlar ve kurgular bitmez.

    Asıl gayretimiz; kurum ve kurallarıyla, Atatürk’ün kurduğu ulus devletimizi, onun çizgisinde, daha da geliştirmek olmalıdır.

    Kabil havalimanındaki mahşeri görüntüler, gören gözler için önemli dersler içermektedir.”

  7. 19 Ağustos 2021, 10:33

    Tip olarak değil ama ruh olarak benzerler. Savaşmış kazanmış.

Giriş Yap

VeryansınTV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!